Pazartesi, Ağustos 29, 2011
Türkiye – Yunanistan – Thassos (1. gün)
Sabah 06.42 de İstanbul Kadıköy’ den 71,578 km’ de hareket ediyoruz. Bulutlu bir yaz sabahı. Hedefimiz önce İpsala sınır kapısı, sonra Keramoti ve oradan da feribotla Thassos adası. Selimpaşa civarındaki bir dinlenme yerinde soluklanıp tavşanları seyrettik, fotografladık ve yola devam edip saat 11.00 de İpsala’ ya geldik. Arabamız artık bilgisayar kayıtlarında olduğundan, Türk gümrüğünden hemen geçtik, hava iyice açıldı ve sıcak oldu, 11.40 itibariyle Kavala yönünde otoyolda ilerlemeye başladık.
Aleksandropolis (Dedeağaç) yerleşimine girdik ve ana caddeden sahil yoluna çıkarak bir tur attık. Siesta zamanı olmasına rağmen araba parkedecek bir tek yer yoktu. Daha önce de durduğumuz parkın kenarında durup birşeyler atıştırdık. Tekrar otoyola çıkıp Saat 14.30 da Keramoti liman kasabasına geldik. Thassos feribotu limana yeni yanaşmış, yükünü boşaltıyordu. 20 Euro araç + iki kişi 3′ er Euro’ dan 26 Euro ödeyip biletlerimizi aldık ve az sonra feribota bindik. Feribot bekleme sahasında, adadaki otelleri tanıtan broşürler dağıttılar. Bir hayli Türk plakalı araç gördük. Arabamızdan inip üst güverteye çıktık ve serin bir köşe bulup oturduk. Saat 15.00 te feribot hareket etti.
Saat 15.45 te Thassos adasına indik. Çıkışta sağdaki yolu takip edip sahil yolunda turumuza başladık. Yol çok güzel, irili ufaklı yerleşimler ve plajlar var. Yaklaşık 20 km sonra, Skala Sotiras adındaki bir sahil yerleşimine girip parkettik ve plajda denize girip rahatladık. Sonra üzerimizi değiştirip balık lokantası aradık, bulamayınca sorduk ve bir gerideki Skala Prinou’ da bulabileceğimiz bilgisini alarak oraya doğru hareket ettik.
Ancak orada da balık izine rastlayamayınca, saat yönünün tersine güneye doğru ilerlemeye devam ettik ve Limenaria kasabasına geldik. Sahilde arabamızı parkedip biraz dolaştık. Çok canlı bir balıkçı kasabası, oldukça da kalabalık, bolca turist var, Türkler de mevcut. Limana yakın bir restoranın sahibi olan Mathias, mutfağa götürüp balıkları gösterdi, bir de kalamarın tadına baktırdı. Burada çamların altındaki bir masaya yerleşip karnımızı doyurduk. Geceyi burada geçirmeye karar verdik.
Salı, Ağustos 30, 2011
Thassos (2. gün)
Sabah 07.30 da uyanıp bir güzel deniz banyosu yaptık, Gümüş de bize katıldı. Üzerimizi değiştirip hemen yolun karşısındaki kafede yeni fırından çıkmış böreklerle kahvaltımızı yaptık kahve eşliğinde. Limenaria sahilinde bolca denize girip öğleye doğru tekrar yola çıktık ve Skala Potamia’ ya geldik. Saat 14.00 te arabamızı parkedip bir tur attıktan sonra Afrodit Restorant’ ın yanmakta olan fırınından çıkan hamur kokuları bizi cezbetti ve yemeğimizi burada yedik.
Akşama kadar Potamia sahilinde denize girdik. Buradaki deniz çok sığ, temiz fakat biraz ılık, kumsalda ise incecik altın gibi kum var ve çok geniş, uzun. Bu yüzden buraya “golden beach” diyorlar. Kumsalın hemen arkasındaki yol boyunca da sağlı sollu bir sürü lokanta, cafe-bar var.
Çarşamba, Ağustos 31, 2011
Thassos (3. gün)
Sabah 07.45 te Skala Potamia’ da uyandık. Kahvaltı sonrası Thassos yönünde yola çıktık. Adanın bu yanı daha bakir, daha el değmemiş koylar var. Yolda giderken Skala Potamia’ dan çıktıktan hemen sonra Potamia yerleşimi var içeride dağa doğru. Buradan da anlıyoruz ki, asıl eski yerleşimler dağ eteklerinde, sahiline ise yerleşimin adının başına “Skala” kelimesi konup isim veriliyor. Nitekim, biraz daha ilerleyince iyice yüksekte Panagia adında bir başka şirin yerleşime geldik. Meğer buranın da sahili, Skala Potamia’ nın devamındaki Skala Panagia imiş.
Panagia çok ilginç bir yer. Merkezde iki lokanta ve karşısında iki kahve var. Yukarıya doğru yürüyünce de ulu çınarların gölgesinde akan bir küçük yapay şelale ve evlerin arasından akan yapay su yolu var. Çınarların olduğu yerde bir de güzel otel var. Restoranların her ikisinde de saat 09.30 olmasına rağmen, kömür ateşinde dönerek pişen kokoreç, piliç ve kuzu etleri dönmeye başlamıştı bile.
Kahvelerden daha eski olanına oturup yaşlı bir çiftin işlettiği bu kahvede birer soğuk kahve içtik. Hemen yanı başımızdaki çeşmeden şırıl şırıl akan su ayrı bir serinlik katıyor havaya. Hele üzerimizdeki asma üzümleri ve yaprakları insanın içini serinletiyor. Gelen geçen hemen herkes durup şişelerine bu çeşmeden su dolduruyorlardı. Biz de aynısını yaptık.
Fotoğraflarımızı çekip tekrar yola koyulduk ve Thassos’ a geldik. Kıyıda durduk, Dilek sahildeki otellerin havasını öğrenmek için birkaç ziyaret yaptı . Sonra saat yönünün tersinde yola devam ettik. Önce Skala Prinou’ dan içeri girip yukarıdaki Prinou köyünü ziyaret ettik, sonra yol üzerinde Skala Sotiras’ tan içeri girip Sotiras köyüne çıktık. Her ikisi de dar sokakları olan şirin köyler.
Öğlen geç saatte tekrar Limenaria’ ya geldik ve arabamızı parkedip Mathias’ ın Lokantası’ na gittik, musakka ve domates-biber dolması yedik. Dolmanın lezzeti bizimkine çok benziyor, musakka ise farklı. Üzerine yine aynı cafede çay-kahve içtik ve bütün öğleden sonra sahildeki bankta yerleşerek bol bol denize girdik. Bu günü de burada bitirdik.
Perşembe, Eylül 01, 2011
Thassos (4. gün)
Sabah yine uykumuzu almış olarak erkenden uyandık, temizlik işçileri işlerine çoktan başlamışlardı. Kahvaltı üzerine cafede kahve içtik ve toparlanıp yola çıktık. Hedefimizde Livadi beach vardı. Hedefe giderken yolumuza Theologos çıktı. Burada çatıları gri renkli yerel bir taş ile kaplanmış çok eski evler var. Ayrıca bu yerleşim, adanın en eski yönetim merkeziymiş.
Livadi beach’ e inen yol, ana yoldan sonra 100 metre kadar beton, sonrası taşlı topraklı 500 metre kadar ama yavaş gidince sorunsuz kumsala ulaşılıyor. Kumsalda bir tek mobil kondu tarzında büfe işletmesi var, şemşiye ve şezlongları da onlar kiraya veriyorlar. Ama biz yola çıkarken büyük şemsiyemizi ve piknik koltuklarımızı da aldığımız için para ödemeden kumsallarda keyif sürüyoruz. Şemsiyeler 2,5 Euro şezlonglar ise 5 Euro. Livadi beach oldukça geniş ve uzun, suyu berrak ve görece daha serin, açıkçası adada benim favorim burası. Dilek ise daha sonra gideceğimiz Aliki beach’ i daha çok beğendi.
Burada saat 13.00 e kadar kaldık, bolbol güneşlenip denize girdik, bu arada birhayli gelen oldu. Sonra toparlanıp çıktık ve hemen tepe üzerinde bulunan Arhangelous manastırına uğradık. İçeriye giriş için açık kıyafeti kapatmak gerekiyor, şortlu iseniz şalvar veriyorlar, sonraya erteleyip yola devam ettik ve Skala Potamia’ yı da geçip Panagia’ ya geldik saat 14.30 gibi.
Tahmin ettiğimiz gibi, sabahtan döndürmeye başladıkları etler bir güzel pişmiş ve lokantadaki müşterilere servis edilmişti bile. Biz de hemen masamızdaki yerimizi aldık ve bir porsiyon tavuk ile bir porsiyon kuzu çevirme, kabak kızartma ve grek salatası ve içeceklerimizi ısmarladık. Kuzu biraz sertti ama piliç çok lezzetliydi. Kabak kızartması ise çıtır çıtırdı. Tam yemeğe başlamıştık ki beş kişiden oluşan bir Roman ekip gelip müzik yapmaya başladı. Bir süre sonra “Üsküdara gideriken…” melodisi ve katılımcı şarkıcıları duyunca, iki arka masada kalabalık bir Türk grubunun olduğunu anladık. Şarkılar ve kadehler birbirini kovalayınca iş büyümeye, gürültü artmaya ve ayağa kalkıp horon tepilmeye başladı. Sigara, puro ve yüksek ses keyfimizi kaçırdı. Apar topar yemeğimizi boğazımıza dizip oradan uzaklaştık. Kıssadan hisse: Şamata sever vatandaşlarımız bu adayı yakın ve arabayla da kolayca ulaşılabilen bir yer olması nedeniyle, özellikle yaz mevsimine denk gelen bayram tatillerinde, “ilk gidilecek yerler” listesinin başına yazmışlar anlaşılan…Bu nedenle yağmurdan kaçmak ve doğayla içiçe sessiz bir tatil yapmak isteyenlere bu dönemlerde tavsiye edilmez.
Karşıdaki kahveye geçip grek kahvemizi içtik. Biraz dinlendikten sonra yola koyulup Skala Potamia sahiline geri döndük. Yine aynı yerde denize girdik, akşamüzeri üzerimizi değiştirip sahil boyunca Skala Panagia’ ya kadar yürüyüp döndük ve akşam yemeği için daha önce öğlen yemeği yediğimiz Afrodit Restoranı seçtik, çünkü burada her akşam Yunan müziği varmış. Bir buzuki, bir gitar ve bir def’ten oluşan iki erkek bir bayandan ibaret grup çok da güzel taverna müziği yapıyor. Kalamar ve Kılıç balığı eşliğinde bu güzel müziğe eşlik ettik ve üzerine dondurmalarımızı da yiyerek günü bitirdik.
Cuma, Eylül 02, 2011
Thassos (5. gün)
Sabah 08.00 gibi Skala Potamia’ dan hareket edip kasabanın hemen çıkışında bir pasta fırını bulduk. Kasaba halkı da gelip ekmek ve çörek-börek, pasta alıp gidiyordu. Biz de çok güzel börek ile kekimizi filtre kahvelerimiz eşliğinde yedik ve Aliki beach’ e doğru yola çıktık.
Saat 10.00 olmadan Aliki koyuna ulaştık ve yol kenarında arabamızı parkedip yürüyerek aşağıya indik, burada da mevcut şezlong ve şemsiyeler lokantalara ait. Yemek yemeyi garanti edersen ücretsiz, aksi halde adam başı 2,5 Euro. Biz yine kendi şemsiyemizin gölgesinde deniz keyfimizi yaptık. Buranın denizi biraz daha türkuaz renginde ve berrak, Livadi’ ye göre biraz daha ılık, daha dar ve daha kapalı bir koy. Çok geçmeden etrafımız doldu. Saat 12.30 gibi hemen arkamızdaki Hantres adlı lokantada bir masaya oturduk ve sabah görüp fotoğrafını çektiğim taze ahtapotlardan bir ızgara tabağı söyledim. Dilek ise kalamar sipariş etti, grek salatası menümüzü tamamladı. Yemeğimizin sonuna doğru arkamızdaki masada bulunan Türk aileyle biraz sohbet ettik. Bilal bey bir Gümülcine göçmeni imiş. Yarım saat kadar süren sohbetten sonra şemsiyemizin gölgesine dönüp saat 17.00′ ye kadar denize girmeye devam ettik. Bu arada Türk turistler daha ilerideki bir tavernada gürültü kirliliği yaratıyorlardı yine…
Sonra toparlanıp arabamızın yanına geldiğimizde, arkamıza bir arazi aracının sıfır parketmiş olduğunu gördük (başka örnek yoktu, herhalde sahibi bizimle tanışmak istedi…!). Tur getirmiş olan bir Türk otobüsünün şoförünün yardımıyla üç-beş manevrayla otoparktan çıkabildik ve Skala Potamia’ da bir kez daha denize girip duş aldıktan sonra 18.15′ te Panagia’ ya gittik. Dün öğlen yemek yediğimiz restoranda, taşkınlık yapabilecek vatandaşımız olmadığını görüp bir masaya iliştik ve bu defa patlıcan kızartma, dolmades, kokoreç ve şefin salatasından oluşan menüyü seçtik. Dolmades sıcak servis edilen yaprak dolma ama kıymasız, soğansız ve pirinçler oldukça geçik. Hemen karşıdaki iki kahvehaneden birisi olan Yorgo’ nun kahvesinde birer grek kahve içip Yorgo’ nun torunlarıyla Semadirek adası hakkında sohbet edip bilgi aldım.
Panagia biraz yüksekte olduğu için havası daha serin ve sağlıklı. Bu nedenle geceyi burada geçiriyoruz.
Cumartesi, Eylül 03, 2011
Thassos (6. gün)
Sabah 06.30 da uyanıp meydandaki pasta fırınından aldığımız börek ile Yorgo’ nun kahvesinde çay söyleyip kahvaltı ettik. Çeşmeden sularımızı da doldurup yola çıktık ve Livadi beach’ e geldik. Kumsalda şemsiyemizi kurduk, denize girip çıkmaya başladık. Bugün hava biraz esintili olduğu için denizden doğru gelen bu rüzgar hafif dalga yapıyordu. Öğleden sonra erken saatte ayrılıp Limenaria’ ya geldik. Akşam yemeği için bu defa limanın ucundaki Limani Restoranı gözümüze kestirdik. Masaya oturunca lokantanın sahibiyle mutfağa gittim balık seçmek için, adam bana tek tek balıkları ve fiyatlarını anlattı. Egeden çıkan pembe renkli mercana benzer balık hoşuma gitti ve tava ısmarladım. Grek salatası ve fava salatası da söyledik. Buradaki favanın bizimkinden farkı, soğanı içinde değil, çiğ olarak üzerinde. Bence böyle daha hoş olmuş. Bu günü de burada bitirdik.
Pazar, Eylül 04, 2011
Thassos – Yunanistan – Türkiye (7. gün)
Sabah yine 06.30 da uyandık ve hazırlanıp cafemize gittik. Kızlar da servis için hazırlık yapıyorlardı. Birkaç müşteriyse çoktan gelmiş, kahvelerini içip sohbet ediyorlardı. Bu defa bir tabak ıspanaklı-peynirli, bir tabak da kaşkavallı börek söyleyip çay eşliğinde kahvaltımızı yaptık.
Sonra yola çıkıp son defa Aliki beach’ e gittik. Öğlene kadar denize girdik, bugün daha da kalabalıktı. Türkler kalmamıştı ama onların yerini Romenler almıştı. Bu defa öğlen yemeği için farklı bir lokantayı seçmek istedik ve 7-8 lokantanın olduğu koyda “Beautiful Alice” adlı lokantada bir masaya oturup karnımızı doyurduk. Yemek üzerine sol taraftaki patikadan yürüyüp biraz fotoğraf çektim. Döndüğümde arkamıza gelip yerleşen kalabalık Romen ailenin fazlaca gürültü yapmasıyla toparlanıp oradan ayrıldık.
Yolda giderken bir tepelik yerde, daha önce de geçerken gördüğümüz bir cafede durup nefis manzaraya karşı kahvelerimizi de içtikten sonra Thassos’ a doğru yola devam ettik. 18.00′ e doğru şehre ulaştığımızda 18.30 da feribot olduğunu öğrenip bilet aldık ve bindik. Bu defaki biraz daha büyük ve tek taraftan yanaşabilen bir feribotmuş ve oldukça da kalabalıktı. Yarım saat süren bir yolculuk sonrası Keramoti’ ye inip yakıt depomuzu doldurduk ve otoyola çıkıp Türkiye’ nin yolunu tuttuk.
Saat 20.30′ da İpsala’ya ulaştık. Yunan tarafında biraz kuyruk vardı, yarım saat kadar oyalandık, Yunan gümrüğünden iki dakikada, Türk tarafından bir dakikada geçip yurda girdik. İnanılmaz miktarda sivrisinek vardı.
Yol oldukça sakindi, saat 01.45′ te evimize ulaştık. Km 72,984.
Thassos’ un tarihi:
Thassos, orta ve geç Neolitik çağ ile ilişkilendirilebilecek geçmişe sahip. Ancak adanın içlerindeki Kastri civarında bulunan gömütler, Bronz çağının sonunu yani yaklaşık MÖ 1100 yılını işaret etmektedir. Phoenix’ in oğlu Thasos’ un adaya ismini verdiği rivayet edilmektedir. MÖ 720 ya da 708 yılında Yunanlar tarafından keşfedilen adadaki altın madenleri, ilk dönemlerde cezbedici olmuş. Herodot, Phoenicians’ lar tarafından işletmeye ilk kez açılan ve Semadirek adasına bakan tarafta yer alan madenin, çok değerli olduğunu yazmış.
Thassos’ un ilk sakinleri, Perslilere karşı başlayan İyon isyanı sırasında gemilerini inşa edip, savunma duvarlarını yapmışlar. Daha sonra Atinalıların kontrolüne MÖ 463 yılında geçen Thassos, takiben Makedonya kralı 5. Philip’ e verilmiş. Thassos, bir süre Doğu Roma, yani Bizans imparatorluğu’ na da ev sahipliği yaptıktan sonra 1462 de Osmanlı’ ların eline geçmiş. Sultan 2. Mahmut tarafından Mısırlı İbrahim Paşa’ ya ödül olarak verilen ada, 1908 senesine kadar parlak bir dönem yaşadıktan sonra, Balkan savaşına kadar Selanik’ e bağlı bir sancak vilayeti olarak idare edilmiş, 20 Ekim 1912 de de Yunanistan’ a geçmiş.
İkinci dünya savaşı sırasında Bulgaristan’ ın kontrolüne geçen ada, sonra tekrar Yunanistan’ a devredilmiş.
Ada, altın madeni, mermerleri, şarabı ve fındığı ile ünlü. Şimdilerde ise bal, şarap ve zeytinyağı ile turizme hizmet eden bir uğrak yeri. Adayı çevreleyen yol çok düzgün ve asfalt, bir tam tur yaklaşık 100 km uzunluğunda.
GENEL NOTLAR:
1- Toplam katedilen yol: 1406 km
2- Toplam yakıt: 112 lt
3- Yakıt sarfiyatı: 0,08 lt/km
4- Yakıt maliyeti : 157 Euro
5- Diğer yol masrafları: 52 Euro (feribot)
6- Sigorta masrafı: 216 TL