• English Version
  • Hakkında

GEZMECİLER

~ Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

GEZMECİLER

Category Archives: Türkiye

ERDEK

03 Çarşamba Ağu 2016

Posted by Erhan Ergün in Türkiye

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Artake, Aspava, Balıkesir, Bandırma, Hadrianus, Kyzikos, Marmara, Turkey, Zeytinliada

#SC_0182

Ünlü Yunan yazar ve tarihçi Herodot (MÖ 5. YY), kendisinden sonra gelecek nesillere ışık tutması için yazdığı tarih kitabında Marmara bölgesindeki Kapıdağı yarımadasından (Arktonesos) ve bu bölgede yerleşmiş üç site şehir devletinden bahsediyor. Bunlar sırasıyla Kyzikos, Artake ve Prokonesos.

Bir tanesinin ismi zihninizde bir şeyler çağrıştırdı mı? Evet, kuruluşundan bu yana geçen 7000 yılı, Herodot’ tan sonra geçen 2400 yılı aşkın zaman sonra günümüzde Erdek olarak tanıdığımız cennet mekanlardan birisidir o zamanın antik şehri Artake…

Kentin kuruluşu ile ilgili çok rivayet var, böyle deniyor çünkü delil niteliğinde yeterli kalıntı ne yazık ki yok. “Cura”, “Porta” gibi yer isimleri günümüzde de geçerli ve halk arasında antik kenti tanımlayan işaretler olarak kabul görüyor.

#SC_0086

Arkeolojik kazılarda bulunan bir lahit

Yüzünüzü kuzeye dönüp baktığınızda Kapıdağı yarımadasının boyun kısmının sağ tarafında Bandırma kenti, sol tarafında ise Erdek yer almakta. Yunanistan’ dan buraya göçen Dolionlar‘ ın tam da bu noktada Kyzikos kentini kurduklarına dair bulgular var.

Yarımada tarih boyunca pek çok devletin yönetimine girip çıkmış, sonunda da Osmanlı tebaasına katılmış. Tarihte hepimizin en azından adını bildiğimiz bu uygarlıklara ev sahipliği yapıp da nasıl geride bir delil bırakmadığını anlamak gerçekten zor. Ben yine de daha henüz on yıl önce başlayan arkeolojik kazıların devamı halinde birkaç kalıntıdan daha fazlasının bulunacağına inanıyorum.

Dünyanın sekizinci harikası kabul edilen Hadrianus Tapınağı burada Kral Kyzikos tarafından İmparator Hadrianus adına inşa ettirilmiş. Bugün yeşillikler arasında zor görülebilen birkaç galerisi kazılarda ortaya çıkarılmış. Roma’daki ünlü Kolezyum ile aynı büyüklükte bir amfitiyatro olduğu biliniyor ama henüz birkaç yıkıntıdan fazlası görünür değil. Belki de en görünür kanıt, Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde bahsettiği Zeytinli Ada’da bulunan kaplıca. Kyzikos mezar alanındaki kazılarda bulunan bazı lahitler diğer bazı yapısal buluntularla birlikte Hükümet binasının bahçesini süslüyor…

#SC_0048

Liman içi ve Zeytinliada

Çok derin ve bir o kadar da değerli tarihe sahip Erdek’i birkaç satırla anlatmak kolay değil, umalım ki daha çok kanıt bulunsun, yer altındaki değerler gün yüzüne çıkarılsın. Peki buraya nasıl ulaşacağız? Çok kolay. İstanbul’ dan deniz otobüsüyle veya Yenikapı’dan araba vapuruyla önce Bandırma’ya, Tekirdağ’dan araba vapuruyla doğruca Erdek’e, karayoluyla Bursa Balıkesir veya Karacabey üzerinden, ya da Çanakkale’den, İstanbul ve Ankara’dan uçakla Edremit’e oradan karayoluyla…Gördüğünüz gibi, günübirlik gelmek bile olası, ama ben, en az bir gece hatta tercihan iki gece kalacak şekilde program yapmanızı öneririm. Çünkü çevrede gezilip görülebilecek çok yer var.

Çocukluk yıllarımda ailemle Balıkesir’den trene veya otobüse binerek Bandırma’ya gelip oradan dolmuşla Erdek’e geçer, eski balıkçı tekneleriyle Avşa adasına giderek tatilimizi orada geçirirdik. Eşimin ilkokul arkadaşlarından birisinin Erdek’li eşiyle birlikte bu şirin tatil beldesinde yaşadıklarını ve hatta burada bir lokanta sahibi olduklarını yıllar sonra öğrenmemizle birlikte geçtiğimiz Mayıs ayında Erdek’i ve Selda hanımla eşi Hüseyin bey’i yerlerinde ziyaret etmeye karar verdik.

Coğrafyası çok değişmeyen kentin görüntüsünün  bir hayli farklılaşmış olduğunu söyleyebilirim. Hüseyin beyle eşi Selda hanım bizi çok sıcak karşılayıp kenti ve çevresini tanıtmak için her olanağı kullandılar, bizi hem gezdirdiler, hem de adeta evleri haline gelmiş lokantalarında birbirinden güzel ve lezzetli tatlarla tanıştırdılar. Bu mekanın adı “ASPAVA”. Erdek iskelesinin hemen karşısında ve gözden kaçırılması  zor bir yerde. Sosyal medyada hakkında yazılan yorumların pek çoğu olumlu ve övgü dolu, nitekim yaşayarak biz de bunu doğrulamış olduk ve şimdi gönül rahatlığı ile bu adresi herkese tavsiye ediyoruz.

IMG_20160513_201050-crop

Aspava’da Selda ve Hüseyin çiftiyle…

Erdek’e geldiğinizde yayan iseniz bir araba kiralayıp yarımadanın köylerini tek tek gezmenizi öneririz. Hem sağdan hem de soldan giderek turu tamamlamanız mümkün. Sabah kahvaltınız (sezonda) ve akşam yemeğiniz için Aspava’da yer ayırtmayı, Vehbi Koç’ un otuz yıl boyunca yaz tatilini geçirdiği Pınar Oteli ziyaret etmeyi ve güzel sahilinde mis kokulu iğde ağaçları altında serinlemeyi, açıksa balkanların en büyük diskosu ünvanına sahip “Kaya The Rock Disco” yu görmeyi  ihmal etmeyin. Erdek’te çok büyük bir öğretmen evi de var, gecelemek için düşünülebilir.

#SC_0204

Aspava’da akşam keyfi

Sözün özü:

Gezmeciler anılarını tazeledi, yeni dostlar edindi, yeni lezzetler tattı. Tekrar gitmeyi kesinlikle düşünüyor. Okuyucularımıza da şiddetle tavsiye ediyoruz. Ağız tadı için sözü Erdek’ li dostlarımıza, Selda-Hüseyin çiftine, yani ASPAVA’ya bırakıyoruz…

IMG_20160515_085604-crop

Aspava’da  kahvaltı ayrı bir zevk…

Erdek’ te görülebilecek yerler:

Kirazlı Manastır

Muhla Kalesi

Çifte Oluk (Apostol)

Palata (Çınarlı) çeşmesi

Zeytinli ada

Seyitgazi tepesi

Kurbağalı plajı

Çuğra plajı

Hükümet binası

Kaya"The Rock" Disco
Kaya”The Rock” Disco
Pınar Otel sahili
Pınar Otel sahili
Kapıdağı yarımadası kıyıları
Kapıdağı yarımadası kıyıları
Aspava yükünü almış...
Aspava yükünü almış…
Gelincik ve deniz
Gelincik ve deniz
Sardunya Aspava'yı sevmiş...
Sardunya Aspava’yı sevmiş…
Hükümet konağı
Hükümet konağı
Kahvaltı sofrası-Aspava
Kahvaltı sofrası-Aspava
Erdek limanı
Erdek limanı
Konağın ön bahçesi
Konağın ön bahçesi
Aspava'dan iskele
Aspava’dan iskele
Vehbi Koç'un Pınar Otel odası
Vehbi Koç’un Pınar Otel odası
renkli Erdek sokakaları
renkli Erdek sokakaları
Balıkçı tarakları ayıklarken
Balıkçı tarakları ayıklarken
Aspava figürleri
Aspava figürleri
Aspava'da zaman sayacı
Aspava’da zaman sayacı
Erdek koyu
Erdek koyu
Aspava'da akşam sofrası
Aspava’da akşam sofrası
Narlı'da seyyar satıcı
Narlı’da seyyar satıcı
Hüseyin bey deniz tarağı seçerken...
Hüseyin bey deniz tarağı seçerken…
Erdek merkez botanik yolu
Erdek merkez botanik yolu
Eski dostlar sohbette...
Eski dostlar sohbette…
Aspava ekibi görevde
Aspava ekibi görevde
Narlı'da eski bir zeytinyağı fabrikası
Narlı’da eski bir zeytinyağı fabrikası
Erdek balıkçı limanı
Erdek balıkçı limanı
Aspava'da sabah
Aspava’da sabah
Deniz tarağı seçiliyor...
Deniz tarağı seçiliyor…
Bahçede iki heykel var, biri kuran diğeri yaşatana ait
Bahçede iki heykel var, biri kuran diğeri yaşatana ait
Kaya "The Rock" Disco girişi
Kaya “The Rock” Disco girişi
Aile tasarımı servis altlığı
Aile tasarımı servis altlığı
Zeytinliada
Zeytinliada
Limanın kiracıları
Limanın kiracıları
Liman ve Zeytinliada
Liman ve Zeytinliada
Aspava akşamı
Aspava akşamı
Aspava'da kavurma tavası
Aspava’da kavurma tavası
Eski dostlar...
Eski dostlar…
Eski dostlar Pınar Otel'de
Eski dostlar Pınar Otel’de
Aspava akşama hazır
Aspava akşama hazır
Aspava= ikinci eviniz
Aspava= ikinci eviniz
Erdek körfezi
Erdek körfezi
Aspava' daki eviniz
Aspava’ daki eviniz
Buyurun misafirimiz olun...
Buyurun misafirimiz olun…
Yorgun tekne bakıma hazır
Yorgun tekne bakıma hazır
Aspava duvar apliği
Aspava duvar apliği
Aspava gecesi
Aspava gecesi
Aspava mutfağı
Aspava mutfağı
Hüseyin beyin abisi ikinci evinde
Hüseyin beyin abisi ikinci evinde
Erdek'te Atatürk heykeli
Erdek’te Atatürk heykeli
Özgün Aspava tasarımı
Özgün Aspava tasarımı
Limandan Zeytinliada
Limandan Zeytinliada
Erdek'in yeni görüntüsü
Erdek’in yeni görüntüsü
Pınar Oteli sahilinde iğde ağaçları
Pınar Oteli sahilinde iğde ağaçları
Aspava mutfağında akşam
Aspava mutfağında akşam
Deniz tarağı tabağı
Deniz tarağı tabağı
Erdek Hükümet binası
Erdek Hükümet binası
Aspava meze dolabı
Aspava meze dolabı
Erdek Limanında tekneler
Erdek Limanında tekneler

 

 

 

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Kaz Dağları, bölüm 1

02 Perşembe Haz 2016

Posted by Erhan Ergün in Türkiye

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Dağlar, Edremit, Homeros, Köyler, Oksijen, Türkiye, Truva, Zeus, İda, İlyada

Ülkemizin zengin doğal kaynaklarından birisi olan ve Biga yarım adası üzerinde bulunan Kaz Dağlarının Yunan dilindeki karşılığı İda dağları. Homeros‘ un İlyada destanında da adı geçen İda dağından aslında iki tane var, birisi Girit adasında. Diğerine yani bizimkine ise, Girit’ li denizcilerin, Girit’te doğan Zeus onuruna İda adını verdikleri hikaye edilir. Bu nedenle bu yörenin Yunan mitolojisinde önemi büyüktür. Günümüzdeki öneminin kaynağı ise, havasındaki oksijen konsantrasyonu bakımından Alp Dağları’ ndan sonra dünyada ikinci sırada yer alması. Bu özelliği ile, solunum problemleri olan hastaların, yaşamak için olmasa da rehabilitasyon ve gezip görmek için tercih ettikleri bir doğa cenneti. Kalıcı nüfusun daha çoğu ise, deniz olgusundan kopamadıkları için, Kaz dağlarının güney eteklerinin denizle buluştuğu kıyı şeridinde yerleşmiş. Edremit, Altınoluk, Güre, Küçükkuyu bu yerleşimlerden bazıları. Bir de ikisinin arasında dağların yamaçlarında yerleşimler oluşmuş. Ayvacık, Behram, Büyükhusun, Yeşilyurt, Adatepe gibi. Sonuç olarak herkes, bu oksijen kaynağından dilediği gibi faydalanmak için bir yol bulmuş…

DSC_0069

Zengin flora yüksek oranda oksijen kaynağı

Gezmeciler bu defa, Kaz Dağlarının üç büyük tepesinden birisi olan Sarıkız tepesinin de içinde yer aldığı Kaz Dağları Milli Parkı’ na (2,4 km2) doğru gitmek için yola çıktı. Edremit’ ten Altınoluk yönünde giderken Zeytinli ayrımından içeri girip önce Zeytinli köyünden geçiliyor ve karşınıza bir yol ayrımı geliyor. Soldan giderseniz Hasanboğuldu şelaleleri , sağdan devam ederseniz Kaz Dağı Milli Parkı. Biz sağı tercih ediyoruz ve üzerinde seyrettiğimiz yol kısa bir süre sonra asfalt olmaktan çıkıp toprak yola dönüşüyor, yokuş  başlıyor. Kıvrıla kıvrıla dağa tırmanırken ara sıra durup manzarayı seyredebileceğiniz ve fotoğraf çekebileceğiniz cepler var. Yaklaşık yarım saat tırmandıktan sonra Milli Parkın giriş kapısına ulaşıyoruz. Bizi kapıda görevli bekçi karşılıyor ve oldukça detaylı bilgiler veriyor.

IMG-20160510-WA0016

Milli Parkın girişi

 

Kapıdan girdikten sonra Sarıkız zirvesine (yaklaşık 1700 m) kadar 27 km yol var ve yol bozuk toprak. Bu mesafeyi bir çırpıda gidemiyorsunuz, oksijen çarpıyor, dolayısıyla rehbersiz çıkmak yasak. Bu durumda da tepeye çıkıp inmek en az üç saat sürüyor. Giriş ve rehber hizmeti ücretli. Bize çay demlemeyi teklif eden bekçiye teşekkür edip efsaneleriyle ünlü Sarıkız’ ın kabrini göremeden bu defa Hasanboğuldu (Sutüven-çağlayansu) şelalesi tarafına gidiyoruz.  Sarıkız tepesini ziyaret etmek isteyenlere tavsiyemiz, yanlarına mutlaka yiyecek ve içecek alsınlar ve tüm günü bu işe ayırsınlar.

DSC_0116

Sutüven şelalesi

 

Yolu daha kısa olan ve akarsuyuyla meşhur bu yöre bir mesire yerine dönüşmüş. Ahşap piknik masaları, lokanta ve kendi ürünlerini satan köylülerin kurdukları sergiler ilk göze çarpan unsurlar. Su çok bol ve serin akıyor. Bir noktada da yaklaşık yirmibeş metreden aşağı düşerek bir şelale oluşturuyor. Bu hoş ve loş ortam yazın sıcak günlerinde serinlemek için cazip olabilir ama çok kalabalık ve gürültülü  olacağına hiç şüphe yok…

Buradan da ayrılıp sahil yolunu takiben Küçükkuyu‘ ya doğru ilerliyoruz. Yol boyu sağ taraf neredeyse tamamen yapılaşmış. Yaz sezonunda onca ev dolduğunda buraların da dinlendirici olma özelliğini yitirebileceği hissine kapılıyor insan. Kasaba merkezine gelmeden sağa doğru bir yol giriyor ve başında “Zeus Altarı” levhası var. Aynı zamanda Adatepe köyü de aynı yerde. Yola koyulup Altara çıkan yolun kapısında aracımızı park ediyor (Bu amaçla ayrılmış bir alan yok, yol kenarını kullanıyorsunuz!) ve  700 metrelik toprak yoldan yayan tırmanmaya başlıyoruz. Yukarı çıkarken sola bakınca karşıda Adatepe köyü görünüyor.

DSC_0187

Adatepe köyü hurmalı kahve

 

Altara geldiğimizde sağda dallarına yüzlerce çapıt bağlanmış birkaç çalı, solda birkaç çöp kutusunu doldurup yerlere taşmış çöpler karşılıyor bizi. Dik bir taş merdivenden Altara çıktığımızda manzara muhteşem. Körfez ve aşağıda Küçükkuyu kasabası muhteşem bir görüntü veriyor. Bir rivayete göre Zeus Truva savaşını buradan izlemiş…

DSC_0136

Zeus Altarı

 

Altar küp şeklinde taştan yapılmış yaklaşık 4x4x4 metre boyutlarında içi boş pet şişeler (!) ile dolu bir yapı. Buraya gelen ziyaretçilerin hararetlerini giderdikten sonra şişeleri çantalarında geri taşımaktansa buraya hediye ettiklerini sanmak gibi masum bir düşünceye kapılarak geldiğimiz yoldan dönüyor ve Adatepe köyüne gidiyoruz. Köy meydanında pekçok çay bahçesi var. Köyde eskiden beri var olan taş rum evleri ya çok iyi korunmuş, ya da çok başarılı restore edilmiş. Sakin ve dinlendirici bir atmosfere sahip bu yerleşimde dev çınar ağaçlarının altında ahşap sedir ve iskemleler üzerinde kahvelerimizi yudumlayıp ayrılıyoruz.

Kaz dağlarının doğu eteklerini takip ederek kuzeye doğru çıkan bir yol var, Edremit’ in içinden geçerek Kalkım yönünde devam ettiğinizde bu yolda ilerliyorsunuz. Kah dağ ormanlarının kah küçük köylerin içinden geçerek, bol oksijeni ve zaman zaman da taze organik gübre kokusunu içinize çekerek ilerledikçe aynı zamanda da yükselti kazanıyorsunuz. Yolda dikkatimizi çeken bir unsur, bol miktarda su çeşmesi ve hayrat olması. Hepsinden de buz gibi ve temiz su akmakta…

IMG_20160513_115721

İlyada Otel girişi

 

Kalkım’a 6 km kala sağa bir yol ayrılıyor, başında da İlyada Otel levhası var. Birkaç yüz metrelik yoldan ilerleyince ormanın içinde şirin bir otel, bakımlı bahçeleri ve ek yapıları karşılıyor bizi. Yılın her mevsimi konuklarına değişik rahatlama olanakları sunabilecek özellikteki bu oteli avcılık yapan ziyaretçiler de sıkça uğrak yeri yapıyorlarmış, onları ağırlamak için ayrı bir mekan bile yapmışlar…

Kalkım’a kadar asfalt devam eden yol sonrasında bozuk toprak yola dönüşüyor ve dağdan aşağıya inen bu yolda Gönen’e kadar yaklaşık 30 km mesafeyi bir saatte gidebiliyorsunuz (yirmi dakikada gidenler de var…!). Bu yolu kullanmak isteyen meraklılara duyurulur.

Adatepe köyünde düğün
Adatepe köyünde düğün
Adatepe köy meydanında çay bahçesi
Adatepe köy meydanında çay bahçesi
Adatepe köy kahvesinde
Adatepe köy kahvesinde
Adatepe köyü ve Altar bilgisi
Adatepe köyü ve Altar bilgisi
Hasanboğuldu mesire yeri
Hasanboğuldu mesire yeri
Dağ yolundan körfeze bakış
Dağ yolundan körfeze bakış
Buz gibi sular
Buz gibi sular
Adatepe köyünün taş evleri
Adatepe köyünün taş evleri
Altar meydanı
Altar meydanı
Köy içi
Köy içi
Zeus Altarı
Zeus Altarı
Bol su ve yeşil...
Bol su ve yeşil…
Damat düşünceli...
Damat düşünceli…
Altara çıkan yol
Altara çıkan yol
Altar girişinde çapıtlı dallar
Altar girişinde çapıtlı dallar
Altarın içi...
Altarın içi…
Hasanboğuldu hatırası
Hasanboğuldu hatırası
İlyada Oteli Avcılar Lokali
İlyada Oteli Avcılar Lokali
Adatepe köy evi
Adatepe köy evi
Çağlayana giden yolda doğal setler
Çağlayana giden yolda doğal setler
Şelale göleti
Şelale göleti
Altardan Körfez
Altardan Körfez
Zeua Altar yolu girişi
Zeua Altar yolu girişi
İlyada Oteli
İlyada Oteli
Kaz Dağı Milli Parkı
Kaz Dağı Milli Parkı
Milli Park görevlisi
Milli Park görevlisi
Milli Park giriş yapısı
Milli Park giriş yapısı
Altardan Küçükkuyu
Altardan Küçükkuyu
Adatepe köy yolu
Adatepe köy yolu
Köprü başı...
Köprü başı…
Gelin mutlu mesut
Gelin mutlu mesut
Refika bu köyde ünlü
Refika bu köyde ünlü
İlyada Oteli
İlyada Oteli
Onarım örneği
Onarım örneği
Adatepe köy manzarası
Adatepe köy manzarası
İlyada Otelde kahve molası
İlyada Otelde kahve molası
Avcılar lokali avlusu
Avcılar lokali avlusu
Milli Park yolu
Milli Park yolu
Adatepe köyü
Adatepe köyü
Sutüven
Sutüven
Adatepe köyünde bir otel
Adatepe köyünde bir otel
Güzeş bir restorasyon çalışması
Güzeş bir restorasyon çalışması

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Ayvalık’ ta hoş bir dinleti…

29 Cuma Nis 2016

Posted by Erhan Ergün in Türkiye

≈ 9 Yorum

Etiketler

Ayvalık, Dinleti, Ege, Konser, Sanat, Taksiyarhis, William Shakespeare

Oldukça uzun süren bir sessizlik döneminin ardından tabiatla birlikte ben de uyanmaya başlıyorum artık. Önümüzde duran yılların bize sunacağı nimetleri tatmaya ve zamanımızın daha çoğunu yaşamaya karar verdiğimiz yeni mekanımıza  geleli neredeyse bir ay olacak. Yılın bu zamanında buralarda sosyal içerikli etkinlik bulmak zordur derken kıymetli dostum Aydın Büke ve sevgili eşi Asuman bir adres gösterdiler bize sağ olsunlar. İstanbul’da Pera müzesinde başlayan, Bursa ve Ayvalık’ta devamı olacak bir dinletiyi tavsiye ettiler, biz de hemen değerlendirdik.

DSCN2713.JPG

Taksiyarhis Kilisesi, Ayvalık

 

Baba memleketimde yılın bu zamanında böyle bir dinletiye katılmak çok keyifli olacaktı doğrusu. Akşam üzeri hazırlanıp Ayvalık’ a gittik. Günlerden Pazartesi olmasının da etkisiyle sakin bir Anadolu kasabası görünümündeki bu şirin sahil yerleşkesinde arabamızı merkezdeki pek çok otoparktan birine bırakır bırakmaz saat 18.00 olmasına rağmen önce bu etkinliğin sahne alacağı Taksiyarhis kilisesine gittik. Mahallleli iki küçük kız çocuğu, asma kilit takılı demir kilise kapısında karşıladı bizi ve hemen içerideki güvenlik görevlisine seslendiler “geldiler, geldiler…!”.Saat 20.00 de başlayacak dinletinin haberini onlar da almış olmalılar. Tam oradan ayrılırken Bülent Oral beyle karşılaştık ve saat yedi gibi gelmek üzere merkeze indik.

Küçük bir gezinti ve ardından akşam yemeği sonrası bu defa kapısı açılmış olan kiliseye girdik. İçeride sanatçılar prova yapıyorlardı. Biz galiba ilk gelen misafirlerdik. Bolca fotoğraf çekip beklemeye başladık ve saat 19.45 olduğunda salonda oturacak yer kalmamıştı. Bu arada Belediye Başkanı da gelecekmiş söylentileriyle ön sıra protokole ayrıldı ve başkan değilse de yardımcısı Gökay Bacan gelince tam zamanında dinleti başladı. Yer kalmadığı için iki yandaki ahşap yükseltilere oturmak zorunda kaldı son gelenler…

DSCN2736.JPG

Kilisedeki etkinliğin bu denli rağbet görmesi bizi şaşırttı doğrusu ve bu hazla baştan sona hem izledik hem dinledik keyifle. Mekanın akustiği de son derece iyi olduğu için ayrı bir güzellik eklendi olaya…

23 Nisan 1616 tarihinde İngiltere’nin Stratford kentinde 52 yaşında ölen ünlü oyun yazarı ve şair William Shakespeare için ülkesinde de çeşitli anma etkinlikleri düzenlenmiş. Doğduğu şehirde ve Londra’nın meşhur Globe tiyatrosunda anılmış ünlü isim. Ülkemizde de geçtiğimiz günlerde Trabzon’da, İstanbul Pera Müzesi’nde şimdi de Ayvalık ve Bursa’da çeşitli etkinliklerle anılmış ve anılıyor  büyük sanatçı.

Ayvalık’ ta sahnelenen “Ölümünün 400. yılında Shakespeare ve Müzik” adlı etkinlikte, döneminin barok bestecilerinin Shakespeare’nin oyunları için besteledikleri parçalar eşliğinde yine O’nun oyun ve sonelerinden oluşan metinler dile getirildi. Bunu başarıyla sergileyen tiyatro sanatçısı Ayşe Lebriz Berkem’ e soprano Linet Şaul, Viola da Gambası ile Bülent Oral ve lavta sanatçısı Diego Leveric eşlik etti.,

DSCN2742.JPG

Kıssadan Hisseler: 400 yıl önce ünlü yazar ve şairin dile getirdiği pek çok gerçek günümüzde de geçerli, hatta insanoğlunun varoluşundan bu yana hep varmış…

Bu tür etkinliklerin akustik mimari unsurları her zaman bünyesinde barındıran “Tanrı Evleri” nde, antik tiyatrolarda, sarnıçlarda vb yapılması olaya başka bir değer katıyor, demek ki kültürel varlıklarımızı bu nedenle de sonsuza dek korumalıyız (Taksiyarhis kilisesi 1927 yılından sonra uzun süre tekel deposu olarak kullanılıp daha sonra terkedilmiş, 2012 yılına kadar…!).

Sanatın yeri ve zamanı yok. Bu mevsimde bu mekan dolup taşıyorsa biz hala yaşıyoruz demektir…

Bu ve benzeri etkinliklerde emekleri geçen herkese sonsuz teşekkürler.

Tiyatro sanatçısının objeleri
Tiyatro sanatçısının objeleri
İlan ve program camekanı
İlan ve program camekanı
İçeriden dışarıya bakış
İçeriden dışarıya bakış
Ayşe hanım iş başında
Ayşe hanım iş başında
Prova devam ediyor
Prova devam ediyor
Kilise çevresinde evler
Kilise çevresinde evler
Restorasyon oldukça başarılı
Restorasyon oldukça başarılı
Üç müzisyenler
Üç müzisyenler
DSCN2742
DSCN2736
İçeriden bir başka görüntü
İçeriden bir başka görüntü
Görsel şölen
Görsel şölen
Kilisenin yandan girişi
Kilisenin yandan girişi
Ayşe hanım provada
Ayşe hanım provada
Mekan bu işe çok uygun
Mekan bu işe çok uygun
Enstrümanlar
Enstrümanlar
Huzurlu dinleti ortamı
Huzurlu dinleti ortamı
Kutsal hazineler...
Kutsal hazineler…
Restorasyon sonrası müştemilat
Restorasyon sonrası müştemilat
Sanatçılar çiçeklerle uğurlanıyor
Sanatçılar çiçeklerle uğurlanıyor
Taksiyarhis Kilisesi tarihçesi
Taksiyarhis Kilisesi tarihçesi
Kilisenin iç mekanı
Kilisenin iç mekanı
İç mimari unsurlardan birisi
İç mimari unsurlardan birisi

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Bodrum-Kos

27 Cumartesi Nis 2013

Posted by Erhan Ergün in Türkiye, Yunanistan

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Bitez, Bodrum, Bursa, Gümüşlük, Istanbul, Izmir, Lake Bafa Nature Park, Turgutreis, Turkey, Yalıkavak

Yokuş başına geldiğinde Bodrum’ u göreceksin,

Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin,

Senden öncekiler de böyleydiler,

Akıllarını hep Bodrum’ da bırakıp gittiler…

Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı)

Bodrum

Bodrum, fazla söze gerek bırakmayacak kadar bilinen, gidilen, yaşanılan ve zevk alınan bir tatil yöremiz. Hatta son zamanlarda yabancılar tarafından da yaşam yeri olarak seçilmeye başladı. Başladı başlamasına ama, bu kadar yüksek talep bu mega sahil kasabası için iyi mi oldu, kötü mü? Sorunun cevabını sizlere bırakıyorum.

Bodrum kalesi ve limanı

Şimdi bu yöremizi ana hatlarıyla belki de hiç görmeyenler için tanıtmaya çalışacağım.  Bodrum’ a kara ve hava yoluyla ulaşmak en çok tercih edilen seyahat türleri. Kara yoluyla İstanbul’ dan geliyorsanız Yalova, Bursa, Balıkesir, Akhisar, İzmir ve oradan O31 İzmir-Aydın otoyolunu takiben Söke çıkışını kullanarak önce D525 yolu ile Bafa gölü kenarından geçip, Milas’ ta D 330 yoluna girerek Havaalanı kavşağı ve Güvercinlik üzerinden  Torba kavşağına geliyorsunuz. Burada yol üçe ayrılıyor; Doğru giderseniz 3 km sonra Bodrum merkezdesiniz. Sağa ayrılırsanız sırasıyla Torba, Göltürkbükü, Gündoğan, Yalıkavak, Gümüşlük, Turgutreis ve Akyarlar üzerinden Ortakent’e gelip tekrar Bodrum’ a ulaşırsınız.  Sola ayrılırsanız da, Kızılağaç üzerinden Yalıçiftlik’ e oradan da Alman Koyu’ na gelirsiniz, ki burada birkaç büyük tesis (Clup Med, Hapimag Sea Garden, Valtur Bodrum Park) vardır. Bu yoldan sahile doğru değil de Çiftlik köyü yönüne devam ederseniz de, Mumcular’ a ya da Mazıköy, Ören ve Akyaka’ ya gidebilirsiniz.

Bafa Gölü, Kapıkırı

Bu yerleşimlerden Akyarlar, Ortakent, Bitez, Bodrum, Yalıçiftlik, Alman Koyu, Mazıköy, Ören ve Akyaka güney’ e, Yalıkavak, Gümüşlük ve Turgutreis batıya, diğerleri kuzeye cephelidir. Bodrum ile bu yerleşimler arasında düzenli dolmuş seferleri yaz mevsiminde daha sık olmak üzere her zaman mevcuttur. Havaalanı ile Bodrum arasında da yine düzenli servis otobüsleri hizmet vermektedir.

Bodrum, günbatımı

Bodrum’ a gitmek için ideal mevsim yaz olarak bilinmekle birlikte, bunu Mayıs- Kasım aralığı olarak genişletmekte fayda var. Özellikle kalabalıktan çok hoşlanmayanlar için Mayıs, Haziran, Eylül, Ekim ve Kasım ayları önerilir. Temmuz ve Ağustos ayları hem dış hem de iç turizmin tavan yaptığı dönem olduğu için erken rezervasyon (hem kalacak, hem de yiyecek yer açısından) şarttır. Fast food konusunda ise hiç sıkıntı yaşamazsınız. Konaklama ve fast food dışında beslenme konularında pek çok yurt dışı tatil cennetini bile geride bırakabilecek fiyat seviyelerinin olduğu bu yöremizde yüksek sezonda trafik sıkıntısı yaşanır ve bol kazalar olur. Yine bu dönemde kimi yerlerde denize girerken su kirliliği ile karşılaşmanız ise sürpriz olmamalı…

Bodrum

Bodrum ile Yunanistan’ ın Kos adası arasında düzenli tekne seferleri vardır. Buradan Datça’ ya da feribot çalışmaktadır. Ayrıca günübirlik gezinti tekneleriyle değişik koylarda denize girip hoş vakit geçirmek mümkün. Uzun süreli “mavi yolculuk” yapmak da tercih edilen bir başka dinlence türü.

Bodrum, tarihçi Heredot’ a göre Dorian’ lar tarafından kurulmuş, sonra Karyalılar ve Lelegler gelip yerleşmişler. MÖ 650 yılında Megaralılar gelmiş ve adını Halikarnassos olarak değiştirmişler. MÖ 386 yılında Perslerin yönetimine giren Bodrum, MÖ 192 yılında da Romalıların kontrolüne geçmiş. Sonraları Bizanslıların, St. John Şövalyelerinin ve nihayet Osmanlıların idaresine geçen şehir, bu günkü adını Cumhuriyetin ilanından sonra almış.

Bodrum Kalesi, 1406-1523  yılları arasında St. John Şövalyeleri tarafından inşa edilmiş. Üzerinde bulunduğu kayalık arazi aslında önceleri bir ada iken, sonra doldurulmak suretiyle karayla birleşmiş. Günümüzde Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak hizmet veriyor. Kalenin iç avlusunda yörenin tüm ağaç ve çiçeklerinden örnekler görmek mümkün.

Bodrum kale girişi

Bodrum merkezden Turgutreis yönünde ilerlerken hemen yolun sağ tarafında Göktepe’ nin yamacında antik tiyatroyu görebilirsiniz. MÖ 300 yılına kayıtlı 13,000 kişilik kapasiteye sahip tiyatroda sezon içinde çeşitli konserler düzenlenmektedir.

Bodrum’ a otomobiliniz ile gidiyorsanız Bafa gölü kenarından geçerken solunuzda bazı kahvaltı durakları göreceksiniz. Bafa ilçesi içinde de çok var, tavsiye edilir. Ayrıca Bafa ilçesi içinden Kapıkırı köyüne giden bir yol da mevcut. Kısa ve dar fakat düzgün bir yol, Kapıkırı’ na geldiğinizde Kaya pansiyon ve Lokantası’ nı göreceksiniz. Dinlenmek ve yemek için uygun bir yer. İstanbul’ a dönerken evinizin zeytinyağı ihtiyacını da Bafa’da bulunan fabrikadan karşılayabilirsiniz.

Dünyanın yedi harikasından birisi sayılan Mavsolos’ un (Mozolus) mozolesi (mozole adı buradan gelmektedir) MÖ 353 yılında ölümünden sonra Bodrum’ da inşa edilmiş, depremler ve istilalar nedeniyle yıkılan ve harap olan mozolenin mermer taşları, daha sonra kalenin yapımında kullanılmış.

Çiftlikköy yolundan Mazıköy’ e ve Mazı sahiline gidebilirsiniz. Burası yapılaşmanın en azından şimdilik yasak olduğu, üç koyu olan gelişmemiş bir yöre ama arsa ve ev fiyatları uçuk. Buraya yakın bir başka yerleşim ise Çökertme. Burada da pansiyon ve lokantalar mevcut, Kaptanoğu pansiyon bunlardan birisi (tel 02525310177).

Alman koyunda su sporu

Bodrum’ u çok seven ünlü roman ve hikaye yazarımız Cevat Şakir Kabaağaçlı, 1890 yılında Girit’ te doğmuş, çocukluk yılları babasının görevi nedeniye Atina’ da geçmiş, Robert koleji bitirdikten sonra İngiltere’ de Oxford  üniversitesi’ nde tarih okuyup yurda dönmüş. İk evliliğini yaptığı İtalyan eşiyle bir süre İtalya’ da yaşadıktan sonra, 1914 yılında tabancasından çıkan bir kurşunla babası ölünce hapse girmiş. Yakalandığı verem hastalığı nedeniyle erken tahliye edilip daha sonra yazdığı bir yazı nedeniyle Bodrum’ a sürgüne gönderilmiş. Bodrum’ a olan tutkusu sürgündeyken başlamış ve hiç bitmemiş. 1973 yılında kaybettiğimiz yazarın mezarı Bodrum’ da…

Bodrum’ a giderseniz mutlaka yapmanızı tavsiye edeceğim şeylere gelince;

  • Kaleyi ve müzeyi gezin
  • Günübirlik tekne turu yapın
  • Gümbet’e ve Bitez’e gidip görün
  • Turgutreis’i, marinasını  ve Akyarlar’ı ziyaret edin
  • Ortakent’ e gidin, Palavra Restaurant’ ta (tel 02523586290) balık yiyin
  • Gümüşlük’ te balık yiyin (Mimoza Restaurant, tel 02522476117)
  • Yalıkavak çarşısını, pazarını görün, Balıkçı Hasan’ ın Deniz Lokantasında (tel 02523854242) deniz ürünlerinin tadına bakın, güneşi Yalıkavak’ ta batırın
  • Yalıçiftlik’e ve Mazıköy’ e gidin, Alman koyunu görün
  • Bodrum çarşısını gezin, deniz mahsullerini tadın, sahilde yürüyün ve dondurma yiyin
  • Pasaportunuz ve vizeniz varsa ve yanınızdaysa en azından günübirlik Kos adasını ziyaret edin
Yalıkavak pazarı
Gümüşlük, Bodrum
Çiftlikköy'de lokanta
Herodot heykeli, Bodrum
Yalıkavak koyu
Alman koyunda tekneler
Bodrum Çarşısı
Yalıkavak pazarında gözlemeciler
Sea Garden' da günbatımı
Milas uyku vadisi
Bodrum Marinası
Bu yemeğin adı "CIRIK" !
Bodrum sahili
Alman Koyu
Bodrum limanı
Bodrum Yalıkavak
Sea Garden Manzara Restoran keyfi
Çiftlikköy balıkçı koyu
Akhisar Ramiz' de salata
Club Flipper

KOS

Kos adası, ülkemize en yakın Yunan adalarından birisi (4km) ve deniz yoluyla kolay ulaşılabilen bir eski yerleşim.  Kalimnos ve Nisiros adaları arasında yer alan adaya ilk yerleşenler Carian’ lar (Karyalılar) ve Dorian’ lar MÖ 11.yy’ da adayı ele geçirmişler. Adada ipek üretimi eski çağlarda başlamış ve kadınların kontrolünde devam etmiş. Bulunduğu yer dolayısıyla tarihte pek çok volkanik olayın  etkisinde kalan ada, bu yüzden çok verimli topraklara sahip ve şarapçılık adanın bir diğer uğraşı alanı.

Port of Kos

Orta çağda Venedikliler adayı istila ettikten sonra 1315 yılında onu Rodos’ lu St. John şövalyelerine satmışlar. 1523’ te Osmanlılar adayı alıp 400 yıl kadar yönetmişler ve sonra 1912 yılında İtalya’ ya devretmişler.

Adanın merkezi sayılan Kos yerleşiminde antik çağda çok büyük bir agora varmış. Burası halkın toplandığı, ticaretin yapıldığı ve yönetimlere de ev sahipliği yapan bir yermiş. Şimdilerde aynı yerde büyük olmasa da şehrin merkezi konumunda bir açık alan var. Kos’ ta Platani adında ve genellikle Girit’ ten göç etmiş Türklerin yaşadığı bir mahalle de var.

Türkçe adı İstanköy olarak bilinen Kos adasına gelmek için Türkiye’ den iki ayrı noktadan tekne seferi var. Bodrum limanından ve Turgutreis limanından hareketle gitmek mümkün. Turgutreis daha yakın olduğu için daha kısa sürüyor. Ayrıca Avrupa’ dan ve Yunanistan’ dan hava yoluyla gitmek de olası.  Adaya geldiğinizde yanaşılan limanda bir kale var, bu kale St. John Şövalyeleri  tarafından 1315 yılında yapılmış. Tekneden inip pasaport ve gümrük işlemlerini tamamladıktan sonra (yüksek sezonda biraz uzun sürüyor) limanda sizi otel, pansiyon ve kiralık küçük otomobil, motorsiklet pazarlayan ve genellikle Türkçe bilen satıcılar karşılıyor. Önceden hiçbir bağlantınız olmasa da bu olanaktan faydalanabilirsiniz.

Agora`dabirakeyfi1

Adayı gezmek için oto ya da motor kiralamak iyi fikir. Bisiklet kiralayıp adayı gezmek ise ayrı bir keyif olabilir…Öte yandan hiçbirşey kiralamadan otobüs ile de adanın diğer yerleşimlerine gidip gelebilirsiniz.  Kos içerisinde de düzenli servis yapan bir eğlence treni mevcut. Bu tren ile Asklepieion’ daki hastaneye kadar gidip dönmek mümkün. Adanın diğer bölgelerinde temiz ve uzun kumsallı plajlar var. Bir gece kalmalı iki gün ada için yeterli bir süre. Akşam barlar sokağının  oldukça canlı olduğu söyleniyor.

Kos Tavernaları

Tarihte ün yapmış fizikçi ve hekim Hipokrat’ ın Kos adasında MÖ 460 yılında doğduğu rivayet ediliyor. Merkezde çok yaşlı bir Hipokrat ağacı ve sahilde de bir anıt mevcut. Ayrıca Hipokrat’ ın kurduğu bir tıp okuluyla bir de hastane mevcut.

Kos adasıyla diğer Yunan adaları arasında da feribot seferleri var. Örneğin Simi, Lakki, Nisiros, Tilos, Rodos, Kalimnos adalarına buradan gitmek mümkün.

Hipokrat heykeli
Şadırvan
Kos' ta modern kilise
Tarihi kalıntılar
Kos kale duvarları
Dönüş yolunda
Kos
Kos kalesi
Hipokrat ağacı
Osmanlı Camii, Kos
Katolik kilisesi
Kos Liman içi
Kos Bisiklet yolları
Odeon, Kos
Kos marinası
Kos tekneleri
Tarih gezisi

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

“Yavaş Şehir” Seferihisar-Sığacık (Teos)

13 Cumartesi Nis 2013

Posted by Erhan Ergün in Türkiye

≈ 4 Yorum

Etiketler

Adana, Çeşme, Izmir, Roma, Seferihisar, Slow Food, Sığacık, Teos

Yıl 1986, yer İtalya’ nın başkenti Roma, meşhur İspanyol Basamakları’ nın bulunduğu meydan.  Mutfağı ile her zaman gurur duyan bu ülkenin kalbinde bir “fast food” dükkanı açılır.  Açılmasıyla birlikte de eleştiri oklarına hedef oluverir. Kısa süre sonunda da baskılara dayanamayıp kapanmak zorunda kalır. Kapanır kapanmasına ama,  dünyada önemli büyüklükte bir yandaş kitle tarafından benimsenen yeni bir akımın da fitilini ateşlemiş olur; “Slow Food” hareketi.

DSC_0094

“Yemek yeme” nin karın doyurmak gibi basit bir eylem olmadığını vurgulayan bu harekete göre beslenmek, tohum aşamasından sunuma kadar iyi, temiz ve adil bir süreç olmalı. Bu felsefe tam onüç yıl sonra  kentlere uygulandı ve “Cittaslow” yani “yavaş şehir” kavramı yerleşmeye başladı. Bugün bu hareket, 150 ülkede 100,000 den fazla üyesi olan bir yeni akım haline geldi.

DSC_0103

Yavaş şehir felsefesini benimseyip uygulayan şehirlere ülkemizden ilk defa 2009 yılında İzmir’ in Seferihisar ilçesi katılmış.  O’ nu Muğla Akyaka, Aydın Yenipazar, Çanakkale Gökçeada ve Sakarya Taraklı ilçeleri izlemiş, başkaları da aday olma yolunda. Bu yazımıza konu olan Sığacık (antik çağdaki  adıyla Teos) yerleşimi Seferihisar’ a bağlı bir şirin liman yerleşimi.  Burada yaşayan ev hanımları, evlerinde ürettikleri el işlerini, yemekleri, tatlı ve reçelleri yerel pazarda satışa sunarak hem evlerinin hem de yaşadıkları yakın çevrenin ekonomilerine katkıda bulunmaya başlamışlar.

Bisiklet kiralama sistemi, bisiklet yolları, naylon poşet yerine file kullanımı, yerel ürün kullanım alışkanlığı gibi konular birbiri ardına eklenince de “yavaş şehir” oluvermişler.   Adana’ dan gelen domates yerine kendi bahçelerinde yetiştirdikleri domatesi tüketerek ülkenin nakliye giderlerinde karınca kararınca tasarrufa neden oldukları gibi, domates taşıyan kamyonların yaratacağı gürültü ve hava kirliliğinde de azalma payı elde etmişler.

DSC_0040

Sığacık’ a ulaşmak için İzmir’ den Çeşme otoyoluna girmeniz ve Seferihisar levhasını görünce çıkıp önce Seferihisar’a gelmeniz, sonra da Sığacık yol tabelalarını izlemeniz yeterli. Bu güzergah yaklaşık olarak 45 km.  Eğer buraya gelmek için Pazar gününü seçerseniz, yerel  halk pazarını da görmüş ve hatta değişik lezzetlerin tadına yerinde bakma fırsatı bulmuş olursunuz. Pazarın içinde  hanımlar hem pişirip hem servis ediyorlar,  diğer ürünleri  de sergilerde satışa  sunuyorlar. Ayrıca isterseniz liman çevresinde güzel balık lokantaları ve kahvehaneler de var.

DSC01426

Antik liman kenti Teos, İzmir’ in Seferihisar ilçesinin Sığacık mahallesinde yer almakta. Kent, Isthmos adındaki küçük bir yarımada üzerinde MÖ 1000 yıllarında kurulmuş ve o zamanlar Ionia bölgesinin oniki kentinden birisiymiş. Yarımadanın ortasındaki Kocakır tepe üzerinde de akropol varmış. 6 km uzunluğundaki surların kalıntılarını görmek mümkün. Antik tiyatro, agora, antik liman kalıntıları, sarnıç ve agora tapınağı günümüze kadar sağlam kalmış. Teos limanı, MS 6. yy’ dan itibaren bölge ticaretinde önemli rol oynamış ve civardan çıkartılan mermerin Roma’ ya gönderildiği bir liman haline gelmiş. Hellenistik dönemde antik dünyanın en büyük Dionysos tapınağı da burada inşa edilmiş.

DSC_0020

Biz de, Güneye doğru yol aldığımız bir seyahatimize bu renkli yurt köşesini ekleyip, aynı zamanda Teos marina’ da yeni tekneleriyle sezona hazırlanan dostlarımızı ziyaret etmek için, bir Mayıs sabahı İzmir-Aydın otoyolunda ilerlerken  direksiyonumuzu Çeşme çıkışına doğru kırdık. Böylece hem çok güzel iki gün geçirdik, hem de çevreyi iyi tanıyan dostlarımız sayesinde yeni bilgiler edindik…

Sığacıklı yurttaşlar
Sığacık pazarı
Paşa Kaptan'ın bahçesinde nostaljik objeler
Kaptanımız...
Sığacık evleri
Sığacık liman girişi
Teknede kaptanımızla...
Yavaş şehirin müzisyenleri
Sığacık pazar içinde yemek molası
Sığacık pazarında reçel çeşitlemesi
Sığacık
Aynı zamanda bugün anneler günüydü

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Çeşme-Efes-Şirince

30 Cumartesi Mar 2013

Posted by Erhan Ergün in Türkiye

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Alaçatı, Aya Yorgi, Çeşme, Çiftlikköy, Balıkesir, Balıklıova, Boyoz, Bursa, Efes, Ildırı, Izmir, Iıca, Kaplan Dağı, Kumru, Narlıdere, Ramiz, Sakızlı dondurma, Seferihisar, Selçuk, Susurluk, Tire, Un kurabiyesi, Urla, Yasa, Şirince

Bu defa Ege bölgesindeki üç güzel yöremizi görmek için İstanbul’ dan hareket ediyoruz. Radarımızda önce Çeşme ve yakın çevresi, sonra Efes ve Şirince var.  İlk rotamız  Eskihisar-Topçular-Yalova-Bursa-Susurluk-Balıkesir-İzmir ve Çeşme şeklinde oluştu. Bu güzergahtaki mola yerleri ise Susurluk Yasa tesisleri ve Akhisar Ramiz köftecisi idi. Neşeli bir yolculuk sonrasında ilk günün akşamında Çeşme’ ye ulaştık.

İlk tatil günümüzü dostlarımızla birlikte Çeşme’ nin  Aya Yorgi koyundaki meşhur Sole Mare plajına gidip bol bol denize girerek geçirdik. Yaz sezonu sırasında normalde buralarda yer bulmak pek olası değil, çok erken gelmek gerek ama artık sezon bittiği için kimsecikler kalmamış…

Alaçatı

Akşam yemeği için bu yöreyi iyi bilen dostlarımız Ildırı’ yı tavsiye ediyorlar ve birlikte oraya gidiyoruz. Çeşme’ den yola çıkıp kuzey batı yönünde sahile paralel ilerlerseniz önce Şifne’ den geçip sonra Ildırı (Ildır)’ ya ulaşıyorsunuz. Toplam  45 dakika uzaklıkta olan Ildırı şirin bir deniz kenarı yerleşimi. Balık ürünleri meşhur. Deniz kenarında yüzen ördekleri seyrederek nefis levrek (deniz) ızgara menümüzün keyfini çıkarıyoruz.

Sabah bisiklet sporunu takiben dönüş yolunda boyoz fırınına (Kumrucu Hüseyin Boyoz fırını, 5082 sokak Ilıca) uğrayıp fırından yeni çıkmış sıcacık kumru ve boyozlarımızı alıp güzel bir sabah kahvaltısı yapıyor ve yola çıkıyoruz.  İzmir-Aydın otoyoluna girip Selçuk levhasını görünce çıkıyor ve Tire yönüne devam ediyoruz. Tire’ ye varınca “Kaplan Dağı” levhasını takip ederek dağa tırmanmaya başlıyorsunuz ve yaklaşık bir buçuk km sonra yol bittiğinde sağınızda bir restoran beliriveriyor. Çok sevimli bir ailenin işlettiği bu “Kaplan Restoran” ın en önemli özelliği, yörede bulunan otlardan yapılan mezeleri. Aynı zamanda meşhur Tire kebabını da servis edebilen restoranda yüksek sezonda yer bulmak zor, telefon etmeden gitmemeniz tavsiye edilir (0232 512 66 52). Lokantanın çıkışında hemen bir kenardaki kiosk göze çarpıyor, burada yaşlı bir amca şifa ürünleri pazarlıyor.

DSC00031

Tekrar aşağıya indikten sonra Selçuk kasabası içinden geçip Şirince’ ye ulaşıyoruz. Tarihi yaklaşık 100 yıl olan adı üstünde şirin bir köy. Bursa’ nın Cumalıkızık köyünü ve biraz da Safranbolu’ yu hatırlatıyor.

Burada şarap üretimi yapılıyor. El işlerinin  de satıldığı köyde pek çok cafe-bar var ve şarap tadımı yaparak satın alabiliyorsunuz. Yalnız dikkatli olmak gerek, zira şarap tadarken şarhoş olunabilir…

DSC00037

Dönüş yolunda Çeşme’nin meşhur kumrucusu “Şevki” ye uğramayı da ihmal etmiyor ve günü bitiriyoruz.

İkinci sabah bisiklet turu bu defa Çeşme’ nin diğer tarafına, yani Çiftlikköy’ ün olduğu yana doğru. Burası Çeşme’ nin diğer bölgelerine göre daha az gelişmiş, daha doğrusu gelişmemiş (belki de böylesi daha iyi)…Çeşme merkeze yakın bir başka ziyaret adresi de “Bağevi”. Geniş bağların ortasında kurulu bir tesiste şarap üretimi ve pazarlaması yapılıyor. Görülmeye değer…

Bugün hava lodos ve oldukça sıcak. Akşamüzeri Ildırı’ ya gidip Manzara kafe’ de günbatımına karşı çayımızı yudumluyor ve enginarı bol olan bu dinlenme yerinden ayrılıp Balıklıova’ ya geliyoruz. Balıklıova küçük, hoş ve salaş bir balıkçı köyü, bulunduğu koy doğu’ ya bakıyor. Birkaç balık lokantasından en çok bilineni “Özal’ ın yeri” (tel:Urla 7755376). İzmir’ den kalkıp buraya balık yemeğe gelenler var. Günün her saati, sezon dışında bile masalar dolu. Özellikle kalamar tava ve barbun tava tavsiye edilir. Bu köyün bir başka özeliği de meşhur un kurabiyesi. Lokantanın çapraz karşısındaki fırından taze kurabiyelerinizi almayı, hatta balığın üzerine birazını yemeyi ihmal etmeyin…

 DSC01148

Sabah Çeşme-Alaçatı Babayadigarı restoranının (hurmalık mevkii Alaçatı tel 02327168259) dinlendirici bahçesinde muhteşem bir kahvaltı yaptıktan sonra yola koyulup otoyoldan İzmir yönünde ilerlerken Seferihisar’ a doğru çıkıp Selçuk’ a gidiyoruz. Hava çok sıcak fakat Efes harabeleri görece tenha. Tam bir açık hava müzesi olan harabeleri büyük bir hayranlıkla geziyor ve bilgi alıyoruz. MÖ 6000 yılında kurulan kentin Hititler zamanında adı Apasas imiş. MÖ 1050 yıllarında Yunanistan’dan gelen göçmenler de burada yaşamaya başlamış. MÖ 560 yılında kent, Artemis tapınağı civarına taşınmış. Bugün gezip gördüğümüz kent ise, MÖ 300 yıllarında Büyük İskender’ in generallerinden Lysimakhos tarafından bir liman kenti olarak kurulmuş. Nüfusu o zamanlar 200,000 civarıymış. Bu gezimizde bizi en çok etkileyen, “yamaç evler” oldu. Mutlaka görülmesi gereken bu yeni kazı alanı çok iyi korunuyor ve o dönem mimarisi hakkında çok iyi fikir veriyor.

Dönüş yolunda Urla tarafına da giriyor ve Urla’ yı, rahmetli Tanju Okan’ ın memleketini,  İskele’ yi ve güzel balıkçı koyunu, çevredeki birkaç şirin yerleşimi de gördükten sonra Çeşme’ye ulaşıyoruz.

Yamaç evler
Yamaç evler
Efes antik kentinde kütüphane
Efes antik kenti
Efes antik kenti
Efes antk kenti

Sabah İzmir otoyolunda ilerlerken Seferihisar çıkışından Güzelbahçe tarafına dönüp sahile ulaşınca sol yapıyor ve Altınoluk tesisinde güzel bir köy kahvaltısı yapıyoruz. Sahil yolunu takiben İzmir üzerinden Balıkesir’ e gelip, merkez çarşıda mola veriyor ve “kapalı hal” den peynirlerimizi satın alıp yola devam ediyoruz. Bursa Botanik bahçesi son durak yerimiz. Eski Osmanlı evleri tarzında restore edilmiş tesislerin olduğu yerde İskender kebapçısında mola veriyor ve karnımızı doyurup evin yolunu tutuyoruz.

Balıklıova
Ildırı' da günbatımı
Meşhur dondurmacı
Çeşme Bağevi
Ildırı ördekleri ve Gümüş
Kaplan Restaurant
Babayadigarı' nda kahvaltı
Babayadigarı hatırası
Bursa Botanik bahçesi
Bağevi heykeli
Ildırı sahilinde
Dalyan
Alaçatı
Alaçatı akşamı
Kaplan Restaurant
Urla marinası
Dalyan
Alaçatı vitrini
Kumrucu Şevki
Ildırı' da dolunay
Alaçatı' da restore edilmiş bir ev
Çeşme sahili
Urla
Mordoğan' dan Ege denizi
Çeşme
Bağevinin bağları
Çeşme
Çeşme Çiftlikköy
Bursa Botanik Bahçesi İskender
Kaplan dağı şifacısı
Alaçatı sokakları

Bu seyahatimizde toplam katedilen mesafe: 2,000 km

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Bursa-İnegöl-Eskişehir gezisi

23 Cumartesi Mar 2013

Posted by Erhan Ergün in Türkiye

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Balkan, Bursa, Eskişehir, Istanbul, Köfte, Mobilya, Odunpazarı, Pendik, Turkey, Yalova, İnönü, İnegol

7Nisan 2008 Pazartesi

Sabah 08.30′ da dostlarımızla Suadiye’ de buluşup 09.30 feribotuyla Pendik’ ten Yalova’ ya geçtik. Hava şimdilik kapalı ve yağmurlu. Bu defaki seyahatimiz Bursa, İnegöl ve Eskişehir’ i kapsıyor. Bursa’ da fazla oyalanmadan (çünkü bu şehrimizi ve civarını bir başka yazımın konusu yapacağım…) İnegöl yönüne saptık ve merkeze gelince arabamızı parkedip yayan olarak şehir turu yaptık. Karnımız acıkınca da, en meşhur köfteciyi sorduk, çarşı içinde “Beşler” köftecisi olduğunu öğrenip, İshakpaşa camii ve külliyesinin hemen karşısındaki bu küçücük dükkanda meşhur inegöl köftesinin tadına baktık. Sadece köfteler değil, aynı zamanda yanında sundukları baharatlı ve acılı soslar, piyaz salatası ve soğuk içecekler de gerçekten tavsiye edilir…

İnegöl, Bursa’ nın en büyük ilçesi ve Kafkas, Balkan ve Anadolu göçmenlerinden oluşan bir yerli halkı var. Tarihi 5000 yıllık olan bu yörede tarih boyunca Lidyalılar, Britanyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar hüküm sürmüşler. Çitli maden suyu, Oylat kaplıcaları ve Osmanlı donanmasına hizmet eden kereste imalathaneleri ile meşhur bir yöremiz. Günümüzde mobilyacılık sektörü, kasabanın ekonomisini canlı tutmaya devam ediyor.

İzmit körfezinde günbatımı
İnönü camii ve inler mağaraları
İnegöl İshakpaşa camii
İnönü İnler mağarası
Pendik' ten hareket
Bursa botanik parkı laleler
İnegöl Beşler köftecisi
İnegöl Besler köftecisi
İnegöl şehir meydanı
İnegöl İshakpaşa külliyesi ve camii
Bursa botanik parkı

Tekrar yola koyulup saat 14.00 te Eskişehir’ e vardık. Atışkan otelde yer olmadığı için Arslan otele yerleşip çıktık ve yağmurda şehri dolaşmaya başladık. Anadolu Üniversitesi kampüsü, Türkiye’ nin üçüncü büyük kampüsüymüş. Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Porsuk nehri boyunca şehre bir Avrupa kenti görüntüsü verecek önemli yapılaşmalara imza atmış. Nehrin iki kıyısı dışında kalan diğer yerleşimler herhangi bir Anadolu şehrinden farklı olmasa da, bu bölge, genç üniversite öğrencilerinin de katkılarıyla göz dolduruyor. Bölgenin hemen her yerine dağılmış bronz heykelller, rengarenk köprüler, Belediye ve Valilik binaları, tramvay sistemi diğer Anadolu şehirlerine, hatta İstanbul’ un bazı semtlerine örnek olabilir…

Çarşıyı dolaşırken sohbet etme fırsatı bulduğumuz lüle taşı imalatçıları ise çok dertli. Fiyatların düşük, buna karşın işçilik maliyetinin yüksek olması onları bezdirmiş. Üstelik bir de imitasyon lüle taşı çıkmış piyasaya…

Akşam yemeğimizi, kampüse yakın bir yerdeki “Biyer” isimli lokantada yiyoruz. Otele dönerken gece geç vakitte bile nehir civarının canlı olduğu gözleniyor.

8 Nisan 2008 Salı

Sabah otelden ayrılıp, çiğ börek  evini arıyor ve sorarak buluyoruz (Atatürk Bulvarı No:99).  Aslında bu böreğin adında bile henüz mutabakat sağlanamamış. Biz hep “çiğ börek” olarak bildik, fakat herşeyden önce çiğ değil, pişmiş. Dahası, Kırım Tatarlarının bu meşhur yemeği (ki Rusya’ nın Kırım bölgesinde yaptığım iş seyahatlerimden birisinde ziyaret ettiğim Bahçesaray – Bakhchysarai – köyünde de aynen pişirip tüketiyorlar) için doğru ismin, Kıpçak lisanında “lezzetli” anlamına gelen “şı” öneki kullanılarak “şıbörek” olduğu söyleniyor. Bunlarla yetinmeyip, “şır börek”, “çibörek” gibi versiyonlar da türetilmiş.

Böylece, hamur işi ve çay ile kahvaltımızı yapıyoruz. Sonraki durağımız Odunpazarı. Burası restore edilmiş Osmanlı tarzı eski evlerin bulunduğu bir mahalle. Bazılarının içinde de sergiler var. Bir tanesini, içinde cam ve vitray ürünlerden oluşan sergi bulunanı geziyoruz. Bu mahallede ana meydan üzerinde bir de Atatürk müzesi var. Eski fotoğraflar, Atatürk’ e ait eşyalar ve eski gazete haberleri sergileniyor. Dolaşırken yanınızda bilgi vermek amacıyla görevli bir personel de yardımcı oluyor ama ne yazık ki benden başka gezen yoktu…

Eskişehir’ in tarihi hakkında yazılabilecek pek çok şey var. Günümüzde artık internet sayesinde bu bilg’lere ulaşmak çok kolay. Ancak, diğer bazı Anadolu şehirlerinin belediyelerinin web sitelerindeki bilgilerle karşılaştırıldığında,  Eskişehir Belediyesi’ nin web sitesi göz dolduruyor. Başındaki idarecilerin ciddi ve detaylı yaklaşımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan bu  güzel kaynak, aşağıda sunduğum link tıklanarak değerlendirilebilir;

http://www.eskisehir-bld.gov.tr/eskisehir_tarihce.php

Saat 11.45′ te Eskişehir’ den ayrılıp İnönü yöresine doğru gidiyoruz. Burada çok şey görebilmeyi umuyoruz, fakat meydan savaşının olduğu alanla ilgili beklentim boş çıkıyor. Hem bilgilendirme levhası eksiği var (belki geçen zaman içinde tamamlanmıştır), hem de altyapı noksan. Mağaraları ve uzaktan şehitliği görüp geçmek zorunda kalıyoruz, çünkü şehitliğe giden yol ne yazıktır ki ham toprak…

Dönüş yolunda Bursa Botanik Bahçesi’ ndeki İskender Restoran mola yerimiz oluyor. Nefis iskender sonrası hazım yürüyüşü için dinlendirici ve huzur dolu bakımlı bahçe bulunmaz bir nimet (yazın hafta sonları  böyle olmadığını tahmin etmek zor olmasa gerek)…

Eskişehir odunpazarı evleri 9
Eskişehir çarşısı
Eskişehir Reşadiye camii
Eskişehir'de meydan kahvesi
Eskişehir odunpazarı müzeevi içi
Eskişehir Tepebaşı Belediyesi
Eskişehir Atatürk müzesi
Cam ürünler
Eskişehir belediyesi
Eskişehir odunpazarı evleri 6
Eskişehir odunpazarı evleri 1
Eskişehir heykelleri
Odunpazarı, Eskişehir
Cam ürünler

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Bozcaada-Gökçeada

16 Cumartesi Mar 2013

Posted by Erhan Ergün in Türkiye

≈ 5 Yorum

Etiketler

Ayazma, Bandırma, Bozcaada, Dereköy, Erdek, Gökçeada, Hristo, Kale koyu, Karacabey, Karatay, Kastro, Kefalos, Kuzu koyu, Malaysia, Philippine, Sabah, Sulu Sultanate, Tenedos, Tepeköy, Zeytinlik

BOZCAADA

5 Ağustos 2008 Salı

İstanbul’ dan sabah hareketle Feribotla Pendik‘ten Yalova‘ya, oradan Bursa üzerinden Karacabey‘i geçip Bandırma‘ ya ulaşıyoruz. Sahilde biraz dolaştıktan sonra Erdek‘e gidip çay bahçesinde soluklanıyoruz. Tekrar yola koyulup Çan-Bayramiç güzergahını takiben Küçükkuyu’ya inerken Yeşilyurt köyündeki arkadaşlarımıza uğrayıp biraz sohbet ediyoruz. Bu eski köy, şehirli  ve şehirden bıkmış insanlar tarafından evler restore edilerek mesken tutulmuş. Köy kahvesinde yapılan “Manlama” yani mantı şeklinde kesilmiş kıymalı bazlama üzeri sarımsaklı yoğurt yemeğinin tadına bakıp çayımızı içtikten sonra buradan ayrılıp Küçükkuyu sahile iniyor, dar ve dolambaçlı yoldan Geyikli kasabasına geliyoruz. Geceyi Odun İskelesi’ nde geçiriyoruz.

6 Ağustos 2008 Çarşamba

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp yeni iskeleye gidiyor ve saat 09.00 da Bozcaada‘ ya  kalkacak ilk feribotu beklemeye başlıyoruz. Bozcaada’ nın tarihi 5000 yıllık. Ancak feribotla giderken adaya bakmamakta fayda var, çıplak ve boz tepelerden oluşan tekdüze bir manzarası var. Merkezdeki limana 09.30′ da çıkıyor ve arabamızla ilk turumuzu yapıyoruz. Adanın arka tarafında çok güzel koylar var. Ortası ise bağlık, bahçelik ve dolayısıyla yeşil. Merkezde kahvaltı yaptıktan sonra biraz yürüyerek dolaşıyoruz. Eski Rum evleriyle, bol pansiyonlarıyla, çay bahçeleriyle çekici bir yer. Az sonra arkadaşlarımız da geliyorlar ve birlikte önce 17 adet rüzgar santralinden oluşan ve 2000 yılında yapılmış 10 Megawatt gücündeki tesisi görmeye gidiyoruz. Daha sonra da koylardan birinde serin sularda yüzüyoruz. Üstüne merkezdeki balık lokantalarından birisinde karnımızı doyurup kaleyi geziyor ve akşam olmadan arkadaşlarımızı uğurluyoruz.

Güneş batarken kalenin önünde deniz kenarında “aynalı çay” içip serinliyoruz. Çaya bu ismin verilmesi, ayna gibi parlamasındanmış…

7 Ağustos 2008 Perşembe

Sabah 07.00 de güzel bir koydan denize girmeyi denedim. Aynı yerden dalmak ve zıpkınla balık avlamak amacıyla suya dalgıç elbiseleriyle giren bir adalı, benden önce titreyerek geri çıktı…Fakat suyun çok temiz olduğunu itiraf etmek gerek.

Daha sonra gidip bol bol denize girdiğimiz Ayazma Plajı’ nda da su serin ve yine çok temizdi. Saatler ilerledikçe gelenler çoğaldı ve plaj doldu. Akşam üzeri merkeze dönerken Bağ-Bağdem isimli bir konaklama tesisini ve bir başkasını gezip görüyor ve bilgi alıyoruz.

Bozcaada’ nın tarihi:

Antik çağda adı Tenedos olan adanın ilk sakinleri MÖ 2000 civarında buraya yerleşen Pelasg’ larmış. Daha sonra sırasıyla Fenikeliler, Atinalılar ve Yunanların idaresine giren ada, MÖ 493 yılında Pers istilasını takiben MÖ 334 yılında Büyük İskender devrini yaşamaya başlamış. Orta çağda klasik Bizans-Ceneviz-Venedik kapışmaları sonrasında 1455 yılında Osmanlı hakimiyetine girmiş. Son olarak ta 1023 yılında Lozan anlaşmasıyla Türkiye’ ye bağlanmış.

Bozcaada’ nın ekonomisi şarap üretimi, balıkçılık ve turizm hizmetlerine dayalı. Rüzgar santrali de ihtiyacın 30 kat fazlasını ürettiği için anakaraya enerji transferi yapılmaktaymış.

Adanın ortasında bir otel
Bozcaada Kalesi
Yeşilyurt köyü
Bozcaada Kalesi kapısı
Bozcaada' ya gelirken
Yeşilyurt köyünde evler
Rüzgar santrali hatırası
Bozcaada limanı
Rüzgar enerjisi santrali
Bozcaada feribotu
Yeşilyurt köy meydanı
Bozcaada Kalesi
Bozcaada liman restoranları
Bozcaada balıkçı korunağı
Bozcaada kahvehanesi
Ayazma plajı

GÖKÇEADA

8 Ağustos 2008 Cuma

Sabah 07.30 feribotuyla Bozcaada’ dan ayrıldıktan sonra Çanakkale’ ye gidip Eceabat‘ a geçiyor ve Abide‘ ye gidip savaş tepelerini, Anzak Koyu’ nu, Conk Bayırı’ nı, savaş alanlarını ve şehitliği ziyaret ettikten sonra Kabatepe limanına iniyoruz. Baltık’ ta imal edilen Gökçeada feribotuna araçları 15.00 te almaya başlıyorlar. Hava çok sıcak, köpeğimizle birlikte üst açık güverteye çıkıp güzel bir yolculuk sonrası 17.15 te Kuzu Koyu’ na giriyor ve Gökçeada limanına yanaşıyoruz. Arkadaşlarımız Oğuz ve Serpil bizi liman çıkışında karşılıyorlar. Kale koyunda bir çay bahçesinde sohbet edip kale altından denize giriyoruz. Burası kayalık ve merdivenlerden denize giriliyor, su oldukça derin fakat çok temiz ve ferahlatıcı.  Gün batımında nefis manzaraya karşı soğuk biralarımızı yudumlayıp liman çevresindeki lokantalardan birisinde keyifli akşam yemeğimizi yiyoruz.

Marina ve çevresinde akşam kurulan halk pazarı çok hoş. Limanın sağ tarafındaki tepenin üzerinde kurulu eski köyün adı Kaleköy (eski adı Kastro). Gece yarısına doğru Zeytinli (eski adı Agia Teodori) köyüne gelip arabamızı köy meydanında park ediyor ve yürüyerek arkadaşlarımızın evine gidiyoruz. Burası eski bir Rum köyü ve Fener Rum Patriği Bartholomeos’ un da doğum yeri. Rumlar yazları  Yunanistan’ dan gelip evlerini açıyor ve yazı burada geçiriyorlar. Evin yolu üzerinde köyün meydanındaki Karatay kahvesinde dibek kahvesi de içmeyi ihmal etmedik. Evin hemen karşısındaki  Yunan komşular, sirtaki müziği eşliğinde Ouzo-balık keyfi yapıyorlardı, bizi de davet ettiler. Teşekkür ettik, biz eve girince onlar da müziğin sesini kısarak keyiflerine devam ettiler…

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Adada üç dört tane gölet ve baraj olmasına rağmen (tarihte ilk barajın Raksados vadisini sulamak amacıyla MÖ 4. yy’da yapıldığına dair bulgular vardır), evlere belli saatlerde su veriliyor. Sabah kahvaltımızı ovaya ve hava alanına bakan yeşillikler arasındaki balkonda yapıp çarşıya balık almaya gidiyoruz. Sonra Kefalos (Aydıncık) koyuna gidip güneye bakan bu kumsaldaki tesislerden Necdet Şen isimli olanında yerlerimizi alıp denize giriyoruz. Burada su daha ılık fakat bu plaj yelken sörfü için çok uygunmuş. Akşamüzeri ise adanın batı ucundaki gizli plaja gidip gün batımını seyrediyoruz. Bu plaj artık gizli değil, yolu asfaltlanmış, birkaç derme çatma çadır kurulmuş, gelecek konusunda çok ümit vaad etmiyor ne yazık ki…

10 Ağustos 2008 Pazar

Sabah gezimizin ilk durağı Tepeköy (eski adı Agridya) ‘ün ilerisindeki Çınar Meydanı. Buradaki ulu çınar ağacı 625 yaşındaymış. Yüksekte olduğu için de manzara muhteşem. İkinci durak Dereköy (eski adı Şinudi). Burası da Osmanlı’ nın en eski ve en büyük köyüymüş. Şimdilerde ise terkedilmiş. Bazı vatandaşlar gelip oturmaya başlamışlar. Köyün merkezindeki eski dönemden kalma ortak çamaşırhane çok ilginç. Akşam için eve dönerken Zeytinli köyündeki Beşiktaşlı Hristo‘ nun kahvesine uğrayıp önce nefis sakızlı dondurma yiyor, üzerine de dibek kahvesi içiyoruz.

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Yağmurlu bir sabaha uyanıp arkadaşlarımızla vedalaşıyor ve feribotla 08.10′ da Kabatepe limanına çıkıp evimize dönüyoruz.

Gökçeada’ nın tarihi:

Türkiye’ nin en büyük adası olma özelliğine sahip olan Gökçeada (eski adı İmroz)’ nın tarihi, Bozcaada’ nın tarihiyle büyük oranda örtüşüyor. Roma döneminde ada merkezi Kastro’ dan Aydıncık’ a kaydırılmış. Bozcaada’ dan farkı, hala Rum ailelerin varlıklarını sürdürebilmeleri, buna karşın nüfus dengesinin korunabilmesi maksadıyla  adaya sonradan yerleştirilen halkımız  ile burada dönemsel olarak yaşayan Rumlar arasında gerek eğitim gerekse  kültürel farkların ilk bakışta görünüyor olması…

Bu seyahatimizde toplam katettiğimiz yol: 1,370 km

Zeytinli köyü Karatay kahvehanesi
Gökçeada barajı
Gökçeada havaalanı
Tepeköy
Gökçeada feribotu
Gün batarken Semadirek adası
Zeytinli köyü meydanında eski kilise
Hristo' nun dükkanı önünde
Yol ayrımı
Gökçeada sakini
Kabatepe limanı
Kabatepe limanından ayrılış
Gökçeada feribotunda
Çınar meydanında
Gökçeada limanı (kale' den)
Gökçeada'da bir köşk
Eski Rum evinin balkonunda
Dereköy' de çamaşırhane

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Serhat şehri Edirne

02 Cumartesi Mar 2013

Posted by Erhan Ergün in Türkiye

≈ 3 Yorum

Etiketler

Arda, Balkan Savaşı, Ciğer Tava, Edirne, Fatih Sultan Mehmet, Hagia Sophia, Lokum, Mehmed II, Meriç Köprüsü, Middle East, Mimar Sinan, Mis sabun, Ottoman Empire, Tunca, Turkey, Şükrü Paşa

Meriç Köprüsü üzerinde Kitabe Köşkü
2. Bayezit Külliyesi
Üç şerefeli Cami'nin burmalı minaresi
Darüşşifa' da ebru sanatı
Meriç Köprüsü üzerinden görünüş
Meriç Köprüsü
Hacı Adil Bey Çeşmesi
Mimar Sinan heykeli
Darüşşifa talebe odası
Selimiye ve Mimar Sinan
Nostaljik Kara tren
Kara tren
Lozan binası
Selimiye camii anakubbesi
Ali Paşa Çarşısı
Trakya Üniversitesi
Eski Edirne Garı

Bugün “serhat şehri” Edirne‘ ye günübirlik bir seyahat gerçekleştireceğiz. Sabah erken saatlerde dostlarımızla İstanbul Suadiye sahil yolunda buluşuyor ve tur otobüsüyle yola çıkıyoruz.  TEM yolunu takiben üç saate yakın süren sakin ve rahat bir seyahat sonrası saat 10.00 sularında Edirne’ ye ulaşıyoruz. Hava kapalı ve yağmur yağıyor.

Yapmayı planladıklarımız:

  • Selimiye Camii ziyareti

  • Darüşşifa (2.Bayezit Külliyesi) ziyareti

  • Eski Cami, Edirne Bedesteni, Rüstem Paşa Kervansarayı ziyareti

  • Selimiye Arastası, Ali Paşa Çarşısı

  • Meşhur ciğerci Niyazi Usta’nın lokantasında öğle yemeği

  • Meriç Köprüsü ziyareti

  • Lozan Anıtı ziyareti

  • Balkan Savaşı Müzesi, Şükrü Paşa Anıtı ziyareti

DSC03995

Edirne’ nin Tarihi:

Edirne şehri, Tunca, Arda ve Meriç nehirlerinin buluştuğu düzlükte kurulmuş. Tarihi MÖ 7. yy’a uzanıyor. İlkçağda Orta Asya’ dan göç eden Traklar tarafından kurulan ve Orestia adı verilen şehire, Büyük İskender stratejik öneminden ötürü kent statüsü vermiş ve Makedonya egemenliğinden sonra Roma dönemine giren Edirne, 395 yılında Roma İmparatorluğu’ nun ikiye ayrılması ile Doğu Bizans yönetimince idare edilmiş.

Roma İmparatorlarından 2. Hadrianus’un şehir üzerinde çok emeği geçmiş, Edirne yeniden imar edilmiş ve Hadrianopolis adıyla anılmaya başlamış. Bu dönemde yamuk dörtgen biçimindeki bir kale içi olarak imar edilen şehirden günümüze sadece dörtgenin bir köşesindeki saat kulesi kalmıştır. 1361 yılına kadar Bulgar Türkleri ve Peçeneklerin hedefi haline geen kent, bu tarihte 1. Sultan Murat tarafından Osmanlı topraklarına katılmış ve 1453′ e kadar Payitaht olarak kalmış. Bu dönemde, şimdiki Selimiye camisinin bulunduğu alanda bir saray yaptırılmış.

Sultan 2. Murat zamanında gelişen ve pekçok tarihi eser yapılan şehir, Fatih Sultan Mehmet‘ in de doğduğu yer.

Osmanlı döneminde merkezi Sofya’ da bulunan Rumeli Beylerbeyliği’ ne bağlı bir sancak olan Edirne, aynı zamanda üniversite şehriymiş.

Tarihte iki büyük yangına ve Rus, Bulgar ve Yunan istilalarına sahne olan Edirne, son oarak  25 Kasım 1922′ de işgalden kurtarılmış.

Kent tarihi müzesi
Eski cami
Şifahane odalarından birisi
Selimiye camii avlusu
Darüşşifa ebru desenleri
Sukulesi ve ciğerci Niyaziusta
Selimiye avludan dışarısı

Edirne’ nin simgeleri;

Beyaz peynir, Mis meyve sabunu, Edirnekari, Tava ciğer, Badem ezmesi, Aynalı süpürge.

Meriç Köprüsü;

Meriç ve Arda nehirlerinin birleştiği yerde Meriç nehri üzerinde 1842-1847 yılları arasında inşa edilmiş. Benzeri olan Tunca (Bayezid) Köprüsü ise, Tunca nehri üzerinde 1608-1615 yılları arasında yapılmış.

Balkan Savaşı;

1912-1913 yıllarında dört devlete karşı yapılan Balkan Savaşı sırasında Edirne’ yi iki ay süreyle savunması emredilen Şükrü Paşa, beş ay savunma yaptıktan sonra 26 Mart 1913 tarihinde teslim olmak zorunda kalmış. Kitabesinde şunlar yazıyor:

“Düşman, hatları geçtikten sonra ölürsem, kendimi şehit kabul etmiyorum.

Beni mezara koymayın!..Etimi, itler ve kuşlar çeke çeke yesinler…

Fakat müdafaa hattımız bozulmadan şehit olursam,

kefenim, lifim ve sabunum çantamdadır. Beni bu mahale gömeceksiniz…

Ve gelen nesiller, üzerime bir abide dikeceklerdir !…”

Şükrü Paşa

DSC03808

Balkan savaşlarında yaşananları ve çekilen sıkıntıları bir nebze yansıtan savaş müzesi mutlaka görülmeli.  Müzeyi gezerken ders çıkarılabilecek pek çok unsur var, çıkarmak isteyenler için tabii…

Öğle yemeği için, merkezde eski su kulesi yakınında bir sokak arasında bulunan meşhur Niyazi Usta’ nın ciğer tavasının tadına bakmak üzere dükkana doluşuyoruz. Gerçekten kaçırılmaması gereken bir fırsat. Çıtır çıtır ciğerler ve birlikte servis edilen yine çıtır çıtır yeşil biberler apayrı bir lezzete sahip. Usta da işinin başında ve servis oldukça hızlı. En önemlisi ise, hem ciğer taze hem de hep taze yağda  pişiriliyor.

Trakya Üniversitesi Sağlık Müzesi;

1984 yılında Üniversite’ye tahsis edilen Darüşşifa, Osmanlı döneminde müzikle hasta tedavisi yönteminin uygulandığı eşsiz  miraslarımızdan. Türk müziğinin bazı makamlarının, su sesinin ve güzel kokunun bazı hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılmasına örnekler sunan müzede saatler harcanabilir. Bu müze 2004 yılında  verilen Avrupa Müzesi ödülünün de sahibi…

Selimiye Camii;

Mimar Sinan‘ ın “ustalık dönemi” eseri olan cami, 1569-1575 tarihleri arasında Sultan 2. Selim’ in emriyle inşa edilmiş dört minareli, tek kubbeli (Ayasofya‘ nın kubbesinden daha büyük) bir başyapıt.

Ali Paşa Çarşısı;

Mısır çarşısına benzeyen bir kapalı çarşı. Tek farkı çok sayıda sabun ve tekstil ürünü satan dükkan bulunması. Sabunlar o kadar güzel kokuyor ki, birkaç parça satın almadan geçemiyorsunuz. Bir de çarşının dışında meşhur badem ezmesinin satıldığı dükkanlar var. Bunlardan birinde mola verip hem kendimiz, hem de dostlarımız için hediyelik ezme alıyoruz.

İkindi vakti planladıklarımızın çoğunu yapmış olarak, Meriç kenarındaki sıra sıra lokantalardan birisinde masalara yerleşip yerel lezzetlerin tadına bakıyoruz. Bu lezzetlere bazı örnekler; elbasan tava, mamzama (yoğurtlu patlıcan, kırmızı biber ve domatesten oluşan salata), rumeli beğendisi, satır köftesi.

Yemek üzerine çaylarımızı da içip dönüş yolculuğuna başlıyor ve yine güzel bir seyahat sonrası 23.00 sularında evlerimize dönüyoruz. Bir güne sığan ve hem tarih kokan,  hem de değişik lezzetlerin dostlarla birlikte  tadıldığı böyle bir fırsatı siz de her mevsimde yaratabilirsiniz…

Gidemediğimiz yerler:

  1. Edirne Müzesi (Arkeoloji ve Etnoğrafya)

  2. Türk İslam Eserleri Müzesi

 

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Batı Karadeniz Turu

23 Cumartesi Şub 2013

Posted by Erhan Ergün in Türkiye

≈ 3 Yorum

Etiketler

Abana, Akçakoca, Amasra, Ankara, Çankırı, ceviz, Devrekani, Gerede, Horna, Ilgaz, Kastamonu, kayak, Küre, Kuyu kebabı, Orman, Safranbolu, Samsun, sarımsak, Seka, Taşköprü, Tosya, Turkey, Vala, İnebolu, İskilip

Saat Kulesi, Kastamonu
Kastamonu
Batı Karadeniz ormanları
Eski su kuyusu, Kastamonu
Cumhuriyet meydanı, Kastamonu
Safranbolu
Taşköprü' de kuyu kebabı
taşköprü
Eski Konak salonu, Safranbolu
Safranbolu Konakları
Amasra
Ev kaya mezarları, Kastamonu
Kastamonu' da eski konaklar
Kaya Mezarları, Ilgaz
Amasra yolu
Kastamonu Kalesi
Amasra
Safranbolu' nun geleneksel evleri
Kastamonu Konakları

2003 yılının bir sonbahar günü, doğal güzellikleri ile ünlü bir yurt köşesi olan “Batı Karadeniz Bölgesi” ni gezip görmek için İstanbul’ dan hareket ediyoruz. TEM üzerinde ilerlerken, Bolu’ nun Gerede ilçesine geldiğimizde kuzeye doğru dönüp kısmen bozuk satıhlı bir yolda Ilgaz’ a doğru seyahate devam ediyoruz.  Ilgaz kasabası ana yoldan biraz içerde kalıyor ve biz Ilgaz Dağı Mountain Resort’ ta ilk gün yolculuğumuzu bitiriyoruz. Burası, orman içinde inşa edilmiş ayrı ve ikişer katlı eski tarz evlerden oluşturulmuş bir devre tatil cenneti.

Antik dönemde adı Olgassys olan Ilgaz dağında kalınacak tesislerin yanısıra 800 ve 1,500 metre uzunluğunda iki kayak pisti var. Doruk noktasının yüksekliği 2,587 metre.

Sabah ilk işimiz Kastamonu‘ ya doğru yola koyulmak. Yol oldukça güzel, çam ormanlarının arasından geçerek ilerliyoruz. 1982 yılının ikinci yarısını geçirdiğim Taşköprü ilçesinin bağlı olduğu Kastamonu, hem tarihiyle, hem doğasıyla, hem de insanıyla görülmesi gereken bir şehir. “Aradan geçen yirmi yıla yakın sürede acaba ne değişiklikler olmuştur?” düşüncesiyle şehre adım attık. Belirleyici unsurlar yerli yerinde duruyor: Vilayet Konağı, kale, saat kulesi, eski konaklar, şehrin içinden geçen ve Gökırmak‘ ın bir kolu olan Karaçomak deresi.

Konak tipi eski evlerde el sanatları sergileniyor. Kaleden şehrin görüntüsü harika. Hükümet binası ve önündeki Cumhuriyet parkı güzel düzenlenmiş. Çarşısı ise bir hayli kalabalık. Eskiye oranla daha çok öğrenci gördüm kentte. Bu da, daha çok eğitim kurumu açıldığını gösteriyor.

Kastamonu’ nun 170 km’ lik sahil şeridi var ve ilin hemen her yerinde Karadeniz’ e özgü sarıçam, kızılçam, karaçam, kayın, meşe, köknar ve ladin ağaçlarının oluşturduğu ormanlar, özellikle bu mevsimde sarı-turuncu-kızıl-yeşil tonlarının hepsine sahip görüntüsüyle büyüleyici.

Batı Karadeniz ormanları

Kastamonu’ nun bilinen ilk yerlileri, Transkafkasya kökenli oldukları sanılan Pala ve Tummana kavimleri. MÖ 2,000 civarında burada yerleştikleri sanılmakta. Hitit devleti  MÖ 1,200 yılında yıkıldıktan sonra, Balkanlardan gelen ve Anadolu’ da pek çok yerde hakimiyet kuran Frigler, Kastamonu’ da da yerleşmişler. Bundan sonra Lydia ve Pers hakimiyetine giren yörede MÖ 298 yılında Pontus Devleti kurulmuş.

Antik çağda Paphlagonia bölgesinde bulunan Kastamonu’ da, aynı çağdan kalma bir de Kaya Mezarları var. Şehrin hemen kenarında bulunan ve yerden 8 metre yukarıdaki kaya blokunun içine oyulmuş  üç adet mezardan oluşan yapıya benzer pekçok mezar kalıntısı, Azdavay ve Taşköprü ilçelerinde de bulunuyor.

Kastamonu’ nun bazı meşhurları:

Şapka ve kıyafet devrimi, 1925

Kastamonu elması

Üryani eriği

İnebolu kestanesi

Taşköprü sarımsağı

Araç cevizi

İnebolu’ ya giden yol tam seyirlik. Özellikle Küre dağları arasından geçerken manzara çok güzel, insanın gözü yeşile doyuyor. Yolda zaman zaman görünen bir de havai konveyör hattı var, çalışmadığı belli, sepetler donmuş gibi duruyor. Bu hattın,  burada bulunan bakır madenlerinden çıkarılan cevherin limana taşınması için kurulduğunu, fakat daha sonra karayolu taşımacılığının daha cazip (!) hale gelmesi sonucu terkedilen bir sistem olduğunu öğreniyoruz.  Hatta kamyon şöförlerinin eğimi oldukça yüksek rampalardan cevher yüküyle aşağı inerken akkor hale gelen fren kampanalarını soğutmak için yol kenarında durup değişik önlemler (!)  denediklerini de öğreniyoruz… İnebolu şirin bir Karadeniz kasabası. Hal böyle olunca da sahildeki lokantalardan birisinde palamut tava ile karnımızı doyuruyoruz.

Dar ama asfalt sahil yolunu takiben doğuya doğru ilerleyip Abana‘ ya uğruyoruz. Burası da çoğunlukla Ankara’ lı vatandaşların tercih ettiği bir sayfiye kasabası, pekçok bahçeli yazlık ev var, ama mevsim gereği çoğu kapanmış. Biraz da batı yönünde sahilde ilerledikten sonra Kastamonu üzerinden Ilgaz’ a dönerek günü bitiriyoruz.

Sabah Çankırı yönüne gitmeye karar veriyoruz. Dağları aşarak, hoş dağ köylerinin arasından geçerek Çankırı’ ya ulaşıyoruz, şehir merkezinde ilginç bir özellik göremeyip, harita üzerinde gösterilen “İnandı” kalıntılarını arıyoruz. Yerli vatandaşlara da sormamıza rağmen bulamıyoruz…!.

İskilip yönünde ilerlerken birden yol kenarında mıcır yığıntıları başlıyor, iki şeritli yol tek şeride düşüyor ve geri dönüşün imkansız olduğu bu şartlarda ilerlerken bu defa yola zift dökülmüş olduğunu görüyor ve çaresizlik içinde 25 km (!) ilerliyoruz. Hiçbir uyarı levhası olmayan bu uygulama için Karayolları yönetimini saygıyla anarak Samsun yoluna çıkıyor ve ilk yakıt istasyonunda duruyoruz. Arabadan indiğimde gördüğüm manzara dehşet verici. Yeni arabamız yarı beline kadar simsiyah zifte bulanmış…

İstasyonda iki saat geçirip bu zift bulamacından mazotlu sıcak suyla kurtulduktan sonra Tosya’ ya uğrayıp yol üzerinde yerel üreticilerin kurdukları tezgahlardan pirinç ve kuru bakla satın alıyor ve kaliteli Samsun Karayolundan Ilgaz’ a geri dönüyoruz.

Safranbolu' nun geleneksel evleri

Yeni günle birlikte yeni rota belirleyip bu defa Safranbolu‘ ya gidiyoruz. Aslında burası, yakın çevresindeki Valla ve Horma kanyonları ile birlikte bir hatta iki gün geçirilebilecek bir yer. Vala kanyonu 10 km uzunluğunda ve Devrekani çayının Küre dağlarından geçerken oluşturduğu bir vadi. Horna ise 4 km uzunluğunda ve oldukça tehlikeli bir kanyon.  Safranbolu, tarihte İstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama merkeziymiş. Bu yüzden geleneksel pek çok farklı kültür altyapısını bünyesinde barındıran ve 2,000 kadar eski eve sahip değerli bir  miras. Dünyada pek çok yerde yetişen “safran” çiçeğinin en değerlileri Safranbolu civarında bulunmaktadır. Ekonomik değeri çok fazla olan bu çiçek, yerleşime adını da vermiş. Lokumu ve Çavuş Üzümü ile de ünlü olan Safranbolu’ nun mutfağı da bir hayli zengin…

Safranbolu’ da nereler görülmeli derseniz;

48 ahşap dükkandan oluşan ve “yemeni” türü ayakkabıların yapıldığı “Yemeniciler Arastası”,

Akçasu deresinin iki yanında kurulmuş olan “Demirciler Çarşısı”,

1797 yılında Sadrazam İzzet Paşa tarafından yaptırılan “Saat Kulesi” ve elbette  meşhur konakları.

Eski yerleşimin sokaklarında dolaşıp iyi korunan evleri, tezgahlarda sergilenen ürünleri ve onları pazarlayan yöre halkını gördükten sonra yola çıkıp Amasra yönüne gidiyoruz. Yol insanı yeşile doyuruyor. Amasra’ ya yaklaşırken tepelerden deniz ve kasaba uzaktan görünüyor, kıvrıla kıvrıla aşağıya inen yol, yerleşimin merkezinde bitiyor. Burada küçük bir koya bakan sıra sıra balık lokantaları var. Mustafa amca’ nın   canlı balık lokantasında taze mezgit tava yiyoruz, yanında da meşhur bol yeşillikli mevsim (Amasra) salatası. Burada bir de meşhur “Hoşafçı” lakaplı  Martı Balık lokantası  varmış. Gün batarken Ilgaz’ a dönüyoruz.

Sabah Kastamonu üzerinden Taşköprü’ ye gitmek üzere yola koyuluyoruz. Kasabaya ulaşınca durmayıp birkaç kilometre ötedeki Seka Sigara Kağıdı Fabrikası’ nın kapısına kadar gidiyor ve burada altı ay kadar süren şantiye yaşantımı yad ediyorum. Sonra mis gibi sarımsak kokan yoldan kasaba merkezine geri dönüp, çarşı içindeki meşhur “kuyu kebabı” lokantalarında kebap arıyoruz. Biraz zamansız geldiğimiz için sadece birisinde kebabın sonuna yetişiyor ve karnımızı doyuruyoruz. Buradaki hemen her lokantada taze kuzuları odun ateşinde pişirdikleri ve kimisi 4-5 metre derinliğinde kuyular vardır. Sabahtan altında ateş yakılan bu kuyulara indirilip asılan kuzular, ağzı kapatılan sıcak ortamda yavaş yavaş öğleye kadar pişerler, karnı acıkan çarşı esnafı ve sarımsak tarlasında çalışan işçiler masaları doldurduğunda da ağızda eriyen yumuşacık kuzu eti, kilo ile sipariş edilir ve yanında sadece beyaz soğan ve taze ekmek (ve bir de tuz !) ile servis edilip elle yenilir.

Cumhuriyet meydanı, Kastamonu

Roma döneminde MÖ 64 yılında kurulan Pompeiopolis-Taşköprü kenti, MS 150 civarında bölgenin başkenti haline gelmiş.

Meşhur Taşköprü’ ye bakan bir çay bahçesinde demli çayımızı da içtikten sonra Kastamonu’ ya gelip eski bir konak ile kaleyi ziyaret ediyoruz. Kale ve çevresi biraz bakımsız, sağda solda çöpler var fakat yükseltisi nedeniyle şehrin hemen her noktasını buradan görebiliyorsunuz. Merkez çarşıya inip Bülbüloğlu’ ndan meşhur “çekme helva” alıp Ilgaz’ a dönüyoruz.

Seyahatimizin son gününde Gerede üzerinden Akçakoca‘ ya uğruyoruz. Beklentimizin aksine burası fazlaca yapılaşmış ve ticari bir yazlık tatil kasabası haline gelmiş. Dolayısıyla deniz kıyısı da sıra sıra balık lokantası tarafından işgal edilmiş. Bunlardan birisinde karnımızı doyurup geldiğimiz yoldan evimize dönüyoruz. Bu turda toplam katettiğimiz yol yaklaşık 2,500 km. Doğu  Karadeniz turu da programda ama bakalım ne zaman kısmet olacak…

Safranbolu
Eski Kervan hanı, Kastamonu
Safranbolu konağı
Amasra
İnebolu sahili
Taşköprü' de kuyu kebapçısı
Taşköprü çarşısı
Batı Karadeniz Turu yol haritası
Kaya Mezarları girişi, Kastamonu

http://www.haberler.com/kastamonu/

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

yazar

seyahat etmeyi sever, güzellikleri görüntüler, değişik lezzetleri tadmaktan hoşlanır, doğa aşığıdır, bisiklet tutkunudur.

İzlenme sayısı

  • 204.619 tık

Bu blogu takip etmek ve yeni yazı yayınlandığında e-posta ile bilgilendirilmek istiyorsanız e-posta adresinizi yazıp "takip et" butonunu tıklayın.

“BİSİKLET” İÇİN RESME TIKLAYIN..

Da Vinci Bisiketi, 1860

“FOTOĞRAF” İÇİN RESME TIKLAYIN

Dancing of the Clouds

SEYAHAT

“Travel makes one modest, you see what a tiny place you occupy in the world” — Türkçesi: "Seyahat insanı alçak gönüllü yapar, çünkü aslında dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar" --- Gustave Flaubert

PEK YAKINDA

Olumsuzluklarla dolu koca bir 2017 yılını geride bıraktıktan sonra yine birlikteyiz. Yazı akışında meydana gelen aksamalar için özür diliyorum. Kaldığımız yerden olmasa da ziyaret etmiş ya da edecek olduğum yerlere ait bilgileri 2018 yılı boyunca sizlerle keyifle paylaşacağımı umuyorum. Bakalım Amsterdam' dan sonra sırada ne var?. İzlemeye devam edin...

SON YAZILARIM

  • Buenos Aires
  • 2019′ a merhaba…
  • Atina (Athens)
  • YouTube’da “Vanotek feat. Hevito – Viajero | Official Video” videosunu izleyin
  • Dresden “Elbe üzerindeki Floransa…”
  • AMSTERDAM
  • Kuzey Britanya’ nın yıldızı, Edinburgh…
  • Nördlingen ve Harburg
  • Dinkelsbühl ve Wallerstein
  • Schillingsfürst ve Feuchtwangen
  • Bologna, kızıl cazi0be…
  • Viyana, Avrupa’ nın müzik başkenti…
  • Rothenburg ob der Tauber
  • Weikersheim, bir Rönesans klasiği…
  • Bad Mergentheim, Romantik Yol’un kaplıcası…
  • Tauberbischofsheim ve Lauda-Königshofen
  • Wertheim
  • Würzburg, Romantik Yol’a açılan kapı…
  • Heidelberg, “Romantik Yol” un ilham perisi…
  • “Romantik Yol” da bir sonbahar gezisi…
  • PARİS’ te SON TANGO…
  • ERDEK
  • Kaz Dağları, bölüm 1
  • Ayvalık’ ta hoş bir dinleti…
  • Yeni bir gün daha…
  • Brüksel
  • Yeni Yıl Kutlaması
  • Kavala
  • Freiburg
  • Varenna
  • Luzern (Lucerne)
  • Londra (2)
  • Padova
  • Bratislava
  • Nice
  • Besancon
  • Sorrento
  • Lyon
  • Prag
  • Pisa
  • Budapeşte
  • Viyana
  • Venedik
  • Estergom
  • Siena
  • Salzburg
  • Strasbourg
  • Hoş geliyor (mu) sun 2014…(?) !
  • Verona
  • Londra

ZAMAN TÜNELİ

Aralık 2019
P S Ç P C C P
« Nis    
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031  

“DEVR-İ PEDAL” ARTIK YAYINDA…

BİSİKLET tarihini ve gelişimini anlattığım, bisikletin insan yaşamına katkısını farklı boyutlarıyla kaleme aldığım yazılarım, "Devr-i Pedal" isimli blogumda yayınlanmaya devam ediyor. Yukarıdaki "Bisiklet için resme tıklayın" penceresindeki resme tıklayarak bu blogumu ziyaret edebilirsiniz.

TAKİP ETTİĞİM BLOGLAR

  • GEZMECİLER
  • Zeliha Özer
  • EpicuriousTravelers.com
  • sarahmatthews
  • Tamarind and Thyme
  • The WordPress.com Blog
  • cyclingfurther
  • Lrntn's Blog
  • Steve McCurry's Blog
  • The Kitchen Crashers

KATEGORİLER

Almanya Amerika Avrupa Avusturya Fransa Güney Amerika Hollanda Kutlama Merhaba Türkiye Uncategorized Yunanistan İngiltere İspanya İtalya

Daha Fazlası

Alexandropolis Almanya Amalfi Ancona Atina Augustus Ayvalık Barok Bellagio Bergamo Bologna Brescia Brindisi Buda Bursa Como Edirne Elisabeth Florence France Genova Granada Greece Grinzig Habsburg Hohenlohe Hırvatistan Istanbul Italy Izmir Kavala La Turbie Lecco Limoncello Ljubliyana London Lyon Magyar Malaga Menton Monaco Monte Carlo Mozart Napoleon Napoli Nürnberg Olympia Padova Palio Perugia Peşte Pire Plovdiv Positano Regensburg Rimini Roma Sabah Salerno Salzburg Slovenya Sorrento Spain Strasbourg Tauber Thessaloniki Travel and Tourism Turkey valencia Venedik Verona Vezüv Visegrad Zeus İpsala

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

GEZMECİLER

Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

Zeliha Özer

Marmaris'ten Adriyatik Denizine Yelkenle Dolaşmak Üzerine...

EpicuriousTravelers.com

Sip. Savor. Explore.

sarahmatthews

Tamarind and Thyme

Cooking and Eating Well in London Without Going Broke

The WordPress.com Blog

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

cyclingfurther

2 Belgians Cycling from Hungary to the chinese border across Central Asia!

Lrntn's Blog

Photo and travel blog

Steve McCurry's Blog

Steve's body of work spans conflicts, vanishing cultures, ancient traditions and contemporary culture alike - yet always retains the human element.

The Kitchen Crashers

Seda ve Hakan’ın Mutfak, Seyahat ve Fotoğraf Maceraları…

Vazgeç
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
%d blogcu bunu beğendi: