• English Version
  • Hakkında

GEZMECİLER

~ Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

GEZMECİLER

Tag Archives: Padova

Orta Avrupa Turu

12 Cumartesi Oca 2013

Posted by Erhan Ergün in Avrupa

≈ 2 Yorum

Etiketler

Almanya, Ancona, Çek Cumhuriyeti, Bösen, Bologna, Bratislava, Brindisi, Bruno, Buda, Budapeşte, Estergon, Grinzig, Habsburg, Innsbruck, Macaristan, Maribor, Münih, Monsee, Mozart, Nürnberg, Ormoj, Padova, Peşte, Plizen, Ptuj, Regensburg, Rimini, Salzburg, San Marino, Schönnbrun, Slovakya, Slovenya, Verona, Visegrad, zicirli köprü, Zsentendre, İsviçre

Salzburg
Charles köprüsünde müzisyenler
Buda Hapimag Hotel (sağda)
Visegrad kalesi
Prag
Prag eski şehir meydanı
Basilica' dan Estergon
Peşte, St.Istvan Kilisesi
Bir Çek çiftlik barı
Buda Sarayı
Peşte' den bir görüntü
Viyana`da saher torte
Prag kalesi avlusu
Prag kalesi
Viyana Parlemento Binası
Buda Sarayı
Visegrad Rönesans Restaurant
Buda'ya çıkan Finüküler
St.Istvan kilisesi içi
Visegrad kalesinden Tuna
Viyana gecesi
Yerel Çek lokantasında yemek
Viyana, Grinzig
Bruno
Buda Sarayı bahçesi
Prag, Vltava nehri
Prag Hapimag Hotel (sağdaki bina)
Çek' ler Gümüşü seviyor
Buda Sarayı avlusunda gösteri
Padova, Bacchiglione nehri
Prag, eski şehirde saat kulesi
Buda kalesinde su çeşmesi
Bratislava`da deniz mahsulleri tabağı
Schönbrunn Sarayı
Mondsee
Buda kalesi içi
Visegrad kalesi
Prag kalesi alt girişi
Estergom Basilicasının içi
Budapeşte zincirli köprü
Prag, eski şehir
Orta Avrupa Turu Yol Haritası-3
Grinzig
Prag
Buda' dan Peşte
Schönbrunn cafe'de büfe
Slovakya`dan Macaristan`a giriş
Viyana, Motiv Kilisesi ve kiosklar
Bruno
Prag kale içinde bir süsleme
Gözlem terasından Schönbrunn
Bratislava
Peşte' de St.Istvan kilisesi
Viyana, Graben caddesi
Peste`de yemek molası
Prag' da duvar boyama sanatı
Visegrad' da kral sofrası
Buda, Fisherman's Bastion
Schönbrunn, Roman ruins
Salzburg, Leopold Anıtı
Grinzig`de düğün
Innsbruck yolu
Schönbrunn Saray bahçesinde gözlem terası
Estergon kalesinden Tuna
Salzach Nehri
Viyana, Grinzig' de bir Heurige
Buda kalesi içi
Peşte' de Carpaccio tabağı
Estergon kalesi
Prag
Estergon
Prag, Charles Köprüsü
Bratislava

Cumartesi, Ağustos 08, 2009

Yunanistan (1. gün)

Sabah yağmurlu bir havayla uyandık ve kahvaltımızı yapıp 08.06 da karavanımız ile Suadiye’den yola çıktık (km 49,162). Yol sakin, trafik yok ve 12.36 itibariyle İpsala sınır kapısına ulaştık. Gümrükteki Turing ofisinde eski yeşil kartın numarasını görmek istediler, acentamızı arayıp öğrendik ve iki ay süreli yeni yeşil kartımızı çıkartıp kolayca gümrükten geçtik. Yunan gümrüğüne doğru çok kuyruk vardı ve hava çok sıcaktı. Gümrük kontrolünde sadece pasaportlara ve Gümüşün evrakına baktılar, beş dakika sürdü, ama çıkmamız 15.08′ i buldu.

Selanik‘ e 150 km kala otoyol park yerinde durduk ve sosisli sandviç, patates kızartma ve koladan oluşan menümüzü yedik, mobil kantinden beklenmeyecek kadar lezzetli ve ucuzdu, tavsiye edilir. Yolda yine yağmur başladı. Bu arada, Yunanistan’ daki bu otoyolda şimdilik sadece bir tane mobil kantin var. Karşı yönde de durum aynı. Diğer park yerleri sadece durup ihtiyaç gidermek için.

Selanik’ ten geçerken saat 18.46 sularında otoyolda karışıklık oldu ve A2 de giderken   birden A1 Atina yönünde bulduk kendimizi ve gişelerde 2 Euro ödedikten 10 km sonra Veria-Kozan yönüne doğru sapıp A2 den asıl yolumuza devam ettik. 

Saat 21.50′ de Igoumenitsa limanına geldik. Endeavur Lines ofisine gidip beş dakikada gidiş-dönüş biletlerimizi aldım ve şehre yemek yemeğe gittik. Bu arada, geçen sene bitmemiş olan otoyolu bu defa bitirmişler, hiç otoyoldan çıkmadan İpsala’ dan limana kadar kesintisiz gidilebiliyor, toplam mesafe de böylece 675 km’ ye inmiş.

Şehirde bir otelin restoranında akşam yemeğimizi ve dondurmamızı yedik,  limana gidip 2 saat bekledikten sonra feribota binip open deck’ deki yerimizi aldık. Hemen yattık ve dalmışız, feribotun kalktığını bile hatırlamıyoruz.

Pazar, Ağustos 09, 2009

İtalya (2. gün)

Brindisi3

Sabah 08.00′ de uyandık, feribotumuz 09.00 gibi limana yanaştı. İtalya’ ya inince çizmeden yukarı doğru çıkacağız. Ancak liman çıkışında pasaport kontrol kuyruğu oluştu ve 10.00′ da çıkabildik. Gördüğümüz ilk kasabada kahvaltı etmek için durmak istedik, ama pazar sabahı olduğu için halk deniz kenarına akın etmiş, arabayı parkedecek yer bulamadık ve yola devam ettik. Biraz ileride bir yakıt istasyonunda karnımızı doyurduk, saat 11.11′ te tekrar yola koyulup Bari yönüne doğru ilerledik.

Saat 13.23′ te Fogia’ yı geçtik, SS16′ dan ayrılıp A14 otoyoluna girmiştik. Bir benzincide mola verdik, hava oldukça sıcak ve ortalık kalabalık. Saat 17.16′ da Pescara yakınlarında bir Autogrill’ de durduk, ıspanaklı piza ile açlığımızı bastırdık, yolda yer yer yağmur yağdı. Bologna yönüne devam ettik,  saat 19.03′ te  Padova’ ya girdik. Padova dümdüz ve çok güzel bir şehir. Ortalık birhayli canlı. Bir tur atıp T5’i parkettik ve yayan dolaştık, karnımızı doyurduk, bu şirin şehirde kalmaya karar verdik.

Padova, kuzey İtalya’ nın en eski yerleşim yeri olarak biliniyor ve tarihi MÖ 1183 yılına uzanıyor. Tarih boyu pek çok akının etkisinde kalan şehir, 1174′ te büyük bir yangın geçirmiş, 1405-1797 yılları arasında Venedik, sonra 1814′ e kadar Avusturya yönetiminde kalan Padova, 1866′ da İtalya’ ya geçmiş. Mussolini zamanında pekçok faşist gösterilere sahne olan şehir, 2.dünya savaşında sıkça bombalanmış. Şair Dante’ nin de bir süre yaşadığı şehirde Bacchiglione nehri ve kolları dolaşıyor.

Padova2

Pazartesi, Ağustos 10, 2009

İtalya-Slovenya-Macaristan (3. gün)

Günün ilk ışıklarıyla uyandık ve gümüş ile sabah gezisi yaparken köşede bir cafe keşfettik, hemen arkasında da nehrin kollarından birisi ve şirin bir köprü varmış. Hazırlanıp kahvaltımızı bu cafede yaptık. Saat 07.48′ de yola çıktık. Rotamız Slovenya üzerinden Macaristan. Slovenya sınırına yaklaşınca bir petrol istasyonuna girdik,  burası girmeden önce vignette otoyol bileti alınan tek yermiş, satın alıp (bir haftalık minimum) ön cama yapıştırdık ve Slovenya’ ya girdik. Otoyolda giderken trafik tıkandı, yan yola çıktık ve Postojna şehrine geldik, lokanta aradık, bira içilebilen bir yer bulduk ve mola verdik.

Sonra saat 12.02′ de  tekrar yan yoldan otoyola çıktık. Maribor yönünde giderken bir ayrım noktasına geldik (saat 14.00), bir yol Graz üzerinden Avusturya’ ya, bir yol Ptuj ve Ormoj üzerinden Macaristan’ a, bir yol da Hırvatistan’ a girdikten sonra Macaristan’ a gidiyor. Bu ayrım noktasında bir lokanta bulduk, yemek yemeğe karar verdik, çok da iyi etmişiz çünkü bu kadar lezzetli bir domuz madalyon grill epeydir yememiştim. Bu arada lokantada yemek yiyen otoyol trafik polislerine yolu sordum, Ormoj üzerinden gidebilirsiniz, yol güzel dediler. Biz de öyle yaptık.

Budasarayi11

15.45′ de yola çıktık. Ormoj’ dan geçerken Murska-Sobota yönüne doğru sağa döndük, devam ettik. Saat 20.00 sularında otoyoldan Budapeşte‘ ye ulaştık. Yol oldukça kalabalık fakat açıktı. Netten aldığım tarife göre şehrin içindeki güzergahı takibe başladık ama giderek karıştı. Yol üzerinde bir turist info merkezi görüp girdik ve adresi sorduk. Çok profesyonelce tarif edip haritaya işaretlediler. Kale içindeki Hapimag otelimizi kolayca bulduk. Otelimiz muhteşem ve yeri de inanılmaz güzel. T5 imizi otelin önüne parkedip odamıza yerleştik.  21.3’ da çıkıp hemen çapraz karşımızdaki Macar mutfağı olan 21 numaralı lokantada  güzel bir akşam yemeği yedik. Sonrasında küçük bir tur atıp otele döndük.

Salı, Ağustos 11, 2009

Macaristan (4. gün)

Sabah 10.00 da uyanabildik. Akşam yağmur yağmış ve hava serinlemiş. Kalkıp hazırlandık ve oteldeki kahvaltı 10.00 da bittiği için çıkıp yürüyerek şehre iniş noktasındaki Burgerking’e gittik. Kredi kartı ve euro kabul etmedikleri için bankada para bozdurup burgerlerimizi yedik. Otele dönüp kale içinde turlamaya başladık. Hava bulutlu ve ara sıra yağmur yağıyor. Kilise, sokaklar, kraliyet sarayı, Buda binası muhteşem. Bol bol fotoğraf çekip dolaştık ve füniküler ile aşağı indik. Zincirli köprüden yürüyerek Tuna nehrinin üzerinden karşıya geçtik ve bir lokantanın bahçesinde oturup dinlendik ve sonra da yemeklerimizi yedik. Tekrar yürüyerek fünikülerle yukarı çıktık, akşam yemeğimizi kale içinde bir lokantada  yedik, yemek üstüne biraz yürüdük, gece hava oldukça serinledi.

StIsvankilisesi

Çarşamba, Ağustos 12, 2009

Macaristan (5. gün)

Sabah 08.00′ de uyandık. Hava yine bulutlu ve serin. Saat 10.30′ da T5 ile yola çıktık. Niyetimize uygun olarak yolu sorup 11 numaralı yoldan Estergon‘ a doğru yola koyulduk. Yol güzel ve Tuna’ ya paralel uzanıyor. Hava açık parçalı bulutlu ve çok sıcak değil. Klimasız açık camla rahat gittik. Yolda ilk yerleşim yeri Zsentendre ama merkezi gösteren bir işaret olmadığı için geçip gittik.

24 km sonra da Estergon’ a geldik. Gelirken karşıdan basilika bütün ihtişamıyla görünüyor. Bir tur atıp yol tek yön olduğundan mecburen köprüden karşı tarafa geçtik meğerse karşı taraf Slovakya imiş. Geri dönüp basilika önünde parkettik. Basilikanın Çok yüksek bir domu var ve ziyaretçiye açık. 400 basamak çıkarak domun üzerinden muhteşem manzarayı seyrettik ve fotoğraf çektik. 

Estergon, 11.yy’ dan 13.yy yarısına kadar Macaristan’ a başkentlik yapmış bir kent. Buradaki basilica, Macaristan’ daki en büyük tapınak. Tuna nehrinden karşıya geçen Maria Valeria köprüsü, şehri Slovakya’ ya bağlıyor. İlk yaşam belirtileri 20,000 yıl önce buz çağına kadar giden şehirde ilk yerleşenler MÖ 350 yılında Celt’ ler. Kale 13.yy’ da inşa edilmiş. Tarih boyunca pek çok saldırıya hedef olan şehir ve kalesi defalarca yıkılmış, yeniden yapılmış. Osmanlıların hakimiyeti 1683 yılında sona ermiş. Dom yüksekliği 71,5 mt olan basilica, yapımcıları tarafından 1600 parçaya ayrılıp, tekrar birleştirilmiş.  İnip arabamıza bindik ve geldiğimiz yoldan geri dönerken Visegrad‘ da 10 yıl önce geldiğimizde yemek yediğimiz Rönesans Restoranda durup nefis öğle yemeğimizi yedik.  Porsiyonlar çok büyük ve ucuz. Özellikle gulaş tavsiye edilir. Tok karınla kaleye çıktık. Kaleyi gezdik, yukarıdan manzara muhteşem. Kale de görülmeye değer.

Estergomkilisesi26

Yol boyu güzel otel motel ve pansiyonlar, camping alanları var ve bazıları termal havuzlu. Evler de çok düzgün ve hemen hepsi bahçeli villa tipinde. Görüntü Avrupa’ dan farksız. 18.00 sularında Budapeşte’ ye ve kaleye döndük. Otelde biraz dinlendikten sonra 20.00 sularında çıkıp Buda sarayının avlusunda, İspanyol at terbiyesi okulunun bir saat süren gösterisini izledik, videoya kaydettik ve günü böyle bitirdik.

Perşembe, Ağustos 13, 2009

Macaristan (6. gün)

Sabah 10.30′ da çıkıp  fünikülerle aşağı indik, zincirli köprüden karşıya geçip St. İstvan katedraline gittik. Şehrin en yüksek binası ve Budapeşte’ nin Notrdamı olarak kabul ediliyormuş. İçi hakikaten muhteşem, çok kaliteli ve ince bir mimarinin ürünü olduğu belli. Asansörle kupolanın çevresine çıkıp bol bol fotoğraf çektim, manzara nefis. Birer kahve içip yürümeye devam ettik, merkezdeki alışveriş caddesine gittik, 13.30 gibi bir Macar lokantasında yemeklerimizi yedik. Yürümeye devam edip mola verince dondurmamızı da yedik ve çelik köprüden (Erszebet köprüsü) karşı kıyıya geçip fünikülere kadar yürüdük, yukarı çıkıp pastanede saher torte-çay  keyfi yaparak 17.00 de otele döndük.  Bugün hava  parçalı bulutlu zaman zaman yağmur çiseler ve rüzgarlı durumdaydı. Sıcaklık ise 24 derece.

Cuma, Ağustos 14, 2009

Macaristan-Slovakya-Avusturya (7. gün)

Sabah 07.00′ de uyandım ve gezi programını inceledim. Akşam yağmur yağmış onun serinliği var havada, yaklaşık 20 derece. Otelden saat 10.00′ da ayrıldık.  M1 otobanını kolayca bulup Viyana‘ ya doğru seyahate başladık. Yağmur başladı ve giderek şiddetlendi. Bir süre sonra kesildi ve parçalı bulutlu bir hava oldu. Bratislava’ ya yakın bir benzincide durup Slovakya için haftalık vignette aldık 6 euroya. Aynı benzincide Avusturya için de vignette satılıyormuş. 10 günlük 12 euro, onu da alıp camımıza yapıştırdık ve yola devam ettik.  Biraz sonra ofisleri kapalı gümrükten geçip Slovakya’ ya girdik ve Bratislava’ ya ulaşıp bir otoparka T5 imizi bıraktık. Merakla eski şehrin içinde yürüyerek dolaşmaya başladık.  Eski şehir çok güzel ve turist bol. Hava da açtı ve sıcak oldu. Eski şehrin dışında şehir kişiliksiz. Kaleye girmek istedik ama hem park yeri bulamadık hem de köpek giremiyormuş.

Bratislava, Tuna nehri ile iki ülkeye sınır teşkil eden (Slovakya ve Avusturya) tek başkent. Tarihi MÖ 5000 yılına kadar uzanan şehir, 1.ve 4. yy arası Romanların etkisinde kalmış. Osmanlılar 1526 Mohaç seferi sırasında şehri (o zamanki adı Pressburg) yıkmışlar ama ele geçirememişler. 1536′ da şehir Macaristan’ın başkenti olmuş.

Bratislava11

Maria Theresia zamanında değer kazanan şehir, onun oğlu zamanında gerilemiş. 1919′ da Çekoslovak Lejyonunun baskısıyla ve şehri zaptetmesiyle Bratislava Çekoslovakya’ ya ait olmuş. 2. dünya savaşı sırasında Nazilerin işgaline uğrayan şehir, 1993 yılında Slovakya’ nın başkenti olmuş. Şehirden ayrılıp Viyana’ ya doğru yola çıktık ve 17.30 gibi şehre girdik. Netten indirdiğim tarif ve otelin verdiği tarif yetmedi üç kere durarak sorduk ve bir saatin sonunda otelimizi bulduk. Viyana da da yönlendirme levhası eksikliği var.  Hapimag otelimize yerleşip biraz dinlendikten sonra 20.30′ da çıkıp merkeze (Stefan Platz) yürüdük ve saher torte ile kahve keyfi yaptık. Ortalık bayağı canlı, gençler ve turistler caddelerde.

Cumartesi, Ağustos 15, 2009

Avusturya (Viyana) (8. gün)

Sabah 07.30′ da uyanıp kalktım ve Gümüş ile sabah turu yaptık. Hava açık güneşli ve gündüz sıcak olacağı belli. 08.30′ da otele dönüp kahvaltı ettik ve 10.00′ da çıktık. Önce yürüyerek en yakın u4 metro istasyonuna gittik ve bilet alıp (otomatik bilet makinasında köpekli adam resmi vardı-yarım bilet opsiyonlu, yanlışlıkla onu aldım) Schönbrunn sarayına gittik. Oldukça kalabalıktı ve ne yazık ki köpek girmesi yasak. Önce Dilek girip gezdi, biz Gümüş’ le dışarıda bekledik, sonra birlikte cafeye girip oturduk, Dilek saray grand turuna gitti, dönünce bu defa ben aynı turu aldım. Sarayın belli bölümlerini ziyarete açmışlar, kulaklıkla bilgi vererek gezdiriyorlar, 50 dk sürüyor. Gerçekten muhteşem. Habsburg hanedanının yaşam tarzı görülüyor. Sisi (Elizabeth- Frank Joseph’in karısı) nin ve Maria Teresa’ nın 600 yıllık bir hanedanın tarihi üzerindeki etkileri ilginç. Hem Sisi’ nin hem de Teresa’ nın yaşamlarının sonları da enteresan.

Viyana’ nın tarihi MÖ 500 yılında Celtic’ lerle başlıyor. 13.yy’ da Mongolların istilasına uğrayan şehir, 1440′ da Habsburg’ ların yerleşim merkezi olmuş. 1.dünya savaşından sonra Avusturya Cumhuriyeti’ nin başkenti olan Viyana, 2. dünya savaşı sonrası başşehir ünvanını Berlin’ e kaptırmış. Savaştan sonraki on yıl boyunca Viyana, doğu bloku ile batı arasında “ispiyon yatağı” rolü üstlenmiş.

Schönbrunn (güzel kuyu anlamına geliyor-çünkü şehir buradaki artezyen kuyularından beslenirmiş) sarayının bulunduğu geniş alan, 1569 yılında Roman kralı Maximilian’ ın satın alıp kuş, ördek, geyik ve keklik gibi hayvanların konulduğu rekreasyonel avlanma alanı olarak ayırdığı bir bölge.

Daha sonra Eleonora Gonzaga (Ferdinand II’ nin eşi) buraya bir palas inşa ettirmiş, 1683 yılında Türk kuşatması sırasında bu yapılar yıkılmış ve bir daha onarılmamış. Maria Theresia bugünkü sarayın yapılmasını emretmiş ve kendi dönemi süresince saray değişik unsurlarla bezenmiş.

Schonbrunn52

Turdan sonra dışarı çıkıp (tur sırasında foto ve film çekmek yasak) park içinde yukarıdaki gözlem yerine kadar çıktım ve manzarayı görüntüleyip aşağı indim, cafede bizimkilerle buluşup birlikte çıktık, garsona heurige’ lerin (taze beyaz şarap üretim-satış evleri) yerini (Grinzig) sordum ve nasıl gidileceğini öğrendim, haritayı da kullanarak önce u4 ile iki istasyon gidip u6 ya aktardık, sonra Nussdorfen istasyonunda inip 38 numaralı tramvaya bindik ve Grinzig merkeze geldik (toplam 3.80 euro). Daha önce 1990 yılında geldiğimiz bu yerde biraz turlayıp sonra bir heurigede karar kıldık ve oturduk.

Taze beyaz şarap eşliğinde açık büfeden yemeğimizi yedik ve çok memnun ayrıldık. Otobüsle (38a) merkeze gitmeyi planladık ama otobüste köpek yasakmış, tekrar 38 nolu tramvaya binip (2×2.20 euro) son durakta indik ve yarım saat yürüyerek otelimize ulaştık, biraz dinlendik.

Saat 20.00′ yi geçerek çıktık ve yakındaki Motiv kilisesinin bahçesinde oturup klasik müzik konseri dinledik, park çok canlı ve kalabalıktı. Hava hala sıcak ve esinti yok.

Pazar, Ağustos 16, 2009

Avusturya (Salzburg) (9. gün)

Sabah 09.30′ da otelden ayrıldık. Bugün Salzburg ve Linz‘ e gitmeyi planlıyoruz. Schönbrunn istikametinde giderek haritaya göre A1 otoyolunu bulmaya çalıstık ama nafile. Dediğim gibi yönlendirme levhası eksiği olduğu için yolu kaybettik. İki kere vatandaşlara sormak şartıyla sonunda bulduk ve otoyola çıktık. Tam oh diyecekken 10 km sonra trafik durdu. Bir saat dur-kalk yaparak 500 mt ilerledik, yol inşaatı varmış.  Sonra açıldı ve devam ettik. Hava açık, seyahat havası ve sıcaklık yerinde. Viyana’ ya yakın (St.Pölten’ i geçtikten sonra) Melk isminde bir kasaba var, muhteşem bir şatosu var yoldan görünüyor. Yol toplam 300 km imiş.

Otobanda genelde hız 100 km/h üzeri ama kaça kadar olduğu yazmıyor. Ben 130′ u geçmedim, vatandaşlar çok geçiyor. Alman plakalı araç da çok. Aralarında Türk olanlar kornayla selam veriyorlar. Zaman zaman 100 ve 80 km/h sınırlamaları var. Bir süre sonra tekrar yavaşladı trafik ve biraz daha zaman kaybettik. Zincir olduğu anlaşılan büyük bir lokantada (Landzeit) durup  güzel öğlen yemeğimizi yedik.

Yolda Linz şehrine girdik, şehre bomba düşmüş gibi kimsecikler yok, heryer kapalı. Dün ve bugün ne olduğunu tam anlayamadığımız bir bayramları varmış buralıların, turistik tesisler bile kapalı. Nehir kenarı güzeldi, bir otel-restoran gördük ama o da kapalıydı. Hemen şehirden ayrıldık. Salzburg’ a 30 km mesafede Mondsee adında bir yerleşim var, muhteşem. Gölde su sporları yapanlar, gölü çevreleyen yüksek dağlar ve yeşillik güzel görüntü oluşturuyor.  Saat 16.30 sularında Salzburg’ a girdik. 5 sene önce parkettiğimiz otoparka girdik ve tek mevcut yere (bugün pazar ve bedava) T5 imizi parkedip yayan turlamaya başladık. Merkeze geldik, fünikülerle kaleye çıkmak istedik Gümüşü kabul etmediler, yayan tırmandık. Manzara muhteşem. Dilek müzeleri de gezdi (ben daha önce gezmiştim).  Şehirden 19.30 gibi ayrıldık.

SalzburgKalesi8

Volfgang Amadeus Mozart’ ın doğduğu şehir olan Salzburg, Celt’ ler zamanından (neolitic çağ) kalmış, Romanların etkisiyle gelişmiş, 14.yy’ da Bavaria’dan bağımsızlığını almış. 1731′ de protestanlar tüm mal varlıklarını bırakarak şehirden ayrılmaya zorlanmış. Salzburg İlluminizm’ in geç dönem merkezi de olmuş. Avusturya-Macaristan bölgesine ait olan şehirde halk, 1921′ de yapılan oylamada %99 oranında Almanya’ ya bağlanmak istemiş. 1945′ te savaş bombaları birçok barok tarzı yapıyı yerlebir etmiş.

Dönüş yolunda Mondsee’ nin üstündeki benzinlikte durup fotoğraf çektim, sonra hava karardı ve otoyol bir 10 km’ lik bölümde yeniden tıkandı. Neyseki uzun sürmedi, 20 dk. sonra açıldı ve Viyana’ ya  23.30 da  girdik. Bu defa oteli bulmakta fazla zorlanmadık, bir taksi şoförüne sormak suretiyle çabucak geldik.

Pazartesi, Ağustos 17, 2009

Çek Cumhuriyeti (10. gün)

Saat tam 10.00′ da otelin daracık garajından ayrıldık. Prag istikametinde ilerleyip şehir sınırlarının dışına çıktık. Önce otoban kılıklı bir yolda ilerledik, sonra geliş-gidiş iki şeritli normal bir şehirlerarası yoldan gitmeye başladık. Bir süre sonra sınıra geldik, burası da kontrole kapalı, Çek Cumhuriyeti’ ne geçtik ve hemen bir vignette kiosk çıktı karşımıza. 11 euro verip pulumuzu aldık, cama yapıştırıp yola devam ettik.

Girişte birçok tesis yapmışlar ve casino çok. Bu tesisler birkaç km sonra bitiyor. Viyana- Prag toplam yol 289 km, yol boyu hız sınırı daha çok 80 km/h, yerleşim geçişlerinde dijital hız göstergesi var ve limit kesinlikle 50 km/h, herkes de uyuyor. Şehir ve kasabalar henüz bakım halinde, çok parlak görünmese de çiçekler sayesinde hoş görünüyorlar. Kısa bir mesafe sonra Brno şehrine geldik. Şehir tarihi ve güzel. Ancak her büyük şehirde olduğu gibi park yeri bulamayıp kahve arzumuzu bastırıyoruz. Bir tur atıp şehirden çıkıyoruz.

Yol üzerinde bir köy restoranında durup bira ve kahve içiyoruz. Bira oldukça ucuz ve alkol derecesi %12 ye kadar çıkıyor. Yola devam edip Prag’ a 100 km kala bir kasabada yerel bir lokantada öğlen yemeği yedik. Yaşlı müdavimler votka-bira içip kendilerinden geçmekteydiler. Tekrar yola koyulduk ve yol bir süre sonra otoban haline geldi, biraz hızlandık. Tarife göre şehre girdik ama kaybolacağımızı anlayıp bir petrol istasyonunda durduk ve bir harita edinip tarif alarak yeniden şehir merkezine ulaşmaya çalıştık, iki kere daha sorarak otelimizi bulduk. Merkeze çok yakın tarihi bir şehir oteli. Odaya yerleşip  Dilek için İstanbul’a dönüş (babamızın sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle) uçak biletini ayarladıktan sonra çıkıyor ve merkeze inip hoş bir lokantada akşam yemeğimizi yiyoruz. Tarihi meydan üzerinden yürüyerek otele dönerken yağmur başlıyor.

Salı, Ağustos 18, 2009

Çek Cumhuriyeti (11. gün)

Sabah saat  09.00 da aşağı indik ve Dilek hazır bekleyen taksiye binip havaalanına gitti. Biz de Gümüşle biraz dolaşıp döndük. Hava sabah birhayli serindi, giderek ısındı. Parçalı bulutlu ama sıkıntılı bir hava var. Ortalık turist kaynıyor. Şu ana kadar yaptığımız yol yaklaşık olarak İstanbul-Madrid arasına eşdeğer gibi görünüyor haritadan.  Saat 16.00 gibi Gümüşle çıktık ve yürüyerek eski merkeze  oradan da eski köprüye gittik.

Gümüş yürümemekte ısrar ediyor. Belki yoruluyor, belki de Dilek gitti diye tepki gösteriyor. Etraf birhayli kalabalık. Köprüde yürümekte güçlük çektim. Zaten resim yapanlar ve satıcılar iki yönlü yer kaplıyorlar, arada kalan boşluktan da o kadar turist zor geçiyor. Karşı yakaya geçmeden köprünün ortasından geri döndük.

DSC08808

Prag’ ın tarihi MÖ 200 yıllarında Celt’ lere kadar uzanıyor. Avrupa’ daki birçok tüccarın merkez olarak seçtiği Prag, tüccar Musevilerin de adeta merkezi imiş (965 yılı, eski sinagog 1270 yılından kalma). Şehir 14, yy’ da Bohemia krali 4. Charles tarafından imar edilmiş. Bu dönemde orta Avrupa’ nın en eski üniversitesi kral Charles tarafından burada kurulmuş. 1576′ da Romalı kral Rudolf’ un Bohemia kralı seçilmesiyle Prag, Avrupa’ nın kültür başkenti haline gelmiş. 1689′ da büyük bir yangın Prag’ ı vurmuş, sonraları onarılıp yeniden inşa edilen şehir, bu defa 1757′ de Prusyalıların ağır bombardımanıyla yerlebir olmuş. 1848′ de çoğu Almanca konuşan Prag halkı, yıllar içinde sayıca azalmış ve 1910′ da Çek ve Moravia’ lıların etkisiyle nüfustaki oranları %6 civarına düşmüş. 1. Dünya savaşı sona erdikten sonra Prag Çekoslovakya başkenti olmuş ve 1930′ lara gelindiğinde, 850,000 nüfusuyla yüksek sanayi üretimi olan bir Avrupa kenti haline gelmiş. 2. Dünya savaşı sırasında nazi Almanyasının ve Hitlerin kötü emellerinden payını alan şehir, Sovyet etkisindeki soğuk savaş yıllarından sonra 1989′ da “kadife devrim” sayesinde  1993′ te  Çek Cumhuriyeti’ nin başkenti hüviyetine kavuşmuş.

Çarşamba, Ağustos 19, 2009

Çek Cumhuriyeti (12. gün)

Sabah dönüş yolu planı yapmaya başladım. Tek başıma köpekle biraz zor olacak ama ne yapalım, bu tecrübeyi de yaşamam gerekiyormuş. Dışarıda hava güneşli ama sabah serinliği var, saat 10.00 gibi Gümüşle çıktık, merkeze doğru yürürken sol yapıp Fransız parkına girdik. Yanında bir büyük Fransız kilisesi var, 14.yy da yapılmış ve parka adını vermiş. Biraz oturduk, çok turist var.

Yürümeye devam ettik, ama Gümüş çok isteksiz yürüyor. İkide bir durup yönünü arar gibi düşünüyor, oturmak istiyor. Bir de parke taşlı zeminde taşların arasında (temizlenmemiş) yiyecek artıklarının kokusunu aldığı için sürekli burnu taşların aralıklarında. Geniş bir caddede biraz daha oturduk, Gümüşü seven çok, durup çocuklarına sevdiriyorlar veya kendileri seviyorlar. Sigara içen de çok, yerler izmarit dolu.

Perşembe, Ağustos 20, 2009

Çek Cumhuriyeti (13. gün)

Sabah metroya gidip bilet aldım ve kaleye doğru yola çıkmak üzere içeri girdik. Gümüş yürüyen merdivenden ürktü. Ama metroya binince rahatladı ve yere oturup uslu uslu seyahat etti. Kalenin öteki ucundaki durakta indik ve yürüyerek kalenin üst girişinden içeri girdik. Yürüyüş biraz güneşli bir rampada olduğu için Gümüş susadı ve yoruldu. İçeride bir bahçe var çok güzel ama köpeklere yasak olduğu için giremedik. Kalenin içinde epeyce dolaşıp fotoğraf çektim. Gümüş yorulunca da oturduk. Saat 12.00′ de kalenin alt kapısından çıktık ve yokuş aşağı düzlüğe kadar indik. Çok turist grup var ve bugün olağanüstü sıcak. Aşağıda diğer metro istasyonunun önünden Charles Bridge’ e doğru yürümeye devam ettik. Köprü ayağına gelmeden Vltava nehiri kenarında bir parkta oturup dinlendik. Nehirde gezi tekneleri ve ördekler, kuğular geziyor. Bir de balon var, iki kişi binebiliyor ve halatla serbest bırakıyorlar, yükseliyor.

Prag30

Köprünün diğer ayağından üzerine çıktık ve Gümüş iyice yorulunca köprüyü kucağımda geçti. Köprüde onarım işleri var. Otele dönünce bavulları düzene koymaya başladım. Sabah 08.00′ de otelden ayrılıp yola koyulmayı planlıyorum. İlk gün iyi yol alıp İtalya’ nın kuzeyinden girip aşağı doğru inebildiğim kadar inersem cumartesi akşamı Brindisi’ den kalkan feribotu yakalayabilirim diye düşünüyorum…

Cuma,Ağustos 21, 2009

Çek Cumhuriyeti-İtalya (14. gün)

Sabah 08.10′ da yola çıktık. Rotamızda ilk olarak Plizen var. Hava açık ve oldukça sıcak. Şehir trafiğinden kurtulup Plizen yolunu bulmak 08.46′ da mümkün olabildi. İki saat kadar yol aldıktan sonra hava parçalı bulutlu oldu, etraf yemyeşil,  otoyolda Nürnberg yönünde gidiyoruz. Gümüş sağ yolcu koltuğunda uyuyor. Bir süre sonra Rozvadov (Çek) sınır kapısından Almanya’ ya girdik. Almanya tarafının adı ise Whitehaus.  Nürnberg rotasından ayrılıp Münih yönüne giden 53 numaralı otoyola girdik ve yağmur başladı.  Regensburg şehrinden geçtik. İçinden nehir geçen güzel bir şehir. Saat 12.40′ da  Münih çevre yolundan geçerek güneye doğru yola devam ediyoruz. Saat 13.12 de otoyolda Salzburg yönüne giderken sağa doğru ayrılıp Innsbruck-Verona yönüne döndük. Hava parçalı bulutlu, yol kalabalıklaştı.

Saat 13.25 itibariyle Innsbruck’ a 80 km kala Almanya’ dan Avusturya’ ya geçtik. 14.13’te  Innsbruck’ a geldik, yol sıkıştı, arasıra yağmur yağıyor. Bir Shell benzin istasyonunda mola verdik, Mc Donalds restorandan karnımızı doyurduk (Gümüş de sırada bekledi ve mc nuggets’ larını haketti !). Yola koyulup İtalya’ ya girdik ve Bösen‘ e doğru sürdüm. Yol güney Tirollerin arasından vadiden geçerek ilerliyor, yola paralel tren yolu var, manzara muhteşem. İki kere mola verdik, ikincisinde Bologna‘ ya 80 km mesafedeyiz, Hava çok sıcak oldu.

Yola çıkalı tam 12 saat olduğunda, Rimini seviyesinde otoyoldaki bir yakıt istasyonunda durduk. İstasyon çok hareketli, hava sıcak, arabasında uyuklayan ve geceleyen pekçok yolcu var, aralarında Türkler de var. Burada uyuyup dinlenmeye karar verdim.

Cumartesi,Ağustos 22, 2009

İtalya (15. gün)

Saat 06.00′ da dinlenmiş olarak uyandım ve yola koyuldum. Hedef Brindisi limanı. Çizmeden aşağı inerken Ancona‘ yı 30 km geçince sağda San Marino Cumhuriyeti’ ne ait olduğunu zannettiğim tepe üzerinde bir kale var. Bir başka zaman uğranıp ziyaret edilebilir. 10 km sonra bir başka kale kalıntısı daha var. Dışarıda hava çok sıcak ve rutubetli, yola çıktığımdan beri klima çalışıyor!. İki kere mola verip Bari’ ye doğru yola devam ediyoruz.

Brindisi7

Brindisi35

Bari‘ yi geçtikten sonra Brindisi istikametinde devam ettik. Brindisi limanına girip Endeavur ofisine gittim (saat 14.00), biletimi değiştirip bu akşamki feribota bilet aldım. Limanda beklemeye başladık, üç feribot aynı anda indirme-bindirme yapıyor, çok kalabalık ve aşırı sıcak. Bineceğimiz Elli-T feribotu 18.00′ de kalkıp 03.00’ te Igoumenitsa‘ ya yanaştıktan sonra sabah saatlerinde Corfu‘ ya devam edecek. Bu nedenle araçları yüklerken buna göre sırayla alıyorlar.

Pazar,Ağustos 23, 2009

Yunanistan-Türkiye (16. gün)

Sabah 03.30 da Igoumenitsa limanında  karaya indik ve A2 otoyolunda ilerlemeye başladık. Burada da hava sıcak ve ağır. Yol bomboş, iki-üç araba geçti sadece. Saat 06.30′ da 2 Euro ödeyip Selanik yoluna girdik. Yolda 120 km hız sınırı var, bu hızda giderken bir haşere sürüsüne girdim, ön cam kıpkırmızı olunca hızı düşürmek zorunda kaldım.

Kavala’ ya 120 km kala bir park yerinde kahvaltı molası verdik.  Asprovalta’ ya doğru ilerlerken bazı karavanların kıyıda olduğunu yukarıdan görebildim. Saat 10.09′ da Yunanistan gümrüğünden sadece pasaport kontrolüyle geçtik.

TC gümrüğünde bizi bir sürpriz bekliyormuş. Arabamız,  X-ray cihazına yönlendirildi, bunun için tüm eşyalar bir sıranın üzerine boşaltıldı, sonra tekrar yüklendi. Saat 11.00 de ancak gümrükten çıkabildim…Saat 14.10′ da (km 56,024) Suadiye’deki evimize ulaştık.

GENEL NOTLAR:

1- Toplam katedilen yol  6,862 km

2- Toplam yakıt  556  lt

3- Yakıt sarfiyatı  12,5 km/lt

4- Yakıt maliyeti : 1,385 TL

5- Vize, sigorta, triptik vs masrafları:707TL

Related articles
  • A Day in Austria – Salzburg, Austria (travelpod.com)
  • Mozart at Last – Salzburg, Austria (travelpod.com)

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Adriyatik turu yapıyoruz

15 Cumartesi Ara 2012

Posted by Erhan Ergün in Avrupa

≈ 1 Yorum

Etiketler

Albania, Alexandropolis, Ancona, Arnavutluk, Asprovalta, Ayvalık, Üsküp, Bar, Bari, Bellagio, Bitola, Bologna, Brescia, Brindisi, Budva, Como, Croatia, Dedeağaç, Dubrovnik, Elbasan, Garda, Hvar, Hırvatistan, Igoumenitsa, Karadağ, Kavala, Konitsa, Kotor, Kozani, Lecco, Ljubliyana, Lugano, Macedonia, Makarska, Makedonya, Milano, Montenegro, Mostar, Ohrid, Padova, Pesaro, Pescara, Podgorica, Rijeka, Rimini, Sarajevo, Saraybosna, Skopje, Slovenia, Split, Thessaloniki, Tiran, Tirane, Trieste, Venedik, Venezia, Verona, Zadar, İoannina, İpsala

Podgorica-Millenium köprüsü
Dubrovnik-Mostar yolunda restoran
Igoumenitsa sahili
Garda gölü
Split, Diocletian Sarayı
Kavala Agios Nikolaos kilisesi
Selanik caddeleri
Sarajevo at arabaları
Sarajevo çarşı içi
Zadar limanı
268-Sarajevo-bascarsive tarihi sebil
Sarajevo Üniversitesi
Yol haritası
Yanya kalesi
Selanik'te börek keyfi
Mostar
Kotor Körfezi
Ohrid
Selanik'te Ataevi
Yanya Pamvotida gölü
Mostar
Como-Duomo
Rijeka
Bellagio

 

Cumartesi, Eylül 06, 2008

Yunanistan (1. gün)

      Saat 09.10 da Suadiye’ den karavanımız ile hareket ediyoruz (km 37,640).  12.30 da İpsala‘ ya, az sonra da hududa giriyoruz (km 37,950).  Türkiye gümrüğünden beş dakikada, Yunanistan gümrüğünden onbeş dakikada geçiyoruz.  Köpeğimiz  Gümüş ile ilgili evrak sormadılar.  Yunan polisi alkol ve sigara sorguladı sadece.  Yunanistan’ a girdikten sonra otoyoldan değil E90 yolundan ilerleyip  Alexandropolis (Dedeağaç)’ e girdik (saat 15.00).   Hava güneşli ve 30 derece.  Şehirde bir tur attık, yerel halk deniz kenarında rakı-uzo keyfi yapıyordu.

019-Kavalalimani

      Saat 17.00 de Kavala’ ya ulaşıyoruz.   Kavala genel olarak Ayvalık’ a benziyor.  Girişteki su bendi Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış.  Şehir merkezinden yukarıdaki kaleye daracık yollardan gitmek istiyoruz.  Kavala küçük bir şehir olmasına karşın, park problemi var.  M.Ali paşa’ nın evinin önündeki küçük otoparka parkedip dolaşıyoruz.  Paşanın evi ne yazık ki ziyarete kapalı.  Hemen yanında camiden bozma (İbrahim Paşa camii) Agios Nikolaus kilisesi var.

      Yukarıdan şehrin görüntüsü çok güzel.  Kaleden sahile inerken geçtiğimiz daracık yollarda parketmiş araçlara ve evlere adeta teğet geçerek aşağıya iniyoruz.  Saat 18.40 ta Kavala’ dan ayrılıyor ve tekrar otoyola çıkıp Selanik yönüne doğru devam ediyoruz.  Daha önce internetteki bazı seyahat sitelerinden birinde okuduğum Asprovalta kasabasının levhasını görünce otoyoldan ayrılıp bu kasabaya saat 20.00 de giriyoruz.  Selanik’ e 80 km mesafedeki bu yerleşim, canlı bir sahil ve plaj kasabası. Yine netteki bilgiye dayanarak, bir ucuzluk marketten gerçekten çok ucuza alışveriş yapıp sahilde karnımızı doyuruyor ve günü bitiriyoruz.

Pazar, Eylül 07, 2008

Yunanistan (2. gün)

      Saat 07.00 de Asprovalta sahilinde güneşin doğuşu ile uyanıyor ve Gümüş ile denize giriyorum.  Deniz temiz ve ılık, etrafta kimsecikler yok. Kahvaltı edip 09.16 da bu güzel kasabadan ayrılıyoruz.  Tekrar Yunanistan’ı baştan başa geçen ve AB fonlarıyla inşa edilmiş muhteşem otoyola giriyor ve Selanik’ e doğru yola koyuluyoruz.   Saat 10.30 da Selanik’ teyiz.  Selanik Görüntü olarak İzmir’ e çok benziyor. Oldukça kalabalık bir şehir ve otopark sorunu var.  Sahildeki otoparka arabamızı parkedip yayan olarak dolaşmaya başlıyoruz.  Atatürk’ ün evini sorup o yöne doğru yokuş yukarı çıkmaya başlıyoruz ama hava çok sıcak. Yolda bir kafede soluk alıp nefis selanik böreki yiyoruz.  Ispanaktan aldığımız güçle yola devam edip TC konsolosluğu’ nu buluyoruz,  Atatürk’ ün evi de bahçesinde.  Pazar olmasına rağmen ricamızı kırmayıp bizi içeri alıyor ve  evi gösteriyorlar.

071-SelanikAtaevi

      Saat 15.00 gibi Selanik’ ten ayrılıp Kozan‘ a geldik ama şehre girmiyoruz. Mazot alıp yola devam ediyor ve İtalya dahil pek çok yere feribot seferlerinin yapıldığı br liman şehri olan Igoumenitsa’ ya 80 km kala otoyoldan ayrılma levhasını takip ediyoruz. Otoyolun bu kısmı henüz bitmemiş, dağ yoluna sarıyoruz.  18.15 te mola verip birşeyler yedikten sonra döne döne aşağı inip tekrar otoyola bağlanıyor ve 19.30 da Yanya‘ya giriyoruz . Burası şirin bir kent ve çok öğrenci var.  Hafta sonu olduğu için de hemen herkes sokakta eğleniyor.

Pazartesi, Eylül 08, 2008

Yunanistan-Makedonya (3. gün)

      Sabah Yanya’ da arabayla tur atıp tanımaya çalışıyor ve bir kafede  kahvaltımızı yapıyoruz. Tekrar şehir merkezine dönüp kaleye yakın park ettikten sonra yayan olarak merkezde dolaşıyoruz. Kale içini, Aslan Paşa camiini ve müzeyi geziyoruz. Rahmetli babamın da doğduğu yer olan Yanya (İoannina), eskiden Arnavutluk’ un başkenti imiş. Yüz bin nüfuslu şehirde yirmibin öğrencisi olan bir üniversite var.  Şehir 475 mt rakımda ve tarihi 1020 yılına uzanıyor.  1205′ te İstanbul’ dan göç almış.  1345′ te sırpların eline geçmiş, 1618′ de 2.Murat zaptetmiş. Arnavutluk doğumlu Ali Paşa devrinden sonra 1817′ de ingilizler devreye girse de İsmail Paşa gelip şehri ateşe vermiş. 1878 Berlin anlaşmasıyla şehir Yunanistan’ a devredildiyse de 1913′ e kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmış.

083-Yanya

      Saat 15.00 te şehirden ayrılıyoruz.  Çok güzel ve dağlık bir yoldan ilerleyip Konitsa‘ da şelale ve köprü manzarasında mola veriyoruz.  Sonra asıl yolumuzu (M5-E65) buluyor ve Kozan üzerinden Niki sınır kapısına ulaşıp Yunan gümrüğünü 10 dakikada, Makedon gümrüğünü yarım saatte geçerek saat 20.30 da (bu arada EU saat dilimine geçtik !) Makedonya’ ya giriyoruz. Girer girmez de görüntü farkı hemen dikkatimizi çekiyor. Bitola kentine ulaşıp burada geceliyoruz.   Gece birhayli sıcak (35 derece) olmasına karşın sabaha karşı üzerimize pike çekmişiz…

      Asıl adı Manastır olan bu şehir, 530 yıl Osmanlılarda kalmış.  615 m rakımda Babadağ eteklerinde kurulu kentte 20 ülkenin konsolosluğu varmış. Atatürk de, askeri idadiyi burada okumuş.  Halkın orijini Kırgız. Para birimi Dinar  (1Euro=60 Dinar).

Salı, Eylül 09, 2008

Makedonya (4. gün)

      Sabah çıktığımız yol yer yer çok bozuk, hatta otoyol dedikleri yol da bozuk ama girişte para aldılar, fiş vermediler, kur farkını memur cebe attı.  Hız sınırı saatte 130 km ama 110 km yi geçmiyoruz.  Dağ yolunda bir lokantada durup hem dinleniyor, hem de  karnımızı doyuruyoruz.  Saat 12.00 de Üsküp‘ e giriyoruz.  Önce bir tur atıp şehrin havasını almaya çalışıyoruz.  Kaotik bir şehir.  Kalabalık ve düzensiz.  Yaşam kalitesindeki  düşüklük her görüntüye yansıyor.  Kenar semtlerde biraz daha seviye farkı var. Tepeye tırmanıp panoramik görüntüye baktık.

      Şehir önce 518 yılında, son olarak da 1963 yılında depremlerle yerle bir olmuş.  Arada bir de Avusturyalı bir general şehri yakmış. Vardar ovasında yer alan şehrin ortasından Vardar nehri geçiyor.  Y.Kemal Bayatlı burada doğmuş, halk Makedon ve Arnavutlardan oluşuyor.  Saat 13.00 civarı Üsküp’ ten ayrıldık.  Dönüş yolumuz Prileb-Bitola üzerinden.  166 km’ lik yolun (E65+M5) Bitola’ dan sonraki 40 km’ lik kısmı ormanlık, dağlık ve seyirlik. Saat 17.00 gibi Ohrid‘ e geldik.  Güzel bir sayfiye kasabası.  Aynı zamanda tarihi.

161-Ohrid-Sy Pantelejmon kilisesi

      Geçmişi M.Ö. 3. yy’ a uzanan Ohrid, hristiyanlığın merkezlerinden biri sayılıyormuş.  Evliya Çelebi‘ nin seyahatnamesinde sözünü ettiği Ohrid, 365 kilise şehri olarak biliniyor ve bir başka adı “Slavic Jerusalem”.  Göl, Afrika’ daki Tanganika ve Güney Amerika’ daki Titicaca gölü kadar eski.  62,000 nüfuslu şehirde 2,000 türk ve 13 aktif cami var.  St. Pantelejmon-Plaoshnik katedrali 5. yy’ dan kalma ve geniş bir arkeolojik kazı alanına sahip.  St. Clement 10.yy’ da restore ettirmiş.  Ohrid, Avrupa’ nın ilk üniversitesine sahip ve Crylic alfabesi burada yazılmış.  Katedral Türkler tarafından yıkılıp (!) yerine cami (!) yapıldıysa da bugün orijinaline uygun olarak yerinde duruyor…

      Şehre girince önce arabayla tur atıp kalacak otel aradık ama köpek kabul eden otel bulamadık.  Son gittiğimiz otelde de reddedilince yan tarafta taburelere oturmuş sohbet eden Türklerden yardım istedik.  Birisi çok ilgilendi ve bizi göl kenarında çok güzel bir otele götürdü.  Sahibi de Türk olan bu otelde 40 Euro’ ya bir gece kaldık.  Akşam  gölde yakamozlar ay ışığı altında muhteşemdi.

Çarşamba, Eylül 10, 2008

Makedonya-Arnavutluk (5. gün)

      Güzel ve derin bir uykudan sonra 07.00 de uyandık.  Sabah banyomu gölde aldım.  Oldukça ılık ve zemini kaygan bir göl.  Kahvaltı edip 10.12 de otelden ayrıldık.  Önce kaleye çıktık.  Kazı yapılan geniş alanda dolaştık.  Sur içindeki evler çok güzel, İstanbul Büyükada’ yı andırıyor. Merkeze inip çarşıyı gezdik.  Bizim çarşılarımıza benziyor ve Türkiye merkezli dükkanlar var. 12.30 da tekrar yola koyulduk ve Ohrid gölü kıyısını takiben Arnavutluk sınırına geldik.  Çıkışta Gümüş’ ün evrakını kontrol ettiler, 15 dk. Sonra 14.10 da Arnavutluk’ a girdik.  Girerken 1’er Euro ayakbastı parası aldılar.  Para birimi Lek, 1Euro=120Lek.  Göl kıyısını izleyerek (E852 yolu) bir lokantaya geldik.  Aynı zamanda bir otel olan bu işletme köpek kabul ediyor ve oda kahvaltı 20 Euro.  Çok ucuza göl kenarında muhteşem bir yemek yedik ve karnımız tok yola koyulduk.

      Önce bir dağı aşıp Elbasan‘ a vardık.  Ohrid-Tiran arası 120 km.  Elbasan bir ovada kurulmuş yayvan bir şehir, ağır metalurji fabrikaları var. Bu şehre Elbasan ismi, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1467 de “ılıbasan” (kuvvetli yer) anlamında verilmiş.  Burayı geçer geçmez bir dağ tırmanışı başlıyor.  Yol (E852) dar, virajlı ve tehlikeli (gece geçmemek gerek).  Tiran’a varışımız tam iki saat sürüyor.  Tiran’ da iki nehir var.  Tiran ve Lana. Bu şehir Süleyman Paşa tarafından 1614′ te kurulmuş.  1920’de Arnavutluk’ un başkenti olmuş.  Şimdilerde nüfusu 600,000 civarında.  1925 yılından sonra Türkiye’ den kovulan bektaşiler ve dervişler buraya yerleşmişler.  Hala orada oldukları görüntüden anlaşılıyor.  1941 yılında Enver Hoca komunist partiyi kurarak başa geçmiş.

188-Budvakenti

      Tiran’ da trafik kargaşası var.  Bizde olduğu gibi maganda sürücüler bol.  Şehir tarihte geçirdiği yangın ve yıkımlar sonrasında düzensiz kurulduğu için kişiliksiz.  Sorarak yolumuzu bulup İşkodra‘ ya doğru devam ettik.  Yol boyu Alpet petrol istasyonları var.  Yol çok güzel,  polis kontrolü sık. Gündüz farlar açık seyretmek mecburi. E762 üzerinde ilerledik ve gün batarken İşkodra’ ya geldik.  Alpet istasyonunda yol sorduk, 500 mt sonra Drin nehri üzerindeki köprüden karşıya geçince Montenegro sınır kapısı yakınmış,  öyle yaptık ama nehrin karşı yakasında çingene mahallesi varmış. Karanlık ve çingenelerle dolu çamurlu ve bozuk bir yoldan geçerek sınır kapısına geldik.  2 Euro ayakçekti parasını ödeyip kolayca çıktık.  Biraz sonra Montenegro gümrüğüne geldik ve 8 Euro ekoloji vergisi ödeyip arabanın camına yapıştırmak üzere bir yıl geçerli pul aldık.  Karanlık ama kaymak gibi asfalt yolda 40-50 km ilerleyip bir yerde yol karışınca yol sorduk.  Market sahibi genç adam yemekten kalkıp aşağı indi ve dil bilmemesine rağmen yolu tarif etti.  21.30 gibi kıyıdaki Bar kentine ulaştık ve geceyi burada geçirdik.

Perşembe, Eylül 11, 2008

Montenegro (6. gün)

      2006 Temmuz’ unda bağımsızlığına kavuşan Montenegro’ nun nüfusu yaklaşık 600,000. Bar önemli bir merkez ve adını karşı yakadaki (İtalya) Bari şehrinden almış.  1571-1878 yılları arasında Osmanlı yönetiminde kalan Bar şehri oldukça canlı.  Sabah yola koyulduk  ve ana fikrimiz sahil yolunu takiben Dubrovnik’ e gitmek iken,  yolda gördüğümüz Podgorica levhasına uyup otoyola girdik.  2006 yılında tamamlanan “Sozina Tunnel” dan 5 Euro ödeyerek geçtik ve başkente gelmeden bir kasabada çok güzel kahvaltı yaptık. Otoyollar için AB’ den destek almışlar ve yolları güzel yapmışlar.  Tünel kusursuz ve 4,198 mt uzunluğunda.

      Bu arada Montenegro (Crna Gora) kelime anlamı olarak Kara dağ demekmiş.  Başkent Podgorica ise adını, şehre yukarıdan bakan küçük tepe (gorica) den almış.  1946-1992 yılları arası ismi Titograd imiş. Şehirde çok yeni yapılaşma var. 1474′ te Osmanlılara geçen şehirde gelişme durmuş. Türkler savaşlara karşı koymak için kale ve surlar yapmışlar ve İşkodra iline bağlı “böğürtlen” kazası haline getirmişler.  2. dünya savaşında 70 kez bombalanan şehir yerle bir olmuş.  Alüminyum, tütün, şarap ve tekstil ürünleri var.  Sahil yoluna geri dönmek için önce bir dağa tırmandık, eski kraliyet merkezi olan “Çetinje” den geçip döne döne aşağı inerken Budva kenti Göründü.

Kotor Körfezi
Tam bir riviera şehri olan Budva, tarihte 1420-1797 yılları arası Venediklilerin, 1814-1918 arası ise Avusturyalıların yönetiminde kalmış.  1979 yılında depremle yok olan şehir, milyonerler şehri olarak biliniyor.  20 km mesafede Tivat havaalanı var.  Sahil yolunu takiben Tivat’ a gelip geçtik, Kotor körfezi sahilinde dar yollarda ilerledik.  Yerel halk yol kenarındaki evlerinin önünden denize giriyorlar.  Aslında koyu kestirmeden geçen feribot varmış ama biz dolaşmayı tercih ettik.  Koyun karşı yakasında yol daha geniş ama bu taraf gibi hoş değil.   Hersek Novi’ ye geldik.  Basit bir kent, durmadan geçip 13.59 da sınıra geldik.  Sınırı geçip Hırvatistan’ a kolayca girdik ve güzel bir yoldan inerek Dubrovnik’ e ulaştık.  Para birimi Krona, 1Euro=65 Krona.

       Eski adı Ragusa olan şehir, tarihte Venedikliler ile Osmanlılar arasında iyi bir denge kurulmasını sağlamış.  Dubrovnik ismi, çam ormanlarından geliyormuş.  Ragusa 7. yy’ da kurulmuş, Ragusa Cumhuriyeti, hürriyetini 1272 yılında kazanmış.  Dünyanın üçüncü eski pharmacy’ si buradaymış. 1667 de ciddi bir deprem geçirmiş.  1800′ lerde Fransızlar göz koymuşlar bu şehre.  Ancak Avusturya hakimiyeti galip gelmiş.  Bu hakimiyet, Avusturya-Macaristan krallığı 1918′ de sona erene dek sürmüş.  Sonra Yugoslavya ile bütünleşmiş.  1991′ de Hırvatistan ve Slovenya bağımsızlıklarını ilan etmişler.  Aynı sene Miloseviç kuvvetleri saldırmış.  Hasar 2005′ te onarılabilmiş.  Dünyanın en eski arboretumu bu şehirdeymiş.

Dubrovnik-2

      Şehrin dar sokaklarında park problemi var.  Dışına çıkıp Split yönünde biraz ilerliyor ve şirin bir koyda mola veriyoruz.  Zaton Mali adındaki bu koyda çok pansiyon var.  18.00 civarı tekrar şehre dönüp kalenin üst kısmında üç saatlik park yeri bulup arabamızı parkettik.  Saat 22.00′ ye kadar şehri turladık.  Kale içi çok canlı, evler hala kullanılıyor, çok sayıda zengin turist var.  Kale içinde  akşam yemeğimizi yedikten  sonra Zaton-Mali koyuna dönüp orada kaldık.

Cuma, Eylül 12, 2008

Montenegro-Bosna Hersek (7. gün)

      Sabah 08.45′ de yola çıktık.  Yolda mazot alıp iki kez Hırvat sınırını geçtik (sadece pasaport kontrolü).  Bosna Hersek’in deniz kıyısında 30 km lik bir sahil şeridi var ve yapılaşma yok, bakir, kontrolünü de Hırvatlara bırakmışlar.  Sonra Bosna sınırına geldik. Uzun bir kuyruk, kamyon ve otobüs karmaşası yarım saat kadar sürdükten sonra 40,280 km’ de Bosna’ ya girdik.  Para birimi Kuno, 1Euro=2 Kuno.  Mostar’ a giden yol uzun olmamakla birlikte, iki şeritli bölünmemiş bir yol, 80 km hız sınırı var ve sollamak yasak.  Bol kamyon ve yol inşaatı da olunca seyahat üç saat sürdü.  Mostar yeni yapılaşan şehirle eskisi iç içe geçmiş bir kent. Modern binalar da mevcut.  Eski şehir çok hoş.  Neretva nehri zümrüt renginde akıyor.  Şehri dolaşıp köprü altında bir kafede soluklandık.

252-Mostarkoprusu

      Şehir çıkışında VW bayiine uğrayıp, ingilizce bilen servis şefiyle anlaşarak T5’in yağını değiştirttim ve kontrollerini yaptırttım.  Mostar iki halka evsahipliği yapıyor. Boşnaklar ve Hırvatlar.  Hırvatlar batıda, Boşnaklar doğuda oturuyor.  Sırplar ise savaştan sonra dönmemiş.  Mostar’ a ilk saldırıyı 1991′ de Sırp ordusu yapmış.  Sonra Bosna kurtuluş ordusu ve Hırvat savunma birlikleri Sırpları uzaklaştırmış.  Fakat bu defa Hırvat güçleri saldırıp şehri mahvetmişler.  Sinan’ ın öğrencisi Hayruttin’ in yaptığı eski Mostar köprüsü de bu sırada yıkılmış.

      Sarajevo’ ya giden yol nehri takiben dik yamaçlı dağların arasından geçiyor.  Trafik çok yoğun.  Yol boyunca kurşunlanmış evler var.  Şehre ulaşmamız 18.45′ i buluyor.  Çok canlı ve daha önce duyduklarımızın aksine çok serbest bir şehir.  Eski çarşı Osmanlı havasını yansıtıyor.  Kahve kokuları her yerde.  Sedef lokantasında çok ucuza lezzetli “cevap çiçi” yiyoruz.   Sarajevo, kalıntıları eski olmakla birlikte, kimliğini Osmanlılara geçişiyle kazanmış (1463). Bu tarihten başlayarak, Osmanlılar şehri imar etmişler ve Avrupa’da kurdukları en büyük kent olmuş.  500,000 nüfuslu şehirde değişik dinler birarada yaşıyor. Tarihte Avarlar, Romalılar, Bulgarlar ve Macarların yönetiminde kalan bölge, 1463-1878 arası Osmanlılara geçmiş ve 1878 de Berlin anlaşmasıyla Avusturya-Macaristan yönetimine verilmiş.  2. dünya savaşı sırasında Hırvatların kontrolünde olan şehrin zengin mahallelerinde Hırvatlar yaşıyor.  Şehirde 1885′ de Avrupa’ nın ilk tramvayı çalışmış.

Cumartesi, Eylül 13, 2008

Bosna Hersek-Hırvatistan (8. gün)

      Sabah 06.30′ da uyanıp kahve+çay içiyor, arkasından çarşıda fırından taze çıkmış börek yiyip alışveriş yapıyoruz.  10.45 gibi şehirden ayrılıyoruz. Çıkışta epey uğraşarak ve dört beş kişiye sorarak “Tünel Müze” yi buluyoruz.   Savaş sırasında üç milyon kişiyi serbest bölgeye kaçırmak için 150 kişinin 4 ayda kazdığı 800 mt’ lik bir tünel.  Evini bu amaca hibe eden Boşnak teyze halk kahramanı olmuş.  12.50′ de oradan ayrılıp Mostar yolunda Neretva nehri kenarında güzel bir restoranda öğle yemeği molası veriyoruz.  17.15′ de oradan ayrılıp yola koyulduk ve şiddetli bir yağmur başladı.  Yolu sel bastı, yol görülmez oldu, kendimizi ülkemizde gibi(!) hissettik.  Bosnalılar kötü araba kullanıyor.  Hırvatistan sınırına doğru yağmur kesildi.  İki dakikada sınırı geçtik ve Split yönünde E65′ te yola devam ettik.

SarayBosna-tarihi Tünel

      Yol Dalmaçya kıyısına paralel uzanıyor ve çok güzel.  Saat 18.30 da Zaostrog kasabasına girip, sahildeki camping alanında yerimizi aldık. Denize girip banyo yaptık ve rahatladık.  Yemeğimizi de karavanımızın gölgesinde yedikten sonra sahilde küçük bir gezinti yaptık ve sonra sessiz ve  derin bir uykuya daldık.

Pazar, Eylül 14, 2008

Hırvatistan (9. gün)

      Yakındaki kilisenin çan kulesinden gelen çan sesiyle saat 07.00 de uyandık.   Hava bulutlu 25 derece, tabiat harika. Kasabada iki tur yürüyüş parkuru var. Bir de feribot iskelesi var, herhalde karşıdaki adalara sefer yapılıyor. 20 Euro’ ya kaldığımız bu şirin yerden 11.30 da ayrılıp, sahil yolunu (E65) takiben 13.00 de Split’ e geldik.  Split şehrinin tarihi 1700 yıldan eskiye gidiyor. İlk sahipleri Yunanlar.  Sonra romalılar zamanında kral Diocletian bir saray inşa ettiriyor (MS 293).  Kalıntıları hala duran bu saray çok büyük.  Ortaçağda Macarlar, Slavlar ve Hırvatların etkisinde kalan şehir, 10.yy’ da Venediklilerin kontrolüne geçmiş.

Split-1

       Bu dönem, 1420′ den 1797′ ye kadar sürmüş.  Sonraları Viyana kongresiyle Avusturya kontrolüne giren Split, 1. dünya savaşı sonrası Yugoslavya’ ya geçmiş.  1941′ de Yugoslavya’ nın, nazi Almanyası tarafından işgali sonrası İtalya denetimine giren şehir, 1943′ te Tito taraftarlarınca kurtarılmak istenirken büyük hasar görmüş.  Daha sonra tekrar dağılana kadar Yugoslavya’ da kalmış.   14.45′ te buradan ayrılıp  A1 otoyolunu takiben saat 17.00 de Zadar‘ a geldik. Eski şehiri dolaştık, çay kahve molasından sonra 17.45′ te buradan da ayrıldık.  Zadar’ ın tarihi taş devrine kadar uzanıyor.  6.yy’ da ciddi bir deprem yaşamış.  Jüstinyen zamanında Bizans şehri olmuş. 1918′ e kadar dalmaçya başkenti ünvanını korumuş.  Sıkça Venedik akınına maruz kalan Zadar, 16.ve 17.yy’ larda da Osmanlı ataklarına karşı kaleler inşa etmiş. Daha sonra Avusturya kontrolüne giren şehir, 1918 de İtalyan ordularına ev sahipliği yapmış.  2. dünya savaşında almanlar şehre girmiş.  Bu dönemde şehir bombalanmış.

      1945-1991 arası Yugoslavya kontrolüne geçen şehir, 1991-1995 arası Miloseviç güçlerinin bombardımanıyla son defa yıkılmış.  Zadar’ dan ayrılınca otoyola girdik ve yükselmeye başladık. Yol çok güzel ve bolca viyadük geçişleriyle tüneller var. Viyadüklerde yan rüzgarlar oldukça kuvvetli.  Sahil yolundan gitmeyi arzu etmemize rağmen, levhalar bizi A1 otoyoluna yönlendirdi. Otoyolda hız limiti 130 km fakat rüzgar nedeniyle zaman zaman 80′ e kadar düşürülüyor. Yolda iki adet beheri 6 km uzunluğunda tünel geçtik.  Rijeka’ ya 70 km kala bir dinlenme yerinde durduk. Dışarıda sıcaklık 6 dereceye kadar düştü. Durduğumuz bölge yörenin en yüksek yeri (yaklaşık 800 mt) ve kışlıklarımızı giyinip önce  buradaki restoranda karnımızı doyuruyor sonra  biraz üşüyerek geceliyoruz.

Pazartesi, Eylül 15, 2008

Hırvatistan-Slovenya (10. gün)

      Soğuk bir sabaha uyanıp  otoyolda yaklaşık bir saat giderek 09.15′ te Rijeka‘ ya girdik. Şehirde hemen hakim olan İtalyan havası dikkat çekiyor. Rijeka’ nın tarihi diğer Dalmaçya şehirlerinden farksız. Ostrogotlar, Bizanslılar, Lombardlar, Hırvatlar, Macarlar ve Avusturyalılar. Trieste Avusturya’ nın limanı iken Macar Rijeka limanı ile çekişme içindeymiş. 1920 yılında bağımsız devlet ilan edilen Rijeka, daha sonra Roma anlaşmasıyla (1924) İtalya’ ya verilmiş.  2.dünya savaşında İngiliz-ABD savaş uçakları şehri bombalamış.

      Saat 11.30′ da Rijeka’ dan ayrıldık.  35 km sonra A7-E61 üzerinden Slovenya sınır kapısına geldik. Çıkışta serbest geçtik, Slovenya girişinde pasaport ve ruhsata baktılar.  12.15′ te Slovenya’ ya girdik.  Burası çok güzel bir Avrupa ülkesi olmuş.  Genel görüntüsü Avusturya’ yı çağrıştırıyor.  Otoyol girişinde 35 Euro ödeyip “Vijeka” denilen bir pul aldık ve ön cama yapıştırdık.  Görevli ingilizce bilmediği için biraz kızdım.  Kısa bir süre sonra Ljubliyana‘ ya girdik. Çok şirin bir şehir. Arabamızı otoparka koyup şehri yayan dolaştık, bir Meksika lokantasında karnımızı güzelce doyurduk.

Ljubliyana-4
Ljubliyana, tarihte Alman, Latin ve Slav kültürleriyle yoğrulmuş bir başkent.  MÖ 2000 yılına uzanan tarihi var.  Slovenlerin ataları 6. yy’ da gelmişler.  1511′ de depremle yıkılan şehir, sonra rönesans tarzında yeniden inşa edilmiş.  1. dünya savaşı sonrası Yugoslavya’ ya geçen şehir,  2. dünya savaşı sonunda önce nazi Almanyası, sonra faşist İtalya tarafından işgal edilmiş.  Daha sonra “Socialist Republic of Slovenya” nın başkenti olan şehir, 1991′ de Yugoslavya’ dan bağımsız hale gelip 2004′ de ülke olarak EU’na girmiş.

      Şehirden ayrıldıktan sonra A1 otoyolundan ilerledik ve deniz seviyesine inerken hava ısındı, güneş yüzünü gösterdi.  İtalya sınırından kontrolsüz girdik ve Trieste’ ye geldik.  Kent çok büyük, eski ve çok güzel.  İki gün yayan gezilebilir.  Trieste, MÖ 3000 yılından 1920 yılına kadar değişik ellerde geliştikten sonra, İtalya’ ya verilince değerini yitirmiş.  En parlak dönemi Maria Theresia zamanıymış.  Napolyon savaşlarında ise çok zarar görmüş. İtalya’ ya resmen geçişi ise 1954 yılında olmuş. Bu arada Slovenya’ nın Adriyatik’ te kısa bir deniz şeridi var ve meşhur Koper limanı burada bulunuyor. Trieste şehrinde arabayla dolanıp, trafik yoğun olduğundan ve otopark bulamadığımız için çıktık ve A4 otoyolunu takiben (çok TIR var) 21.00 de Venedik‘ e geldik.  Arabayı koyacak ve geceleyecek uygun yer bulamadık, yola devam edip Padova Ovest yakınında geceledik.

Salı, Eylül 16, 2008

İtalya (11. gün)

      Saat 08.00’de uyanıp hemen yola koyulduk. Padova şehir merkezinde bir tur atıp A4 otoyoluna çıktık. Milano yönünde ilerlerken yol çok kalabalık, bol ticari araç vardı.  Verona‘ ya gelmeden Garda gölüne doğru sapıp otoyoldan ayrıldık.  Burada Gardaland ve benzeri eğlence merkezleri var ve her taraf bisiklete binenlerle dolu.  Lido camping’ i gezdik,  araba ve iki kişi 23 Euro ve beş yıldızlı bir camping.  Göl kenarında dinlendik.

      İtalya’nın en büyüğü olan Garda gölü, buzul çağında oluşmuş ve sadece burada yetişen bir alabalık türü varmış. Tekrar yola koyulduk, A4 otoyolunu takiben ilerledik. Milano’ yu geçince A9 otoyoluna girdik ve kuzeye doğru gittik.  Manzara çok güzel.  Hele göl kenarındaki Como şehrine geldiğimizde kendimizi cennete düşmüş gibi hissettik.  Önce arabayla şehirde tur atıp 6. zonda park yeri bulduk ve parkettik.  Yürüyerek merkeze geldik.  Parkyeri sorunu burada da var. Beyaz çizgiler arası bedava, mavi paralı (20.00-08.00 arası bedava) sarı ise rezerve.   Duomo meydanında yemek yedik ve biraz dolaştık.

379-Bellagio

      Como’ nun tarihi bronz çağına kadar gidiyor.  MÖ 1. yy’ da Romanlar geliyor ve Julius Ceasar bir şehir kuruyor.  1796′ da Napolyon gelip 1825′ e kadar bölgeyi yönetiyor.  Avusturya hakimiyetinden sonra şehir 1859′ da İtalya krallığına geçiyor.  Mussolini burada hapsedilmiş ve kuzey kıyısında bir kasabada öldürülmüş.  Como, ipek üretimiyle de ünlüymüş.  Duomo, 1396′ da inşaatına başlanıp, 1740′ ta bitirilmiş.  Como gölü avrupanın en derinlerinden biri (400 mt) ve en derin yeri deniz seviyesinin 200 mt altında.  Como’ dan ayrılıp göl kenarındaki daracık yoldan kuzeye doğru ilerledik.  Manzara harika. 18.30′ da Bellagio’ ya vardık.  Burası  sakin bir başka cennet. Karşı kıyıya feribot ve deniz taksileri çalışıyor.

Çarşamba, Eylül 17, 2008

İtalya (12. gün)

      Saat 07.00′ de uyanıp yarım saat sonra bu cennet köşeden ayrıldık.  Yakın bir istasyondan yakıt alıp Lecco tarafındaki kısa bacaktan ilerledik ve SS36 yolundan Milano otoyoluna girdik.  Çok TIR trafiği var.  Bir yerde trafik iyice sıkıştı, yarım saatte zor kurtulduk.  A1 üzerinden A14 yoluna çıkınca bir yakıt istasyonunda kahvaltı edip mazot aldık ve Bologna üzerinden 13.45′ te Ravenna‘ ya geldik.

395-RavennaPOPOLOmeydani
Hava tekrar ısındı, 21 derece ve açık. Ravenna çok hoş, yayvan bir tarihi şehir.  Tarihte Ravenna Ostrogotların yönetiminde önemli bir deniz kentiymiş. Justinyen 540′ ta zaptetmiş ve böylece Bizans’a ait olmuş. Bu aidiyet 751′ de Lombardların gelmesiyle sona ermiş. Dante bu şehirde yaşamış. 1636′ da şehir sele maruz kalmış.  Lord Byron da iki yıl bu şehirde yaşamış.

       Yemek yedikten sonra biraz dolaştık ve saat 16.00′ da buradan da ayrıldık. Bu defa sahile paralel uzanan ücretsiz SS16 yolunu seçtik.  Sahil sitelerine dikine inen yollar var.  Rimini’ ye yakın bir alışveriş merkezinde durduk.  Sonra Rimini merkeze gidip bir tur attık,  otoparka girip göl kenarındaki bu güzel yerde “Tiberius” köprüsüne karşı yerimizi aldık.  Bizden başka 7-8 adet daha karavan vardı.  Yakındaki bir marketten yiyecek alıp parkta akşam yemeğimizi yedik.

Perşembe, Eylül 18, 2008

İtalya (13. gün)

      Rimini şehri de, Augustus, Ceasar, Marius gibi krallara evsahipliği yapmış.  Daha sonra pekçok el değiştiren şehir, balıkçılıkla ünlü.  100,000 nüfuslu bu şehrin turist yatak kapasitesi 55,000 (!).   Saat 06.30′ da uyanıp 07.30′ da şehirden ayrıldık.  SS16 yolunu takiben güneye inişi sürdürdük. Sola sahile inen yollar sahil yoluyla birleşiyor ve orada geniş uzun kumsallar var.  Sahil boyunca yapılaşma az katlı, evler kapalı, belli ki yazın buralar cıvıl cıvıl oluyor.  Bir sahil kasabasında kumsalın yanında kahvaltı ettik.

409-Rimini-Tiberius'bridge,1.YY
Ancona‘ ya yakın bir alışveriş merkezinde 11.30′ da durduk ve epeyce oyalandık.  14.00’ de ayrılıp Ancona limanına gittik. Brindisi‘ den feribot saatlerini ne yazık ki öğrenemedik!.  A14 otoyoluna girip Bari‘ ye doğru gittik.  Yol boyunca solumuz deniz ve sürekli yerleşim var. Sağlı sollu şarap bağları var, hemen heryer ekili.  SS16 yolunda hız limiti 50-70 idi,  A14 de ise 130.  Ama ben 110′ u geçmiyorum.  Bari’ ye 30 km kala durup geceyi burada geçirdik.

Cuma, Eylül 19, 2008

İtalya (14. gün)

      Saat 06.30′ da uyanıp yola çıktık. Brindisi’ ye giden yol (E55) çok güzel.  Otoyoldan ayrılmamıza rağmen burası da otoyol gibi ve solda bol miktarda camping alanı var.  Brindisi’ ye girerken yol kenarında 19.00 feribotu için Endeavur Lines’ a uğrayıp biletimizi alıyoruz.  Open deck 139+30 Euro.
Sonra liman formaliteleri için Brindisi terminaline gidip şehre döndük, biraz dolaştık ve dönerken yol üzerindeki Decathlon mağazasından alışveriş yaptık, 15.30′ da ayrıldık.  Endeavur Lines TR’ ye de çalışıyor.  Çeşme sezonunu yeni kapatmışlar.  İgoumenitsa’ dan Corfu adası 1,5 saat, feribot 40 Euro-araba, 8Euro-yolcu.  Kefalonya adasına da feribot var,  yol 12 saat (Brindisi’ den).

       Saat 16.30 gibi Grecia Port’ a girdik. Hava limoni, hafif esiyor.  Feribotumuz Elli-T rıhtımda bekliyor.  İşlemler bir dakikada tamamlanınca 18.00′ de biz de binip open deck’te  yerimizi alıyoruz.

426-Brindisi

      Brindisi eski bir liman şehri ve 1943-1944′ te İtalya’ nın geçici başkentliğini yapmış.  1647′ de ciddi bir deprem geçirmiş.  100,000 nüfuslu şirin bir şehir, limanı oldukça büyük.  Yağmur hafif çiselerken 19.05 ‘te gemi hareket ediyor.  Açıkta epey dalga var ama 140 mt’ lik feribotun seyrini pek etkilemiyor. Akşam yemeğimizi geminin restoranından ikmal edip yattık ve biraz uyuduktan sonra Yunanistan saatiyle 04.00′ te İgoumenitsa’ ya yanaşıyoruz.

      Şehirde kısa bir tur atıp hava aydınlanıncaya kadar kıyıda barların karşısında parkettik ve biraz daha uyuduk.  Barlar açık ve çok canlı. Yağmur çiselemeye devam ediyor.  Sıcaklık 22-23 derece civarı.

Cumartesi, Eylül 20, 2008

Yunanistan (15. gün)

      İgoumenitsa’ dan saat 08.00′ de ayrıldık.  E90 otoyolu (çok güzel) Yanya rotamızdaki yolumuz, ancak çetin dağlar var etrafta.  Yolda hoş bir  kafede durup kahvaltı ediyor ve mazot alıyoruz.  Igoumenitsa, 670 km uzunluğundaki “Egnatia highway” in bittiği yer.  Şehir MÖ 167 yılında Romalıların eline geçmiş.  Saat 10.30′ da Yanya’ ya girdik.  Hava kapalı ve serin.  Göl kenarında arabamızı parkettik, yürüyüş ve alışveriş sonrası  saat 12.00′ de şehirden ayrıldık, otoyola girdik, biraz sonra inşaatlar nedeniyle yanyola saptık, hava iyice soğudu, kamyon-TIR trafiği arttı ve sulu kar yağmaya başladı.  Ovaya inince tekrar otoyola bağlandık.  Hava tatsız olduğu için ilk düşüncemizden vazgeçip, otoyolda durmadan devam ettik.  Saat 20.00′ de hudut kapısına geldik.  İpsala’ dan 21.00′ de ayrıldık.  Bir süre sonra yağmur şiddetlendi ve Silivri’ ye kadar devam etti.  İpsala’ da biten otoyoldan sonra TR sınırları içinde yol berbat ve TEM’ e kadar böyle.   Saat 01.30′ da Suadiye’ ye vardık (km 44,277).

GENEL NOTLAR:

1- Toplam katedilen yol 6637 km

2- Toplam yakıt 544 lt

3- Yakıt sarfiyatı 12,2 km/lt

4- Yakıt maliyeti : 603 Euro+200 TL=1,250 TL

5- Konaklama masrafı: Otel ve camping (40+14) Euro

6- Diğer yol masrafları: 373 Euro (117 otoyol,41 otopark,170 feribot,45 vignette)

7- Vize, sigorta, triptik vs masrafları:872TL (200TL vize, 254TLyeşilkart, 250TL uluslararası ehliyet, 30TL triptik, 2×104=208TL sağlık  sigortası, 2×15=30TL çıkış harcı)

Related articles
  • Far Niente: Lake Como (epicurioustravelers.com)
  • Photo of the Week: Dubrovnik Parrot (suitcaseandheels.com)
  • Croatia: Dubrovnik and beyond (sarah-matthews.com)

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

yazar

seyahat etmeyi sever, güzellikleri görüntüler, değişik lezzetleri tadmaktan hoşlanır, doğa aşığıdır, bisiklet tutkunudur.

İzlenme sayısı

  • 213.805 tık

Bu blogu takip etmek ve yeni yazı yayınlandığında e-posta ile bilgilendirilmek istiyorsanız e-posta adresinizi yazıp "takip et" butonunu tıklayın.

“BİSİKLET” İÇİN RESME TIKLAYIN..

Da Vinci Bisiketi, 1860

“FOTOĞRAF” İÇİN RESME TIKLAYIN

Dancing of the Clouds

SEYAHAT

“Travel makes one modest, you see what a tiny place you occupy in the world” — Türkçesi: "Seyahat insanı alçak gönüllü yapar, çünkü aslında dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar" --- Gustave Flaubert

PEK YAKINDA

Olumsuzluklarla dolu koca bir 2017 yılını geride bıraktıktan sonra yine birlikteyiz. Yazı akışında meydana gelen aksamalar için özür diliyorum. Kaldığımız yerden olmasa da ziyaret etmiş ya da edecek olduğum yerlere ait bilgileri 2018 yılı boyunca sizlerle keyifle paylaşacağımı umuyorum. Bakalım Amsterdam' dan sonra sırada ne var?. İzlemeye devam edin...

SON YAZILARIM

  • Buenos Aires
  • 2019′ a merhaba…
  • Atina (Athens)
  • YouTube’da “Vanotek feat. Hevito – Viajero | Official Video” videosunu izleyin
  • Dresden “Elbe üzerindeki Floransa…”
  • AMSTERDAM
  • Kuzey Britanya’ nın yıldızı, Edinburgh…
  • Nördlingen ve Harburg
  • Dinkelsbühl ve Wallerstein
  • Schillingsfürst ve Feuchtwangen
  • Bologna, kızıl cazi0be…
  • Viyana, Avrupa’ nın müzik başkenti…
  • Rothenburg ob der Tauber
  • Weikersheim, bir Rönesans klasiği…
  • Bad Mergentheim, Romantik Yol’un kaplıcası…
  • Tauberbischofsheim ve Lauda-Königshofen
  • Wertheim
  • Würzburg, Romantik Yol’a açılan kapı…
  • Heidelberg, “Romantik Yol” un ilham perisi…
  • “Romantik Yol” da bir sonbahar gezisi…
  • PARİS’ te SON TANGO…
  • ERDEK
  • Kaz Dağları, bölüm 1
  • Ayvalık’ ta hoş bir dinleti…
  • Yeni bir gün daha…
  • Brüksel
  • Yeni Yıl Kutlaması
  • Kavala
  • Freiburg
  • Varenna
  • Luzern (Lucerne)
  • Londra (2)
  • Padova
  • Bratislava
  • Nice
  • Besancon
  • Sorrento
  • Lyon
  • Prag
  • Pisa
  • Budapeşte
  • Viyana
  • Venedik
  • Estergom
  • Siena
  • Salzburg
  • Strasbourg
  • Hoş geliyor (mu) sun 2014…(?) !
  • Verona
  • Londra

ZAMAN TÜNELİ

Ocak 2021
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031
« Nis    

“DEVR-İ PEDAL” ARTIK YAYINDA…

BİSİKLET tarihini ve gelişimini anlattığım, bisikletin insan yaşamına katkısını farklı boyutlarıyla kaleme aldığım yazılarım, "Devr-i Pedal" isimli blogumda yayınlanmaya devam ediyor. Yukarıdaki "Bisiklet için resme tıklayın" penceresindeki resme tıklayarak bu blogumu ziyaret edebilirsiniz.

TAKİP ETTİĞİM BLOGLAR

  • GEZMECİLER
  • Zeliha Özer
  • EpicuriousTravelers.com
  • sarahmatthews
  • Tamarind and Thyme
  • The WordPress.com Blog
  • cyclingfurther
  • Lrntn's Blog
  • Steve McCurry Curated
  • The Kitchen Crashers

KATEGORİLER

Almanya Amerika Avrupa Avusturya Fransa Güney Amerika Hollanda Kutlama Merhaba Türkiye Uncategorized Yunanistan İngiltere İspanya İtalya

Daha Fazlası

Alexandropolis Almanya Amalfi Ancona Atina Augustus Ayvalık Barok Bellagio Bergamo Bologna Brescia Brindisi Buda Bursa Como Edirne Elisabeth Florence France Genova Granada Greece Grinzig Habsburg Hohenlohe Hırvatistan Istanbul Italy Izmir Kavala La Turbie Lecco Limoncello Ljubliyana London Lyon Magyar Malaga Menton Monaco Monte Carlo Mozart Napoleon Napoli Nürnberg Olympia Padova Palio Perugia Peşte Pire Plovdiv Positano Regensburg Rimini Roma Sabah Salerno Salzburg Slovenya Sorrento Spain Strasbourg Tauber Thessaloniki Travel and Tourism Turkey valencia Venedik Verona Vezüv Visegrad Zeus İpsala

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

GEZMECİLER

Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

Zeliha Özer

Marmaris'ten Adriyatik Denizine Yelkenle Dolaşmak Üzerine...

EpicuriousTravelers.com

Sip. Savor. Explore.

sarahmatthews

Tamarind and Thyme

Cooking and Eating Well in London Without Going Broke

The WordPress.com Blog

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

cyclingfurther

2 Belgians Cycling from Hungary to the chinese border across Central Asia!

Lrntn's Blog

Photo and travel blog

Steve McCurry Curated

Steve's body of work spans conflicts, vanishing cultures, ancient traditions and contemporary culture alike - yet always retains the human element.

The Kitchen Crashers

Seda ve Hakan’ın Mutfak, Seyahat ve Fotoğraf Maceraları…

Vazgeç
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
%d blogcu bunu beğendi: