• English Version
  • Hakkında

GEZMECİLER

~ Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

GEZMECİLER

Tag Archives: Greece

Atina (Athens)

05 Çarşamba Ara 2018

Posted by Erhan Ergün in Avrupa, Yunanistan

≈ 1 Yorum

Etiketler

Agora, Akropolis, athens, Cecrops, Cleisthenes, Democritus, Dorian, Drakon, Greece, Hadrian, Herodotus, Hippocrates, Marathon, Monastraki, Nafplio, Olympia, Parthenon, Pericles, Pire, Poseidon, Solon, Sparta, Stoa, Syntagma, Zeus

 

“Demokrasi”

Bir çırpıda söyleyiverdiğimiz, muhtemelen toplumların bazı bireyleri tarafından yanlış tanımlanan, zaman ilerledikçe, insanlar çoğaldıkça, dünya varlıkları giderek daha çok insana paylaştırılmak zorunda kalındıkça, anlamı ve değeri kağıt üzerinde  büyüyen ama günlük yaşamda giderek küçülen bir kavram…

               ♥       ♦        ♠       ♠        ♣        ♥        ♦        ♥        ♦        ♠

Peki bu sihirli ve insanoğlunun yaşamını bu denli etkileyen kelimenin kökü nerede?. Yunancada bulduğumuz cevap iki farklı kelimeyi içeriyor; “Demos”,  bir yerleşimde ya da ülkede yaşayan insanlar topluluğunu, “Kratos” ise güç ya da kuralı ifade ediyor. İkisi birleşince “halkın kendini idare etmesi” ya da “çoğunluğun kuralları” gibi özetlenebilecek anlamlar bulunuyor.

O zaman bu kavramın doğduğu yeri ararken ilk bakacağımız coğrafya günümüzde Yunanistan’ ın bulunduğu yer oluyor. Gerçekten de bu bölgede MÖ 1200 civarında “Atinalı”lar yaşamlarını sürdürürken, “Dorian”lar ve denizden gelen kavimler bu bölgeyi istila etmişler, Atina’da yaşayan varlıklı aristokratlar  “İyonya”ca ve “Yunan” ca konuşan halk üzerinde hükümdar olmaya ve onları köleliğe mahkum etmeye başlayınca, MÖ 621 yılında Drakon, bilinen ilk kanunları kaleme almış. Fakat ölüm cezasını da içeren bu yazılı kanunlar sert bulununca Solon MÖ 594 yılında daha yumuşak ve “demokrat” kurallar hazırlamış. Birkaç düzeltme sonrası Cleisthenes, günümüzde demokrasi olarak bilinen yönetim şeklini MÖ 507 yılında Atina’da hayata geçirmiş.

İşte, yeryüzünde ilk kez “Demokrasi” kavramının insan yaşamına girdiği yeri, Atina’ yı bu bloğun konusu yapıyorum bu defa.

       Ω   ₰   ©  ¶   ¤   ₯   ₼   ὦ   ἇ   ᵹ   Ѫ   д   ʤ   ʩ  æ   @   Ω

Bu kentin başka ne özellikleri var acaba?

DSC_0315

Herodes Atticus Odeon

  • Dünyanın en eski şehirlerinden birisidir Atina. Akropolis ve hemen altındaki Antik Agora bölgesinde MÖ 5,000 hatta 7,000 civarında toplu yaşam olduğuna ilişkin bulgular var.
  • Atina, pek çok yönetim tarzına sahne olmuş bir kent. Monarşi, Demokrasi, Sosyalizm, Kapitalizm ve hatta Komünizm.
  • İlk Olympiad oyunları MÖ 776 yılında Olympia (Peloponnese) da oynanmış, MÖ 566 yılında Atina, kendi spor oyunlarına (Panathenaic Games) sahipmiş. Yani sporu da günlük yaşama katmış bir yerleşimden bahsediyoruz.
    IMG_20180615_130458

    Panathenaic Stadium

  • Atina, dünyada en çok tiyatro sahnesine sahip şehir olarak da biliniyor. Toplam adedi 148 olup bu, West end ve Broadway’ deki sahnelerin toplamından fazladır.
  • Atina, Yunanistan’ın ikinci başşehridir. İlki Nafplio’dur (1821-1834)
  • Atina metrosu inşa edilirken (2004 Olympic Games) bir arkeolojik yerleşim bulunur. Burada 50,000 kadar bulgu yeryüzüne çıkarılır.
  • Bu şehirde eskiden hepsi mermerden yapılmış kaldırımlar varken, İlk bayan belediye başkanı Dora Bakoyannis 2003 yılında bunları modernize etmiş, insanlar da yağmurda kayıp düşmekten kurtulmuşlar…
  • Meşhur Syntagma meydanını süsleyen Bretagne Oteli, şehirdeki en eski otel olup, Kraliyet konuk evi ve ikinci dünya savaşında Nazi yönetim merkezi olarak kullanılmış.
    IMG_20180617_113522

    Bretagne Hotel

  • Atina, Greco-Roman, Neoklasik ve Modern gibi pek çok mimari tarzı bünyesinde barındırır.
  • Maraton, MÖ 490 yılında Pers’lilere karşı kazanılan zaferi Atinalılara haber vermek için Marathon’dan Atina’ya koşan asker Philippides anısına dünyanın pek çok kentinde günümüzde de düzenlenen bir uzun mesafe koşu yarışıdır.
  • Atina, Avrupa’nın ilk kültür başkentidir.

Bir efsaneye göre Atina kralı Cecrops şehre adını vermiş ama tanrılar bunu kabul etmeyip halk oylaması istemişler, bir de yarışma düzenlemişler. Poseidon asasıyla bir kayaya vurmuş, deniz suyu fışkırmış ve artık kuraklık olmayacak sözü vermiş. Athena ise Akropolis’ te bir zeytin tohumu ekmiş ve ağaç yetişmiş. Halk, bunun sudan daha değerli olduğunu düşünmüş ve şehre Athena’ nın ismine uygun olarak Athens adı verilmiş.

IMG_20180616_120433

Parthenonas

Fakat zaman geçtikçe toprağın çok da verimli olmadığını anlayan Atinalılar, deniz ticaretine yönelmişler. MÖ 507 yılında hayata geçirilen yeni demokratik yönetim şeklinin de etkisiyle şehir ve halkı gelişmeye başlamış. Tarihçi Waterfield bakın ne diyor:

“Antik Yunanlara bizi hayran bırakan  özelliklerden en önemlisi, hürriyete olan düşkünlükleri ve bu sayede komşularının geleceklerini şekillendirebilmeleridir”…

Altın çağında Atina’da Pericles yönetiminde pek çok düşünür sayısız eserlere imza atıp halkı eğittiler. Bunlar;

Herodotus (Atina’da yaşadı ve yazdı) tarihin babası olarak bilinir,

Socrates pazaryerinde halkı eğitti, felsefenin babası olarak bilinir,

Hippocrates Atina’da çalıştı, tıbbın babası olarak bilinir,

Phidias Parthenon’u ve Olympia’daki Zeus heykelini yaptı, ünlü heykeltıraştır,

Democritus evrenin atom yapısını öngördü,

Euripedes, Aristophanes, Sophocles ünlü oyunlarını burada yazdılar,

Plato, MÖ 385 te Atina’da akademisini kurdu,

Aristotle şehir merkezinde okul kurdu, halkı eğitti.


  Tarih…      tarih…     tarih…          tarih…

Atina’nın tarihine kısaca bir göz atalım:

MÖ 431-404 te Sparta‘ lılara yenik düşen Atina‘ lılar MÖ 338 de Makedonların yönetimine girer, MÖ 197 de Roma‘ lılar yönetimi ele geçirir, MÖ 86 da Roma‘ lı general Sulla Agorayı yerle bir eder. Roma döneminde Agoranın doğusunda büyük bir Pazar yeri kurulur ve burada zeytinyağı ile diğer değerli ürünlerin ticareti yapılır. Ünlü Julius Caesar ve Augustus eski agora meydanında bir konser salonu (odeum) yaptırır, bunu adliye ve kütüphane yapıları izler.

MS 267 yılında kente gelen bir Alman gücü (Heruli) şehri ele geçirir ve agora bir kez daha yakılıp yıkılır. Kral Justinyen zamanında MS 529 civarında kent küçük bir kasaba statüsüne indirilir, çünkü Constantinople’ ın yıldızı parlamıştır.

Hristiyanlık Atina’da MS 51 de Apostle Paul’ün ziyaretiyle başlar, 7-10 asırlar arası karanlık dönemdir. 1204 te haçlıların eline geçen Atina, 250 yıl latinlerin elinde kalır. 1456-58 de Osmanlıların yönetimine giren şehirde önceden Roman-Katolik katedral statüsünde olan Parthenon camiye çevrilir, çan kulesi minare olur. Yunan ihtilalciler 1827 de Akropolis’i ele geçirirler, 1826 da Osmanlılar şehri geri alır ve nihayet 1833 te Yeni Yunanistan Krallığı’ nın başkenti ilan edilir.

IMG_20180617_145235

Neo-Byzantine Cathedral of Holy Trinity

Bu antik şehre Türkiye’den hareketle kara, deniz ve havayolu ile ulaşmak çok kolay. Örneğin biz son ziyaretimizde Ayvalık’ tan her gün düzenli ve karşılıklı sefer yapan tur teknesiyle Midilli’ye geçip akşamüzeri hareket eden Yunan feribotu ile Pire limanına sabahın erken saatinde indik ve metro ile 20 dakika sonra Atina’ nın merkezine ulaştık.

Hangi mevsimde gidelim derseniz, ilk ve sonbahar ayları gitmenizi tavsiye ederim, çünkü yaz aylarında rutubet ve sıcaklık yüksek olabiliyor. Yunan festivali esnasında orada olalım, konser, tiyatro, opera, sergi vb etkinliklerden de faydalanalım derseniz, haziran başından ağustos sonuna kadar olan kalabalık yaz dönemine denk getirin seyahatinizi derim. Şehirde görülmesi gereken yerlere gelince;

DSC_0459

Guards change at Syntagma & Parliament building

Akropolis ; Parthenon, Athena Nike tapınağı, Erectheion açık hava tiyatrosu’ nun bulunduğu arkeolojik tepe. İki ayrı girişi var, doğudaki giriş daha az kalabalık oluyor genelde.

Olympieion ve Hadrian Kapısı

Arkeoloji müzesi, Akropolis’ in güney batısındaki girişine yakın modern ve kapalı bir mekan.

Antik Agora bölgesi, Royal Stoa, Hephaistos tapınağı.

Hadrian kütüphanesi.

Syntagma Meydanı. İdari yönetim merkezi ve Bretagne Oteli burada bulunuyor, askerlerin değişim törenini izlemek ayrı bir deneyim olabilir.

Monastraki, Kolonaki, Plaka bölgeleri konaklama, alışveriş, bit pazarı (flea market) ve yeme-içme mekanlarının bol olduğu yerler.

Panathenaic Stadium

National Garden (Milli Park)

Zappeio Hall

Lykeion “Aristotle’s Lyceum”

Kerameikos ve “Street of Tumbs”

Brettos, Atina’nın en eski damıtım evi

Pire limanı ve kenti

Atina’da ne yiyelim sorusunun cevabı basit. Bizim damak tadımıza çok uygun bir mutfağı olduğu için hiç sıkıntı çekmezsiniz. Hemen her çeşit yemek lezzetini değişik mekanlarda bulmak olası.

  • Deniz yollarına ait bir hızlı feribot
  • Parlamento önünde asker değişimi
  • Bretagne oteli lobisi
  • Syntagma meydanı
  • Yunan askerleri
  • Lokumades lokumu, pudra şekerli
  • İki ahbap çavuş tavernada
  • Yunan tanrıça heykelleri
  • Kerameikos girişindeki bilgi panosu
  • Parthenon
  • Akropolis’ten şehir görüntüsü
  • Odeon
  • Plaka sokakları
  • Otantizm
  • eski ama bakımlı evler
  • Çukulata soslu lokum
  • Bir tavernanın içi
  • Taverna
  • Alışveriş sokağı
  • Hephaistos tapınağı
  • Sokak lokantası
  • Antik Agora
  • Antik Agora’dan Akropolis
  • Hadrian kapısı
  • Yunan döneri
  • Lokumades mutfağı
  • Brettos bilgi panosu
  • Brettos damıtım evi
  • Zeytin çeşitleri
  • Anıt heykel
  • Feribotumuz Pire limanında
  • Eski binalar
  • Yunan askerleri
  • Ana cadde üzerinde tarihi binalar
  • Askeri lokal
  • Aristotle’s Lyceum
  • National Zoo
  • Syntagma meydanı
  • National parkta belediye bandosu
  • Kerameikos
  • Kerameikos müzesi
  • Street of Tumbs
  • Dizdar Ağa camii, Monastraki
  • Akropolis
  • Akropolis girişi
  • Akropolis 
  • Erectheio
  • Parthenon
  • Parthenon
  • Herodes Atticus Odeon
  • Akropolis gece görüntüsü
  • Plaka sokakları
  • Karagöz-Hacivat evi
  • Müzik mağazası
  • Psiri bölgesinde bir taverna
  • Psiri sokakları
  • Stoa 
  • Royal Stoa
  • Stoa genel görüntüsü
  • Antik Agora
  • Eski şehirden bir görüntü
  • Antik Agora
  • Duvar edebiyatı
  • Zappio bahçesinde kaplumbağa havuzu
  • Modern Atina
  • Zappio Hall 
  • Olympieion
  • Plakada yemek
  • Atina’ nın en eski evi
  • Agios Elephtherios kilisesi
  • Metropolitan kilisesi
  • Lokumades dükkanı
  • Metropolitan kilisesi
  • Sokak çalgıcıları
  • Bakımlı eski binalar
  • Plaka
  • Olympieion
  • Zappio Hall tavan süslemesi
  • Zappio Hall iç avlusu
  • Zappio Hall ana cephesi
  • Feribotumuzun salonlarından birisi
  • Feribot Midilli limanında

 

37.983810 23.727539

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Thassos nasıl bir yer ?…

26 Cumartesi Oca 2013

Posted by Erhan Ergün in Yunanistan

≈ 7 Yorum

Etiketler

Aliki beach, Arhangelous monastry, Greece, Kavala, Keramoti, Limenaria, Livadi beach, Panagia, Sabah, Skala Panagia, Skala Potamia, SlideShare, Thasos, Turkey, İpsala

Ahtapot ızgara
Tatlı-tuzlu unlu mamulleri
Aliki plajında lokanta fırını
Panagia' da Roman müzikçiler
Skala Potamia plajı
Panagia' da Yorgo' nun kahvehanesi
Panagia' da çevirmeler
Aliki koyunda tur teknesi
Limenaria plajı
Panagia' da kahveler
Panagia sokakları
Limenaria' da mercan tava
Theologos köyü girişi
Skala Potamia' da akşam treni
Aliki plajında mola
Limenaria' nın eski hali
Limenaria' da lokanta
Dolmades
Aliki plajı
Taverna
Aliki açıkları
Ahtapotlar kuruyor...
Feribot Keramoti limanında
Yorgo' nun misafirleri
Thassos sahili
Feribotun güvertesinde
Limenaria' da bir sokak
Çıtır börek
Arhangelous manastırı
Aiki plaj lokantaları
Skala Potamia marinası
Skala Potamia' da akşam müziği
Limenaria' da lokanta
Limenaria sahili
Kalamar tava

 

Pazartesi, Ağustos 29, 2011

Türkiye – Yunanistan – Thassos (1. gün)

Sabah 06.42 de İstanbul Kadıköy’ den  71,578 km’ de hareket ediyoruz. Bulutlu bir yaz sabahı. Hedefimiz önce İpsala sınır kapısı, sonra Keramoti ve oradan da feribotla Thassos adası.  Selimpaşa civarındaki bir dinlenme yerinde soluklanıp tavşanları seyrettik, fotografladık ve  yola devam edip saat 11.00 de İpsala’ ya geldik. Arabamız artık bilgisayar kayıtlarında olduğundan, Türk gümrüğünden  hemen geçtik, hava iyice açıldı ve sıcak oldu, 11.40 itibariyle Kavala yönünde otoyolda ilerlemeye başladık.

Aleksandropolis (Dedeağaç) yerleşimine girdik ve ana caddeden sahil yoluna çıkarak bir tur attık.  Siesta zamanı olmasına rağmen araba parkedecek bir tek yer yoktu. Daha önce de durduğumuz parkın kenarında durup birşeyler atıştırdık. Tekrar otoyola çıkıp Saat 14.30 da Keramoti liman kasabasına geldik.  Thassos feribotu limana yeni yanaşmış, yükünü boşaltıyordu. 20 Euro araç + iki kişi 3′ er Euro’ dan 26 Euro ödeyip biletlerimizi aldık ve az sonra feribota bindik. Feribot bekleme sahasında, adadaki otelleri tanıtan broşürler dağıttılar. Bir hayli Türk plakalı araç gördük. Arabamızdan inip üst güverteye çıktık ve serin bir köşe bulup oturduk. Saat 15.00  te feribot hareket etti.

DSC_0017

Saat 15.45  te  Thassos adasına indik. Çıkışta sağdaki yolu takip edip sahil yolunda turumuza başladık. Yol çok güzel, irili ufaklı yerleşimler ve plajlar var. Yaklaşık 20 km sonra, Skala Sotiras adındaki bir sahil yerleşimine girip parkettik ve plajda denize girip rahatladık. Sonra üzerimizi değiştirip balık lokantası aradık, bulamayınca sorduk ve bir gerideki Skala Prinou’ da bulabileceğimiz bilgisini alarak oraya doğru hareket ettik.

Ancak orada da balık izine rastlayamayınca, saat yönünün tersine güneye doğru ilerlemeye devam ettik ve Limenaria kasabasına geldik. Sahilde arabamızı parkedip biraz dolaştık. Çok canlı bir balıkçı kasabası, oldukça da kalabalık, bolca turist var, Türkler de mevcut. Limana yakın bir restoranın sahibi olan Mathias, mutfağa götürüp balıkları gösterdi, bir de kalamarın tadına baktırdı. Burada çamların altındaki bir masaya yerleşip karnımızı doyurduk. Geceyi burada geçirmeye karar verdik.

Salı, Ağustos 30, 2011

Thassos (2. gün)

Sabah 07.30 da uyanıp bir güzel deniz banyosu yaptık, Gümüş de bize katıldı. Üzerimizi değiştirip hemen yolun karşısındaki kafede yeni fırından çıkmış böreklerle kahvaltımızı yaptık kahve eşliğinde.  Limenaria sahilinde bolca denize girip öğleye doğru tekrar yola çıktık ve Skala Potamia’ ya geldik. Saat 14.00 te arabamızı parkedip bir tur attıktan sonra Afrodit Restorant’ ın yanmakta olan fırınından çıkan hamur kokuları bizi cezbetti ve yemeğimizi burada yedik.

DSC_0187

Akşama kadar Potamia sahilinde denize girdik. Buradaki deniz çok sığ, temiz fakat biraz ılık, kumsalda ise incecik altın gibi kum var ve çok geniş, uzun. Bu yüzden buraya “golden beach” diyorlar. Kumsalın hemen arkasındaki yol boyunca da sağlı sollu bir sürü lokanta, cafe-bar var.

Çarşamba, Ağustos 31, 2011

Thassos (3. gün)

Sabah 07.45 te Skala Potamia’ da uyandık.  Kahvaltı sonrası Thassos yönünde yola çıktık.  Adanın bu yanı daha bakir, daha el değmemiş koylar var. Yolda giderken Skala Potamia’ dan çıktıktan hemen sonra Potamia yerleşimi var içeride dağa doğru. Buradan da anlıyoruz ki, asıl eski yerleşimler dağ eteklerinde, sahiline ise yerleşimin adının başına “Skala” kelimesi konup isim veriliyor.  Nitekim, biraz daha ilerleyince iyice yüksekte Panagia adında bir başka şirin yerleşime geldik. Meğer buranın da sahili, Skala Potamia’ nın devamındaki Skala Panagia imiş.

Panagia çok ilginç bir yer. Merkezde iki lokanta ve karşısında iki kahve var. Yukarıya doğru yürüyünce de ulu çınarların gölgesinde akan bir küçük yapay şelale ve evlerin arasından akan yapay su yolu var. Çınarların olduğu yerde bir de güzel otel var. Restoranların her ikisinde de saat 09.30 olmasına rağmen, kömür ateşinde dönerek pişen kokoreç, piliç ve kuzu etleri dönmeye başlamıştı bile.

Kahvelerden daha eski olanına oturup yaşlı bir çiftin işlettiği bu kahvede birer soğuk kahve içtik. Hemen yanı başımızdaki çeşmeden şırıl şırıl akan su ayrı bir serinlik katıyor havaya. Hele üzerimizdeki asma üzümleri ve yaprakları insanın içini serinletiyor. Gelen geçen hemen herkes durup şişelerine bu çeşmeden su dolduruyorlardı. Biz de aynısını yaptık.

DSC05067

Fotoğraflarımızı çekip tekrar yola koyulduk ve Thassos’ a geldik. Kıyıda durduk, Dilek sahildeki otellerin havasını öğrenmek için birkaç ziyaret yaptı . Sonra saat yönünün tersinde yola devam ettik. Önce Skala Prinou’ dan içeri girip yukarıdaki Prinou köyünü ziyaret ettik, sonra yol üzerinde Skala Sotiras’ tan içeri girip Sotiras köyüne çıktık. Her ikisi de dar sokakları olan şirin köyler.

Öğlen geç saatte tekrar Limenaria’ ya geldik ve arabamızı parkedip Mathias’ ın Lokantası’ na gittik, musakka ve domates-biber dolması yedik. Dolmanın lezzeti bizimkine çok benziyor, musakka ise farklı.   Üzerine yine aynı cafede çay-kahve içtik ve bütün öğleden sonra sahildeki bankta yerleşerek bol bol denize girdik. Bu günü de burada bitirdik.

Perşembe, Eylül 01, 2011

Thassos (4. gün)

Sabah yine uykumuzu almış olarak erkenden uyandık, temizlik işçileri işlerine çoktan başlamışlardı.  Kahvaltı üzerine cafede kahve içtik ve toparlanıp yola çıktık. Hedefimizde Livadi beach vardı. Hedefe giderken yolumuza Theologos çıktı. Burada çatıları gri renkli yerel bir taş ile kaplanmış çok eski evler var. Ayrıca bu yerleşim, adanın en eski yönetim merkeziymiş.

Livadi beach’ e inen yol, ana yoldan sonra 100 metre kadar beton, sonrası taşlı topraklı 500 metre kadar ama yavaş gidince sorunsuz kumsala ulaşılıyor. Kumsalda bir tek mobil kondu tarzında büfe işletmesi var, şemşiye ve şezlongları da onlar kiraya veriyorlar. Ama biz yola çıkarken büyük şemsiyemizi ve piknik koltuklarımızı da aldığımız için para ödemeden kumsallarda keyif sürüyoruz. Şemsiyeler 2,5 Euro şezlonglar ise 5 Euro. Livadi beach oldukça geniş ve uzun, suyu berrak ve görece daha serin, açıkçası adada benim favorim burası. Dilek ise  daha sonra gideceğimiz Aliki beach’ i daha çok beğendi.

Burada saat 13.00 e kadar kaldık, bolbol güneşlenip denize girdik, bu arada birhayli gelen oldu. Sonra toparlanıp çıktık ve hemen tepe üzerinde bulunan Arhangelous manastırına uğradık. İçeriye giriş için açık kıyafeti kapatmak gerekiyor, şortlu iseniz şalvar veriyorlar, sonraya erteleyip yola devam ettik ve Skala Potamia’ yı da geçip Panagia’ ya geldik saat 14.30 gibi.

Tahmin ettiğimiz gibi, sabahtan döndürmeye başladıkları etler bir güzel pişmiş ve lokantadaki müşterilere servis edilmişti bile. Biz de hemen masamızdaki yerimizi aldık ve bir porsiyon tavuk ile bir porsiyon kuzu çevirme, kabak kızartma ve grek salatası ve içeceklerimizi ısmarladık. Kuzu biraz sertti ama piliç çok lezzetliydi. Kabak kızartması ise çıtır çıtırdı. Tam yemeğe başlamıştık ki beş kişiden oluşan bir Roman  ekip gelip müzik yapmaya başladı. Bir süre sonra “Üsküdara gideriken…” melodisi ve katılımcı şarkıcıları duyunca, iki arka masada kalabalık bir Türk grubunun olduğunu anladık. Şarkılar ve kadehler birbirini kovalayınca iş büyümeye, gürültü artmaya ve ayağa kalkıp horon tepilmeye başladı. Sigara, puro ve yüksek ses keyfimizi kaçırdı. Apar topar yemeğimizi boğazımıza dizip oradan uzaklaştık. Kıssadan hisse: Şamata sever vatandaşlarımız bu adayı yakın  ve arabayla da kolayca ulaşılabilen bir yer olması nedeniyle,  özellikle yaz mevsimine denk gelen bayram tatillerinde, “ilk gidilecek yerler” listesinin başına yazmışlar anlaşılan…Bu nedenle yağmurdan kaçmak ve doğayla içiçe sessiz bir tatil yapmak isteyenlere bu dönemlerde tavsiye edilmez.

DSC_0169

Karşıdaki kahveye geçip grek kahvemizi içtik. Biraz dinlendikten sonra yola koyulup Skala Potamia sahiline geri döndük.  Yine aynı yerde  denize girdik, akşamüzeri üzerimizi değiştirip sahil boyunca Skala Panagia’ ya kadar yürüyüp döndük ve akşam yemeği için daha önce öğlen yemeği yediğimiz Afrodit Restoranı seçtik, çünkü burada her akşam Yunan müziği varmış. Bir buzuki, bir gitar ve bir def’ten oluşan iki erkek bir bayandan ibaret grup çok da güzel taverna müziği yapıyor. Kalamar ve Kılıç balığı eşliğinde bu güzel müziğe eşlik ettik ve üzerine dondurmalarımızı da yiyerek günü bitirdik.

Cuma, Eylül 02, 2011

Thassos (5. gün)

Sabah 08.00 gibi Skala Potamia’ dan hareket edip kasabanın hemen çıkışında bir pasta fırını bulduk. Kasaba halkı da gelip ekmek ve çörek-börek, pasta alıp gidiyordu. Biz de  çok güzel börek ile kekimizi filtre kahvelerimiz eşliğinde yedik ve  Aliki beach’ e doğru yola çıktık.

Saat 10.00 olmadan Aliki koyuna ulaştık ve yol kenarında arabamızı parkedip yürüyerek aşağıya indik, burada da mevcut şezlong ve şemsiyeler lokantalara ait. Yemek yemeyi garanti edersen ücretsiz, aksi halde adam başı 2,5 Euro. Biz yine kendi şemsiyemizin gölgesinde deniz keyfimizi yaptık. Buranın denizi biraz daha türkuaz renginde ve berrak, Livadi’ ye göre biraz daha ılık,  daha dar ve daha kapalı bir koy. Çok geçmeden etrafımız doldu. Saat 12.30 gibi hemen arkamızdaki Hantres adlı lokantada bir masaya oturduk ve sabah görüp fotoğrafını çektiğim taze ahtapotlardan bir ızgara tabağı söyledim. Dilek ise kalamar sipariş etti, grek salatası menümüzü tamamladı.  Yemeğimizin sonuna doğru arkamızdaki masada bulunan Türk aileyle biraz sohbet ettik. Bilal bey  bir Gümülcine göçmeni imiş. Yarım saat kadar süren sohbetten sonra şemsiyemizin gölgesine dönüp saat 17.00′ ye kadar denize girmeye devam ettik. Bu arada Türk turistler daha ilerideki bir tavernada gürültü kirliliği yaratıyorlardı yine…

DSC_0272

Sonra toparlanıp arabamızın yanına geldiğimizde, arkamıza bir arazi aracının sıfır parketmiş olduğunu gördük (başka örnek yoktu, herhalde sahibi bizimle tanışmak istedi…!). Tur getirmiş olan bir Türk otobüsünün şoförünün yardımıyla üç-beş manevrayla otoparktan çıkabildik ve Skala Potamia’ da bir kez daha denize girip duş aldıktan sonra 18.15′ te Panagia’ ya gittik.  Dün öğlen yemek yediğimiz restoranda, taşkınlık yapabilecek vatandaşımız olmadığını görüp bir masaya iliştik ve bu defa patlıcan kızartma, dolmades, kokoreç ve şefin salatasından oluşan menüyü seçtik. Dolmades sıcak servis edilen yaprak dolma ama kıymasız, soğansız ve pirinçler oldukça geçik.  Hemen karşıdaki iki kahvehaneden birisi olan Yorgo’ nun kahvesinde birer grek kahve içip Yorgo’ nun torunlarıyla Semadirek adası hakkında sohbet edip bilgi aldım.

Panagia biraz yüksekte olduğu için havası daha serin ve sağlıklı. Bu nedenle geceyi burada geçiriyoruz.

Cumartesi, Eylül 03, 2011

Thassos (6. gün)

Sabah 06.30 da uyanıp  meydandaki pasta fırınından aldığımız börek ile Yorgo’ nun kahvesinde çay söyleyip kahvaltı ettik. Çeşmeden sularımızı da doldurup yola çıktık ve Livadi beach’ e geldik. Kumsalda şemsiyemizi kurduk, denize girip çıkmaya başladık. Bugün hava biraz esintili olduğu için denizden doğru gelen bu rüzgar hafif dalga yapıyordu.  Öğleden sonra erken saatte ayrılıp Limenaria’ ya geldik.  Akşam yemeği için bu defa limanın ucundaki Limani Restoranı gözümüze kestirdik.  Masaya oturunca  lokantanın sahibiyle mutfağa gittim balık seçmek için, adam bana tek tek balıkları ve fiyatlarını anlattı. Egeden çıkan pembe renkli mercana benzer balık hoşuma gitti ve tava ısmarladım.  Grek salatası ve fava salatası da söyledik.  Buradaki favanın bizimkinden farkı, soğanı içinde değil, çiğ olarak üzerinde. Bence böyle daha hoş olmuş. Bu günü de burada bitirdik.

DSC05082

Pazar, Eylül 04, 2011

Thassos – Yunanistan – Türkiye (7. gün)

Sabah yine 06.30 da uyandık ve hazırlanıp cafemize gittik. Kızlar da servis için hazırlık yapıyorlardı. Birkaç müşteriyse çoktan gelmiş, kahvelerini içip sohbet ediyorlardı. Bu defa bir tabak ıspanaklı-peynirli, bir tabak da kaşkavallı börek söyleyip çay eşliğinde kahvaltımızı yaptık.

Sonra yola çıkıp son defa Aliki beach’ e gittik. Öğlene kadar denize girdik, bugün daha da kalabalıktı. Türkler kalmamıştı ama onların yerini Romenler almıştı. Bu defa öğlen yemeği için farklı bir lokantayı seçmek istedik ve 7-8 lokantanın olduğu koyda “Beautiful Alice” adlı lokantada bir masaya oturup karnımızı doyurduk. Yemek üzerine sol taraftaki patikadan yürüyüp biraz fotoğraf çektim. Döndüğümde arkamıza gelip yerleşen kalabalık Romen ailenin fazlaca gürültü yapmasıyla toparlanıp oradan ayrıldık.

Yolda giderken bir tepelik yerde, daha önce de geçerken gördüğümüz bir cafede durup nefis manzaraya karşı kahvelerimizi de içtikten sonra Thassos’ a doğru yola devam ettik. 18.00′ e doğru şehre ulaştığımızda 18.30 da feribot olduğunu öğrenip bilet aldık ve bindik. Bu defaki biraz daha büyük ve tek taraftan yanaşabilen bir feribotmuş ve oldukça da kalabalıktı. Yarım saat süren bir yolculuk sonrası Keramoti’ ye inip yakıt depomuzu doldurduk ve otoyola çıkıp Türkiye’ nin yolunu tuttuk.

DSC05122

Saat 20.30′ da İpsala’ya ulaştık. Yunan tarafında biraz kuyruk vardı, yarım saat kadar oyalandık, Yunan gümrüğünden iki dakikada, Türk tarafından bir dakikada geçip yurda girdik. İnanılmaz miktarda sivrisinek vardı.

Yol oldukça sakindi, saat  01.45′ te evimize  ulaştık. Km 72,984.

Thassos’ un tarihi:

Thassos, orta ve geç Neolitik çağ ile ilişkilendirilebilecek geçmişe sahip. Ancak adanın içlerindeki Kastri civarında bulunan gömütler, Bronz çağının sonunu yani yaklaşık MÖ 1100 yılını işaret etmektedir. Phoenix’ in oğlu Thasos’ un adaya ismini verdiği rivayet edilmektedir. MÖ 720 ya da 708 yılında Yunanlar tarafından keşfedilen adadaki altın madenleri, ilk dönemlerde cezbedici olmuş. Herodot, Phoenicians’ lar tarafından işletmeye ilk kez açılan ve Semadirek adasına bakan tarafta yer alan madenin, çok değerli olduğunu yazmış.

Thassos’ un ilk sakinleri, Perslilere karşı başlayan İyon isyanı sırasında gemilerini inşa edip, savunma duvarlarını yapmışlar. Daha sonra Atinalıların kontrolüne MÖ 463 yılında geçen Thassos, takiben Makedonya kralı 5. Philip’ e verilmiş. Thassos, bir süre Doğu Roma, yani Bizans imparatorluğu’ na da ev sahipliği yaptıktan sonra 1462 de Osmanlı’ ların eline geçmiş. Sultan 2. Mahmut tarafından Mısırlı İbrahim Paşa’ ya ödül olarak verilen ada, 1908 senesine kadar parlak bir dönem yaşadıktan sonra, Balkan savaşına kadar Selanik’ e bağlı bir sancak vilayeti olarak idare edilmiş, 20 Ekim 1912 de de Yunanistan’ a geçmiş.

İkinci dünya savaşı sırasında Bulgaristan’ ın kontrolüne geçen ada, sonra tekrar Yunanistan’ a devredilmiş.

Ada, altın madeni, mermerleri, şarabı ve fındığı ile ünlü. Şimdilerde ise bal, şarap ve zeytinyağı ile turizme hizmet eden bir uğrak yeri. Adayı çevreleyen yol çok düzgün ve asfalt, bir tam tur yaklaşık 100 km uzunluğunda.

GENEL NOTLAR:

1-   Toplam katedilen yol: 1406 km

2-   Toplam yakıt: 112 lt

3-   Yakıt sarfiyatı:  0,08 lt/km

4-   Yakıt maliyeti : 157 Euro

5-   Diğer yol masrafları: 52 Euro (feribot)

6-   Sigorta masrafı: 216 TL

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Tadıyla tuzuyla Yunanistan…

19 Cumartesi Oca 2013

Posted by Erhan Ergün in Yunanistan

≈ 5 Yorum

Etiketler

Atina, Epidavros, Evia, Fiskardo, Galatas, Golden Horn, Greece, Istanbul, Kalamata, Kefalonia, Korinth, Kyllini, Lefkada, Metana, Mosque, nea Moudania, Olympia, Paliori, Parga, Pirea, Poros, Preveza, Skeoni, Spetses, Travel and Tourism, Volos, Zakintos

Poros' da düğün alayı
Parga koyu
Skala' da dolunay
Asos
Halkidiki, Paliori plajı
Varvara yakınında sebil
Fiskardo marinası
Yunanistan turu yol haritası
Naphlion kalesi
Epidavros antik koyu
Korinth kanalı
Vasiliki limanından ayrılış
Mrytos yürüyüş yolu tarifi
Epidavros, anfi tiyatro
Metana koyu
Çıtır kabak kızartma
Sarımsaklı Ekmek
Grek salata
Kavala
Melissani yer altı gölü
Galatas, karşıda Poros
Olympia yarış arenası
Kassandra, Skioni sahili
Gelincik tarlası
Kariotes sahili
Kipurya kilisesi kapısı
Kalamata' da Gümüş hayranı
Asos' ta yolcular
Petani plajı
Agia Thegli' de plaj ve taverna
Mrytos beach
Poros
Petani koyu
Kavala' da sardalya ızgara
Portoçelli yat limanı
Kokulu Çilek tabağı
Kalamata Kilisesi
Epidavros, hipodrom
Argostoli
Asos evleri
Çiçek güzelliği
Preveze' de mahalli kahvehane
Halkidiki' de doğa
Fiskardo koyu
Hapimag Porto Heli tesisi, karşıda Spetses adası
Ermioni' de taverna
Agia Ephimia sahili
Fiskardo, Kefalonya
Olympia, antik tiyatro
Deniz mahsulü tabağı

 

Çarşamba, Mayıs 02, 2012

Türkiye – Yunanistan – Parga (1. gün)

Sabah saat 08.00′ de ve 75,390 km’ de İstanbul‘ dan hareket ediyoruz. Hava açık ve güzel. Uzunçiftlik’ te çorba molasından sonra sınıra geldiğimizde bizi yine bir sürpriz bekliyordu. Gümrük geçişinde bilgisayar sistemi arabamızı yine X-ray cihazına yönlendirdi. Çaresiz eşyaları indirip cihaza girdik ve orada gümrük memurlarıyla cebelleşen Bulgar göçmeni bir ailenin küçücük arabalarıyla yurda et sokma cinliklerine şahit olup tekrar eşyalarımızı topladıktan sonra Yunanistan’ a girdik. İlk çıkıştan Xanthi kasabasına girip depomuzu doldurduk. Bu arada Yunanistanda da yakıt artık ucuz değil, neredeyse bizimkiyle aynı seviyeye gelmiş mazot fiyatı. 

Parga

Yol çok sakindi, navigasyon cihazına ilk hedefimiz oan Parga‘ yı girdik, İoannina hizasına geldiğimizde otoyoldan ayrılıp asfalt kalitesi oldukça iyi olan bir yoldan döne döne deniz seviyesine indik ve yine asfalt ve dar bir yoldan 40 km kadar daha giderek saat 20.30 civarı Parga’ ya geldik. Parga çok şirin fakat sahil şeridi araçlara kapalı olduğu için merkeze gelirken gördüğümüz birkaç lokantadan birini gözümüze kestirdik ve oraya gittik. Menüsü oldukça zengin ve Parga koyuna yukarıdan bakan güzel manzaralı bu lokantada bir güzel karnımızı doyurduktan sonra günü burada bitiriyoruz.

Perşembe, Mayıs 03, 2012

Parga – Lefkada (2. gün)

Parga’ nın tarihi 13.yy’a kadar gidiyor.  Önce Pezovolo dağında kurulan şehir, daha sonra 1360′ ta Arnavut saldırılarından korunmak için bugünkü yerine taşınmış. Bu dönemde Korfu‘ daki Normanların yardımıyla kale inşa edilmiş. 1797′ de Fransızların kontrolüne geçen Parga, 1817′ de İngilizlerle yapılan anlaşma ile Osmanlılara verilmiş ve sonunda 1913’ te bağımsızlığına kavuşmuş. Bu güzel kasabada sabah dinç bir şekilde uyandıktan sonra toparlanıp merkeze sahile gittik ve kahvaltımızı yaptık, fotoğraflarımızı çektik, gençler okullarına doğru yürürlerken biz de Preveze yönüne doğru yola çıkmaya karar veriyoruz. Hava açık ve sıcaklık sabahın erken saatinde bile 15 derece.

Preveze 54 km mesafede, güzel bir seyahat sonrası ulaşıyoruz. Burası çok özelliği olmayan sıradan bir şehir. Boydan boya geçtikten sonra geri dönüp tekrar sahile doğru inerken bir kahvehane görüp duruyor ve sabah kahvelerini yudumlayıp sohbet eden Grek amcalarla selamlaşıp bir masaya yerleşiyoruz. Kahvehane sahibi hemen dışarı çıkıp arabamızın plakasına bakıyor ve “komşi hoşgeldiniz” diyerek bizi selamlıyor.

Kahvemizi içtikten sonra hareket edip karabiber kokuları arasında ilerleyerek 2002 yılında hizmete giren bir sualtı tünelinden geçiyor ve Lefkada‘ ya giriyoruz. Az sonra da ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Yol dönerek kıstak gibi bir yere geliyor ve iki kara parçasının arasında kalan boğazın üzerine eski ve sefere çıkmayan bir feribot adeta köprü gibi yerleştirilmiş ve bu feribottan geçerek asıl Lefkada’ ya giriliyor. Herhalde bunu nostaljik bir görüntü olması için yapmışlar, çünkü o kadar sualtı tünelini inşa ettikten sonra otuz metrelik bu su  geçişini de bir şekilde doldurup halledebilirlerdi…

Hava sıcak ve güneşli, Lefkada’ nın merkezine doğru ilerliyoruz. Takip eden yerleşim yeri Kariotes. Sahilde durup marinayı ve çevreyi fotoğrafladıktan sonra Nidri‘ ye gidiyoruz. Burada da marina var ve çok sayıda tekne sezona hazırlanıyor. Evlerde ve yollarda bol bol sardunya var, yaseminler, katır tırnakları harika. Saat 12.13′ te Nidri’ den ayrılıyoruz.

Dar ve iyi asfalt bir yoldan döne döne Poros kasabasına indik. Sakin bir koy, deniz cezbedici idi, tadına baktım. Serinletici güzel bir suyu vardı. Kuruduktan ve biraz dinlendikten sonra tekrar yola koyulduk. Yolda karşımıza çıkan ilk yerleşim Vasiliki oldu. Vasat bir kasaba, fakat sahili güzel, sıra sıra lokantalar var. Sahilin ucunda da iskele vardı ve bir feribot durmaktaydı. Sorduk, 1 Mayıs’ ta hizmete başlamışlar, Kefalonia adasına gidiyorlarmış. Saat 16.30 idi ve yarım saat sonra hareket edecekmiş. 66.5 Euro ödeyerek feribota bindik ve tam 17.00′ de hareket ettik. Hava biraz bulutlanır gibi oldu, güzel bir yolculuk sonrası saat 18.00′ de Kefalonia adasının kuzey ucundaki Fiskardo limanına giriyoruz. 

Fiskardo limanı, Kefalonya

Not: Kefalonya adası uzun zamandır hedef adreslerimizden birisiydi, çünkü Dilek “Yüzbaşı Korelli’ nin mandolini” (Captain Corelli’s Mandolin) filminden çok etkilenmişti ve uzun zamandır bu adayı görmek istiyordu. Film çekimi sırasında fimin başrol oyuncuları Nicolas Cage ve Penelope Cruz’ un Sami kentinde gittikleri cafe de meşhur olmuş, onu da gördük. Bu filmin küçük bir özet klipini hatırlatmak amacıyla adres linki olarak veriyorum:

http://www.youtube.com/watch?v=-VA5jVJVEZQ

Fiskardo küçük ama çok şirin bir yerleşim. Kasabanın sahip olduğu küçük koyun dışında tepelik bir yerde güzel bir otopark yeri vardı buraya arabalarıyla gelenler için, oraya parkedip koyda küçük bir gezinti yaptık, marina çevresinde çok sayıda balık restoran var.

Hava biraz serinler gibi olunca üzerimizi kalınlaştırıp beğendiğimiz bir lokantada karnımızı doyurduktan sonra yürüyüş yapıp burada geceledik.

Cuma, Mayıs 04, 2012

Kefalonya (3. gün)

Sabah dinç olarak kalktık ve 08.30 civarında yola çıktık. Hava bulutlu, kasabadan çıkar çıkmaz Daphnodi beach levhasını görüp sapıyoruz ama 2 km gidip de yolun bittiğini görünce geri dönüp ana yola katılıyoruz tekrar. Yarım saat kadar levhaları takip edip plajlara girelim dedik ama dönüp dolaşıp aynı noktaya gelince navigasyon cihazını açıp Sami‘ yi girdik, o yönde ilerlerken aşağılarda bir küçük yarımadanın boğazında kurulu yerleşim dikkatimizi çekti. Adının Asos olduğunu tabeladan okuyup oraya indik.

Asos küçük bir yerleşim ama çok güzel. Yarımada üzerinde tepede 16.yy’ da Venediklilerin yaptığı bir kale var ama sadece yaya trafiğine açık, ayrıca çok da yüksek olduğu için çıkmadık, fotoğraflarımızı çekip temiz hava aldıktan sonra saat 10.23′ te  buradan ayrılıp Sami yönünde ilerlemeye devam ettik. Yolumuzun üzerinde bir seyir noktasında durup aşağıya bakınca Myrtos beach‘ i gördük.

DSC_0172

Yukarıdan muhteşem görünen  plaja inen bir de asfalt yol yapmışlar, fırsatı değerlendirip indik ve yuvarlak taşlı sahile çıktık, açık denizdeki gibi dev dalgalar olmasına rağmen ben girip yüzdüm, gerçekten yaşanması gereken bir deneyimdi.

Saat 12.00 de  buradan ayrılıp Sami yoluna çıkıyoruz. Yolda Agia Ephimia’ yı görüp giriyoruz. Burası da hoş bir yerleşim, sahil boyunca lokantalar var, kıyıda durup kiş ve meyve suyu ile karnımızı doyurduktan sonra Sami’ ye doğru devam ediyoruz.

Hava 25 derece ve yaklaşık 30 km mesafedeki Sami’ ye giderken önce Melissani yeraltı gölü’ ne bakmaya karar veriyoruz. Burası yaklaşık 30 metre çapında bir göl ve son depremlerde çatısı çökünce üzeri açılmış, su derinliği 15-40 metre arasında değişiyor, Argostoli‘ den çıkıp Sami’ den denize dökülen bir yer altı suyu ve tatlı-tuzlu su karışık. Gölün içinde kürekli sandallarla gezdiriyorlar. Bu göl, 1951 yılında keşfedilmiş.

Buradan çıkıp yakındaki Drogkarati mağarası’ nı da ziyaret ediyoruz. 300 yıllık mazisi olan mağarada sıcaklık 18 derece, rutubet %90…Bizim sarkıt-dikit’ lere çok benziyor.

Yol üzerinde Sami’ yi de görüyoruz, burası da normal bir kıyı şehri, bir tur atarak sahilde bekleyen küçük feribota binerek Kefalonia’ nın başşehri Argostoli’ ye hareket ediyoruz.

Argostoli’ ye gelince şehri bir baştan bir başa geçip geri döndük, merkezde bir pastaneden yiyecek birşeyler alıp mazot takviyesi de yaptıktan sonra, merkeze 2,5 km mesafedeki Lassi yerleşimine gidiyoruz. Sosyetik bir yazlık yerleşim olduğu anlaşılan bu bölge henüz sakinleri tarafından sezona açılmamış. Tekrar merkeze dönüp dondurma yiyerek feribota bindik ve Luxori’ ye hareket ettik. Hava bulutlu ama sıcak, Saat 18.53 te Luxori’ ye iniyoruz.

Luxori de Sami gibi büyük ve hareketli bir kıyı şehri. Günü burada bitiriyoruz.

Cumartesi, Mayıs 05, 2012

Kefalonya (4. gün)

Sabah bir kafede kahvaltı yaparken Yunan garson kızın tarifi üzerine kuzey yönünde yola çıkıp yarım saat yol aıyor ve aşağıda bir başka güzel koy görüyoruz. Döne döne asfalt yoldan inip, üç pansiyon ve iki lokantanın bulunduğu Petani isimli kuzey batıya açık bu şirin plajda mola veriyoruz.

Çaylarımızı içtikten sonra denize giriyorum, saat 12.00′ de ise, hemen yanımızdaki lokantada çok güzel mezgit (scordalia) balığı ve kalamar ile karnımızı doyuruyoruz. Saatler ilerledikçe, buranın devamlı müşterisi oldukları anlaşılan yerek halk da yavaş yavaş sahile geliyor. Sağdaki saklı koyda Dilek de denize giriyor ve ayrılıyoruz.

Koydan ayrıldıktan sonra tekrar yükselip anayola çıktık ve Vilaroria, Agia Thegli üzerinden Kaminarata‘ ya geldik ve sorarak Kipurya‘ yı (Kipoureon) bulduk. Saat 14.48’ de ulaştığımız bu bölge de kuzey batıya bakıyor ve bakir, sadece bir manastır var, biraz bakımsız ama muhteşem bir manzaraya sahip.

DSC_0366

Daha güneyde ilginç bir şey olmadığını düşünerek Saat 16.22 de tekrar Lixouri’ ye döndük ve Argostoli’ ye doğru yola çıktık. Hava çok sıcak. Metaxata ve Lourdata üzerinden Skala’ ya gidiyoruz. Bu yol çok keyifli ve güzel bahçeli villaların bulunduğu yerleşimlerden geçiyor. Zaman zaman deniz kenarına paralel bazen de tepelerin üzerinden gidiyor ve bakımlı güzel evleri, bahçeleri hayranlıkla seyrediyoruz. Henüz ev sakinleri yaz sezonunu açmamışlar, bakıcılar bahçelerde çalışıyor. 

Skala hareketli bir sahil kasabası, turistik bir yer olduğu belli, güzel oteller var. Sahile paralel yol üzerindeki koruluk yerde parkedip akşam yemeğimizi yedikten sonra dolunayın keyfini çıkartıyor ve bu şirin sahil beldesinde kalıyoruz.

Pazar, Mayıs 06, 2012

Kefalonya – Peleponnes (5. gün)

Bugün Yunanistan’ da genel seçimler var, halk henüz uyanmamış. Sahilde aksi yöne gidip otellerin olduğu tarafta parkederek kıyıda konuşlanıyoruz ve denize giriyorum. Çok güzel ve dibi kumlu bir deniz, suyu da serinletici. Sabah erken oy kullanan Yunanlar sahile gelmeye başlıyor ve biz tekrar yola koyulup Poros liman kasabasına geliyoruz.    

Sorup öğrendiğimize göre Zakintos adasına feribot seferleri 15 Mayıs tarihinde başlayacakmış. Bu durumda anakaraya geçmeye karar veriyor ve biletlerimizi alıp liman manzaralı bir kafede dinleniyoruz. Hava oldukça sıcak, Poros’ a çok büyük ve güzel bir liman yapmışlar.

Hareket saati yaklaşınca limana gidiyoruz ve az sonra büyük bir feribot yanaşıyor, içinden bir düğün alayı çıkıyor. Bizim düğünleri andıran bir halaya  şahitlik edip feribota biniyoruz.  Saat 15.55′ de Kilini limanına yanaşıyoruz. Buradan da Zakintos’ a saat 17.00′ de feribot olduğunu öğreniyoruz ama 54 Euro istedikleri için vazgeçip Olimpia yönünde ana karada ilerlemeye karar veriyoruz.

Navigasyon cihazımızı Olympia adresine set ettikten sonra Pirgos üzerinden oraya ulaştık ama antik tiyatroyu bir türlü göremedik, epeyce dolaştıktan sonra bulduk ve fotoğrafladık. Sonra olimpiyat oyunlarının yapıldığı alana geldik ama seçimler dolayısıyla kapalıymış, dışarıdan resimleyip tekrar ana yola çıkmak için çok dolaştıktan ve hatta bir dereden geçtikten sonra Kyparissia yönünde güzel bir yoldan ilerledik.

Kyparissia ilginç gelmedi, girişindeki kavşakta Kalo Nero adlı bir kasabada lokal bir bar-restoranda çok güzel karnımızı doyurduk. Çay-kahve de içtikten sonra saat 21.00 de buradan ayrılıp 60 km mesafedeki Kalamata şehrine saat 22.00′ de girdik. Pazar gecesi ve seçim günü sonu olması dolayısıyla da çok canlı bir kıyı şehri olan Kalamata‘ da geceledik.

Pazartesi, Mayıs 07, 2012

Peleponnes (6. gün)

Sabah 08.00 de bir fırından kahvaltılık alıp kahvaltımızı tepelik bir yerdeki Kalamata kilisesinin bahçesinde yaptık ve yola koyulup Tripoli,  Argos üzerinden Naphlion‘ a ulaştık. Tripoli görülesi bir yer değil, Naphlion’ a gelen yol Göcek körfezine iner gibi çok güzel. Naphlion çok hoş bir yer, Kaleye çıkmak istedik ama araç girişi yok, hemen altındaki limana hakim sette durup serinledik, sonra şehrin arka tarafına dolanıp bir mesire yeri bulduk, geniş ağaçlıklı alan ve plajlar var. Burada durup karnımızı doyurduk ve saat 12.51′ de yola koyulup Hapimag Porto Heli adresini navigatöre girdik.

DSC_0502

Saat 14.55′ te Hapimag Porto Heli’ ye girdik. Geldiğimiz yol çok güzeldi, türkuaz mavisi koylardan geçerek geldik, hava 32 derece, denize girdik, ferahladık. Gelirken yolda geçtiğimiz Portoçelli yerleşimine girişteki süpermarketten alışverişimizi yapıp tesise döndük ve güzel bir akşam yemeği yedikten sonra kıyıda dolunayın doğuşunu seyrederek günü bitirdik.

Salı – Çarşamba, Mayıs 08-09,  2012

Hapimag Porto Heli (7. ve 8. gün)

Tesisi çok beğendik, üç-beş aile var, sessiz, dinlendirici, tekrar gelinebilir. Akşamüzerine kadar dinlenip saat 17.46′ da yakındaki  Ermioni kasabasına doğru gidip oralarda yemek yemeğe karar verdik.

Ermioni de çok sessiz ve sakin bir yerleşim, bir tur atıp geri döndük ve geliş yolunda  gördüğümüz bir tavernada durup tek müşteri olarak güzel bir akşam yemeği yedik. Yemek sonrası sakin yollardan geri dönüp tesisimizde günü noktaladık.

Ermioni’ den hızlı feribotla gidilebilen Hydra adası da turistik bir yermiş. Trafik olmayan bu adada deniz mahsulleri bolmuş ve yazın bol turistin ziyaret ettiği söyleniyor. İnsan taşıyan feribotlarda köpek taşıma sıkıntısı olabilir düşüncesiyle gitmemeye karar verdik. Bu adanın bir başka özelliği de üzerinde bir kısmı turistlere de hizmet veren bol eşek bulunmasıymış…

Perşembe, Mayıs 10, 2012

Peleponnes – Atina (9. gün)

Bugün Dilek’ in doğum günü. 07.15′ te uyanıp hazırlandık ve kuzeye doğru yola çıktık. Hava yine açık, güneşli ve sıcak. Önce Portoçelli kasabasına gidip bir kahvede tatlı ve tuzlu kurabiyelerimizle kahvelerimizi içip, AB süpermarketten yolluklarımızı aldık ve seyahate başlıyoruz. Rotamızda ilk durak, kuzeydeki Poros kasabası.

Saat 10.15′ te Galatas‘ a geldik, hemen karşısında hoş görünen Poros kasabası var. Aradaki boğazın genişliği 300 metre var yok, küçük motorlu kayıklar iki yaka arasında insan ve yük taşıyor. Burada İtalyan mimari tarzı hakim. Birkaç fotoğraf çekip dinlendikten sonra Metana adasına doğru    devam ediyoruz. Metana yerleşiminin girişi hidrojen sülfür kokuyordu. “Ancient Acropol” levhasına kanıp aradık ama otlar arasında biraz safari yapıp uzaktan birkaç taş görünce vazgeçip geri döndük, Metana’ yı terketmeye karar verdik. Dönerken Metana’ nın girişinde sıcak volkanik kaplıcanın da bulunduğu bir dinenme tesisi olduğunu farkettik.

DSC_0544

Epidavros yönünde ilerleyip önce antik tiyatroyu gezdik ve fotoğrafladık. Çok iyi korunmuş ve öğrenciler tiyatro provası yapıyordu. Hemen yanındaki geniş alanda ise arkeolojik kazılar yapılan alanlar var. Pekçok turist ve öğrenci gruplarına rastladık.

Epidauros, Apollo’ nun oğlu Asclepius’ un doğduğu yer olup, tarihte insanların hastalıklarını iyileştirdiğine inanılan bir yöreymiş. Tiyatro MÖ 3. yy’ da yapılmış ve 15,000 kişi kapasiteli. Çok iyi bir akustik yapıya sahip tiyatroda en üst basamakta oturduğumda, sahnede prova yapan öğrencilerin fısıltılı konuşmalarını dahi duyabildim…

Yemek yedikten sonra yola devam edip Korinth‘ e geldik. Panoramik seyir noktasını aradık ama bulamadık, orada yaşayan bir Türk amca bize selam verince durup biraz konuştuk ve yakındaki bir köprünün başından kanalı resmedip yola devam ettik.

Saat 17.44′ te Pire‘ ye girdik ve burada durmayıp Atina’ ya doğru yola devam ettik. Atina çok kalabalık, trafik çok yoğun, çok motorsiklet var. Navigatör Hapimag otelin yakınına kadar götürdü ama birtürlü bulamadık, sora sora nihayet ara sokakta bulduk. Yeri çok güzel, Plaka sokağının hemen yanında.

Dar sokaklardan geçerek birkaç tur attıktan sonra merkezden uzaklaşmaya karar verdik ve Vouliagmeni yönüne gittik. Burası Atina’ nın sayfiye yeri gibi, çok otel ve tesis var. Yol boyunca ve sokaklarda yan yana sıralanmış cafe-restoranlarda halk neşeli neşeli akşam keyfi yapıyordu, biz de ilginin yoğun olduğu bir kebapçıda karnımızı doyurduk. Üzerine de dondurma yiyip günü bitirdik. 

Cuma, Mayıs 11, 2012

Atina – Selanik (10. gün)

Sabah 05.30′ da uyanıp kahvaltı sonrası yola çıktık, Akropolisi set edip Atina merkeze gittik. Fotoğraflarımızı çekip Atina’ nın sakin halini yaşadıktan sonra Pire’ ye gittik ve fırından sıcacık böreklerimizi alıp limanın girişine bakan bir noktada kahvaltımızı yaptık. Hava sabah bulutlu ve serindi, şimdi açmaya ve ısınmaya başladı. Saat 08.00′ de hareket ettik ve kuzey yönünde ilerlemeye başladık. Atina merkezden çıkmamız bir saat  sürdü. Skala Oropu’ yu navigasyona girdik. Yolda ilerlerken Evia adası’ na giden bir feribot keşfettik ve hemen bindik, biner binmez de hareket etti. 

DSC_0697

Yarım saatlik bir yolculuktan sonra adaya indik ve çamurlu bir yola girdik. Ada bizi çok şaşırttı çünkü her yanda sanayi tesisleri var ve ortalık pis. Ada aslında dar uzun ve oldukça büyük, belki kuzey kıyıları sakin ve güzeldir ama bizim keyfimiz kaçınca adanın merkezi Chalkida üzerinden ilerleyip bir asma köprüden geçerek tekrar ana karaya çıktık, böylece ada ziyaretimiz çok kısa sürdü.

Lamia şehrini set edip kuzeye doğru E75 yolundan ilerledik, sonra Otos dağlarından aşağıya doğru manzaralı bir yoldan kıvrıla kıvrıla indik, biraz sonra da otoyola girdik.

Otoyolda ilerlerken Lamia’ ya 14 km levhasını görüyoruz, karşıda da bir yerleşim görünüyor. Ancak Lamia’ ya çıkış göremedik, Lamia birden yok oldu. Volos‘ a gitmeye karar verdik, dağa yaslanmış uzun sahil şeridi olan bir üniversite şehriymiş, çok pastane vardı, birisinden pasta alıp yedik fakat şehir çok kalabalık ve park yeri olmadığı için çıkıp Larissa‘ ya gittik. Burası da ovanın ortasında kurulmuş, birbirini dik kesen dar caddelerin ve sokakların olduğu geometrik ve kaotik bir kent, hoşumuza gitmedi ve bir tur atıp çıktık.

Saat 17.10′ da Selanik yönünde ilerlemeye başladık, hava tekrar ısındı. Selanik‘ e geldik ve sahil yolundan geçtik. Tıpkı İzmir gibi, çok canlı, kafeler barlar gençlerle dolu, durmadan devam edip Kalamaria‘ ya geldik. Sahildeki bir otoparka girip yanyana tavernalardan birisinde güzel bir akşam yemeği yedik. Üzerine biraz yürüyüş yapıp burada kaldık.

Cumartesi, Mayıs 12, 2012

Selanik – Halkidiki (11. gün)

Sabah hemen yola çıkıp Halkidiki yarımadasının ilk parmağına girdik. Yol çok güzel, keyifli yazlık evler var, tabiat da harika. Yeni Mudanya’ ya (Nea Moudania) girdik, kıyıdaki kahvede oturup kahvelerimizi içtik ve saat 9.43′ te  hareket edip aynı yoldan ilerlemeye devam ettik.

Yolda biraz yağmur serpeledi, her tarafta katır tırnağı var, hoş bir görüntü oluşturuyor. Kassandra üzerinden Skioni‘ ye geldik ve durmadan devam ettik. Yazlık evlerin bazılarında insanlar var, bazı yerli halk kıyılarda balık avlamaya çalışıyor, sakin ve huzurlu yerler. 

İlk parmağın ucundaki burnu döndükten sonra Paliouri kasabasına geldik. Sahil yolu üzerinde pansiyonlar ve lokantalar var, deniz çok güzel. Birinci yarımadanın ikinciye bakan bu sahili boydan boya harika. Sahilde durup denize girdik, sonra bir arka yol üzerindeki lokantalardan birini gözümüze kestirip karnımızı doyurduk. Saat 14.00 civarında buradan ayrılıp kıyı kıyı yola devam ettik ve ikinci parmağa girdik. Bu parmak daha ormanlık, daha çok tesislerin olduğu sakin ama piknik ve serbest camping yapmanın yasak olduğu bir yarımadaymış. Buna karşın bol miktarda camping alanı var. Dolayısıyla doğası daha çarpıcı ve güzel. Çok sayıda koy var, saat 17.00 gibi burna geldik, batıya döndük ve sahili gören yoldan seyahate devam ettik.

DSC07139

Bu yolda ilerlerken üçüncü parmakın ucunda oldukça yüksek ve volkanik olduğu anlaşılan bir dağ görünüyor.  Bu son parmakta manastırlar olduğu için sadece erkek ziyaretçiler girebiliyormuş. Bu nedenle navigasyona Asprovalta‘ yı yazıp devam ettik.

Yol yükselmeye başladı, hava şerbet gibi oldu, sık ormanlık bölgelerden geçiyoruz, gözlerimiz yeşile doydu. Az sonra bolca su akan bir çeşme görüyor ve durup hem bol oksijenli soluk alıyor hem de sularımızı dolduruyoruz. Bu yol tekrar geçmeye değer. Dağdan aşağıya döne döne iniyor ve Olympiada yakınlarında sahil yoluna kavuşuyoruz. Hava kararmaya başlarken saat 20.00 civarı  Asprovalta’ ya geliyoruz. 

Asprovalta girişinde sanıyorum bir yortu (paskalya olabilir) ve bununla ilgili kutlamalar vardı. Halk dansları toplulukları ve halk bir hayli coşkuluydu. Asprovalta daha önceki ziyaretimize oranla daha güzelleşmiş, sakindi. Bu arada kaldığımız yerin aslında Agio Georgio olduğunu, asıl Asprovalta’nın merkezinin, gelirken geçtiğimiz ve kutlamalar olan yerleşim birimi olduğunu anlıyoruz.  Belediye buranın sahilinde bir hayli düzenlemeler yapmış, bir de yeni otel açılmış, otelde kalan Bulgar ve Romen vatandaşları da vardı. Bulgarlar da Yunanistan’ ı sıkça ziyaret edenler arasında.

Pazar, Mayıs 13, 2012

Kavala – TR (12. gün)

Sabah erkenden uyandık, deniz kenarında kahvaltımızı yaptık ve hava ısınınca şemsiyemizi açıp üzerimizi değiştirdik, ben denize girdim ve öğleye doğru toparlanıp daha önce de yaptığımız gibi indirim markete gittik, hem yolluk hem de dönüş alışverişimizi yaptık. Market de yenilenmiş ve daha gelişmiş, güzel olmuş. Saat 12.00 ‘de buradan ayrılıp otoyol üzerinden Kavala’ ya geldik. Daha önce gitmediğimiz sağ tarafına doğru gidip geldik, sonra sol tarafta çıkışa yakın aşağıdaki küçük koyda yanyana sıralanmış tavernalardan “Meltem” isimli olanda güzel balık yemeği yedik. Hava bulutlu ama sıcak.

Xhanti‘ ye gelince otoyoldan ayrılıp girdik, asıl amacımız un kurabiyesi bulup almaktı ama pazar günü olduğu için heryer kapalıydı. Bir tur atıp daha önce gitmediğimiz eski şehir kısmına gittik, otantik kahveler ağzına kadar doluydu. Yağmur yağmaya başladı, tekrar yola koyulup ülkemize dönmek üzere sınır kapısının yolunu tuttuk. Saat 22.40 civarında evimize ulaştık.

Yunanistan, hepimizin bildiği gibi, geçtiğimiz yıl uzunca bir süre “battı – batıyor”, “çamura saplandı”, “çıkmaz yola girdi”, “kendisiyle birlikte AB’ ni de batıracak” vb gibi pekçok yoruma hedef olmuş bir ülke. Bu yorumların çoğunu da, ekonomi konusunda araştırma yapan, hatta eğitim veren bilim insanları ve  entellektüeller yapıyorlardı. Pekçok Avrupa ülkesi medyası gibi, ülkemizin de medyası bu görüşlere alkış tutup, gazete ve ekranda bol bol yer vermişti. Yunanistan’ da hatırı sayılır zaman geçiren, halkın yaşam tarzına, giyim-kuşamına, yüz ifadesine, konuşmasına tanık olan bir komşu ülke vatandaşı olarak  bazı yorumlarımı okuyucularımla paylaşmak isterim:

– Evet, bu ülkede ekonomik bir sıkıntı ve bunun insanlar üzerinde değişik etkileri olduğu doğru ve kolayca gözleniyor.

– Buna karşın insanlar hiç de umutsuz görünmüyorlar, yarına olumlu bakıyorlar. (Ancak bunu kabul eden kimi eleştirmenler,  bunun nedenini, AB’ ne sırtlarını dayamış olmalarına bağlıyor…Çok kısır bir düşünce.). Ekonomik göstergelerin kıyaslanması da bu konuda hatalı eleştiri yapıldığını ortaya koyuyor. Bunun için aşağıda bir link verdim, merak eden okuyucularım, ülke seçerek, Yunanistan ile istedikleri bir başka ülkenin ekonomik ve diğer verilerini kolayca karşılaştırıp çıkarım yapabilirler…

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/index.html

– Bu olumlu bakış, Yunan halkını eğlenmekten alıkoymuyor. Hatta sıkça eleştiri oklarına hedef oldukları bir konuda da alışkanlıklarını devam ettiriyorlar. Yani “Siesta” yapıyorlar. Ama halkı siesta yapma kültürüne sahip daha pekçok ülke var, hem de ekonomileri kıskanılacak kadar iyi, unutmayalım…

– Ben bir Ege’ li vatandaş olarak, 55 yıllık ömrümde bu kadar bakımlı zeytin ağacını, iklimi hemen hemen aynı olan kendi ülkemde bile ne yazık ki görmedim. Sadece zeytin ve zeytinyağı üretiminde,  pekçok ülkenin önünde oldukları kesin.

– Deniz mahsulleri konusuna gelince, aynı denizin aynı balıklarını paylaşıyoruz. Hatta avlanma yasağı dönemleri farklı olduğu zamanlarda Türkiye ile Yunanistan arasında ciddi balık ticareti de yapılıyor. Yani bazen bizden onlara, bazen de tersi yönde deniz ürünleri transferi var. Fakat pişip tabağınıza gelen balık ya da diğer deniz mahsullerinin hem lezzetinde hem de fiyatında fark var. Bunu anlamak ise hem zor, hem acı veriyor.

– Gelelim tuzlu-tatlı unlu mamullere;  Bu konuda çok farklı bir yerde olduklarını söyleyebilirim. O kadar ki, sabah evinde kahvaltı yapma kültürünü sürdüren Yunan aileler dahi, kahvaltılarını en yakın mahalle fırınından aldıkları sıcak çörek ve böreklerle süslüyorlar. Karşılaştırma yapmak istemesem de, sadece Çeşme’ deki birkaç fırının pişirdiği “boyoz” bu böreklerle yarışabilir. Pasta ve diğer tatlı ürünlere ise hiç girmiyorum…

– Çok dikkatimizi çeken bir diğer konu ise, ülkedeki tarihi değerlere gerektiği kadar önem atfedilmediğidir. Pek çok bakımlı ve iyi işletilen arkeolojik kazı alanı,  kale, kilise, manastır vb olduğu gibi, bakımsız, terkedilmiş, işaretlenmemiş, yolu kötü, adresi tanımlanmamış niceleri de var ne yazık ki.

– Bir ülkeyi gezen turistlerin en çok dikkat ettikleri konulardan birisi de halka açık tuvaletler ve bunların temizliğidir. Yunanistan’ ı baştan başa kateden 750 km uzunluğundaki “Egnatia Odos” otoyolu üzerindeki sınırlı sayıda tuvaletler ne yazık ki bakımsız. Ancak, yerleşim yerlerindekiler oldukça temiz ve ücretsiz. Ayrıca müşterisi olun ya da olmayın bar, cafe, lokanta, yakıt istasyonu gibi mekanlar tuvalet kullanımı konusunda çok saygılı davranıyorlar.

– Dikkatimizi çeken bir diğer konu da, fiyat istikrarı. Ülkenin bir ucunda aldığınız hizmet ya da ürünün fiyatıyla, diğer ucundaki arasındaki  fark yok denecek kadar az.  Bir başka ifadeyle, “turist kazıklama”  ya da “rantiye” gibi fırsatçı bir zihniyetle karşılaşmıyorsunuz bu ülkede. Ancak yıllar itibariyle genel fiyat seviyesinin yükselmekte olduğu gözlenebiliyor.

– Milli gelirlerinin büyük bir bölümünü (%80) hizmet sektöründen elde ediyorlar (2011 yılı için 235 milyar $). Bunu da bu sektörde çalışan 3,250,000 insanla sağlıyorlar. Bu oran  Türkiye’de %63 (2011 yılı için 677 milyar$) ve 13 milyon kişi bu sektörde hizmet veriyor. Yani dört katı çalışanımız var hizmet sektöründe, ama elde ettiğimiz gelir üç katı bile değil. Neden acaba? diye sormadan edemiyor insan…

GENEL NOTLAR:

1-   Toplam katedilen yol: 3,994 km

2-   Toplam yakıt:  300 lt

3-   Yakıt sarfiyatı:  0,075 lt/km

4-   Yakıt maliyeti : 300*1,61=483 Euro

5-   Müze+kale+kaplıca vs :  37 Euro

6-   Diğer yol masrafları: 197 Euro ( otoyol, otopark, feribot )

7-   Sigorta vs masraflar: 301 TL 

Related articles
  • Places we’ve loved: Nafplion, Greece (blondebrunettetravel.com)

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

yazar

seyahat etmeyi sever, güzellikleri görüntüler, değişik lezzetleri tadmaktan hoşlanır, doğa aşığıdır, bisiklet tutkunudur.

İzlenme sayısı

  • 213.805 tık

Bu blogu takip etmek ve yeni yazı yayınlandığında e-posta ile bilgilendirilmek istiyorsanız e-posta adresinizi yazıp "takip et" butonunu tıklayın.

“BİSİKLET” İÇİN RESME TIKLAYIN..

Da Vinci Bisiketi, 1860

“FOTOĞRAF” İÇİN RESME TIKLAYIN

Dancing of the Clouds

SEYAHAT

“Travel makes one modest, you see what a tiny place you occupy in the world” — Türkçesi: "Seyahat insanı alçak gönüllü yapar, çünkü aslında dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar" --- Gustave Flaubert

PEK YAKINDA

Olumsuzluklarla dolu koca bir 2017 yılını geride bıraktıktan sonra yine birlikteyiz. Yazı akışında meydana gelen aksamalar için özür diliyorum. Kaldığımız yerden olmasa da ziyaret etmiş ya da edecek olduğum yerlere ait bilgileri 2018 yılı boyunca sizlerle keyifle paylaşacağımı umuyorum. Bakalım Amsterdam' dan sonra sırada ne var?. İzlemeye devam edin...

SON YAZILARIM

  • Buenos Aires
  • 2019′ a merhaba…
  • Atina (Athens)
  • YouTube’da “Vanotek feat. Hevito – Viajero | Official Video” videosunu izleyin
  • Dresden “Elbe üzerindeki Floransa…”
  • AMSTERDAM
  • Kuzey Britanya’ nın yıldızı, Edinburgh…
  • Nördlingen ve Harburg
  • Dinkelsbühl ve Wallerstein
  • Schillingsfürst ve Feuchtwangen
  • Bologna, kızıl cazi0be…
  • Viyana, Avrupa’ nın müzik başkenti…
  • Rothenburg ob der Tauber
  • Weikersheim, bir Rönesans klasiği…
  • Bad Mergentheim, Romantik Yol’un kaplıcası…
  • Tauberbischofsheim ve Lauda-Königshofen
  • Wertheim
  • Würzburg, Romantik Yol’a açılan kapı…
  • Heidelberg, “Romantik Yol” un ilham perisi…
  • “Romantik Yol” da bir sonbahar gezisi…
  • PARİS’ te SON TANGO…
  • ERDEK
  • Kaz Dağları, bölüm 1
  • Ayvalık’ ta hoş bir dinleti…
  • Yeni bir gün daha…
  • Brüksel
  • Yeni Yıl Kutlaması
  • Kavala
  • Freiburg
  • Varenna
  • Luzern (Lucerne)
  • Londra (2)
  • Padova
  • Bratislava
  • Nice
  • Besancon
  • Sorrento
  • Lyon
  • Prag
  • Pisa
  • Budapeşte
  • Viyana
  • Venedik
  • Estergom
  • Siena
  • Salzburg
  • Strasbourg
  • Hoş geliyor (mu) sun 2014…(?) !
  • Verona
  • Londra

ZAMAN TÜNELİ

Ocak 2021
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031
« Nis    

“DEVR-İ PEDAL” ARTIK YAYINDA…

BİSİKLET tarihini ve gelişimini anlattığım, bisikletin insan yaşamına katkısını farklı boyutlarıyla kaleme aldığım yazılarım, "Devr-i Pedal" isimli blogumda yayınlanmaya devam ediyor. Yukarıdaki "Bisiklet için resme tıklayın" penceresindeki resme tıklayarak bu blogumu ziyaret edebilirsiniz.

TAKİP ETTİĞİM BLOGLAR

  • GEZMECİLER
  • Zeliha Özer
  • EpicuriousTravelers.com
  • sarahmatthews
  • Tamarind and Thyme
  • The WordPress.com Blog
  • cyclingfurther
  • Lrntn's Blog
  • Steve McCurry Curated
  • The Kitchen Crashers

KATEGORİLER

Almanya Amerika Avrupa Avusturya Fransa Güney Amerika Hollanda Kutlama Merhaba Türkiye Uncategorized Yunanistan İngiltere İspanya İtalya

Daha Fazlası

Alexandropolis Almanya Amalfi Ancona Atina Augustus Ayvalık Barok Bellagio Bergamo Bologna Brescia Brindisi Buda Bursa Como Edirne Elisabeth Florence France Genova Granada Greece Grinzig Habsburg Hohenlohe Hırvatistan Istanbul Italy Izmir Kavala La Turbie Lecco Limoncello Ljubliyana London Lyon Magyar Malaga Menton Monaco Monte Carlo Mozart Napoleon Napoli Nürnberg Olympia Padova Palio Perugia Peşte Pire Plovdiv Positano Regensburg Rimini Roma Sabah Salerno Salzburg Slovenya Sorrento Spain Strasbourg Tauber Thessaloniki Travel and Tourism Turkey valencia Venedik Verona Vezüv Visegrad Zeus İpsala

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

GEZMECİLER

Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

Zeliha Özer

Marmaris'ten Adriyatik Denizine Yelkenle Dolaşmak Üzerine...

EpicuriousTravelers.com

Sip. Savor. Explore.

sarahmatthews

Tamarind and Thyme

Cooking and Eating Well in London Without Going Broke

The WordPress.com Blog

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

cyclingfurther

2 Belgians Cycling from Hungary to the chinese border across Central Asia!

Lrntn's Blog

Photo and travel blog

Steve McCurry Curated

Steve's body of work spans conflicts, vanishing cultures, ancient traditions and contemporary culture alike - yet always retains the human element.

The Kitchen Crashers

Seda ve Hakan’ın Mutfak, Seyahat ve Fotoğraf Maceraları…

Vazgeç
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
%d blogcu bunu beğendi: