Cumartesi, Ağustos 08, 2009
Yunanistan (1. gün)
Sabah yağmurlu bir havayla uyandık ve kahvaltımızı yapıp 08.06 da karavanımız ile Suadiye’den yola çıktık (km 49,162). Yol sakin, trafik yok ve 12.36 itibariyle İpsala sınır kapısına ulaştık. Gümrükteki Turing ofisinde eski yeşil kartın numarasını görmek istediler, acentamızı arayıp öğrendik ve iki ay süreli yeni yeşil kartımızı çıkartıp kolayca gümrükten geçtik. Yunan gümrüğüne doğru çok kuyruk vardı ve hava çok sıcaktı. Gümrük kontrolünde sadece pasaportlara ve Gümüşün evrakına baktılar, beş dakika sürdü, ama çıkmamız 15.08′ i buldu.
Selanik‘ e 150 km kala otoyol park yerinde durduk ve sosisli sandviç, patates kızartma ve koladan oluşan menümüzü yedik, mobil kantinden beklenmeyecek kadar lezzetli ve ucuzdu, tavsiye edilir. Yolda yine yağmur başladı. Bu arada, Yunanistan’ daki bu otoyolda şimdilik sadece bir tane mobil kantin var. Karşı yönde de durum aynı. Diğer park yerleri sadece durup ihtiyaç gidermek için.
Selanik’ ten geçerken saat 18.46 sularında otoyolda karışıklık oldu ve A2 de giderken birden A1 Atina yönünde bulduk kendimizi ve gişelerde 2 Euro ödedikten 10 km sonra Veria-Kozan yönüne doğru sapıp A2 den asıl yolumuza devam ettik.
Saat 21.50′ de Igoumenitsa limanına geldik. Endeavur Lines ofisine gidip beş dakikada gidiş-dönüş biletlerimizi aldım ve şehre yemek yemeğe gittik. Bu arada, geçen sene bitmemiş olan otoyolu bu defa bitirmişler, hiç otoyoldan çıkmadan İpsala’ dan limana kadar kesintisiz gidilebiliyor, toplam mesafe de böylece 675 km’ ye inmiş.
Şehirde bir otelin restoranında akşam yemeğimizi ve dondurmamızı yedik, limana gidip 2 saat bekledikten sonra feribota binip open deck’ deki yerimizi aldık. Hemen yattık ve dalmışız, feribotun kalktığını bile hatırlamıyoruz.
Pazar, Ağustos 09, 2009
İtalya (2. gün)
Sabah 08.00′ de uyandık, feribotumuz 09.00 gibi limana yanaştı. İtalya’ ya inince çizmeden yukarı doğru çıkacağız. Ancak liman çıkışında pasaport kontrol kuyruğu oluştu ve 10.00′ da çıkabildik. Gördüğümüz ilk kasabada kahvaltı etmek için durmak istedik, ama pazar sabahı olduğu için halk deniz kenarına akın etmiş, arabayı parkedecek yer bulamadık ve yola devam ettik. Biraz ileride bir yakıt istasyonunda karnımızı doyurduk, saat 11.11′ te tekrar yola koyulup Bari yönüne doğru ilerledik.
Saat 13.23′ te Fogia’ yı geçtik, SS16′ dan ayrılıp A14 otoyoluna girmiştik. Bir benzincide mola verdik, hava oldukça sıcak ve ortalık kalabalık. Saat 17.16′ da Pescara yakınlarında bir Autogrill’ de durduk, ıspanaklı piza ile açlığımızı bastırdık, yolda yer yer yağmur yağdı. Bologna yönüne devam ettik, saat 19.03′ te Padova’ ya girdik. Padova dümdüz ve çok güzel bir şehir. Ortalık birhayli canlı. Bir tur atıp T5’i parkettik ve yayan dolaştık, karnımızı doyurduk, bu şirin şehirde kalmaya karar verdik.
Padova, kuzey İtalya’ nın en eski yerleşim yeri olarak biliniyor ve tarihi MÖ 1183 yılına uzanıyor. Tarih boyu pek çok akının etkisinde kalan şehir, 1174′ te büyük bir yangın geçirmiş, 1405-1797 yılları arasında Venedik, sonra 1814′ e kadar Avusturya yönetiminde kalan Padova, 1866′ da İtalya’ ya geçmiş. Mussolini zamanında pekçok faşist gösterilere sahne olan şehir, 2.dünya savaşında sıkça bombalanmış. Şair Dante’ nin de bir süre yaşadığı şehirde Bacchiglione nehri ve kolları dolaşıyor.
Pazartesi, Ağustos 10, 2009
İtalya-Slovenya-Macaristan (3. gün)
Günün ilk ışıklarıyla uyandık ve gümüş ile sabah gezisi yaparken köşede bir cafe keşfettik, hemen arkasında da nehrin kollarından birisi ve şirin bir köprü varmış. Hazırlanıp kahvaltımızı bu cafede yaptık. Saat 07.48′ de yola çıktık. Rotamız Slovenya üzerinden Macaristan. Slovenya sınırına yaklaşınca bir petrol istasyonuna girdik, burası girmeden önce vignette otoyol bileti alınan tek yermiş, satın alıp (bir haftalık minimum) ön cama yapıştırdık ve Slovenya’ ya girdik. Otoyolda giderken trafik tıkandı, yan yola çıktık ve Postojna şehrine geldik, lokanta aradık, bira içilebilen bir yer bulduk ve mola verdik.
Sonra saat 12.02′ de tekrar yan yoldan otoyola çıktık. Maribor yönünde giderken bir ayrım noktasına geldik (saat 14.00), bir yol Graz üzerinden Avusturya’ ya, bir yol Ptuj ve Ormoj üzerinden Macaristan’ a, bir yol da Hırvatistan’ a girdikten sonra Macaristan’ a gidiyor. Bu ayrım noktasında bir lokanta bulduk, yemek yemeğe karar verdik, çok da iyi etmişiz çünkü bu kadar lezzetli bir domuz madalyon grill epeydir yememiştim. Bu arada lokantada yemek yiyen otoyol trafik polislerine yolu sordum, Ormoj üzerinden gidebilirsiniz, yol güzel dediler. Biz de öyle yaptık.
15.45′ de yola çıktık. Ormoj’ dan geçerken Murska-Sobota yönüne doğru sağa döndük, devam ettik. Saat 20.00 sularında otoyoldan Budapeşte‘ ye ulaştık. Yol oldukça kalabalık fakat açıktı. Netten aldığım tarife göre şehrin içindeki güzergahı takibe başladık ama giderek karıştı. Yol üzerinde bir turist info merkezi görüp girdik ve adresi sorduk. Çok profesyonelce tarif edip haritaya işaretlediler. Kale içindeki Hapimag otelimizi kolayca bulduk. Otelimiz muhteşem ve yeri de inanılmaz güzel. T5 imizi otelin önüne parkedip odamıza yerleştik. 21.3’ da çıkıp hemen çapraz karşımızdaki Macar mutfağı olan 21 numaralı lokantada güzel bir akşam yemeği yedik. Sonrasında küçük bir tur atıp otele döndük.
Salı, Ağustos 11, 2009
Macaristan (4. gün)
Sabah 10.00 da uyanabildik. Akşam yağmur yağmış ve hava serinlemiş. Kalkıp hazırlandık ve oteldeki kahvaltı 10.00 da bittiği için çıkıp yürüyerek şehre iniş noktasındaki Burgerking’e gittik. Kredi kartı ve euro kabul etmedikleri için bankada para bozdurup burgerlerimizi yedik. Otele dönüp kale içinde turlamaya başladık. Hava bulutlu ve ara sıra yağmur yağıyor. Kilise, sokaklar, kraliyet sarayı, Buda binası muhteşem. Bol bol fotoğraf çekip dolaştık ve füniküler ile aşağı indik. Zincirli köprüden yürüyerek Tuna nehrinin üzerinden karşıya geçtik ve bir lokantanın bahçesinde oturup dinlendik ve sonra da yemeklerimizi yedik. Tekrar yürüyerek fünikülerle yukarı çıktık, akşam yemeğimizi kale içinde bir lokantada yedik, yemek üstüne biraz yürüdük, gece hava oldukça serinledi.
Çarşamba, Ağustos 12, 2009
Macaristan (5. gün)
Sabah 08.00′ de uyandık. Hava yine bulutlu ve serin. Saat 10.30′ da T5 ile yola çıktık. Niyetimize uygun olarak yolu sorup 11 numaralı yoldan Estergon‘ a doğru yola koyulduk. Yol güzel ve Tuna’ ya paralel uzanıyor. Hava açık parçalı bulutlu ve çok sıcak değil. Klimasız açık camla rahat gittik. Yolda ilk yerleşim yeri Zsentendre ama merkezi gösteren bir işaret olmadığı için geçip gittik.
24 km sonra da Estergon’ a geldik. Gelirken karşıdan basilika bütün ihtişamıyla görünüyor. Bir tur atıp yol tek yön olduğundan mecburen köprüden karşı tarafa geçtik meğerse karşı taraf Slovakya imiş. Geri dönüp basilika önünde parkettik. Basilikanın Çok yüksek bir domu var ve ziyaretçiye açık. 400 basamak çıkarak domun üzerinden muhteşem manzarayı seyrettik ve fotoğraf çektik.
Estergon, 11.yy’ dan 13.yy yarısına kadar Macaristan’ a başkentlik yapmış bir kent. Buradaki basilica, Macaristan’ daki en büyük tapınak. Tuna nehrinden karşıya geçen Maria Valeria köprüsü, şehri Slovakya’ ya bağlıyor. İlk yaşam belirtileri 20,000 yıl önce buz çağına kadar giden şehirde ilk yerleşenler MÖ 350 yılında Celt’ ler. Kale 13.yy’ da inşa edilmiş. Tarih boyunca pek çok saldırıya hedef olan şehir ve kalesi defalarca yıkılmış, yeniden yapılmış. Osmanlıların hakimiyeti 1683 yılında sona ermiş. Dom yüksekliği 71,5 mt olan basilica, yapımcıları tarafından 1600 parçaya ayrılıp, tekrar birleştirilmiş. İnip arabamıza bindik ve geldiğimiz yoldan geri dönerken Visegrad‘ da 10 yıl önce geldiğimizde yemek yediğimiz Rönesans Restoranda durup nefis öğle yemeğimizi yedik. Porsiyonlar çok büyük ve ucuz. Özellikle gulaş tavsiye edilir. Tok karınla kaleye çıktık. Kaleyi gezdik, yukarıdan manzara muhteşem. Kale de görülmeye değer.
Yol boyu güzel otel motel ve pansiyonlar, camping alanları var ve bazıları termal havuzlu. Evler de çok düzgün ve hemen hepsi bahçeli villa tipinde. Görüntü Avrupa’ dan farksız. 18.00 sularında Budapeşte’ ye ve kaleye döndük. Otelde biraz dinlendikten sonra 20.00 sularında çıkıp Buda sarayının avlusunda, İspanyol at terbiyesi okulunun bir saat süren gösterisini izledik, videoya kaydettik ve günü böyle bitirdik.
Perşembe, Ağustos 13, 2009
Macaristan (6. gün)
Sabah 10.30′ da çıkıp fünikülerle aşağı indik, zincirli köprüden karşıya geçip St. İstvan katedraline gittik. Şehrin en yüksek binası ve Budapeşte’ nin Notrdamı olarak kabul ediliyormuş. İçi hakikaten muhteşem, çok kaliteli ve ince bir mimarinin ürünü olduğu belli. Asansörle kupolanın çevresine çıkıp bol bol fotoğraf çektim, manzara nefis. Birer kahve içip yürümeye devam ettik, merkezdeki alışveriş caddesine gittik, 13.30 gibi bir Macar lokantasında yemeklerimizi yedik. Yürümeye devam edip mola verince dondurmamızı da yedik ve çelik köprüden (Erszebet köprüsü) karşı kıyıya geçip fünikülere kadar yürüdük, yukarı çıkıp pastanede saher torte-çay keyfi yaparak 17.00 de otele döndük. Bugün hava parçalı bulutlu zaman zaman yağmur çiseler ve rüzgarlı durumdaydı. Sıcaklık ise 24 derece.
Cuma, Ağustos 14, 2009
Macaristan-Slovakya-Avusturya (7. gün)
Sabah 07.00′ de uyandım ve gezi programını inceledim. Akşam yağmur yağmış onun serinliği var havada, yaklaşık 20 derece. Otelden saat 10.00′ da ayrıldık. M1 otobanını kolayca bulup Viyana‘ ya doğru seyahate başladık. Yağmur başladı ve giderek şiddetlendi. Bir süre sonra kesildi ve parçalı bulutlu bir hava oldu. Bratislava’ ya yakın bir benzincide durup Slovakya için haftalık vignette aldık 6 euroya. Aynı benzincide Avusturya için de vignette satılıyormuş. 10 günlük 12 euro, onu da alıp camımıza yapıştırdık ve yola devam ettik. Biraz sonra ofisleri kapalı gümrükten geçip Slovakya’ ya girdik ve Bratislava’ ya ulaşıp bir otoparka T5 imizi bıraktık. Merakla eski şehrin içinde yürüyerek dolaşmaya başladık. Eski şehir çok güzel ve turist bol. Hava da açtı ve sıcak oldu. Eski şehrin dışında şehir kişiliksiz. Kaleye girmek istedik ama hem park yeri bulamadık hem de köpek giremiyormuş.
Bratislava, Tuna nehri ile iki ülkeye sınır teşkil eden (Slovakya ve Avusturya) tek başkent. Tarihi MÖ 5000 yılına kadar uzanan şehir, 1.ve 4. yy arası Romanların etkisinde kalmış. Osmanlılar 1526 Mohaç seferi sırasında şehri (o zamanki adı Pressburg) yıkmışlar ama ele geçirememişler. 1536′ da şehir Macaristan’ın başkenti olmuş.
Maria Theresia zamanında değer kazanan şehir, onun oğlu zamanında gerilemiş. 1919′ da Çekoslovak Lejyonunun baskısıyla ve şehri zaptetmesiyle Bratislava Çekoslovakya’ ya ait olmuş. 2. dünya savaşı sırasında Nazilerin işgaline uğrayan şehir, 1993 yılında Slovakya’ nın başkenti olmuş. Şehirden ayrılıp Viyana’ ya doğru yola çıktık ve 17.30 gibi şehre girdik. Netten indirdiğim tarif ve otelin verdiği tarif yetmedi üç kere durarak sorduk ve bir saatin sonunda otelimizi bulduk. Viyana da da yönlendirme levhası eksikliği var. Hapimag otelimize yerleşip biraz dinlendikten sonra 20.30′ da çıkıp merkeze (Stefan Platz) yürüdük ve saher torte ile kahve keyfi yaptık. Ortalık bayağı canlı, gençler ve turistler caddelerde.
Cumartesi, Ağustos 15, 2009
Avusturya (Viyana) (8. gün)
Sabah 07.30′ da uyanıp kalktım ve Gümüş ile sabah turu yaptık. Hava açık güneşli ve gündüz sıcak olacağı belli. 08.30′ da otele dönüp kahvaltı ettik ve 10.00′ da çıktık. Önce yürüyerek en yakın u4 metro istasyonuna gittik ve bilet alıp (otomatik bilet makinasında köpekli adam resmi vardı-yarım bilet opsiyonlu, yanlışlıkla onu aldım) Schönbrunn sarayına gittik. Oldukça kalabalıktı ve ne yazık ki köpek girmesi yasak. Önce Dilek girip gezdi, biz Gümüş’ le dışarıda bekledik, sonra birlikte cafeye girip oturduk, Dilek saray grand turuna gitti, dönünce bu defa ben aynı turu aldım. Sarayın belli bölümlerini ziyarete açmışlar, kulaklıkla bilgi vererek gezdiriyorlar, 50 dk sürüyor. Gerçekten muhteşem. Habsburg hanedanının yaşam tarzı görülüyor. Sisi (Elizabeth- Frank Joseph’in karısı) nin ve Maria Teresa’ nın 600 yıllık bir hanedanın tarihi üzerindeki etkileri ilginç. Hem Sisi’ nin hem de Teresa’ nın yaşamlarının sonları da enteresan.
Viyana’ nın tarihi MÖ 500 yılında Celtic’ lerle başlıyor. 13.yy’ da Mongolların istilasına uğrayan şehir, 1440′ da Habsburg’ ların yerleşim merkezi olmuş. 1.dünya savaşından sonra Avusturya Cumhuriyeti’ nin başkenti olan Viyana, 2. dünya savaşı sonrası başşehir ünvanını Berlin’ e kaptırmış. Savaştan sonraki on yıl boyunca Viyana, doğu bloku ile batı arasında “ispiyon yatağı” rolü üstlenmiş.
Schönbrunn (güzel kuyu anlamına geliyor-çünkü şehir buradaki artezyen kuyularından beslenirmiş) sarayının bulunduğu geniş alan, 1569 yılında Roman kralı Maximilian’ ın satın alıp kuş, ördek, geyik ve keklik gibi hayvanların konulduğu rekreasyonel avlanma alanı olarak ayırdığı bir bölge.
Daha sonra Eleonora Gonzaga (Ferdinand II’ nin eşi) buraya bir palas inşa ettirmiş, 1683 yılında Türk kuşatması sırasında bu yapılar yıkılmış ve bir daha onarılmamış. Maria Theresia bugünkü sarayın yapılmasını emretmiş ve kendi dönemi süresince saray değişik unsurlarla bezenmiş.
Turdan sonra dışarı çıkıp (tur sırasında foto ve film çekmek yasak) park içinde yukarıdaki gözlem yerine kadar çıktım ve manzarayı görüntüleyip aşağı indim, cafede bizimkilerle buluşup birlikte çıktık, garsona heurige’ lerin (taze beyaz şarap üretim-satış evleri) yerini (Grinzig) sordum ve nasıl gidileceğini öğrendim, haritayı da kullanarak önce u4 ile iki istasyon gidip u6 ya aktardık, sonra Nussdorfen istasyonunda inip 38 numaralı tramvaya bindik ve Grinzig merkeze geldik (toplam 3.80 euro). Daha önce 1990 yılında geldiğimiz bu yerde biraz turlayıp sonra bir heurigede karar kıldık ve oturduk.
Taze beyaz şarap eşliğinde açık büfeden yemeğimizi yedik ve çok memnun ayrıldık. Otobüsle (38a) merkeze gitmeyi planladık ama otobüste köpek yasakmış, tekrar 38 nolu tramvaya binip (2×2.20 euro) son durakta indik ve yarım saat yürüyerek otelimize ulaştık, biraz dinlendik.
Saat 20.00′ yi geçerek çıktık ve yakındaki Motiv kilisesinin bahçesinde oturup klasik müzik konseri dinledik, park çok canlı ve kalabalıktı. Hava hala sıcak ve esinti yok.
Pazar, Ağustos 16, 2009
Avusturya (Salzburg) (9. gün)
Sabah 09.30′ da otelden ayrıldık. Bugün Salzburg ve Linz‘ e gitmeyi planlıyoruz. Schönbrunn istikametinde giderek haritaya göre A1 otoyolunu bulmaya çalıstık ama nafile. Dediğim gibi yönlendirme levhası eksiği olduğu için yolu kaybettik. İki kere vatandaşlara sormak şartıyla sonunda bulduk ve otoyola çıktık. Tam oh diyecekken 10 km sonra trafik durdu. Bir saat dur-kalk yaparak 500 mt ilerledik, yol inşaatı varmış. Sonra açıldı ve devam ettik. Hava açık, seyahat havası ve sıcaklık yerinde. Viyana’ ya yakın (St.Pölten’ i geçtikten sonra) Melk isminde bir kasaba var, muhteşem bir şatosu var yoldan görünüyor. Yol toplam 300 km imiş.
Otobanda genelde hız 100 km/h üzeri ama kaça kadar olduğu yazmıyor. Ben 130′ u geçmedim, vatandaşlar çok geçiyor. Alman plakalı araç da çok. Aralarında Türk olanlar kornayla selam veriyorlar. Zaman zaman 100 ve 80 km/h sınırlamaları var. Bir süre sonra tekrar yavaşladı trafik ve biraz daha zaman kaybettik. Zincir olduğu anlaşılan büyük bir lokantada (Landzeit) durup güzel öğlen yemeğimizi yedik.
Yolda Linz şehrine girdik, şehre bomba düşmüş gibi kimsecikler yok, heryer kapalı. Dün ve bugün ne olduğunu tam anlayamadığımız bir bayramları varmış buralıların, turistik tesisler bile kapalı. Nehir kenarı güzeldi, bir otel-restoran gördük ama o da kapalıydı. Hemen şehirden ayrıldık. Salzburg’ a 30 km mesafede Mondsee adında bir yerleşim var, muhteşem. Gölde su sporları yapanlar, gölü çevreleyen yüksek dağlar ve yeşillik güzel görüntü oluşturuyor. Saat 16.30 sularında Salzburg’ a girdik. 5 sene önce parkettiğimiz otoparka girdik ve tek mevcut yere (bugün pazar ve bedava) T5 imizi parkedip yayan turlamaya başladık. Merkeze geldik, fünikülerle kaleye çıkmak istedik Gümüşü kabul etmediler, yayan tırmandık. Manzara muhteşem. Dilek müzeleri de gezdi (ben daha önce gezmiştim). Şehirden 19.30 gibi ayrıldık.
Volfgang Amadeus Mozart’ ın doğduğu şehir olan Salzburg, Celt’ ler zamanından (neolitic çağ) kalmış, Romanların etkisiyle gelişmiş, 14.yy’ da Bavaria’dan bağımsızlığını almış. 1731′ de protestanlar tüm mal varlıklarını bırakarak şehirden ayrılmaya zorlanmış. Salzburg İlluminizm’ in geç dönem merkezi de olmuş. Avusturya-Macaristan bölgesine ait olan şehirde halk, 1921′ de yapılan oylamada %99 oranında Almanya’ ya bağlanmak istemiş. 1945′ te savaş bombaları birçok barok tarzı yapıyı yerlebir etmiş.
Dönüş yolunda Mondsee’ nin üstündeki benzinlikte durup fotoğraf çektim, sonra hava karardı ve otoyol bir 10 km’ lik bölümde yeniden tıkandı. Neyseki uzun sürmedi, 20 dk. sonra açıldı ve Viyana’ ya 23.30 da girdik. Bu defa oteli bulmakta fazla zorlanmadık, bir taksi şoförüne sormak suretiyle çabucak geldik.
Pazartesi, Ağustos 17, 2009
Çek Cumhuriyeti (10. gün)
Saat tam 10.00′ da otelin daracık garajından ayrıldık. Prag istikametinde ilerleyip şehir sınırlarının dışına çıktık. Önce otoban kılıklı bir yolda ilerledik, sonra geliş-gidiş iki şeritli normal bir şehirlerarası yoldan gitmeye başladık. Bir süre sonra sınıra geldik, burası da kontrole kapalı, Çek Cumhuriyeti’ ne geçtik ve hemen bir vignette kiosk çıktı karşımıza. 11 euro verip pulumuzu aldık, cama yapıştırıp yola devam ettik.
Girişte birçok tesis yapmışlar ve casino çok. Bu tesisler birkaç km sonra bitiyor. Viyana- Prag toplam yol 289 km, yol boyu hız sınırı daha çok 80 km/h, yerleşim geçişlerinde dijital hız göstergesi var ve limit kesinlikle 50 km/h, herkes de uyuyor. Şehir ve kasabalar henüz bakım halinde, çok parlak görünmese de çiçekler sayesinde hoş görünüyorlar. Kısa bir mesafe sonra Brno şehrine geldik. Şehir tarihi ve güzel. Ancak her büyük şehirde olduğu gibi park yeri bulamayıp kahve arzumuzu bastırıyoruz. Bir tur atıp şehirden çıkıyoruz.
Yol üzerinde bir köy restoranında durup bira ve kahve içiyoruz. Bira oldukça ucuz ve alkol derecesi %12 ye kadar çıkıyor. Yola devam edip Prag’ a 100 km kala bir kasabada yerel bir lokantada öğlen yemeği yedik. Yaşlı müdavimler votka-bira içip kendilerinden geçmekteydiler. Tekrar yola koyulduk ve yol bir süre sonra otoban haline geldi, biraz hızlandık. Tarife göre şehre girdik ama kaybolacağımızı anlayıp bir petrol istasyonunda durduk ve bir harita edinip tarif alarak yeniden şehir merkezine ulaşmaya çalıştık, iki kere daha sorarak otelimizi bulduk. Merkeze çok yakın tarihi bir şehir oteli. Odaya yerleşip Dilek için İstanbul’a dönüş (babamızın sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle) uçak biletini ayarladıktan sonra çıkıyor ve merkeze inip hoş bir lokantada akşam yemeğimizi yiyoruz. Tarihi meydan üzerinden yürüyerek otele dönerken yağmur başlıyor.
Salı, Ağustos 18, 2009
Çek Cumhuriyeti (11. gün)
Sabah saat 09.00 da aşağı indik ve Dilek hazır bekleyen taksiye binip havaalanına gitti. Biz de Gümüşle biraz dolaşıp döndük. Hava sabah birhayli serindi, giderek ısındı. Parçalı bulutlu ama sıkıntılı bir hava var. Ortalık turist kaynıyor. Şu ana kadar yaptığımız yol yaklaşık olarak İstanbul-Madrid arasına eşdeğer gibi görünüyor haritadan. Saat 16.00 gibi Gümüşle çıktık ve yürüyerek eski merkeze oradan da eski köprüye gittik.
Gümüş yürümemekte ısrar ediyor. Belki yoruluyor, belki de Dilek gitti diye tepki gösteriyor. Etraf birhayli kalabalık. Köprüde yürümekte güçlük çektim. Zaten resim yapanlar ve satıcılar iki yönlü yer kaplıyorlar, arada kalan boşluktan da o kadar turist zor geçiyor. Karşı yakaya geçmeden köprünün ortasından geri döndük.
Prag’ ın tarihi MÖ 200 yıllarında Celt’ lere kadar uzanıyor. Avrupa’ daki birçok tüccarın merkez olarak seçtiği Prag, tüccar Musevilerin de adeta merkezi imiş (965 yılı, eski sinagog 1270 yılından kalma). Şehir 14, yy’ da Bohemia krali 4. Charles tarafından imar edilmiş. Bu dönemde orta Avrupa’ nın en eski üniversitesi kral Charles tarafından burada kurulmuş. 1576′ da Romalı kral Rudolf’ un Bohemia kralı seçilmesiyle Prag, Avrupa’ nın kültür başkenti haline gelmiş. 1689′ da büyük bir yangın Prag’ ı vurmuş, sonraları onarılıp yeniden inşa edilen şehir, bu defa 1757′ de Prusyalıların ağır bombardımanıyla yerlebir olmuş. 1848′ de çoğu Almanca konuşan Prag halkı, yıllar içinde sayıca azalmış ve 1910′ da Çek ve Moravia’ lıların etkisiyle nüfustaki oranları %6 civarına düşmüş. 1. Dünya savaşı sona erdikten sonra Prag Çekoslovakya başkenti olmuş ve 1930′ lara gelindiğinde, 850,000 nüfusuyla yüksek sanayi üretimi olan bir Avrupa kenti haline gelmiş. 2. Dünya savaşı sırasında nazi Almanyasının ve Hitlerin kötü emellerinden payını alan şehir, Sovyet etkisindeki soğuk savaş yıllarından sonra 1989′ da “kadife devrim” sayesinde 1993′ te Çek Cumhuriyeti’ nin başkenti hüviyetine kavuşmuş.
Çarşamba, Ağustos 19, 2009
Çek Cumhuriyeti (12. gün)
Sabah dönüş yolu planı yapmaya başladım. Tek başıma köpekle biraz zor olacak ama ne yapalım, bu tecrübeyi de yaşamam gerekiyormuş. Dışarıda hava güneşli ama sabah serinliği var, saat 10.00 gibi Gümüşle çıktık, merkeze doğru yürürken sol yapıp Fransız parkına girdik. Yanında bir büyük Fransız kilisesi var, 14.yy da yapılmış ve parka adını vermiş. Biraz oturduk, çok turist var.
Yürümeye devam ettik, ama Gümüş çok isteksiz yürüyor. İkide bir durup yönünü arar gibi düşünüyor, oturmak istiyor. Bir de parke taşlı zeminde taşların arasında (temizlenmemiş) yiyecek artıklarının kokusunu aldığı için sürekli burnu taşların aralıklarında. Geniş bir caddede biraz daha oturduk, Gümüşü seven çok, durup çocuklarına sevdiriyorlar veya kendileri seviyorlar. Sigara içen de çok, yerler izmarit dolu.
Perşembe, Ağustos 20, 2009
Çek Cumhuriyeti (13. gün)
Sabah metroya gidip bilet aldım ve kaleye doğru yola çıkmak üzere içeri girdik. Gümüş yürüyen merdivenden ürktü. Ama metroya binince rahatladı ve yere oturup uslu uslu seyahat etti. Kalenin öteki ucundaki durakta indik ve yürüyerek kalenin üst girişinden içeri girdik. Yürüyüş biraz güneşli bir rampada olduğu için Gümüş susadı ve yoruldu. İçeride bir bahçe var çok güzel ama köpeklere yasak olduğu için giremedik. Kalenin içinde epeyce dolaşıp fotoğraf çektim. Gümüş yorulunca da oturduk. Saat 12.00′ de kalenin alt kapısından çıktık ve yokuş aşağı düzlüğe kadar indik. Çok turist grup var ve bugün olağanüstü sıcak. Aşağıda diğer metro istasyonunun önünden Charles Bridge’ e doğru yürümeye devam ettik. Köprü ayağına gelmeden Vltava nehiri kenarında bir parkta oturup dinlendik. Nehirde gezi tekneleri ve ördekler, kuğular geziyor. Bir de balon var, iki kişi binebiliyor ve halatla serbest bırakıyorlar, yükseliyor.
Köprünün diğer ayağından üzerine çıktık ve Gümüş iyice yorulunca köprüyü kucağımda geçti. Köprüde onarım işleri var. Otele dönünce bavulları düzene koymaya başladım. Sabah 08.00′ de otelden ayrılıp yola koyulmayı planlıyorum. İlk gün iyi yol alıp İtalya’ nın kuzeyinden girip aşağı doğru inebildiğim kadar inersem cumartesi akşamı Brindisi’ den kalkan feribotu yakalayabilirim diye düşünüyorum…
Cuma,Ağustos 21, 2009
Çek Cumhuriyeti-İtalya (14. gün)
Sabah 08.10′ da yola çıktık. Rotamızda ilk olarak Plizen var. Hava açık ve oldukça sıcak. Şehir trafiğinden kurtulup Plizen yolunu bulmak 08.46′ da mümkün olabildi. İki saat kadar yol aldıktan sonra hava parçalı bulutlu oldu, etraf yemyeşil, otoyolda Nürnberg yönünde gidiyoruz. Gümüş sağ yolcu koltuğunda uyuyor. Bir süre sonra Rozvadov (Çek) sınır kapısından Almanya’ ya girdik. Almanya tarafının adı ise Whitehaus. Nürnberg rotasından ayrılıp Münih yönüne giden 53 numaralı otoyola girdik ve yağmur başladı. Regensburg şehrinden geçtik. İçinden nehir geçen güzel bir şehir. Saat 12.40′ da Münih çevre yolundan geçerek güneye doğru yola devam ediyoruz. Saat 13.12 de otoyolda Salzburg yönüne giderken sağa doğru ayrılıp Innsbruck-Verona yönüne döndük. Hava parçalı bulutlu, yol kalabalıklaştı.
Saat 13.25 itibariyle Innsbruck’ a 80 km kala Almanya’ dan Avusturya’ ya geçtik. 14.13’te Innsbruck’ a geldik, yol sıkıştı, arasıra yağmur yağıyor. Bir Shell benzin istasyonunda mola verdik, Mc Donalds restorandan karnımızı doyurduk (Gümüş de sırada bekledi ve mc nuggets’ larını haketti !). Yola koyulup İtalya’ ya girdik ve Bösen‘ e doğru sürdüm. Yol güney Tirollerin arasından vadiden geçerek ilerliyor, yola paralel tren yolu var, manzara muhteşem. İki kere mola verdik, ikincisinde Bologna‘ ya 80 km mesafedeyiz, Hava çok sıcak oldu.
Yola çıkalı tam 12 saat olduğunda, Rimini seviyesinde otoyoldaki bir yakıt istasyonunda durduk. İstasyon çok hareketli, hava sıcak, arabasında uyuklayan ve geceleyen pekçok yolcu var, aralarında Türkler de var. Burada uyuyup dinlenmeye karar verdim.
Cumartesi,Ağustos 22, 2009
İtalya (15. gün)
Saat 06.00′ da dinlenmiş olarak uyandım ve yola koyuldum. Hedef Brindisi limanı. Çizmeden aşağı inerken Ancona‘ yı 30 km geçince sağda San Marino Cumhuriyeti’ ne ait olduğunu zannettiğim tepe üzerinde bir kale var. Bir başka zaman uğranıp ziyaret edilebilir. 10 km sonra bir başka kale kalıntısı daha var. Dışarıda hava çok sıcak ve rutubetli, yola çıktığımdan beri klima çalışıyor!. İki kere mola verip Bari’ ye doğru yola devam ediyoruz.
Bari‘ yi geçtikten sonra Brindisi istikametinde devam ettik. Brindisi limanına girip Endeavur ofisine gittim (saat 14.00), biletimi değiştirip bu akşamki feribota bilet aldım. Limanda beklemeye başladık, üç feribot aynı anda indirme-bindirme yapıyor, çok kalabalık ve aşırı sıcak. Bineceğimiz Elli-T feribotu 18.00′ de kalkıp 03.00’ te Igoumenitsa‘ ya yanaştıktan sonra sabah saatlerinde Corfu‘ ya devam edecek. Bu nedenle araçları yüklerken buna göre sırayla alıyorlar.
Pazar,Ağustos 23, 2009
Yunanistan-Türkiye (16. gün)
Sabah 03.30 da Igoumenitsa limanında karaya indik ve A2 otoyolunda ilerlemeye başladık. Burada da hava sıcak ve ağır. Yol bomboş, iki-üç araba geçti sadece. Saat 06.30′ da 2 Euro ödeyip Selanik yoluna girdik. Yolda 120 km hız sınırı var, bu hızda giderken bir haşere sürüsüne girdim, ön cam kıpkırmızı olunca hızı düşürmek zorunda kaldım.
Kavala’ ya 120 km kala bir park yerinde kahvaltı molası verdik. Asprovalta’ ya doğru ilerlerken bazı karavanların kıyıda olduğunu yukarıdan görebildim. Saat 10.09′ da Yunanistan gümrüğünden sadece pasaport kontrolüyle geçtik.
TC gümrüğünde bizi bir sürpriz bekliyormuş. Arabamız, X-ray cihazına yönlendirildi, bunun için tüm eşyalar bir sıranın üzerine boşaltıldı, sonra tekrar yüklendi. Saat 11.00 de ancak gümrükten çıkabildim…Saat 14.10′ da (km 56,024) Suadiye’deki evimize ulaştık.
GENEL NOTLAR:
1- Toplam katedilen yol 6,862 km
2- Toplam yakıt 556 lt
3- Yakıt sarfiyatı 12,5 km/lt
4- Yakıt maliyeti : 1,385 TL
5- Vize, sigorta, triptik vs masrafları:707TL