Etiketler
Bisiklet, Cannondale, Champs Elysees, Chris Froome, Concorde, Eiffel, France, Madeleine, Nairo Qintana, Paris, Peter Sagan, Rue de Rivoli, Rue de Royal, Team Sky, Tour de France
Çocukluk hayallerimin vazgeçilmez figürü bisiklet ve onun hakkında ne varsa yaşamımın bu devresinde, belki de sonuna kadar benimle olmaya devam edecek. Kırk yaşımı idrak ettiğim günden beri neredeyse her gün bisikletle ilgili bir olay var hayatımda. Bugüne kadar yaklaşık yüz bin kilometre yol kat etmişim sele tepesinde. Kim bilir kaç saatimi televizyon ekranı karşısında bisikletle ilgili yayınları izlerken geçirmişimdir?…
Hal böyle olunca destek görmeden bunu başarmak kolay değil. Bu konuda en yakın destekçim eşim oldu. Sonsuza kadar hakkını teslim ediyorum. Sadece destek olmakla kalmadı, teşvik de etti kimi zaman. Örneğin üç yıl önce yapmayı planladığımız bir Avrupa turu sırasında, İtalya bisiklet turunun (Giro D’Italia) bir etabını canlı izleyebilmem için yine yanımda yer almıştı ve birlikte çok keyifli bir gün geçirmiştik.
Bu defa da verdiği bir sözü unutmayarak, yine bir seyahatimizin son gününde Fransa bisiklet turunun kapanış etabını canlı izlemek üzere yollara düştük. Bu belki de benim gibi bir bisiklet fanatiğinin rüyasında bile göremeyeceği bir fırsattı. Bir haftadır Paris’te kalıyorduk ve gezmekten tabanlarımız ağrıyor olmasına rağmen son günümüzde hazırlıklarımızı tamamlayıp saat 16.00 gibi Louvre müzesi yakınındaki otelimizden çıktık. Rivoli caddesine girip Concorde meydanına doğru yürürken biraz geç kalmış olduğumuzu farketmemiz uzun sürmedi. İnsanlar yol kenarı boyunca yerleştirilmiş bariyerlerle kaldırım arasını neredeyse tamamen doldurmuş, iki saat sonra önlerinden geçecek yarışçıları beklemeye çoktan başlamışlardı bile…
Her yerde büyük bir coşku ve eğlence havası vardı. Sanki bir festivalin içine düşmüş gibiydik. Concorde meydanına yaklaştıkça kalabalık artmaya başladı. Bu çok normaldi, çünkü meydan ve Champs- Elysees (dilimizde Şanzelize diye okunur hale gelmiş…) bulvarında yarışı izlemek ayrı bir güzellik ve imtiyazdı. Nitekim günler öncesinden bulvarın her iki tarafında da çok sayıda tribünler ve VIP alanları oluşturuldu. Kısaca bilgi vermek gerekirse, bulvara zafer takı yönünde girilince hemen solda “Grand Palace” yakınındaki VIP tribününde 15.00-21.00 arasında misafir olmanın bedeli kişi başına 295 usd., biraz yukarıda sağdaki alanda kişi başı bilet fiyatı 475 usd., buranın karşısında ödül töreninin de izlenebileceği alanda VIP konuk olmanın bedeli ise 795 usd ve bu biletler aylar öncesinden tükeniyor…
Bu alanların dışında bulvar kenarında bariyerlerin yanından yarışı izleyebilmek için sabahın erken saatlerinde buraya gelip yer kapmak ve akşama kadar beklemek gerekiyor. Bir de Concorde meydanında oluşturulan bir davetli alanı var ki buraya da sadece yarışa katılan takımların özel davetlileri, gazeteciler vb davetiye ile girebiliyor.
Şimdi bu andan itibaren anlatacaklarım bir film senaryosu gibi gelebilir okuyucularıma ama gerçek…
Eşimle beraber biraz geç kalmış olmanın burukluğu ile kalabalığı yara yara Concorde meydanına ulaştık ve sade vatandaşa ayrılan yol bitti. Orada takım otobüslerinden lider olanlarına (SKY, Cannondale vb) ayırdıkları bir alan vardı ve Rue de Royale üzerinde yukarıya Madeleine kilisesine kadar uzanıyordu. Tabii ki etrafı bariyerlerle çevrilmişti ve güvenlik görevlileri içeride dolaşıyordu. Eşim bariyerler arasında küçük bir aralıktan bir kişinin alana girdiğini görüp arkasından geçti. Ben “dur ne yapıyorsun?” diyemeden önümde bastonuyla çok yaşlı ve yürümekte zorlanan bir Fransız teyze belirdi. Teyzenin amacının karşı kaldırıma geçmek olduğunu anladım ve koluna girerek o aralıktan ben de teyzeyle birlikte geçtim. Eşim güvenlik görevlilerine teyzeyi göstererek yol istedi, onlar da biraz ilerideki polislere ve davetiye kontrolü yapan görevliye bir işaret çakarak bize izin verdiler. Böylece takımların davetlilerinin girebildiği alana davetiyesiz girmiş olduk teyze sayesinde. Teyzemiz kibarca bize teşekkür edip gözden kaybolurken biz de meydandaki yerimizi aldık. Yarım saat kadar sonra da yarışçıların geçeceği yolun hemen kenarında, “creme de la creme” tarifine uyar nitelikteki yerimizde bulduk kendimizi…
Bu arada yarışçılar önümüzden ikinci geçişlerini yaptılar ve sekiz kere daha onları seyredecektik. Büyük bir coşkuyla son tura kadar fotoğraf ve film çekip yarışın keyfini doyasıya çıkardıktan sonra davetliler şampanyalarını yudumlarken biz takım otobüslerinin olduğu tarafa geçtik ve bu defa yarışçılar birer birer önümüzden geçerek otobüslerine gittiler, bu da ayrı bir şölendi. Bunca zamandır televizyon ekranından izleyebildiğim bu olağanüstü sporcuların yarım metre ötemden bisikletleriyle geçmeleri müthiş bir duyguydu…
Kapanış etabını Alman sprinter Andre Greipel, genel klasmanı da İngiliz Chris Froome kazandı. Biz de ellerimizde yine eşimin büyük bir ustalıkla elde ettiği takımlara ait su mataralarından dört adet olduğu halde otelimizin yolunu tuttuk…
Özet:
- Bisiklet en güzel ve faydalı birkaç spordan birisi, yaygınlaşması için “mecbur kalmadan” bir şeyler yapın…
- Hangi spora merak duyarsanız duyun bir gün mutlaka canlı (ve medenice) izlemek için fırsat yaratın..
- Ufkunuzu genişletmek için seyahat edin, ama yanınızda ufkunuzu açacak birisi (leri) olsun..
- Hedefleriniz olsun, gerçekleştirdikçe sevincinizi paylaşın..,
- Yaşlı teyze ve amcalara hürmet edin…