Merhaba,

Son yayınladığım yazımdan bu yana neredeyse iki buçuk yıl geçmiş. Aslında bir insan hayatı için hiç de küçümsenemeyecek bir süre. Bu zaman diliminde neler oldu diye sorarsanız, “uyum sağlamak” la ilgili pek çok şey yazabilirim. 2019 yılını güzel anılarla kapattıktan hemen sonra yeni umutlarla girdiğimiz 2020 yılının ilk ayında, hemen her yeni yılda yapmaya alışık olduğumuz bir eylemi gerçekleştirdik. Oğlumuzun doğum gününü içine alacak şekilde bir haftalığına Londra’ya gidip hep birlikte güzel anlar yaşadık.

Bu seyahatimiz sırasında haberimiz olmasa da, yurda döndükten kısa bir süre sonra Çin kaynaklı bir virüsün etkilerinin, dünyanın diğer coğrafyalarında da görülmeye başladığını öğrendik ve dikkatle izlemeye koyulduk gelişmeleri. Çok geçmeden ülkemize de ulaşan virüs, ortalığı kasıp kavurmaya başladı.

Türkiye’de pandemi ilan edildikten üç gün sonra İstanbul’dan ayrılıp, görece “izole” olacağına inandığımız yazlığımıza “göç”tük…

Ve tam ondokuz ay yirmi gün sonra tekrar İstanbul’a dönebildik. Bu uzun süre zarfında pek çok yeni deneyim yaşadık. Ama kıssadan ne hisse aldığımızı sorarsanız eğer, korkulması gerekenin aslında tüm insanlığı tehdit eden “pandemi” değil, oradan oraya savrulan “insan” ögesinin kendisi olduğunu söyleyebilirim.

İnsanoğlu özünde çok masum, naiv ve akıllı bir canlı türü. Ancak bu akıl, bazen (giderek daha çok) toplumun faydasından ziyade egoların doyurulmasında kullanılıyor. Adını ister politika, isterseniz de ekonomi ya da cehalet koyun, bir dizi çevresel etkilerle insanoğlu zamanla şirazesinden çıkıp, üyesi olduğu topluma zarar verecek bireyler kümesi oluşturabiliyor, bunun aksine davranıp direnenler ise, medeni azınlık bireyleri olarak yaşamaya devam ediyorlar…

Tam da bu nedenle, ortaya çıkışının üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen hala etkisini sürdürmeyi başaran Covid 19 virüsü, öyle görünüyor ki insanoğlundan rol çalmaya belli bir oranda devam ediyor ve daha da edecek gibi görünüyor…

Ben kendi adıma bu süreçten en az iki olumlu sonuç üreterek çıkageldiğimi söyleyebilirim. Bunlardan birisi, çok severek yaptığım doğa bisiklet sporunu, sanal ortamda ve evimin içinde de yapabilecek şekilde evrilmiş olmam. Bu vesile ile, sanal ortam koşullarını olanaklı kılmak için emek veren tüm akıllı insanlara teşekkür ederim. Bu teknoloji o kadar ileri gitmiş ki, her yıl üç hafta boyunca bisiklet sporu sevenleri ekranlarının başına kilitleyen “Fransa Bisiklet Turu” 2020 yılı yarışları pandemi nedeniyle iptal edilince, tek günlük bir yarış bu platform üzerinde “sanal ama canlı” olarak yapılabildi…

Sanal bisiklet sürüşün ekran görüntüsü

İkincisi ise, evde kalmanın bir sonucu olarak, klasik gitarımla daha çok müzik icra etme olanağı bulabilmem. Ancak yine, varlıklarının daha önce farkına varamadığım pek çok müzik sitesini yaratanlara da teşekkür etmem gerek. Pandemi sırasında evlerimizdeki ekranların başında canlı ama seyircisiz pek çok performansı izlememizi sağlayanlara da sonsuz teşekkürler…

Yılın son günlerini de büyük bir hızla tüketmeye devam ediyoruz. Hayat her şeye rağmen çok güzel ve değerli. Yeni yıldan ve devamından beklentim, daha fazla can kaybı olmadan pandeminin savaşma gücünü yitirmeye başlaması, sevdiklerimizin sağlıklı kalması, insanlığın başka olası yaşam tehditlerine karşı koymak için ortak çözümler üretmesi ve dünya nimetlerinden herkesin faydalanabileceği güzel günlerin yaşanması…

Tüm dostlarıma sabır, sağlık ve huzur diliyorum.

Yeni yazılarımda buluşmak üzere….