• English Version
  • Hakkında

GEZMECİLER

~ Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

GEZMECİLER

Tag Archives: Habsburg

Viyana, Avrupa’ nın müzik başkenti…

28 Çarşamba Ara 2016

Posted by Erhan Ergün in Avusturya

≈ 2 Yorum

Etiketler

Albertina, Augustinerkeller, Babenberg, Böhm, Beethoven, Belvedere, Bhrams, Charlemagne, Dom, Habsburg, Haydn, Heuriger, Hofburg, Hundertwasser, Isıdor, Magyar, Mahler, Maria Teresia, Mozart, Musik, Musikverein, Pisagor, Plato, Rathauskeller, Sacher, Schönbrunn, Schotten, Schubert, Sisi, Staatsoper, Vals, Venus

Belvedere salonları
Belvedere salonları
Hundertwasser panosu
Hundertwasser panosu
Hofburg sarayı önünde yön levhası
Hofburg sarayı önünde yön levhası
Viyana operası
Viyana operası
Parlamento binası
Parlamento binası
Musikverein salonunda
Musikverein salonunda
Saray hazinesi eşyaları
Saray hazinesi eşyaları
St. Peter's kilisesinde koro
St. Peter’s kilisesinde koro
Belvedere sarayı gecesi
Belvedere sarayı gecesi
Kentin en canlı yeri
Kentin en canlı yeri
Rathaus
Rathaus
Hofburg sarayı uzantıları
Hofburg sarayı uzantıları
Lokanta tanıtımı
Lokanta tanıtımı
Müze binasının iç mimarisi
Müze binasının iç mimarisi
Albertina müzesi önü
Albertina müzesi önü
Naturhistoriches müzesi içi
Naturhistoriches müzesi içi
Figlmüller Schnitzel
Figlmüller Schnitzel
Tramvayla ulaşım çok rahat
Tramvayla ulaşım çok rahat
Lugeck meydanı
Lugeck meydanı
Belvedere üst girişi
Belvedere üst girişi
Hofburg Sarayı
Hofburg Sarayı
Kraliyet yaşantısı
Kraliyet yaşantısı
Eşsiz tablolar
Eşsiz tablolar
Saray hazinesi
Saray hazinesi
Rathausplatz' da buz pisti
Rathausplatz’ da buz pisti
Sarayda yatak odası
Sarayda yatak odası
Kathedral içi
Kathedral içi
Üst Belvedere sarayı
Üst Belvedere sarayı
Turist gezi otobüsü
Turist gezi otobüsü
Hotel Bristol
Hotel Bristol
Homo Saphiens
Homo Saphiens
Epstein Sarayı
Epstein Sarayı
Leopold müzesi girişi
Leopold müzesi girişi
Savaş sonrası Viyana
Savaş sonrası Viyana
Sacher Torte
Sacher Torte
Yönetmenin odası
Yönetmenin odası
Toplu taşıma ağı çok iyi
Toplu taşıma ağı çok iyi
Kaertner strasse
Kaertner strasse
Casino Viyana
Casino Viyana
Figlmüller lokantasında kuyruk
Figlmüller lokantasında kuyruk
Museumsquartier
Museumsquartier
Müze içinden görüntü
Müze içinden görüntü
Guesthaus Vienna
Guesthaus Vienna
Bisiklet kullanımı çok yaygın
Bisiklet kullanımı çok yaygın
Viyana'da akşam
Viyana’da akşam
"Zamanın değişimi" anıtı
“Zamanın değişimi” anıtı
Tarihi yapılar
Tarihi yapılar
Gece Viyana caddeleri
Gece Viyana caddeleri
Noel pazarında gıda sergilerinden birisi
Noel pazarında gıda sergilerinden birisi
Museumsquartier
Museumsquartier
Müze ön cephesi
Müze ön cephesi
Parlamento önündeki heykeller
Parlamento önündeki heykeller
Müzenin içi
Müzenin içi
St. Peter's kilisesi içi
St. Peter’s kilisesi içi
İlk Figlmüller lokantası
İlk Figlmüller lokantası
Hayvanlar sergisi
Hayvanlar sergisi
Parlamento önü
Parlamento önü
Müze koridorları
Müze koridorları
Cafe Wien büfesi
Cafe Wien büfesi
Hofburg Palace
Hofburg Palace
Domplatz'da faytonlar
Domplatz’da faytonlar
Naturhistorichesmuseum
Naturhistorichesmuseum
Sisi müzesi girişi
Sisi müzesi girişi
Saray salonlarından birisi
Saray salonlarından birisi
Burgtheatr
Burgtheatr
Sacher Torte ama orijinal...
Sacher Torte ama orijinal…
Figlmüller lokantası
Figlmüller lokantası
Musikverein tavan süslemeleri
Musikverein tavan süslemeleri
Müze cümle girişi merdivenleri
Müze cümle girişi merdivenleri
Goethe heykeli
Goethe heykeli
Saray bahçesi
Saray bahçesi
Tarihi binalar
Tarihi binalar
Kaertner caddesinde akşam
Kaertner caddesinde akşam
Saray salonları
Saray salonları
Kaertner caddesi
Kaertner caddesi
Hofburg saray girişi
Hofburg saray girişi
Hofburg Palace
Hofburg Palace
Kent merkezinde hoş bir etkinlik
Kent merkezinde hoş bir etkinlik
Burggarten ve Sanat tarihi müzesi
Burggarten ve Sanat tarihi müzesi
Müze girişi tavan süslemesi
Müze girişi tavan süslemesi
Belvedere bahçeleri
Belvedere bahçeleri
İlginç resim sanatı
İlginç resim sanatı
Musikverein ana salonu
Musikverein ana salonu
Burggarten ve noel pazarı
Burggarten ve noel pazarı
Hundertwasser binaları
Hundertwasser binaları
Hundertwasser genel görüntüsü
Hundertwasser genel görüntüsü
Saray Atçılık Okulu girişi
Saray Atçılık Okulu girişi
Kunsthistorisches müzesi girişi
Kunsthistorisches müzesi girişi
St. Peter's kilisesi
St. Peter’s kilisesi
Patates vazgeçilmez besin
Patates vazgeçilmez besin
Hundertwasser barı
Hundertwasser barı
Museumsquartier ana binası
Museumsquartier ana binası
1918 Cumhuriyet anıtı
1918 Cumhuriyet anıtı
Müzik evi
Müzik evi
Memleket aşkı
Memleket aşkı
Augustinerkeller girişi
Augustinerkeller girişi
Viyana Filarmoni orkestrası
Viyana Filarmoni orkestrası
Hundertwasser evleri
Hundertwasser evleri
Parlamento
Parlamento
Graben Strasse
Graben Strasse

 

 


Ziyaretimiz sırasında gittiğimiz Musikverein Wien konser salonunda, Daniel Barenboim yönetimindeki Viyana Filarmoni Orkestrası’ nın konserinde çalınan kompozisyonlardan birisini bu bloğumun başında Berlin Filarmonu Orkestrası’ nın  yorumuyla dinlemenize sunuyorum. 


 

Viyana deyince akla gelen birden fazla özdeş kelime vardır. Bunların başında da “Müzik” gelir. Yaşamımın bir döneminde müzik eğitimi aldım, enstrümanlar arasında gitar ilgimi çekti ve bir süre çaldım. Lise yıllarıydı, üç yıl aynı sırayı paylaştığım sevgili arkadaşım müzisyen ve yazar Aydın Büke, daha sonra yaşamını müziğe adadı ve konservatuar eğitimi sonrasında kariyerine  Avusturya’ da  devam ederek  yurda döndü.  İş hayatı bizi birbirimizden koparttıktan otuz yıl sonra tekrar bir araya geldik ve geçtiğimiz günlerde Viyana’ya bir kültür ziyareti  yaptık.  Şimdi O’ nun affına sığınarak “Müzik” ile “Viyana” arasındaki bağı kısaca anlatmaya çalışacağım…

img_20161216_163932

Musikverein konser salonunda Aydın Büke ve Gezmeciler


 

Müzik enstrümanlarının tarihi taş devrine kadar uzanıyor. Antik Mezopotamya, Mısır, Hindistan ve Çin’de zengin müzik gelenekleri olduğu biliniyor. Babil’ in müzik teorilerinin bir şekilde Yunan medeniyetini etkilemiş olabileceği ve bu yolla Avrupa’ya ulaştığını söylemek yanlış olmaz. Antik Yunanların arp, lir, davul, çimbal vb gibi aletleri kullandıkları anlaşılıyor. Yunan müzik teorisi MÖ 500 de Pisagor’ dan MS üçüncü asıra kadar evrilerek gelmiş ve Aristides Quintilianus’ un “De Musica” adlı eserinde bir bilgi hazinesi olarak ortaya çıkmış.

Plato ve Aristo, “eğitim, insan vücudunu disipline etmek için jimnastiği, zihni disipline etmek içinse müziği kullanır” diye ifade etmişler. Çok doğru buyurmuşlar. İnsan yaşamı için bu kadar değerli ve vazgeçilmez olan müziğin, notalar sistemiyle yazılı hale getirilmesi tarihi ise oldukça karışık. Taşlara, kil tabletlere ve papirüs kağıtlara yazılmış notalar bulunmuş olmakla birlikte, bunların düzenli ve kalıcı bir biçimde nesillere aktarılmış olduğuna dair bulgular düzensiz.

dsc_0042

Haus der Musik

Ancak bu işin ilk defa organize olarak ele alınması, 9. ve 10. asırlarda  orta Avrupa’daki Katolik kiliselerinde gerçekleşiyor.  Çünkü Tanrının evleri o devirlerde sadece dini amaçlara hizmet etmiyor, bünyelerinde pek çok  bilgi hazinesi barındırıyorlar ve adeta bir okul gibi, eğitim, siyaset, tıp, mimari ve idari konularda devrin yöneticilerine destek oluyorlarmış. Bu sıralarda kral Şarlman ‘ın (Charlemagne) Almanya’da  Alcuin’ de kurduğu bir ekip, bilgilerin derlenip ulaşılabilir hale getirilmesi ve sonraki nesiller tarafından kullanılabilmesi için çalışır ve bu sayede diğer bilgi hazinesiyle birlikte müzik notaları da hayat bulur.

Bu tür çalışmalarda değerli kaynaklara sahip İspanya’ nın Seville kentinden Isıdor, 9. asırda şöyle demiş: “Eğer yazılı hale getirilemiyorlarsa sesler, insanlar tarafından hatırlanmadığı sürece yok olup giderler…”.

dsc_0077

Schubert zamanına ait bir gitar

Avrupa’da 12. ve 13. asırlarda yeni enstrümanlar ortaya çıkar. Bunların bazıları pirinçten mamul trompet ve kornolardır (modern üflemeli sazlar). Derken çok sesli müzik (Polyphony) kendini gösterir Fransa’da ve 11. -13. asırlarda gelişir.

Yaylı sazların ilk kez muhtemelen orta asya’da kullanıldığı söyleniyor. Oradan Çin ve Hindistan yoluyla Ortadoğu ve nihayet Avrupa’ya ulaşmış. Burada modern yaylı sazlar violin, viola ve çello ile kontrbas’ dan oluşuyor. Violin İtalya’ da gelişme imkanı bulmuş ve ünlü Stradivari ailesi (Cremona, 17-18. asır) bunlara ilaveten arp ve gitar da imal etmiş. Rakipleri Guarnieri ailesi ile birlikte binlerce enstrümana hayat vermişler.

Piyano (pianoforte) yine bir İtalyan üretici tarafından Floransa’da 1700’ lü yılların başında hayat bulmuş. Theobald Böhm (1794-1881) Münih’ li  bir müzisyen ve altın eşya üreticisi, aynı zamanda çelik endüstrisinde deneyimli bir girişimci olarak flüt’ ü mükemmelleştirmiş ve günümüzdeki modern flüt’ ün ilk örneğini 19. asrın ortasında müzik dünyasına sunmuş.

Böylece notalarla ve gelişen enstrümanlarla hayata daha sıkı bağlanan müzik dünyasında, Avrupa’ nın ortaçağ romantizminin de etkisiyle pek çok besteci yetişmiş. İşte bunlardan Viyana ile derin bağları olan bazıları:


Senfoninin babası sayılan Joseph Haydn (1732-1809) Avusturya doğumlu. Macaristan sınırında küçük bir köyde dünyaya gelen Haydn, henüz altı yaşındayken Viyana’daki St. Stephen’s kilisesinde koroya katılır. Klavsen ve keman eğitimi alır ve beste yapmaya başlar, yaşamı boyunca yüzden fazla senfoniye imza atar.

dsc_0066

Haydn ‘ ndan kalan eşyalar


 


 

Yine Avusturya’ lı bir besteci olan Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791) müzisyen bir babanın iki çocuğundan birisi olarak Salzburg’ da açar dünyaya gözlerini. Babası her iki çocuğuna da iyi bir müzik eğitimi verebilmek için kendi kariyerini feda eder. Henüz beş yaşını yeni bitirdiğinde yarım saat gibi kısa bir sürede ilk bestesini yapar Mozart. Aynı zamanda çok iyi bir piyano virtüözü olan Mozart’ın 600’e yakın eseri olduğu biliniyor.

dsc_0063

Haus der Musik’ te büyük besteciler sergisine giriş


 


Aslen Almanya’da doğan Ludwig van Beethoven (1770-1827), yaşamının 35 yılını Viyana’da geçirmiş. 1818 yılında tamamen sağır olan besteci, genç sayılacak bir yaşta arkasında birbirinden güzel eserler bırakarak vefat etmiş.


 


Bir başka ünlü Avusturya’ lı besteci Franz Schubert (1797-1828), müzisyen bir aileden geliyor. Çok erken yaşta ölen sanatçı, kısa ömrüne 600’den fazla eser sığdırmış. Goethe’ nin  şiirlerini de besteleyen Schubert, klasik ve romantik dönemler arasındaki köprü olarak tanımlanıyor.

dsc_0075

Schubert’ in okul karnesi ve gözlüğü


 


Alman besteci Johannes Brahms (1833-1897), Hamburg doğumlu ama yaşamının çoğunu Viyana’da geçirmiş. Senfonileri yanında 200’ ü aşkın bestesi olan sanatçı, Viyana merkez mezarlığında dostları Beethoven ve Schubert ile yan yana yatıyor…

dsc_0080

Johannes Bhrams ve Johann Strauss


 


Gustave Mahler (1860-1911), bir  Austro-Alman besteci ve bugün Çek Cumhuriyeti, bir zamanlar ise Avusturya İmparatorluğu olan topraklarda doğmuş. Aynı zamanda çok değerli bir yönetmen…


Viyana kentiyle özdeşleşen bir başka olgu “Vals” . Dans müziği ve özellikle de Vals müziği, orta Avrupa’ da müziğin yüzyıllar içinde  gösterdiği inanılmaz gelişime paralel, dönemlerin aristokrat hanedanlıklarının ve onlarla içi içe yaşayan sosyetelerin geleneksel toplantılarında ve kutlamalarında hep tercih edilen tarz olmuş. O kadar ki, Viyana Kongresi (1814-1815) sırasında adeta bir fenomen haline gelmiş ve 1820’ de Viyana’daki bir karnaval sırasında aynı gecede 1,600 balo düzenlenmiş…

dsc_0365

Musikverein’ in ön cephesi


 

Viyana deyince hemen akla gelenler sırasında ünlü Habsburg Hanedanlığı ve hem kentin, hem de ülkenin kaderini büyük oranda etkilemiş olan Kraliçe Maria Teresia ve Kaiserin Sisi var. Ancak bunları iyi hazmetmek için Viyana’ nın tarihine kısaca bir göz atalım:


Viyana “Neolithic” çağdan bu yana yerleşim yeri olarak kullanılmış, çünkü Danube nehrinin her iki yakasındaki verimli topraklar ve uygun iklim, burayı hep yaşanır kılmış. Kent civarında kazılarda bulunan “Venus von Willendorf” heykelciği, MÖ 25,000 yılına kayıtlı ve doğa tarihi müzesinde sergileniyor.

venusfigur%20009

Venüs von Willendorf heykelciği

Viyana’da Kelt yerleşimi izlerine MÖ 500 civarında ratlanıyor (Vedunia). MÖ 15 yılında kent Roma etkisindedir ve adı “Vindobona” dır. Bu dönemde bir askeri kamp ve çevresinde sivil yerleşkeler vardır. 5. asırda barbar kavimlerin istilası sonrası Romalıların buradan sürülmesini takiben önce Langobard’lar, sonra Slav’lar ve Avar’lar ve birkaç on yıl sonra da Magyar’ lar hakimiyet ilan ederler. 1146 yılında Babenberg hanedanlığı buraya yerleşir ve Otto I, Magyarları yener. 1155 te ülke dükalık ünvanı alır ve günümüzde de var olan “Schottenstift” kurulur. 2. Henry Regensburg’ta yerleşik İrlanda’ lı papazları Viyana’ya getirir ve bir manastır kurar. Yönetim konusunda Henry’ e destek olan bu kuruma Almanca’da “Schotten” ya da “Iroschotten” yani “İskoç” anlamına gelen kelimeden hareketle bu isim verilir. Henry bunu takiben ikametini Klosterneuburg’tan Viyana’ya taşır ve Dük (Herzog) ünvanı alır. Schottenstift o kadar geniş bir bilgi ve deneyim kapasitesine sahiptir ki hem yöneticilere yardımcı olur, hem de daha sonra Viyana Üniversitesi’ nin kuruluşunda önemli rol oynar (1365).

dsc_0254

Belvedere sarayı

Babenberg’lerin son üyesi Friedrich II, 1246 yılında ölünce ülke Bohemya kralı Ottokar II tarafından ele geçirilir ve 1.Rudolf  kral seçilir, ardından 1278 de Marchfeld savaşında Ottokar’ ı yener, böylece ünlü Habsburg hanedanlığının yolu açılmış olur. Bu dönemde Avusturya gelişir, üniversite kurulur ve Macaristan ile Bohemya’nın katılmasıyla 1556 da Viyana, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun başkenti olur.

Viyana, 1529 ve 1683 yıllarında Osmanlılar tarafından iki kere kuşatılır. Osmanlıların yenilip Balkanlara çekilmesinin ardından şehir gelişir, Fischer von Erlach ve Lukas von Hildebrandt gibi ünlü mimarların önderliğinde imar edilir. 1679 ve 1713 yıllarında iki kez salgın hastalıkla boğuşan Viyana büyümeye devam eder ve 1790 da nüfusu 200,000’e ulaşır. 1805 ve 1809 da iki kez Napolyon tarafından kuşatılır, 1848 mart ayında devrim gerçekleşir. Günümüzdeki  “Ringstrasse” yani eski şehir merkezini çevreleyen yol, surların yıkıntıları üzerinde yapılır. 20. yüzyıla girildiğinde kentin nüfusu artık 2 milyon olmuştur (Dünyanın dördüncü en kalabalık şehri). Kentin bugünkü nüfusu ise 1,8 milyon civarındadır (metropolitan şehir nüfusu 2,6 milyon).

dsc_0108

St. Stephen’s katedrali

Son olarak Avusturya Cumhuriyeti “Republik Österreich” 1918 yılında ilan edilir, ülke savaşın etkisiyle hızla önem kaybeder ve 1938 yılında Almanya’ ya bağlanır, 1945 te Rus savaş uçakları tarafından Viyana bombalanır, nihayet Avusturya özgürlüğünü 1955 yılında yeniden kazanır.

Bu tarihsel özetten de anlaşılacağı gibi, Habsburg ailesi, Avusturya ve onun başkenti Viyana için son derece önemli. Özellikle Maria Teresia’ nın hanedanlıkta üstlendiği rol ve görev çerçevesinde İmparatorluğun kaderini belirleyecek adımlar atması sayesinde belki de ülke ve güzel  başkenti bugün ziyaretçilerine pek çok konuda ziyafet sunabiliyor. Prenses Sisi’  nin hüzünlü yaşam hikayesini sinema filmlerinden hatırlayanlar, yaşadığı saraylarda o dönemden kalan şahsi eşyalarına bakarak bir kere daha o döneme şahitlik ediyorlar…

dsc_0330

Albertina Müzesinde saray salonlarından birisi


 

Nihayet geldik ağız tadına. Viyana deyince bu konuda da meydanı boş bırakmayacak kadar ünlü en az iki, hatta üç fenomen var:

Viener Schnitzel, Sacher Torte ve Heuriger…

Günümüzde artık uluslararası menülerin çoğunda standart satır olarak yer alan Schnitzel, değişik etlerden (dana, tavuk veya domuz) yapılıyor olsa da, Viyana’ da sunulanlar kadar taze ve çıtır ve lezzetli olamıyor ne yazık ki. Şehirde bu geleneksel yemeği tadabileceğiniz çok yer var ama Gezmeciler size sırasıyla üç adres öneriyor:

Figlmüller Wollzeile 5, 1010 Wien. Burası en eski Schnitzel lokantası ve kesinlikle rezervasyon yapmak gerekiyor.

Figlmüller Baeckerstrasse. Burası ikinci Schnitzel lokantası, ilkine yer ayırtmadan giderseniz sizi buraya yönlendiriyorlar, ilkine 50 metre mesafede, yine de kapısında metrelerce kuyruk oluyor.

Figlmüller Lugeck. Burası da üçüncü lokanta, ilkine 30 metre uzaklıkta ve görece daha sakin (yaz aylarında burası da dolu olabilir).

dsc_0210

Figlmüller lokantası girişi

Schnitzel yanısıra diğer yerel lezzetleri tadabileceğiniz ve tavsiye ettiğimiz iki adres:

  • Rathauskeller, Rathausplatz 1, 1010 Wien
  • Augustinerkeller, Augustinerstrasse 1, 1010 Wien

 

Sacher Torte, Viyana ismiyle ününe ün katmış bir başka lezzet. Hemen her kafede bulma şansınız var ama en iyisi ve meşhuru olsun diyorsanız, kuyrukta beklemeyi göze alarak şu iki adrese gitmenizi öneriyoruz:

  • Cafe Sacher Wien. Philarmoniker Strasse 4, 1010 Wien (Kaertnerstrasse üzerindeki Hotel Sacher’in altında), ve ondan 30 metre uzaklıkta
  • Cafe Mozart. Albertinaplatz 2, 1010 Wien

    dsc_0027

    Cafe Sacher


Heuriger, Viyana’ lıların kendi olanaklarıyla yetiştirdikleri şaraplık üzümlerinden elde ettikleri taze şarapları kendi ortamlarında yerel yiyecekler eşliğinde ziyaretçilere sundukları tipik yerel lokanta. Bunların çoğunlukla bulunduğu semtler, bağların da bulunduğu Viyana kentinin kuzey batı kısımları. Bu semtler adlarıyla Grinzig, Neustift am Wald, Heiligenstadt, Sievering ve Nussdorf. Gezmeciler son olarak Neustift’teki “Wolff” lokantasını ziyaret etti ve öneriyor (Rathstrasse 46, Neustift am Walde).

Son olarak Viyana’da yapılması gereken şeylere gelirsek, bu konuda sıralanabilecek o kadar çok şey var ki, buna satırlar yetmez. Ama Gezmeciler, özellikle aşağıda sıralanan etkinlikleri atlamamanızı (pek tabii ayırdığınız zamanla orantılı olarak) tavsiye ediyor:

Schönbrunn Sarayı

Belvedere Sarayı

dsc_0288

Belvedere sarayı alt kapısı

Hofburg Sarayı

dsc_0404

Hofburg Sarayı

Hundertwasser  Haus&Museum

dsc_0159

Hundertwasser Haus

Albertina Museum

dsc_0340

Albertina müzesi

Musikverein Wien (Wiener Philarmoniker orkestrasının bir konser dinletisi)

dsc_0367

Musikverein binası

Staatsoper (ziyaret ve dinleti)

dsc_0223

Staatsoper binası

Mozart Haus

dscn2828

Mozart Haus broşürü

Haus der Musik

dsc_0038

Haus der Musik binası

Naturhistoriches Museum

dsc_0605

Naturhistoriches Museum

Museumsquartier

dsc_0698

Museumsquartier

Rathaus

dsc_0388

Rathaus ve noel pazarı

Kunsthistoriches Museum


 

Gezmecilerin bu seyahatinde birlikte olduğu sevgili dostlarına ve onların zihinsel emeklerine teşekkür borcu var. Daha önce de farklı nedenlerle ziyaret ettiğimiz Viyana’ nın görmediğimiz, tatmadığımız yanlarını onlar sayesinde ve daha büyük keyifle yaşadık. Kıssadan hisse:

“Seyahat dostlarla daha güzel…”


Tüm insanlığa,  barışın hakim olacağı yeni bir dünyada huzurlu ve sağlık dolu bir yıl diliyorum. Yeni yılın mottosu “arınma ve paylaşım” olsun…

 

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Prag

08 Cumartesi Mar 2014

Posted by Erhan Ergün in Avrupa

≈ Yorum bırakın

Etiketler

2. Rudolph, Charles, Charles Bridge, Habsburg, Hussite, Jan Hus, Old Town Hall, Vaclav Havel, Venceslas, Vltava

Charles Bridge

Charles Bridge

Tarıma elverişli toprağı,  zengin su kaynakları ve korunaklı yerleşimi nedeniyle tarih öncesi devirlerden bu yana yerleşim yeri olarak seçilen Prag,  kalıcı nüfusuna erken taş devrinde sahip olmuş (MÖ 5500-4300). MÖ 500 civarında Kelt’ler, MÖ 9-6 yıllarında da Germanic Marcoman’ lar gelmişler bölgeye. MS 6. Yy yarısında ise Slav’ lar gelmişler buraya. Bugün Prag kalesinin olduğu tepelik alanda 9. Yy sonlarında bir yerleşim kurulmuş.

800 yılı civarında gelen Premyslids ailesi,  büyük bir market (bugün eski şehir meydanının bulunduğu yer) alanıyla  Prag kalesi ve Vltava nehrinin sağ kıyısındaki kayalık arazide kurdukları Vysehrad’ tan oluşan  yerleşimlerden halkı yönetmişler. Bu yönetim zaman zaman kanlı olaylara sahne olmuş. 935 yılında Prens Wenceslas, kardeşi Boleslav tarafından katledilmiş. Bu olaydan sonra Wenceslas kutsanarak Bohemya’ nın dini lideri sayılmış.

National Museum

National Museum

Orta çağda Prag, altın çağını yaşayarak Kutsal Roma İmparatoru 4. Charles zamanında Paris ve Londra’ dan daha büyük bir kent haline gelmiş. Gotik tarzda kilise ve manastırlar ile eski Judith Köprüsü’ nün yerine yeni bir taş köprü yaptıran Charles pek çok kurumun ve Merkezi  Avrupa’ nın ilk üniversitesinin (Carolinum) burada kurulmasını sağlamış.

Bu üniversitenin ilk Çek rektörü ve aynı zamanda dini bir lider olan Jan Hus öğretileri sayesinde yeni bir akım başlatmış. Protestan Reformunu destekleyen bu akıma inanan  ve çok zeki bir asker olan Jan Zizka önderliğinde Katolik haçlılara karşı askeri zaferler elde eden  Hussite’ ler  15. Yüzyıla damgasını vurmuş.

Golz-Kinsky Sarayı

Golz-Kinsky Sarayı

16. yüzyılda Avusturya’ nın ünlü Habsburg hanedanlığı yönetimi 400 yıllığına ele geçirmiş. İmparatorlar arasında Prag’ a en çok hizmet eden 2. Rudolph olmuş. Sanata ve bilime verdiği değer, Prag’ ı rönesans ie tanıştırmış. Ölümünden hemen sonra 1618 yılında Prag, 30 yıl savaşlarının önünü açan Protestan isyanının adeta merkezi olmuş. Kentin gelişimine zincir vuran bu isyanın etkilerinden ancak 18. Yy’da kurtulabilmiş  Prag.

Old Town Hall Astronomik saati

Old Town Hall Astronomik saati

19.yüzyılda National Museum, National Theatre ve Rudolfinum gibi ünlü yapılar hayata geçirilmiş. Prag ancak 1918 yılında başkent olabilmiş. 2. Dünya Savaşı Alman ordularının kenti işgal etmesine neden olmuş. Ardından da Komunizm rejimi gelmiş. 1989 yılındaki meşhur “Kadife Devrimi” nden sonra Vaclav Havel’ i başa getiren  Çekler, O’ nun önderliğinde  günümüzdeki haline gelmek için kolları sıvamış.

Çek Mutfağı:

Koleno, çok beğenilen bir yerel yemek. Tahta tabak üzerinde sebze turşuları, hardal ve siyah Çek ekmeği eşliğinde sunulan tandır kıvamında  pişmiş domuz eti.

Vepro-knedlo-zelo, Çek ekmeği dilimleri, haşlanmış lahana ya da lahana turşusu yanında sunulan domuz eti tandırı.

Svickova na Smetane, havuç, kereviz sapı, maydanoz kökü gibi sebzelerle yapılan, kızılcık, limon ve  krema ile tatlandırılmış yoğun bir sosun içinde üzerinde Çek ekmeği dilimleriyle sunulan sığır filetosu.

Bramboraky, tavada  altın renginde kızartılmış yuvarlak patates kekleri. Bazen Gulaş çorbasının yanında ekmeğe alternatif olarak sunulur.

Utopenci, bir snack türü. Bira yanında yenilen bir yerel tat. Sirke, soğan, karabiber, baharat ve defne yaprağıyla marine edilmiş  Çek sosisi.

Ovocne Knedliky, sevilen bir yerel tatlı. İçleri günün meyveleri  (çilek, erik ya da erik reçeli, kayısı vb) ile doldurulmuş, üzerine çukulata, kimyon, kahverengi şeker ya da zencefilli ekmek kırıntıları serpilmiş küre şeklinde hamur tatlıları.

Bira. Çek Cumhuriyeti bira tüketiminin en yüksek olduğu ülke. 1842 yılında Bohemya şehri Plizen’ de  (Pilsen) ilk altın rengi bira (Pilsner) üretildiğinden bu yana Çek’ler biralarının kalitesiyle gurur duyuyorlar.

Charles Köprüsünden Vltava nehri

Charles Köprüsünden Vltava nehri

Görülecek yerler:

Old Town Square (Eski şehir meydanı)

Little Quarter

New Town (Nove Mesto)

Charles Köprüsü

National Museum

National Theatre

Prag Kalesi

Wallenstein Sarayı ve bahçeleri

St. Nicholas Kilisesi (Little Quarter)

Sternberg Sarayı

Schwarzenberg Sarayı

St.Thomas Kilisesi (Little Quarter)

Troja Sarayı ve bahçeleri

Jewish Quarter (Yahudi Mahallesi)

Eski Yahudi Mezarlığı

National Theatre
Fransız Manastırı
Kaleden Prag
Maria Teressa Şapeli
Church of the Holy Saviour
Vltava nehrinde tekne turu
Prag
Prag caddeleri
Powder Gate hatırası
Modern sanat örneği
Vltava nehri
St. George's Basilica
Church of St. Francis
Kale üst girişi (Hradcanske Namesti)
Eski Şehir meydanında Jan Hus heykeli
Prag kalesi alt kapısı
Charles Bridge üzerinde müzisyenler
Church of Our Lady
Jan Hus Anıtı
St. George Bazilikası arka cephesi
Çek Birası
Prag Kalesi iç avlu
Kae'deki St. Vitus Katedrali
Kale içi, second courtyard
Gece Old Town Hall
Prag Opera ve Balesi
St. Vitus Katedrali
St. John Nepomuk heykeli,Charles Bridge

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Budapeşte

23 Pazar Şub 2014

Posted by Erhan Ergün in Avrupa

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Attila, Buda, Charles, Elisabeth, Franz Joseph, Habsburg, Magyar, Matthias Cornivus, Obuda, Peşte, Prince Arpad, Sisi, St. Istvan

Kentin bugün bulunduğu yerde eski taş devrinde yaşam olduğuna dair bulgular var.  Bronz çağında da Tuna nehrinin her iki yakasında kabilelerin yaşadığı anlaşılıyor kazılardan. Kelt’er  Gellert tepelerinin yamaçlarında yerleşmişler ve buraya “Aquincum” adını vermişler.  MÖ 13. ve 9. yüzyıllar arasında İmparator Augustus komutasında nehrin her iki yakasına da yerleşen Romalılar, Pannonia şehrini kurmuşlar.  MS 5. Yüzyılda Hunlar bu bölgeyi kasıp kavurmuş ve Attila Romalıları bölgeden defetmiş. 6. ve 9. Yüzyıllar arasında Avarlar’ ın yaşadığı bölgeye 896 yılında Prens Arpad önderliğinde Magyar’ lar gelmiş. Önce Obuda’ da (eski Buda)  yerleşen Magyarlar, sonra daha korunaklı olan batıdaki tepelere yayılmışlar.

Buda Sarayı bahçesi

Buda Sarayı bahçesi

1000 yılında Macar Kralı  1.Stephen (Istvan), feodal yapıda bir devlet kurmuş ve Hristiyanlığı getirmiş. Bundan birkaç yıl sonra da Avrupa’ nın değişik yerlerinden gelen tüccarlar Tuna nehrinin ayırdığı Buda ve Peşte’ de yerleşip, ülkenin gelişimine katkıda bulunmuşlar.  Bu dönemde (13.-15.yy) Macar Krallığı’ nın etkili olduğu alan, Baltık denizinden Adriyatik kıyılarına kadar uzanıyormuş.

1241-42 yıllarındaki Moğol istilasından sonra   Kral 4. Bela tarafından Buda kalesi yapımı emredilmiş. 1347 de Kraliyet Buda’ya taşınmış. Böylece Buda Kraliyeti simgelerken, Peşte de ticaretin merkezi olmuş. 1395 te ilk Macar üniversitesi açılmış kentte. 1458 yılında Kral ilan edilen  Matthias Corvinus,  sarayı ve kaleyi genişletmiş, O’ nun yönetiminde Buda, Visegrad ile birlikte, İtalya’ nın etkisinde  Rönesans kültürünün merkezi olmuş.  İlk kitap Buda’ da 1473 yılında basılmış (The Cronicle of Buda).

Alt geçit ve Finiküler

Alt geçit ve Finiküler

1526 yılındaki Mohaç zaferinden sonra Buda’ yı alan ve 145 yıl (1541-1686) buraya hakim olan Osmanlılar zamanında kiliseler camiye çevrilip surlar güçlendirilmiş. 1686 da Lorraine’ li Charles  Buda’ yı tekrar ele geçirip Habsburg’ ların hakimiyetini sağlamış. Maria Teressa zamanında yapılan yenilikler Almanca konuşan yeni halkların gelip yerleşmesine sebep olmuş. Buda bir üniversite kenti  haline gelmiş 1777 de. Tuna’ nın sol kanadı entelektüellerin ve politikanın merkezi omuş. 1848 ve 49 da liberal azınlık bir sivil devrim yapmış burada.

1849 yılında meşhur “Zincirli Köprü” açılmış. 1867 yılında Kral Franz Joseph 1 ve Elisabeth (Sisi),  Matthias kilisesinde taç giymişler. Böylece Tuna’ nın “Avusturya-Macaristan Krallığı”  yaşamına başlamış.

St.Istvan Kilisesi ön cephesi

St.Istvan Kilisesi ön cephesi

1872 yılı Macaristan tarihinde önemlidir, çünkü bu zamana kadar üç ayrı yerleşim olarak yaşayagelen Buda, Obuda (eski Buda) ve Peşte birleşir ve Budapeşte Macaristan’ nın başkenti olur. Kent hızla gelişmeye başlar ve 1896 yılında Avrupa kıtasının ilk yeraltı demiryolu hizmete açılır. Birinci Dünya Savaşının eşiğine gelindiğinde pek çok endüstri şirketi faaldir şehirde.

Her iki büyük savaş döneminde Budapeşte büyük yaralar alır ve ekonomisi zora girer. 1945 sonbaharında Rusya’ nın kontrolüne giren şehir, 1956 güzünde halk ayaklanmasına (Macar Devrimi) sahne olur.  Buda kalesindeki bazı binaların duvarlarında kurşun ve top mermileri delikleri, bu devrimden günümüze kalan  izler. 1960 ve 70’ li yıllarda şehirde önemli restorasyonlar yapılır ve takip eden yıllarda “Gulaş Komunizmi” diye bilinen bir turizm akımı, kenti pek çok yabancının ziyaret etmesini ve böylece ekonominin yeniden canlanmasını sağlar.

Gece St. Istvan Kilisesi ve ay

Gece St. Istvan Kilisesi ve ay

Günümüzde çoğu restore edilmiş  tarihi yapılarıyla, yeni ve modern yüzüyle, termal banyolarıyla ve spa tesisleriyle pek çok yabancı turisti kendisine çekmeyi başaran bir Avrupa kenti Budapeşte.

Budapeşte Mutfağı:

Genel  adıyla Macar mutfağında bizim mutfağımızdan da küçük esintiler görmek mümkün. Lahana dolması (Töltött  Kaposzta) buna bir örnek.  Bir başkası da biber dolma (Töltött Paprika).  Paprikas Csirke ise sevilen bir başka yemek. Özel bir krema sosunda kırmızı biberle birlikte güveçte pişirilen tavuk eti.

Peşte`de yemek

Peşte`de yemek

Çorba denilince elbette olmazsa olmaz Gulaş (Gulyasleves) çorbası mutlaka denenmeli. Biftek parçaları ve sebzeler ile güveçte pişirilen eşsiz bir lezzet.  Halaszle ise, acılı ve baharatlı bir balık çorbası, içinde bol soğan ve paprika var. Paprika, sözlüklere bakıldığında çok değişik anlamlara gelen bir kelime. Aslında güneydoğu Anadolu’ da  yaz sonunda caddelerde ve sokaklarda bile kurutulan ve toz haline getirilip yemek katkısı olarak kullanılan bir çeşit kırmızı biber. Macarlar bunu çok kullanıyorlar. İspanyollar da öyle. Onlar, “Pimiento” diyorlar buna ve hem kurutulmuş, hem de konserve edilmiş haliyle bolca kullanıyorlar.

Tatlı seçenekleri de çok, ama çok tüketilen bir tanesi  Gesztenyepure adıyla biliniyor. Kestanenin şeker ve rom ile püre haline getirilip üzerine krema eklenmesiyle elde edilen bir lezzet.

Buda' da özel tatlı imali

Buda’ da özel tatlı imali

Çay yanında ve sabah kahvaltısında tüketilen tanıdık bir başka tat ise Pogacsa, yani bizim bildiğimiz Poğaça…Salamlı, peynirli ve patatesli çeşitleri var.

Görülecek yerler:

Buda Kalesi

Matthias Kilisesi

Kraliyet Sarayı

Zincirli Köprü

Bağımsızlık Köprüsü (Liberty Bridge)

Finiküler

St. Istvan Kilisesi

Tuna’ da tekne turu

Kraliyet yazlık evi

Parlamento Binası

Gellert Tepesi

Gül Baba Türbesi

Fishermens’ Bastion, Buda

Heroes’  Square

Franz Liszt Academy House

Termal tesisler (Gellert Baths, Rudas Baths, Kiraly Baths, Szechenyi Baths)

National Theatre

Buda' nın suyu içile..
Görgey Arthur (1818-1916)
Buda`da tarihi bir kilise
Buda' da Fayton
Saray ve Prens Eugene heykeli
St.Istvan Kilisesi kapılarından biri
Julyanus ve Gerardus heykeli
Saray iç bahçesinde bir geçit
Buda' da kuşçu
Fishermens' Bastion
St.Istvan Kilisesi içi
Buda Sarayı
Buda, kaleiçi
Buda`da Tuna boyu
Buda kalesinde sanat eseri
Saray ziyaretçileri
Buda' da bir anıt
Finiküler
Buda'dan Kilise
Zincirli Köprü hatırası
Buda' dan Peşte
Art Gallery önünde,Budapeste, 1999
Buda Kalesi içi
Gresham Palace, Peşte
Buda bahçeleri
Buda Sarayı'ndan bir görüntü
Tarihi Peşte
St.Istvan Kilisesi kulesinden
Buda Sarayı, Peşte' den
Budapeşte Hapimag Oteli (sağda)
Peste' de yemek molası
Buda' ya çıkan Finiküler
Buda Sarayında bir başka anıt
Peşte ve çiçekler
Prens Eugene heykeli
Fishermens' Bastion, Buda

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Orta Avrupa Turu

12 Cumartesi Oca 2013

Posted by Erhan Ergün in Avrupa

≈ 2 Yorum

Etiketler

Almanya, Ancona, Çek Cumhuriyeti, Bösen, Bologna, Bratislava, Brindisi, Bruno, Buda, Budapeşte, Estergon, Grinzig, Habsburg, Innsbruck, Macaristan, Maribor, Münih, Monsee, Mozart, Nürnberg, Ormoj, Padova, Peşte, Plizen, Ptuj, Regensburg, Rimini, Salzburg, San Marino, Schönnbrun, Slovakya, Slovenya, Verona, Visegrad, zicirli köprü, Zsentendre, İsviçre

Salzburg
Charles köprüsünde müzisyenler
Buda Hapimag Hotel (sağda)
Visegrad kalesi
Prag
Prag eski şehir meydanı
Basilica' dan Estergon
Peşte, St.Istvan Kilisesi
Bir Çek çiftlik barı
Buda Sarayı
Peşte' den bir görüntü
Viyana`da saher torte
Prag kalesi avlusu
Prag kalesi
Viyana Parlemento Binası
Buda Sarayı
Visegrad Rönesans Restaurant
Buda'ya çıkan Finüküler
St.Istvan kilisesi içi
Visegrad kalesinden Tuna
Viyana gecesi
Yerel Çek lokantasında yemek
Viyana, Grinzig
Bruno
Buda Sarayı bahçesi
Prag, Vltava nehri
Prag Hapimag Hotel (sağdaki bina)
Çek' ler Gümüşü seviyor
Buda Sarayı avlusunda gösteri
Padova, Bacchiglione nehri
Prag, eski şehirde saat kulesi
Buda kalesinde su çeşmesi
Bratislava`da deniz mahsulleri tabağı
Schönbrunn Sarayı
Mondsee
Buda kalesi içi
Visegrad kalesi
Prag kalesi alt girişi
Estergom Basilicasının içi
Budapeşte zincirli köprü
Prag, eski şehir
Orta Avrupa Turu Yol Haritası-3
Grinzig
Prag
Buda' dan Peşte
Schönbrunn cafe'de büfe
Slovakya`dan Macaristan`a giriş
Viyana, Motiv Kilisesi ve kiosklar
Bruno
Prag kale içinde bir süsleme
Gözlem terasından Schönbrunn
Bratislava
Peşte' de St.Istvan kilisesi
Viyana, Graben caddesi
Peste`de yemek molası
Prag' da duvar boyama sanatı
Visegrad' da kral sofrası
Buda, Fisherman's Bastion
Schönbrunn, Roman ruins
Salzburg, Leopold Anıtı
Grinzig`de düğün
Innsbruck yolu
Schönbrunn Saray bahçesinde gözlem terası
Estergon kalesinden Tuna
Salzach Nehri
Viyana, Grinzig' de bir Heurige
Buda kalesi içi
Peşte' de Carpaccio tabağı
Estergon kalesi
Prag
Estergon
Prag, Charles Köprüsü
Bratislava

Cumartesi, Ağustos 08, 2009

Yunanistan (1. gün)

Sabah yağmurlu bir havayla uyandık ve kahvaltımızı yapıp 08.06 da karavanımız ile Suadiye’den yola çıktık (km 49,162). Yol sakin, trafik yok ve 12.36 itibariyle İpsala sınır kapısına ulaştık. Gümrükteki Turing ofisinde eski yeşil kartın numarasını görmek istediler, acentamızı arayıp öğrendik ve iki ay süreli yeni yeşil kartımızı çıkartıp kolayca gümrükten geçtik. Yunan gümrüğüne doğru çok kuyruk vardı ve hava çok sıcaktı. Gümrük kontrolünde sadece pasaportlara ve Gümüşün evrakına baktılar, beş dakika sürdü, ama çıkmamız 15.08′ i buldu.

Selanik‘ e 150 km kala otoyol park yerinde durduk ve sosisli sandviç, patates kızartma ve koladan oluşan menümüzü yedik, mobil kantinden beklenmeyecek kadar lezzetli ve ucuzdu, tavsiye edilir. Yolda yine yağmur başladı. Bu arada, Yunanistan’ daki bu otoyolda şimdilik sadece bir tane mobil kantin var. Karşı yönde de durum aynı. Diğer park yerleri sadece durup ihtiyaç gidermek için.

Selanik’ ten geçerken saat 18.46 sularında otoyolda karışıklık oldu ve A2 de giderken   birden A1 Atina yönünde bulduk kendimizi ve gişelerde 2 Euro ödedikten 10 km sonra Veria-Kozan yönüne doğru sapıp A2 den asıl yolumuza devam ettik. 

Saat 21.50′ de Igoumenitsa limanına geldik. Endeavur Lines ofisine gidip beş dakikada gidiş-dönüş biletlerimizi aldım ve şehre yemek yemeğe gittik. Bu arada, geçen sene bitmemiş olan otoyolu bu defa bitirmişler, hiç otoyoldan çıkmadan İpsala’ dan limana kadar kesintisiz gidilebiliyor, toplam mesafe de böylece 675 km’ ye inmiş.

Şehirde bir otelin restoranında akşam yemeğimizi ve dondurmamızı yedik,  limana gidip 2 saat bekledikten sonra feribota binip open deck’ deki yerimizi aldık. Hemen yattık ve dalmışız, feribotun kalktığını bile hatırlamıyoruz.

Pazar, Ağustos 09, 2009

İtalya (2. gün)

Brindisi3

Sabah 08.00′ de uyandık, feribotumuz 09.00 gibi limana yanaştı. İtalya’ ya inince çizmeden yukarı doğru çıkacağız. Ancak liman çıkışında pasaport kontrol kuyruğu oluştu ve 10.00′ da çıkabildik. Gördüğümüz ilk kasabada kahvaltı etmek için durmak istedik, ama pazar sabahı olduğu için halk deniz kenarına akın etmiş, arabayı parkedecek yer bulamadık ve yola devam ettik. Biraz ileride bir yakıt istasyonunda karnımızı doyurduk, saat 11.11′ te tekrar yola koyulup Bari yönüne doğru ilerledik.

Saat 13.23′ te Fogia’ yı geçtik, SS16′ dan ayrılıp A14 otoyoluna girmiştik. Bir benzincide mola verdik, hava oldukça sıcak ve ortalık kalabalık. Saat 17.16′ da Pescara yakınlarında bir Autogrill’ de durduk, ıspanaklı piza ile açlığımızı bastırdık, yolda yer yer yağmur yağdı. Bologna yönüne devam ettik,  saat 19.03′ te  Padova’ ya girdik. Padova dümdüz ve çok güzel bir şehir. Ortalık birhayli canlı. Bir tur atıp T5’i parkettik ve yayan dolaştık, karnımızı doyurduk, bu şirin şehirde kalmaya karar verdik.

Padova, kuzey İtalya’ nın en eski yerleşim yeri olarak biliniyor ve tarihi MÖ 1183 yılına uzanıyor. Tarih boyu pek çok akının etkisinde kalan şehir, 1174′ te büyük bir yangın geçirmiş, 1405-1797 yılları arasında Venedik, sonra 1814′ e kadar Avusturya yönetiminde kalan Padova, 1866′ da İtalya’ ya geçmiş. Mussolini zamanında pekçok faşist gösterilere sahne olan şehir, 2.dünya savaşında sıkça bombalanmış. Şair Dante’ nin de bir süre yaşadığı şehirde Bacchiglione nehri ve kolları dolaşıyor.

Padova2

Pazartesi, Ağustos 10, 2009

İtalya-Slovenya-Macaristan (3. gün)

Günün ilk ışıklarıyla uyandık ve gümüş ile sabah gezisi yaparken köşede bir cafe keşfettik, hemen arkasında da nehrin kollarından birisi ve şirin bir köprü varmış. Hazırlanıp kahvaltımızı bu cafede yaptık. Saat 07.48′ de yola çıktık. Rotamız Slovenya üzerinden Macaristan. Slovenya sınırına yaklaşınca bir petrol istasyonuna girdik,  burası girmeden önce vignette otoyol bileti alınan tek yermiş, satın alıp (bir haftalık minimum) ön cama yapıştırdık ve Slovenya’ ya girdik. Otoyolda giderken trafik tıkandı, yan yola çıktık ve Postojna şehrine geldik, lokanta aradık, bira içilebilen bir yer bulduk ve mola verdik.

Sonra saat 12.02′ de  tekrar yan yoldan otoyola çıktık. Maribor yönünde giderken bir ayrım noktasına geldik (saat 14.00), bir yol Graz üzerinden Avusturya’ ya, bir yol Ptuj ve Ormoj üzerinden Macaristan’ a, bir yol da Hırvatistan’ a girdikten sonra Macaristan’ a gidiyor. Bu ayrım noktasında bir lokanta bulduk, yemek yemeğe karar verdik, çok da iyi etmişiz çünkü bu kadar lezzetli bir domuz madalyon grill epeydir yememiştim. Bu arada lokantada yemek yiyen otoyol trafik polislerine yolu sordum, Ormoj üzerinden gidebilirsiniz, yol güzel dediler. Biz de öyle yaptık.

Budasarayi11

15.45′ de yola çıktık. Ormoj’ dan geçerken Murska-Sobota yönüne doğru sağa döndük, devam ettik. Saat 20.00 sularında otoyoldan Budapeşte‘ ye ulaştık. Yol oldukça kalabalık fakat açıktı. Netten aldığım tarife göre şehrin içindeki güzergahı takibe başladık ama giderek karıştı. Yol üzerinde bir turist info merkezi görüp girdik ve adresi sorduk. Çok profesyonelce tarif edip haritaya işaretlediler. Kale içindeki Hapimag otelimizi kolayca bulduk. Otelimiz muhteşem ve yeri de inanılmaz güzel. T5 imizi otelin önüne parkedip odamıza yerleştik.  21.3’ da çıkıp hemen çapraz karşımızdaki Macar mutfağı olan 21 numaralı lokantada  güzel bir akşam yemeği yedik. Sonrasında küçük bir tur atıp otele döndük.

Salı, Ağustos 11, 2009

Macaristan (4. gün)

Sabah 10.00 da uyanabildik. Akşam yağmur yağmış ve hava serinlemiş. Kalkıp hazırlandık ve oteldeki kahvaltı 10.00 da bittiği için çıkıp yürüyerek şehre iniş noktasındaki Burgerking’e gittik. Kredi kartı ve euro kabul etmedikleri için bankada para bozdurup burgerlerimizi yedik. Otele dönüp kale içinde turlamaya başladık. Hava bulutlu ve ara sıra yağmur yağıyor. Kilise, sokaklar, kraliyet sarayı, Buda binası muhteşem. Bol bol fotoğraf çekip dolaştık ve füniküler ile aşağı indik. Zincirli köprüden yürüyerek Tuna nehrinin üzerinden karşıya geçtik ve bir lokantanın bahçesinde oturup dinlendik ve sonra da yemeklerimizi yedik. Tekrar yürüyerek fünikülerle yukarı çıktık, akşam yemeğimizi kale içinde bir lokantada  yedik, yemek üstüne biraz yürüdük, gece hava oldukça serinledi.

StIsvankilisesi

Çarşamba, Ağustos 12, 2009

Macaristan (5. gün)

Sabah 08.00′ de uyandık. Hava yine bulutlu ve serin. Saat 10.30′ da T5 ile yola çıktık. Niyetimize uygun olarak yolu sorup 11 numaralı yoldan Estergon‘ a doğru yola koyulduk. Yol güzel ve Tuna’ ya paralel uzanıyor. Hava açık parçalı bulutlu ve çok sıcak değil. Klimasız açık camla rahat gittik. Yolda ilk yerleşim yeri Zsentendre ama merkezi gösteren bir işaret olmadığı için geçip gittik.

24 km sonra da Estergon’ a geldik. Gelirken karşıdan basilika bütün ihtişamıyla görünüyor. Bir tur atıp yol tek yön olduğundan mecburen köprüden karşı tarafa geçtik meğerse karşı taraf Slovakya imiş. Geri dönüp basilika önünde parkettik. Basilikanın Çok yüksek bir domu var ve ziyaretçiye açık. 400 basamak çıkarak domun üzerinden muhteşem manzarayı seyrettik ve fotoğraf çektik. 

Estergon, 11.yy’ dan 13.yy yarısına kadar Macaristan’ a başkentlik yapmış bir kent. Buradaki basilica, Macaristan’ daki en büyük tapınak. Tuna nehrinden karşıya geçen Maria Valeria köprüsü, şehri Slovakya’ ya bağlıyor. İlk yaşam belirtileri 20,000 yıl önce buz çağına kadar giden şehirde ilk yerleşenler MÖ 350 yılında Celt’ ler. Kale 13.yy’ da inşa edilmiş. Tarih boyunca pek çok saldırıya hedef olan şehir ve kalesi defalarca yıkılmış, yeniden yapılmış. Osmanlıların hakimiyeti 1683 yılında sona ermiş. Dom yüksekliği 71,5 mt olan basilica, yapımcıları tarafından 1600 parçaya ayrılıp, tekrar birleştirilmiş.  İnip arabamıza bindik ve geldiğimiz yoldan geri dönerken Visegrad‘ da 10 yıl önce geldiğimizde yemek yediğimiz Rönesans Restoranda durup nefis öğle yemeğimizi yedik.  Porsiyonlar çok büyük ve ucuz. Özellikle gulaş tavsiye edilir. Tok karınla kaleye çıktık. Kaleyi gezdik, yukarıdan manzara muhteşem. Kale de görülmeye değer.

Estergomkilisesi26

Yol boyu güzel otel motel ve pansiyonlar, camping alanları var ve bazıları termal havuzlu. Evler de çok düzgün ve hemen hepsi bahçeli villa tipinde. Görüntü Avrupa’ dan farksız. 18.00 sularında Budapeşte’ ye ve kaleye döndük. Otelde biraz dinlendikten sonra 20.00 sularında çıkıp Buda sarayının avlusunda, İspanyol at terbiyesi okulunun bir saat süren gösterisini izledik, videoya kaydettik ve günü böyle bitirdik.

Perşembe, Ağustos 13, 2009

Macaristan (6. gün)

Sabah 10.30′ da çıkıp  fünikülerle aşağı indik, zincirli köprüden karşıya geçip St. İstvan katedraline gittik. Şehrin en yüksek binası ve Budapeşte’ nin Notrdamı olarak kabul ediliyormuş. İçi hakikaten muhteşem, çok kaliteli ve ince bir mimarinin ürünü olduğu belli. Asansörle kupolanın çevresine çıkıp bol bol fotoğraf çektim, manzara nefis. Birer kahve içip yürümeye devam ettik, merkezdeki alışveriş caddesine gittik, 13.30 gibi bir Macar lokantasında yemeklerimizi yedik. Yürümeye devam edip mola verince dondurmamızı da yedik ve çelik köprüden (Erszebet köprüsü) karşı kıyıya geçip fünikülere kadar yürüdük, yukarı çıkıp pastanede saher torte-çay  keyfi yaparak 17.00 de otele döndük.  Bugün hava  parçalı bulutlu zaman zaman yağmur çiseler ve rüzgarlı durumdaydı. Sıcaklık ise 24 derece.

Cuma, Ağustos 14, 2009

Macaristan-Slovakya-Avusturya (7. gün)

Sabah 07.00′ de uyandım ve gezi programını inceledim. Akşam yağmur yağmış onun serinliği var havada, yaklaşık 20 derece. Otelden saat 10.00′ da ayrıldık.  M1 otobanını kolayca bulup Viyana‘ ya doğru seyahate başladık. Yağmur başladı ve giderek şiddetlendi. Bir süre sonra kesildi ve parçalı bulutlu bir hava oldu. Bratislava’ ya yakın bir benzincide durup Slovakya için haftalık vignette aldık 6 euroya. Aynı benzincide Avusturya için de vignette satılıyormuş. 10 günlük 12 euro, onu da alıp camımıza yapıştırdık ve yola devam ettik.  Biraz sonra ofisleri kapalı gümrükten geçip Slovakya’ ya girdik ve Bratislava’ ya ulaşıp bir otoparka T5 imizi bıraktık. Merakla eski şehrin içinde yürüyerek dolaşmaya başladık.  Eski şehir çok güzel ve turist bol. Hava da açtı ve sıcak oldu. Eski şehrin dışında şehir kişiliksiz. Kaleye girmek istedik ama hem park yeri bulamadık hem de köpek giremiyormuş.

Bratislava, Tuna nehri ile iki ülkeye sınır teşkil eden (Slovakya ve Avusturya) tek başkent. Tarihi MÖ 5000 yılına kadar uzanan şehir, 1.ve 4. yy arası Romanların etkisinde kalmış. Osmanlılar 1526 Mohaç seferi sırasında şehri (o zamanki adı Pressburg) yıkmışlar ama ele geçirememişler. 1536′ da şehir Macaristan’ın başkenti olmuş.

Bratislava11

Maria Theresia zamanında değer kazanan şehir, onun oğlu zamanında gerilemiş. 1919′ da Çekoslovak Lejyonunun baskısıyla ve şehri zaptetmesiyle Bratislava Çekoslovakya’ ya ait olmuş. 2. dünya savaşı sırasında Nazilerin işgaline uğrayan şehir, 1993 yılında Slovakya’ nın başkenti olmuş. Şehirden ayrılıp Viyana’ ya doğru yola çıktık ve 17.30 gibi şehre girdik. Netten indirdiğim tarif ve otelin verdiği tarif yetmedi üç kere durarak sorduk ve bir saatin sonunda otelimizi bulduk. Viyana da da yönlendirme levhası eksikliği var.  Hapimag otelimize yerleşip biraz dinlendikten sonra 20.30′ da çıkıp merkeze (Stefan Platz) yürüdük ve saher torte ile kahve keyfi yaptık. Ortalık bayağı canlı, gençler ve turistler caddelerde.

Cumartesi, Ağustos 15, 2009

Avusturya (Viyana) (8. gün)

Sabah 07.30′ da uyanıp kalktım ve Gümüş ile sabah turu yaptık. Hava açık güneşli ve gündüz sıcak olacağı belli. 08.30′ da otele dönüp kahvaltı ettik ve 10.00′ da çıktık. Önce yürüyerek en yakın u4 metro istasyonuna gittik ve bilet alıp (otomatik bilet makinasında köpekli adam resmi vardı-yarım bilet opsiyonlu, yanlışlıkla onu aldım) Schönbrunn sarayına gittik. Oldukça kalabalıktı ve ne yazık ki köpek girmesi yasak. Önce Dilek girip gezdi, biz Gümüş’ le dışarıda bekledik, sonra birlikte cafeye girip oturduk, Dilek saray grand turuna gitti, dönünce bu defa ben aynı turu aldım. Sarayın belli bölümlerini ziyarete açmışlar, kulaklıkla bilgi vererek gezdiriyorlar, 50 dk sürüyor. Gerçekten muhteşem. Habsburg hanedanının yaşam tarzı görülüyor. Sisi (Elizabeth- Frank Joseph’in karısı) nin ve Maria Teresa’ nın 600 yıllık bir hanedanın tarihi üzerindeki etkileri ilginç. Hem Sisi’ nin hem de Teresa’ nın yaşamlarının sonları da enteresan.

Viyana’ nın tarihi MÖ 500 yılında Celtic’ lerle başlıyor. 13.yy’ da Mongolların istilasına uğrayan şehir, 1440′ da Habsburg’ ların yerleşim merkezi olmuş. 1.dünya savaşından sonra Avusturya Cumhuriyeti’ nin başkenti olan Viyana, 2. dünya savaşı sonrası başşehir ünvanını Berlin’ e kaptırmış. Savaştan sonraki on yıl boyunca Viyana, doğu bloku ile batı arasında “ispiyon yatağı” rolü üstlenmiş.

Schönbrunn (güzel kuyu anlamına geliyor-çünkü şehir buradaki artezyen kuyularından beslenirmiş) sarayının bulunduğu geniş alan, 1569 yılında Roman kralı Maximilian’ ın satın alıp kuş, ördek, geyik ve keklik gibi hayvanların konulduğu rekreasyonel avlanma alanı olarak ayırdığı bir bölge.

Daha sonra Eleonora Gonzaga (Ferdinand II’ nin eşi) buraya bir palas inşa ettirmiş, 1683 yılında Türk kuşatması sırasında bu yapılar yıkılmış ve bir daha onarılmamış. Maria Theresia bugünkü sarayın yapılmasını emretmiş ve kendi dönemi süresince saray değişik unsurlarla bezenmiş.

Schonbrunn52

Turdan sonra dışarı çıkıp (tur sırasında foto ve film çekmek yasak) park içinde yukarıdaki gözlem yerine kadar çıktım ve manzarayı görüntüleyip aşağı indim, cafede bizimkilerle buluşup birlikte çıktık, garsona heurige’ lerin (taze beyaz şarap üretim-satış evleri) yerini (Grinzig) sordum ve nasıl gidileceğini öğrendim, haritayı da kullanarak önce u4 ile iki istasyon gidip u6 ya aktardık, sonra Nussdorfen istasyonunda inip 38 numaralı tramvaya bindik ve Grinzig merkeze geldik (toplam 3.80 euro). Daha önce 1990 yılında geldiğimiz bu yerde biraz turlayıp sonra bir heurigede karar kıldık ve oturduk.

Taze beyaz şarap eşliğinde açık büfeden yemeğimizi yedik ve çok memnun ayrıldık. Otobüsle (38a) merkeze gitmeyi planladık ama otobüste köpek yasakmış, tekrar 38 nolu tramvaya binip (2×2.20 euro) son durakta indik ve yarım saat yürüyerek otelimize ulaştık, biraz dinlendik.

Saat 20.00′ yi geçerek çıktık ve yakındaki Motiv kilisesinin bahçesinde oturup klasik müzik konseri dinledik, park çok canlı ve kalabalıktı. Hava hala sıcak ve esinti yok.

Pazar, Ağustos 16, 2009

Avusturya (Salzburg) (9. gün)

Sabah 09.30′ da otelden ayrıldık. Bugün Salzburg ve Linz‘ e gitmeyi planlıyoruz. Schönbrunn istikametinde giderek haritaya göre A1 otoyolunu bulmaya çalıstık ama nafile. Dediğim gibi yönlendirme levhası eksiği olduğu için yolu kaybettik. İki kere vatandaşlara sormak şartıyla sonunda bulduk ve otoyola çıktık. Tam oh diyecekken 10 km sonra trafik durdu. Bir saat dur-kalk yaparak 500 mt ilerledik, yol inşaatı varmış.  Sonra açıldı ve devam ettik. Hava açık, seyahat havası ve sıcaklık yerinde. Viyana’ ya yakın (St.Pölten’ i geçtikten sonra) Melk isminde bir kasaba var, muhteşem bir şatosu var yoldan görünüyor. Yol toplam 300 km imiş.

Otobanda genelde hız 100 km/h üzeri ama kaça kadar olduğu yazmıyor. Ben 130′ u geçmedim, vatandaşlar çok geçiyor. Alman plakalı araç da çok. Aralarında Türk olanlar kornayla selam veriyorlar. Zaman zaman 100 ve 80 km/h sınırlamaları var. Bir süre sonra tekrar yavaşladı trafik ve biraz daha zaman kaybettik. Zincir olduğu anlaşılan büyük bir lokantada (Landzeit) durup  güzel öğlen yemeğimizi yedik.

Yolda Linz şehrine girdik, şehre bomba düşmüş gibi kimsecikler yok, heryer kapalı. Dün ve bugün ne olduğunu tam anlayamadığımız bir bayramları varmış buralıların, turistik tesisler bile kapalı. Nehir kenarı güzeldi, bir otel-restoran gördük ama o da kapalıydı. Hemen şehirden ayrıldık. Salzburg’ a 30 km mesafede Mondsee adında bir yerleşim var, muhteşem. Gölde su sporları yapanlar, gölü çevreleyen yüksek dağlar ve yeşillik güzel görüntü oluşturuyor.  Saat 16.30 sularında Salzburg’ a girdik. 5 sene önce parkettiğimiz otoparka girdik ve tek mevcut yere (bugün pazar ve bedava) T5 imizi parkedip yayan turlamaya başladık. Merkeze geldik, fünikülerle kaleye çıkmak istedik Gümüşü kabul etmediler, yayan tırmandık. Manzara muhteşem. Dilek müzeleri de gezdi (ben daha önce gezmiştim).  Şehirden 19.30 gibi ayrıldık.

SalzburgKalesi8

Volfgang Amadeus Mozart’ ın doğduğu şehir olan Salzburg, Celt’ ler zamanından (neolitic çağ) kalmış, Romanların etkisiyle gelişmiş, 14.yy’ da Bavaria’dan bağımsızlığını almış. 1731′ de protestanlar tüm mal varlıklarını bırakarak şehirden ayrılmaya zorlanmış. Salzburg İlluminizm’ in geç dönem merkezi de olmuş. Avusturya-Macaristan bölgesine ait olan şehirde halk, 1921′ de yapılan oylamada %99 oranında Almanya’ ya bağlanmak istemiş. 1945′ te savaş bombaları birçok barok tarzı yapıyı yerlebir etmiş.

Dönüş yolunda Mondsee’ nin üstündeki benzinlikte durup fotoğraf çektim, sonra hava karardı ve otoyol bir 10 km’ lik bölümde yeniden tıkandı. Neyseki uzun sürmedi, 20 dk. sonra açıldı ve Viyana’ ya  23.30 da  girdik. Bu defa oteli bulmakta fazla zorlanmadık, bir taksi şoförüne sormak suretiyle çabucak geldik.

Pazartesi, Ağustos 17, 2009

Çek Cumhuriyeti (10. gün)

Saat tam 10.00′ da otelin daracık garajından ayrıldık. Prag istikametinde ilerleyip şehir sınırlarının dışına çıktık. Önce otoban kılıklı bir yolda ilerledik, sonra geliş-gidiş iki şeritli normal bir şehirlerarası yoldan gitmeye başladık. Bir süre sonra sınıra geldik, burası da kontrole kapalı, Çek Cumhuriyeti’ ne geçtik ve hemen bir vignette kiosk çıktı karşımıza. 11 euro verip pulumuzu aldık, cama yapıştırıp yola devam ettik.

Girişte birçok tesis yapmışlar ve casino çok. Bu tesisler birkaç km sonra bitiyor. Viyana- Prag toplam yol 289 km, yol boyu hız sınırı daha çok 80 km/h, yerleşim geçişlerinde dijital hız göstergesi var ve limit kesinlikle 50 km/h, herkes de uyuyor. Şehir ve kasabalar henüz bakım halinde, çok parlak görünmese de çiçekler sayesinde hoş görünüyorlar. Kısa bir mesafe sonra Brno şehrine geldik. Şehir tarihi ve güzel. Ancak her büyük şehirde olduğu gibi park yeri bulamayıp kahve arzumuzu bastırıyoruz. Bir tur atıp şehirden çıkıyoruz.

Yol üzerinde bir köy restoranında durup bira ve kahve içiyoruz. Bira oldukça ucuz ve alkol derecesi %12 ye kadar çıkıyor. Yola devam edip Prag’ a 100 km kala bir kasabada yerel bir lokantada öğlen yemeği yedik. Yaşlı müdavimler votka-bira içip kendilerinden geçmekteydiler. Tekrar yola koyulduk ve yol bir süre sonra otoban haline geldi, biraz hızlandık. Tarife göre şehre girdik ama kaybolacağımızı anlayıp bir petrol istasyonunda durduk ve bir harita edinip tarif alarak yeniden şehir merkezine ulaşmaya çalıştık, iki kere daha sorarak otelimizi bulduk. Merkeze çok yakın tarihi bir şehir oteli. Odaya yerleşip  Dilek için İstanbul’a dönüş (babamızın sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle) uçak biletini ayarladıktan sonra çıkıyor ve merkeze inip hoş bir lokantada akşam yemeğimizi yiyoruz. Tarihi meydan üzerinden yürüyerek otele dönerken yağmur başlıyor.

Salı, Ağustos 18, 2009

Çek Cumhuriyeti (11. gün)

Sabah saat  09.00 da aşağı indik ve Dilek hazır bekleyen taksiye binip havaalanına gitti. Biz de Gümüşle biraz dolaşıp döndük. Hava sabah birhayli serindi, giderek ısındı. Parçalı bulutlu ama sıkıntılı bir hava var. Ortalık turist kaynıyor. Şu ana kadar yaptığımız yol yaklaşık olarak İstanbul-Madrid arasına eşdeğer gibi görünüyor haritadan.  Saat 16.00 gibi Gümüşle çıktık ve yürüyerek eski merkeze  oradan da eski köprüye gittik.

Gümüş yürümemekte ısrar ediyor. Belki yoruluyor, belki de Dilek gitti diye tepki gösteriyor. Etraf birhayli kalabalık. Köprüde yürümekte güçlük çektim. Zaten resim yapanlar ve satıcılar iki yönlü yer kaplıyorlar, arada kalan boşluktan da o kadar turist zor geçiyor. Karşı yakaya geçmeden köprünün ortasından geri döndük.

DSC08808

Prag’ ın tarihi MÖ 200 yıllarında Celt’ lere kadar uzanıyor. Avrupa’ daki birçok tüccarın merkez olarak seçtiği Prag, tüccar Musevilerin de adeta merkezi imiş (965 yılı, eski sinagog 1270 yılından kalma). Şehir 14, yy’ da Bohemia krali 4. Charles tarafından imar edilmiş. Bu dönemde orta Avrupa’ nın en eski üniversitesi kral Charles tarafından burada kurulmuş. 1576′ da Romalı kral Rudolf’ un Bohemia kralı seçilmesiyle Prag, Avrupa’ nın kültür başkenti haline gelmiş. 1689′ da büyük bir yangın Prag’ ı vurmuş, sonraları onarılıp yeniden inşa edilen şehir, bu defa 1757′ de Prusyalıların ağır bombardımanıyla yerlebir olmuş. 1848′ de çoğu Almanca konuşan Prag halkı, yıllar içinde sayıca azalmış ve 1910′ da Çek ve Moravia’ lıların etkisiyle nüfustaki oranları %6 civarına düşmüş. 1. Dünya savaşı sona erdikten sonra Prag Çekoslovakya başkenti olmuş ve 1930′ lara gelindiğinde, 850,000 nüfusuyla yüksek sanayi üretimi olan bir Avrupa kenti haline gelmiş. 2. Dünya savaşı sırasında nazi Almanyasının ve Hitlerin kötü emellerinden payını alan şehir, Sovyet etkisindeki soğuk savaş yıllarından sonra 1989′ da “kadife devrim” sayesinde  1993′ te  Çek Cumhuriyeti’ nin başkenti hüviyetine kavuşmuş.

Çarşamba, Ağustos 19, 2009

Çek Cumhuriyeti (12. gün)

Sabah dönüş yolu planı yapmaya başladım. Tek başıma köpekle biraz zor olacak ama ne yapalım, bu tecrübeyi de yaşamam gerekiyormuş. Dışarıda hava güneşli ama sabah serinliği var, saat 10.00 gibi Gümüşle çıktık, merkeze doğru yürürken sol yapıp Fransız parkına girdik. Yanında bir büyük Fransız kilisesi var, 14.yy da yapılmış ve parka adını vermiş. Biraz oturduk, çok turist var.

Yürümeye devam ettik, ama Gümüş çok isteksiz yürüyor. İkide bir durup yönünü arar gibi düşünüyor, oturmak istiyor. Bir de parke taşlı zeminde taşların arasında (temizlenmemiş) yiyecek artıklarının kokusunu aldığı için sürekli burnu taşların aralıklarında. Geniş bir caddede biraz daha oturduk, Gümüşü seven çok, durup çocuklarına sevdiriyorlar veya kendileri seviyorlar. Sigara içen de çok, yerler izmarit dolu.

Perşembe, Ağustos 20, 2009

Çek Cumhuriyeti (13. gün)

Sabah metroya gidip bilet aldım ve kaleye doğru yola çıkmak üzere içeri girdik. Gümüş yürüyen merdivenden ürktü. Ama metroya binince rahatladı ve yere oturup uslu uslu seyahat etti. Kalenin öteki ucundaki durakta indik ve yürüyerek kalenin üst girişinden içeri girdik. Yürüyüş biraz güneşli bir rampada olduğu için Gümüş susadı ve yoruldu. İçeride bir bahçe var çok güzel ama köpeklere yasak olduğu için giremedik. Kalenin içinde epeyce dolaşıp fotoğraf çektim. Gümüş yorulunca da oturduk. Saat 12.00′ de kalenin alt kapısından çıktık ve yokuş aşağı düzlüğe kadar indik. Çok turist grup var ve bugün olağanüstü sıcak. Aşağıda diğer metro istasyonunun önünden Charles Bridge’ e doğru yürümeye devam ettik. Köprü ayağına gelmeden Vltava nehiri kenarında bir parkta oturup dinlendik. Nehirde gezi tekneleri ve ördekler, kuğular geziyor. Bir de balon var, iki kişi binebiliyor ve halatla serbest bırakıyorlar, yükseliyor.

Prag30

Köprünün diğer ayağından üzerine çıktık ve Gümüş iyice yorulunca köprüyü kucağımda geçti. Köprüde onarım işleri var. Otele dönünce bavulları düzene koymaya başladım. Sabah 08.00′ de otelden ayrılıp yola koyulmayı planlıyorum. İlk gün iyi yol alıp İtalya’ nın kuzeyinden girip aşağı doğru inebildiğim kadar inersem cumartesi akşamı Brindisi’ den kalkan feribotu yakalayabilirim diye düşünüyorum…

Cuma,Ağustos 21, 2009

Çek Cumhuriyeti-İtalya (14. gün)

Sabah 08.10′ da yola çıktık. Rotamızda ilk olarak Plizen var. Hava açık ve oldukça sıcak. Şehir trafiğinden kurtulup Plizen yolunu bulmak 08.46′ da mümkün olabildi. İki saat kadar yol aldıktan sonra hava parçalı bulutlu oldu, etraf yemyeşil,  otoyolda Nürnberg yönünde gidiyoruz. Gümüş sağ yolcu koltuğunda uyuyor. Bir süre sonra Rozvadov (Çek) sınır kapısından Almanya’ ya girdik. Almanya tarafının adı ise Whitehaus.  Nürnberg rotasından ayrılıp Münih yönüne giden 53 numaralı otoyola girdik ve yağmur başladı.  Regensburg şehrinden geçtik. İçinden nehir geçen güzel bir şehir. Saat 12.40′ da  Münih çevre yolundan geçerek güneye doğru yola devam ediyoruz. Saat 13.12 de otoyolda Salzburg yönüne giderken sağa doğru ayrılıp Innsbruck-Verona yönüne döndük. Hava parçalı bulutlu, yol kalabalıklaştı.

Saat 13.25 itibariyle Innsbruck’ a 80 km kala Almanya’ dan Avusturya’ ya geçtik. 14.13’te  Innsbruck’ a geldik, yol sıkıştı, arasıra yağmur yağıyor. Bir Shell benzin istasyonunda mola verdik, Mc Donalds restorandan karnımızı doyurduk (Gümüş de sırada bekledi ve mc nuggets’ larını haketti !). Yola koyulup İtalya’ ya girdik ve Bösen‘ e doğru sürdüm. Yol güney Tirollerin arasından vadiden geçerek ilerliyor, yola paralel tren yolu var, manzara muhteşem. İki kere mola verdik, ikincisinde Bologna‘ ya 80 km mesafedeyiz, Hava çok sıcak oldu.

Yola çıkalı tam 12 saat olduğunda, Rimini seviyesinde otoyoldaki bir yakıt istasyonunda durduk. İstasyon çok hareketli, hava sıcak, arabasında uyuklayan ve geceleyen pekçok yolcu var, aralarında Türkler de var. Burada uyuyup dinlenmeye karar verdim.

Cumartesi,Ağustos 22, 2009

İtalya (15. gün)

Saat 06.00′ da dinlenmiş olarak uyandım ve yola koyuldum. Hedef Brindisi limanı. Çizmeden aşağı inerken Ancona‘ yı 30 km geçince sağda San Marino Cumhuriyeti’ ne ait olduğunu zannettiğim tepe üzerinde bir kale var. Bir başka zaman uğranıp ziyaret edilebilir. 10 km sonra bir başka kale kalıntısı daha var. Dışarıda hava çok sıcak ve rutubetli, yola çıktığımdan beri klima çalışıyor!. İki kere mola verip Bari’ ye doğru yola devam ediyoruz.

Brindisi7

Brindisi35

Bari‘ yi geçtikten sonra Brindisi istikametinde devam ettik. Brindisi limanına girip Endeavur ofisine gittim (saat 14.00), biletimi değiştirip bu akşamki feribota bilet aldım. Limanda beklemeye başladık, üç feribot aynı anda indirme-bindirme yapıyor, çok kalabalık ve aşırı sıcak. Bineceğimiz Elli-T feribotu 18.00′ de kalkıp 03.00’ te Igoumenitsa‘ ya yanaştıktan sonra sabah saatlerinde Corfu‘ ya devam edecek. Bu nedenle araçları yüklerken buna göre sırayla alıyorlar.

Pazar,Ağustos 23, 2009

Yunanistan-Türkiye (16. gün)

Sabah 03.30 da Igoumenitsa limanında  karaya indik ve A2 otoyolunda ilerlemeye başladık. Burada da hava sıcak ve ağır. Yol bomboş, iki-üç araba geçti sadece. Saat 06.30′ da 2 Euro ödeyip Selanik yoluna girdik. Yolda 120 km hız sınırı var, bu hızda giderken bir haşere sürüsüne girdim, ön cam kıpkırmızı olunca hızı düşürmek zorunda kaldım.

Kavala’ ya 120 km kala bir park yerinde kahvaltı molası verdik.  Asprovalta’ ya doğru ilerlerken bazı karavanların kıyıda olduğunu yukarıdan görebildim. Saat 10.09′ da Yunanistan gümrüğünden sadece pasaport kontrolüyle geçtik.

TC gümrüğünde bizi bir sürpriz bekliyormuş. Arabamız,  X-ray cihazına yönlendirildi, bunun için tüm eşyalar bir sıranın üzerine boşaltıldı, sonra tekrar yüklendi. Saat 11.00 de ancak gümrükten çıkabildim…Saat 14.10′ da (km 56,024) Suadiye’deki evimize ulaştık.

GENEL NOTLAR:

1- Toplam katedilen yol  6,862 km

2- Toplam yakıt  556  lt

3- Yakıt sarfiyatı  12,5 km/lt

4- Yakıt maliyeti : 1,385 TL

5- Vize, sigorta, triptik vs masrafları:707TL

Related articles
  • A Day in Austria – Salzburg, Austria (travelpod.com)
  • Mozart at Last – Salzburg, Austria (travelpod.com)

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

yazar

seyahat etmeyi sever, güzellikleri görüntüler, değişik lezzetleri tadmaktan hoşlanır, doğa aşığıdır, bisiklet tutkunudur.

İzlenme sayısı

  • 213.805 tık

Bu blogu takip etmek ve yeni yazı yayınlandığında e-posta ile bilgilendirilmek istiyorsanız e-posta adresinizi yazıp "takip et" butonunu tıklayın.

“BİSİKLET” İÇİN RESME TIKLAYIN..

Da Vinci Bisiketi, 1860

“FOTOĞRAF” İÇİN RESME TIKLAYIN

Dancing of the Clouds

SEYAHAT

“Travel makes one modest, you see what a tiny place you occupy in the world” — Türkçesi: "Seyahat insanı alçak gönüllü yapar, çünkü aslında dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar" --- Gustave Flaubert

PEK YAKINDA

Olumsuzluklarla dolu koca bir 2017 yılını geride bıraktıktan sonra yine birlikteyiz. Yazı akışında meydana gelen aksamalar için özür diliyorum. Kaldığımız yerden olmasa da ziyaret etmiş ya da edecek olduğum yerlere ait bilgileri 2018 yılı boyunca sizlerle keyifle paylaşacağımı umuyorum. Bakalım Amsterdam' dan sonra sırada ne var?. İzlemeye devam edin...

SON YAZILARIM

  • Buenos Aires
  • 2019′ a merhaba…
  • Atina (Athens)
  • YouTube’da “Vanotek feat. Hevito – Viajero | Official Video” videosunu izleyin
  • Dresden “Elbe üzerindeki Floransa…”
  • AMSTERDAM
  • Kuzey Britanya’ nın yıldızı, Edinburgh…
  • Nördlingen ve Harburg
  • Dinkelsbühl ve Wallerstein
  • Schillingsfürst ve Feuchtwangen
  • Bologna, kızıl cazi0be…
  • Viyana, Avrupa’ nın müzik başkenti…
  • Rothenburg ob der Tauber
  • Weikersheim, bir Rönesans klasiği…
  • Bad Mergentheim, Romantik Yol’un kaplıcası…
  • Tauberbischofsheim ve Lauda-Königshofen
  • Wertheim
  • Würzburg, Romantik Yol’a açılan kapı…
  • Heidelberg, “Romantik Yol” un ilham perisi…
  • “Romantik Yol” da bir sonbahar gezisi…
  • PARİS’ te SON TANGO…
  • ERDEK
  • Kaz Dağları, bölüm 1
  • Ayvalık’ ta hoş bir dinleti…
  • Yeni bir gün daha…
  • Brüksel
  • Yeni Yıl Kutlaması
  • Kavala
  • Freiburg
  • Varenna
  • Luzern (Lucerne)
  • Londra (2)
  • Padova
  • Bratislava
  • Nice
  • Besancon
  • Sorrento
  • Lyon
  • Prag
  • Pisa
  • Budapeşte
  • Viyana
  • Venedik
  • Estergom
  • Siena
  • Salzburg
  • Strasbourg
  • Hoş geliyor (mu) sun 2014…(?) !
  • Verona
  • Londra

ZAMAN TÜNELİ

Ocak 2021
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031
« Nis    

“DEVR-İ PEDAL” ARTIK YAYINDA…

BİSİKLET tarihini ve gelişimini anlattığım, bisikletin insan yaşamına katkısını farklı boyutlarıyla kaleme aldığım yazılarım, "Devr-i Pedal" isimli blogumda yayınlanmaya devam ediyor. Yukarıdaki "Bisiklet için resme tıklayın" penceresindeki resme tıklayarak bu blogumu ziyaret edebilirsiniz.

TAKİP ETTİĞİM BLOGLAR

  • GEZMECİLER
  • Zeliha Özer
  • EpicuriousTravelers.com
  • sarahmatthews
  • Tamarind and Thyme
  • The WordPress.com Blog
  • cyclingfurther
  • Lrntn's Blog
  • Steve McCurry Curated
  • The Kitchen Crashers

KATEGORİLER

Almanya Amerika Avrupa Avusturya Fransa Güney Amerika Hollanda Kutlama Merhaba Türkiye Uncategorized Yunanistan İngiltere İspanya İtalya

Daha Fazlası

Alexandropolis Almanya Amalfi Ancona Atina Augustus Ayvalık Barok Bellagio Bergamo Bologna Brescia Brindisi Buda Bursa Como Edirne Elisabeth Florence France Genova Granada Greece Grinzig Habsburg Hohenlohe Hırvatistan Istanbul Italy Izmir Kavala La Turbie Lecco Limoncello Ljubliyana London Lyon Magyar Malaga Menton Monaco Monte Carlo Mozart Napoleon Napoli Nürnberg Olympia Padova Palio Perugia Peşte Pire Plovdiv Positano Regensburg Rimini Roma Sabah Salerno Salzburg Slovenya Sorrento Spain Strasbourg Tauber Thessaloniki Travel and Tourism Turkey valencia Venedik Verona Vezüv Visegrad Zeus İpsala

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

GEZMECİLER

Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

Zeliha Özer

Marmaris'ten Adriyatik Denizine Yelkenle Dolaşmak Üzerine...

EpicuriousTravelers.com

Sip. Savor. Explore.

sarahmatthews

Tamarind and Thyme

Cooking and Eating Well in London Without Going Broke

The WordPress.com Blog

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

cyclingfurther

2 Belgians Cycling from Hungary to the chinese border across Central Asia!

Lrntn's Blog

Photo and travel blog

Steve McCurry Curated

Steve's body of work spans conflicts, vanishing cultures, ancient traditions and contemporary culture alike - yet always retains the human element.

The Kitchen Crashers

Seda ve Hakan’ın Mutfak, Seyahat ve Fotoğraf Maceraları…

Vazgeç
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
%d blogcu bunu beğendi: