• English Version
  • Hakkında

GEZMECİLER

~ Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

GEZMECİLER

Category Archives: İtalya

Bologna, kızıl cazi0be…

11 Çarşamba Oca 2017

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ 1 Yorum

Etiketler

Asinelli, Bononia, Case Torri, Due Torri, Emilia Romagna, Felsina, Fontana del Nettuno, Garisenda, La dotta, La grassa, La rossa, Madonna, Palazzo Accursio, Palazzo dei Banchi, Palazzo re Enzo, Piazza Maggiore, Po, portico, Reno, San Petronino, Sarragoza, Savena, Tortellini

Molancello arkı
Molancello arkı
S. Francesco kilisesi
S. Francesco kilisesi
Bağımsızlık caddesi üzerinde S.Pietro katedrali
Bağımsızlık caddesi üzerinde S.Pietro katedrali
Molancello kapısından yol
Molancello kapısından yol
Madonna di San Luca'dan şehir
Madonna di San Luca’dan şehir
Basilica di Santo Stefano
Basilica di Santo Stefano
Eski şehir sokakları
Eski şehir sokakları
Maggiore meydanı gecesi
Maggiore meydanı gecesi
Palazzo del Podesta
Palazzo del Podesta
Piazza della Mercanzia
Piazza della Mercanzia
Reno su kanalı
Reno su kanalı
S. Stefano bazilikası iç avlusu
S. Stefano bazilikası iç avlusu
S. Stefano kilisesi
S. Stefano kilisesi
Üniversite koridorları
Üniversite koridorları
Protico' lu yol tapınağa çıkıyor
Protico’ lu yol tapınağa çıkıyor
Bağımsızlık caddesindeki binalar
Bağımsızlık caddesindeki binalar
Bağımsızlık caddesi
Bağımsızlık caddesi
S. Stefano bazilikası içi
S. Stefano bazilikası içi
Maggiore meydanına giriş
Maggiore meydanına giriş
Prochutteria barı...
Prochutteria barı…
Accursio Sarayının cephesi
Accursio Sarayının cephesi
Piazza di Porta Ravennana
Piazza di Porta Ravennana
Neptün çeşmesi yanında yılbaşı çamı
Neptün çeşmesi yanında yılbaşı çamı
Eski şehirde şarküteri sergisi
Eski şehirde şarküteri sergisi
Bologna üniversitesi girişlerinden birisi
Bologna üniversitesi girişlerinden birisi
Bazilikanın içi
Bazilikanın içi
Eski şehirde manavlar
Eski şehirde manavlar
3,7 km uzunluğunda portico
3,7 km uzunluğunda portico
Şehir içi tur treni
Şehir içi tur treni
Çarşı içinde bir iç meydan
Çarşı içinde bir iç meydan
Ortaçağ sanatları müzesi
Ortaçağ sanatları müzesi
Via Zamboni caddesi
Via Zamboni caddesi
Porta Galliera
Porta Galliera
Parco della Montagnola girişi
Parco della Montagnola girişi
Parco della Montagnola' da heykel
Parco della Montagnola’ da heykel
Palazzo della Mercanzia
Palazzo della Mercanzia
Teatro Arena del Sole
Teatro Arena del Sole
Kestane kebap...
Kestane kebap…
Arco del Molancello
Arco del Molancello
Tamburini lokantası
Tamburini lokantası
Madonna tapınağının bahçesi
Madonna tapınağının bahçesi
Scalinata Del Pincio
Scalinata Del Pincio
San Giacomo Maggiore kilisesi
San Giacomo Maggiore kilisesi
Piazza 20 Settembre caddesi
Piazza 20 Settembre caddesi
Asinelli kulesi
Asinelli kulesi
İki kulelerin gece görüntüsü
İki kulelerin gece görüntüsü
Peru' lu müzisyenler
Peru’ lu müzisyenler
Maggiore meydanında kaptan heykeli
Maggiore meydanında kaptan heykeli
Her taraf tarih dolu
Her taraf tarih dolu
Balık tezgahı
Balık tezgahı
Palazzo della Mercanzia
Palazzo della Mercanzia
Üniversite ve portico
Üniversite ve portico
Eski çarşı içi gece görüntüsü
Eski çarşı içi gece görüntüsü
Piazza Santo Stefano
Piazza Santo Stefano
Piazza Minghetti
Piazza Minghetti
Due Torri
Due Torri
Piazza dell' 8 Agosto meydanında açık pazar
Piazza dell’ 8 Agosto meydanında açık pazar
dsc_0761
Madonna tapınağına çıkan yol
Madonna tapınağına çıkan yol
Revaklı mimari
Revaklı mimari
Vitrin süslemesi
Vitrin süslemesi
Madonna di San Luca tapınağı içi
Madonna di San Luca tapınağı içi
Enzo Sarayının arka cephesi
Enzo Sarayının arka cephesi
Irish pub'ın içi
Irish pub’ın içi
Porta Galliera
Porta Galliera
Cadde marketlerinden birinin girişi
Cadde marketlerinden birinin girişi
Piazza Maggiore
Piazza Maggiore
Portico aydınlatması
Portico aydınlatması
Reno su kanalı
Reno su kanalı
Irısh Pub
Irısh Pub
Muhteşem mimari
Muhteşem mimari
9 Kasım caddesinde heykeller
9 Kasım caddesinde heykeller
Garisenda kulesi
Garisenda kulesi
Piazza della Mercanzia
Piazza della Mercanzia
Garisenda kulesinin tabanı
Garisenda kulesinin tabanı
Palazzo D'Accursio
Palazzo D’Accursio
Ravenna kapısı meydanı
Ravenna kapısı meydanı
San Giacomo Maggiore kilisesi
San Giacomo Maggiore kilisesi
San Giovanni in Monte
San Giovanni in Monte
Gelateria Gianni
Gelateria Gianni
Saragozza kapısı
Saragozza kapısı
Garibaldi heykeli
Garibaldi heykeli
Üniversite binaları
Üniversite binaları
S. Petronino bazilikası
S. Petronino bazilikası
San Salvatore kilisesi
San Salvatore kilisesi
Belediye otobüsünün içi
Belediye otobüsünün içi
Üniversite civarında duvar boyama
Üniversite civarında duvar boyama
Santa Maria della Vita Oratoryo iç hacmi
Santa Maria della Vita Oratoryo iç hacmi

 

Müzik dünyasının “yaşlı bayan” ünvanıyla andığı Bologna, 1088 yılından bu yana Avrupa’ nın en eski üniversitelerinden birisine ev sahipliği yaptığı için genç kalmayı başarabilmiş. Bu açıdan bakıldığında kent, tarihi anlatan bir kitap niteliğinde. Taze yoğrulmuş sarı hamurdan kesilen erişte ile kendi adını taşıyan sosun birleşiminin sunduğu ağız tadı, kırmızının hemen her tonuna aşık mimarisi, kuleleri, portico’ ları, üniversitesi, sergileri, müzeleri ile rahat yaşanan ve gezilen bir tarihi şehir daha…

dsc_0524

Piazza Maggiore

 

Bologna, İtalya’ nın Emilia Romagna bölgesinde ve Po nehrinin suladığı ovada Reno ile Savena akarsularının arasındaki uygun konumu sayesinde ekonomik, kara ve demiryollarının kesişme noktasında olması nedeniyle de stratejik öneme sahip. Etrüsk’ lerin MÖ 1000 yıllarında kurdukları şehrin ilk adı Felsina. Daha sonra Gallerden gelen yeni sahipleri de MÖ 196 da Romalılara yenik düşünce adı Bononia olmuş. Charlemagne kenti ele geçirene kadar Bizanslıların ve Longobard’ ların yönetimine giren Bologna, 1183 yılındaki Constance barış anlaşması sonrası gelişmeye başlamış ve “Case Torri” yani “Kuleler evi” haline gelmiş. Bu dönemde Avrupa’ nın beşinci büyük kenti olan Bologna’ nın neden kuleleriyle anıldığı ise ayrı bir hikaye konusu…

dsc_0512

Due Torri

 

Zamanın ünlü aileleri, güçlerini ifade etmek için kuleler inşa ettirmeye başlayınca 12. asrın sonlarında kule sayısı yüzün üzerine çıkıvermiş. Kuleler aynı zamanda askeri amaçlara da hizmet etmişler. Bunlardan günümüze 17 tanesi ulaşabilmiş. En ünlüleri ise, Garisenda ve Asinelli kuleleri. En yüksek olan Asinelli kulesi 97 metreye yükseliyor (İtalya’ nın en yükseği)  ve 498 basamaklı merdivenle çıkılıyor. Tepesinde düşeyden 2,23 metre yana yatmış durumda. Diğeri ise ilk yapıldığında 60, üst katları tıraşlandıktan sonra  48 metre yüksekliğinde ve Asinelli’ nin ters yönünde  tabanına göre 3,22 metre yana yatık duruyor.

dsc_0178

Portico örneği

 

Şehre ün kazandıran bir başka özellik revaklı yapı mimarisi. “Portico” olarak bilinen bu mimari, cadde ve sokaklar boyunca uzanan binaların altlarında kemerlerle oluşturulmuş yürüme  yolları sunuyor insanlara. Dolayısıyla yazın güneşten ve sıcaktan, kışın da yağmur ve kardan korunarak bu üzeri kapalı yollarda rahatça yürüyebiliyorsunuz. Yolun yüksekliği de zamanın koşulları dikkate alınarak tasarlanmış. At üzerindeki bir binici eğilmeden bu yollarda ilerleyebiliyor. Şehirde toplam 28 km portico olduğu ifade ediliyor. Şemşiye satmak ve tamir etmek hiç de iyi bir meslek seçeneği değil Bologna’da…

Bir zamanlar ticaretin rahat yapılabilmesi ve özellikle tekstil ürünlerinin şehir içinde kolay nakli için yapılan su kanallarından günümüze sadece birkaç tanesi gelebilmiş.

dsc_0766

Su kanalı

 

Kentin talihsiz dönemleri de var. İkinci dünya savaşında ağır darbe almış Bologna fakat buna karşın direnişin de adeta merkezi haline gelmiş. İkinci darbe ise 2 ağustos 1980 tarihinde vurulmuş kente. Merkez tren istasyonunda neo-faşistlerin patlattığı bomba 85 kişinin ölmesine yol açmış.

dsc_0419

Merkez tren istasyonu

 

Bologna tamamen düz bir şehir değil. Colle della Guardia tepesindeki Madonna of St. Luca kutsal tapınağı 290 metre yüksekliğindeki tepenin üzerine inşa edilmiş ve Bologna’da bolca bulunan kent kapılarından (on iki adet) birisi olan Sarragoza kapısından tapınağa kadar 3,7 km uzunluğunda bir portico’ dan ilerleyerek bu yüksekliğe tırmanıyor ve tapınağa ulaşıyorsunuz.

dsc_0619

Madonna of St. Luca

 

Bologna aynı zamanda “Kızıl Şehir” (La rossa) olarak da biliniyor. Bunun nedeni ise, yapı mimarisinde kullanılan kırmızı renkli kiremitler, tuğlalar, taşlar ve boyalar.

Bu şehirde yaşamanın çok rahat ve kolay olduğunu söyleyenler, “bir şey mi yapmak istiyorsunuz? Olduğunuz gibi sokağa çıkıp rezervasyon yaptırmadan, canınızın çektiği yerde yemek yiyebilir, müzik dinletisine, sinemaya ya da tiyatroya gidebilir, sergileri rahatça gezebilirsiniz” diyorlar….

Bologna’ nın önemli yapılarına gelince:

En büyük meydan olan Piazza Maggiore etrafında toplanmış mimari şaheserlerden birisi Palazzo Accursio (13-14. asır).  Mimar Bartolomeo Fioravanti tarafından tasarlanan bu saray, 1200 yılından bu yana kent belediyesine hizmet ediyor. Antik sanat eserleri sergisi ve Morandi müzesi de bu binada.

dsc_0128

Palazzo Accursio

 

San Petronino Bazilikası (14-17. asır). Hristiyan aleminin en büyük kiliselerinden birisi olan yapı, Antonio di Vincenzo tarafından yapılmış. İçeride Giovanni da Modena, Jacopo di Paolo, Lorenzo Costa ve Amico Aspertini gibi ressamların eserleri var.

dsc_0448

San Petronino Bazilikası

 

Palazzo dei Notai (14-15 yy). 1287 yılından bu yana noterlerin yerleşik olarak bulunduğu bir yapı ve 1442 yılında restore edilmiş.

Palazzo dei Banchi, cephesi kumtaşı tuğlasından yapılmış, bir seri kemer ve iki geçiş yolu olan tarihi bina. Arkasında dar sokakları ve güzel dükkanları, lokantaları, kafeleri,  yani bir tür eski çarşıyı barındırıyor.

Palazzo del Podesta, 13. asrın ortalarında iki yapıdan oluşacak şekilde Romanesk tarzda inşa edilmiş. Birisi belediye başkanının konutu ve Nettuno meydanına bakıyor, diğeri ise Halk başkanının konutu ve Orefici caddesine bakıyor. Rönesans döneminde kullanılan binlerce çeşit seramik kaplama binaya ayrı bir değer katıyor.

Palazzo Re Enzo 1244-46 arasında inşa edilmiş ve o zamandan beri belediye ve noter arşivi olarak hizmet veriyor. Adını burada ölene kadar (1272) hapis yatan ve 2. Federico’ nun oğlu olan kral Enzo’ dan alıyor.

dsc_0101

Palazzo Re Renzo

 

Fontana del Nettuno (Neptün Çeşmesi), 1566 da doğan heykeltraş Giambologna’ nın en büyük eseri. Günümüzde bakım onarım için bir süreliğine kapalı.

Palazzo dell’Archiginnasio, 16. asırdan bu yana Üniversite tarafından kullanılıyor. “Terribila” yani “korkunç” lakaplı mimar Antonio Morandi tarafından yapılmış bu binanın içinde o zamanlar tıp fakültesine hizmet eden ve tamamı sedir ağacından yapılmış bir anatomi tiyatrosu var.

Loggia del Carrobbio, 1384 yılında inşa edilmiş “tüccarlar sarayı”.

Due Torri (1109-1119), yani iki kuleler, yukarıda bahsettiğim gibi şehrin sembolü haline gelmişler.

dsc_0322

İki kuleler

 

Cattedrale di S. Pietro, 910 da yapılmış, 1131 de yangında hasar görmüş, sonrasında Alberto tarafından yeniden inşa edilmiş.

Basilica di S. Domenico

Chiesa di S.Giacomo Maggiore

Chiesa di S. Francesco

dsc_0650

S. Francesco kilisesi

 

Chiesa di S. Stefano  ve daha pek çok eser şehri süslüyor.

Bologna’da metro yok, ancak yerüstü ulaşım sistemi o kadar güzel kurulmuş ve çalışıyor ki, hiç başka araca gerek duymadan istediğiniz yere rahatça ulaşıyorsunuz. Otobüs ve troleybüslerden oluşan ulaşım ağı için gitmeden cep telefonuma indirdiğim “Tpiü” isimli uygulama, hatları, durakları ve seçtiğiniz duraktan bir sonra ve daha sonraki otobüs geçiş saatini ve her türlü bilgiyi anlık (on-line) olarak sunuyor. Sadece bazı otobüslerde yaklaşan durak anonsu çalışmıyor ya da duyulmuyor, dikkatli olmak gerek. Şehirlerarası trenler ise çok verimli, dakik ve makul fiyatlı. İstediğiniz yere çok hızlı ve rahat gidip gelebiliyorsunuz.

dsc_0803

Bağımsızlık caddesinde belediye otobüsü

 

Ağız tadı:

Ortaçağ’ dan bu yana, güçlü İtalyan ailelerin  etraflarında topladıkları en iyi aşçıların yardımıyla geliştirdikleri Bologna mutfağı, bir Üniversite kenti olan ve bu nedenle yakıştırılan La “dotta” (Bologna the learned) yani “Bilgili” Bologna lakabını, La “grassa”/La “ghiotta”  (the fat/the greedy) yani şişman ya da açgözlü olarak değiştirecek kadar ileri gitmiş. En ünlü menülerinden bazıları:

Tagliatelle alla Bolognese: Bu yemek iki geleneksel unsurun birleşiminden oluşuyor. Ragu, yani yahni (lasagne’ nın da içinde bulunuyor) ve el yapımı erişte. Bologna’lılar spaghetti kullanmıyor çünkü spaghetti daha çok güneyde, yani “durum” buğdayının bol yetiştiği coğrafyada daha popüler olmuş. Bologna’da ise, beyaz un daha bol bulunduğundan, taze yumurta kullanılarak sarı hamur elde ediliyor ve erişte bundan yapılıyor.

Tortellini: Bu yemeğin ilginç bir hikayesi var. Efsaneye göre dönemin Papa’sının kızı Lucrezia Borgia bir gün Modena yakınlarındaki Castelfranco Emilia kasabasını ziyaret eder. Kaldığı hanın sahibi kızın güzelliğine hayran olur ve bir gece oda kapısının anahtar deliğinden kızı gözetlemek ister ama sadece kızın göbek çukurunu görebilir. O kadar etkisinde kalır ki, takip eden günlerde yoğurduğu sarı hamurdan göbeğe benzeyen şekilde parçalar kesip pişirmeye başlar. Böylece bildiğimiz tortellini doğmuş olur…

Mortadella: Bologna ile özdeşleşmiş bir et ürünü, bildiğimiz salamın oldukça iri boyutlusu ama çok lezzetli. 14. asırdan beri var olduğu söyleniyor ve Bolognalılar için gerçek bir övünç kaynağı. Tabaklarda Parma’ nın meşhur Prosciutto Crudo di Parma ve Parmigiano Reggiano ürünleriyle birlikte sunulabiliyor.

Lasagne: Pek çok şehir bu yemeği sahiplenmekle birlikte Bologna en iyi versiyonunu sunuyor olabilir. Taze hamur ve bolognese sosu ile böyle olması da çok doğal.

Dondurma (gelato): Bu bölgeden kaynaklanmasa da dondurma üretiminde ve ihracında önemli bir paya sahip Bologna. İki kulelerin hemen dibindeki “Galeteria Gianni”  dondurmacısında bunu test etmeniz mümkün…

Gezmeciler bir lokantaya uğramadan Bologna’ dan dönmemenizi salık veriyor. Meşhur “Tamburini”  şarküteri ve lokantası. Burası Maggiore meydanından Palazzo dei Banchi yönünde ilerlediğinizde içine girdiğiniz çarşıda bir köşeyi kaplayan büyük bir şarküteri mağazası ve aynı zamanda lokanta. Kışın bile kuyruk oluyor ve bildiğimiz kadarıyla rezervasyon imkanı da yok. Mecburen kuyruğa girip yer açılmasını beklemek ve sonra yemek gerekebilir. Adresi:

Via Caprarie 1, 40124 Bologna. Afiyet olsun…

dsc_0163

Tamburini marketi ve lokantası

Gezmeciler bu tarihi kenti çok beğendi. Tavsiyemiz, ziyaret etmek isteyenlerin hem bu kente yeteri kadar zaman ayırmaları, hem de burayı bir üs gibi kullanarak yakın çevredeki diğer şehirleri (Ferrara, Parma, Padova, Modena, Rimini, Ravenna, Floransa, Venedik vb.)gezip görmeleri…Biz öyle yaptık ve yakında size Ferrara ile Parma’ yı da tanıtacağım.

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Varenna

22 Cumartesi Kas 2014

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Annone, Bellagio, Castello de Vezio, Comacina, Como, Lecco, Lombardia, menaggio, Pusiano, Sforzas, Theodolinda, Vila Ciprezzi, Visconti


İtalya’ nın kuzeyi doğal güzellikler bakımından çok zengin bir coğrafyaya sahip. Bu bölgede pek çok göl de mevcut. Lombardiya bölgesinde bulunan Como gölü,  ünlü sanatçılar ve sporcular tarafından yaşam yeri olarak tercih edilen ve mutlaka görülmesi gereken bir doğa harikası. Gölün çevresinde tarih boyunca kurulmuş irili ufaklı sayısız  yerleşim mevcut. Bunlardan birisi de, Varenna.

Varenna'ya yaklaşırken görüntü

Varenna’ya yaklaşırken görüntü

Milano’ dan kuzeye yani İsviçre’ ye doğru otomobille seyahat ederken, SS36 karayolu üzerinde önce Lecco kasabasına geliyorsunuz. Bu yerleşim, bir pantolon gibi görünen Como gölünün güney doğu ucunda bulunuyor. Gölün doğu yakasından kuzeye doğru yola devam ederseniz Varenna’ ya ulaşıyorsunuz. Bu kasabaya Milano’ dan trenle gelmek de mümkün.

Fakat ben size daha eğlenceli bir alternatif yol önereceğim. SS36 üzerinde Lecco’ dan güneybatı yönünde yola devam edin. Solunuzda Annone gölünü göreceksiniz. Az sonra da sağa doğru ayrılan SS42 yoluna girin. Batıya doğru ilerlerken solunuzda Pusiano gölünü göreceksiniz. Yaklaşık onbeş km sonra kuzeye doğru yönelip Como şehrine geleceksiniz. Bu şehri bir başka blog yazımın konusu yapacağım için Como’ da durmadan kuzeye doğru Como gölü kıyısını takip ederek SS583 karayolu üzerinde devam ediyoruz. Bu yol zaman zaman durup karşıdan gelen araçlara yol vermenizi gerektirecek kadar dar ve virajlı, fakat bir o kadar da keyifli. Özellikle direksiyonda olmayan yolcular nefis göl manzaralarının, yeşilin ve eşsiz İtalyan mimarisinin tadını çıkarabilirler.

Sessiz ve huzur veren sahil

Sessiz ve huzur veren sahil

Bu yolda en kuzeye ulaştığınızda aynı zamanda Bellagio kasabasına da gelmiş oluyorsunuz. Bu kasabayı da bir başka yazı konusu yapıp,  aracınızı merkezdeki açık otoparka bırakarak hemen karşısında bulunan vapur iskelesine gitmenizi öneriyorum. Buradan Varenna’ ya düzenli tekne seferleri var. Bir tanesine binip göl çevresindeki harika yerleşimleri ve tabiatı seyrederek, yarım saatten az bir süre sonra Varenna’ ya ulaşıyorsunuz.

Henüz teknedeyken bu şirin kasaba uzaktan sizi kendisine adeta bağlıyor. Oldukça dik bir tepenin yamacından göle bakan ve oldukça korunaklı bu yerleşimin ilk defa MÖ 5. yüzyılda Kelt’ ler tarafından kurulup sonra da Galler tarafından kullanıldığı biliniyor. Tarihi kayıtlarda ise geç Roma döneminde MS 463 yılı civarında rastlanıyor ismine. 600-700 yılları arasında Lombard’ lar, daha sonra da Frank’ lar tarafından kontrol edilmiş Varenna.

Kasabanın yamaçlarını tırmanan merdivenler

Kasabanın yamaçlarını tırmanan merdivenler

1126 yılında Como’ dan gelen kuvvetler tarafından istila edilen bölge ve Varenna, bir süre bunun etkisinde kalmış. 1169 yılında yakındaki Comacina adası da Como güçleri tarafından yerle bir edilince burada yaşayan halk, Varenna’ ya göçmek zorunda kalmış. Sonraları Sforzas ve Visconti ailelerinin kontrolüne geçen kasaba, ancak 1860 yılında Lombardiya İtalya yönetimine geçtiğinde serbest kalıp hürriyetine kavuşmuş.

Günümüzde İtalya’ nın önemli turizm merkezlerinden biri sayılan yerleşimin tepesinde, Lombardiya kraliçesi Theodolinda tarafından yaptırılmış olan Castello de Vezio, yani Vezio kalesinin kalıntıları var. Kasabanın güneyinde 19. Yüzyıldan kalma ve şimdilerde otel olan Villa Cipressi ve bir zamanlar manastır olan Villa Monastero konferans merkezi var.

Sahil yolu her renkten ortancalarla süslenmiş

Sahil yolu her renkten ortancalarla süslenmiş

Varenna, gecelemek için tavsiye etmeyeceğim bir yer, çünkü oldukça küçük ve az sayıda konaklama olanağı var. Yakın yerleşimlerden Bellagio’ da ya da karşı kıyıdaki Menaggio’ da kalınabilir, her ikisinden de vapurla buraya gelinip dönülebilir. Kasabanın atmosferi o kadar sakin ve dinlendirici ki, Milano’ da kalırken bile trenle günübirlik gelip dönmek isteyebilirsiniz…

Varenna iskelesi
Varenna iskelesi
Heryer çiçeklerle bezenmiş
Heryer çiçeklerle bezenmiş
Konuklar teknede
Konuklar teknede
Varenna sahili
Varenna sahili
Göl kıyıları
Göl kıyıları
Varenna yokuşları
Varenna yokuşları
Varenna'dan ayrılış
Varenna’dan ayrılış
Duvar el ilanı
Duvar el ilanı
Como gölünde seyahat
Como gölünde seyahat
Varenna limanı
Varenna limanı
Tekneden Bellagio
Tekneden Bellagio
Varenna'da ördekler
Varenna’da ördekler
Varenna'nın yapı dokusu
Varenna’nın yapı dokusu
İtalyan mimarisi
İtalyan mimarisi
Varenna'dan ayrılış
Varenna’dan ayrılış
Blog yazarı Varenna'da
Blog yazarı Varenna’da
Tekne aynı zamanda küçük bir feribot
Tekne aynı zamanda küçük bir feribot

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Padova

19 Cumartesi Nis 2014

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Antenor, Carrara, Galileo Galilei, Modena, Montagnana, Paftagonya, Patavium, Polverara, Roma, Venedik, Verona, Vicenza

Bacchiglione nehri kolu üzerinde evler

Bacchiglione nehri kolu üzerinde evler

İtalya’ nın Veneto bölgesinde yer alan ve ülkenin en eski üniversitelerinden birisinin de bulunduğu Padova (Padua), tarih boyunca fikir ve sanat merkezi olarak tanınmış. MÖ 1184 yılında Troya’lı Prens Antenor tarafından Türkiye’ nin kuzeyindeki Paflagonya’ dan (Batı Karadeniz) göçe zorlanan Eneti (veya Veneti) halkının kurduğu rivayet edilen kent, ülkenin en eski yerleşimlerinden birisi ve ünlü tarihçi Livy’ nin doğum yeri.

Kısa sürede Venedik’ in önemli bir merkezi haline gelen Padova, MÖ 302 yılında Sparta’ lı Cleonymus’ a karşı da önemli bir zafer kazanmış. MÖ 215 yılında Roma yönetimine giren Padova’ ya şehir statüsü verilmiş ve o zamanlar adı “Patavium” imiş. Bu dönemde zengin bir ticaret merkezi olan kent, daha sonra Roma İmparatorluğu’ nun çökmesiyle önce (MS 452) Hun kralı Attila, sonra da (MS 602) Lombardlar tarafından istila edilmiş.

Padova2

Padova Town Hall

Bir dönem Lombardy kentleri liginde yer alan Padova, 1177 yılında bağımsızlığını ilan etse de, Krallık tarafından kente bir yönetici (Podesta) tayin edilmiş. Bir süre sonra 13. Yüzyılda Carrara ailesi yönetimine geçen şehirde, İtalya’ nın üçüncü büyük üniversitesinin kuruluşu (1222) ve sanata yatırım yaşantıyı canlandırmış. Ancak kötü yönetim, şehrin 1405 yılında Venedik kontrolüne girmesine mani olamamış.

Venedik yönetimi zamanında gelişmesini sürdüren Padova’ da üniversite bir hayli önem kazanmış ve Galileo Galilei gibi ünlü bilim insanları ders vermişler burada. 1797 yılında önce Fransa, sonra Avusturya ve nihayet İtalya Krallığı kontrolüne giren şehirde savunma duvarları yapılmış, 1814 yılında tekrar Avusturya’ya bağlanmış ve nihayet 1848 yılında üniversite önderliğinde bir isyan çıkmış. İsyan üniversitenin kapatılması ile bastırılmış ve 1866 da Padova, diğer Veneto yerleşimleriyle birlikte İtalya Krallığı’ na bağlanmış.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtalyan Faşizminin adeta merkezi haline gelen kent, İkinci Dünya Savaşı biterken Faşizm ve Alman düşmanı İtalyan Partizanları tarafından hürriyetine kavuşturulmuş. Partizanların başında da Padova üniversitesinin başkanı varmış.

Padova sokakları

Padova sokakları

Venedik’ e 40 km, Vicenza’ ya 29 km mesafede bulunan Padova, doğu-batı yönünde uzanan E70 (A4) ve güneye inen A13 otoyollarının kesişme noktasında bulunuyor. Hem Adriyatik denizine, hem de Verona’ nın da bulunduğu göller bölgesine yakınlığı nedeniyle çok uygun bir konaklama merkezi olabilir.

Padova’ nın ağız tadı:

Bu bölgede geleneksel olarak kümes hayvanları çok iyi yetiştiriliyor ve yeniyor. Polverara ya da Guinea tavuğu, kaz eti çok meşhur. Şarapçılık ve zeytinyağı üretimi de kentin ekonomisinde önemli yer tutuyor. Hindiba (chicory) yerel yemeklerde çok kullanılıyor.

Montagnana salamı da oldukça lezzetli. Her yıl Mayıs ayının üçüncü Pazar günü salam festivali düzenleniyor burada. Asparagus (kuşkonmaz) da bolca tüketilen sebzeler arasında. Peynir apayrı bir hikaye. Bu yörenin özel peynirleri Grana Padano, Montasio ve Asiano…

Gece Palazzo della Ragione

Gece Palazzo della Ragione

Görülecek yerler:

Basilica di Sant’Antonio

Duomo

Palazzo della Ragione

Piazza dei Signori

La Specola

Basilica St. Justine

Prato della Valle

Roma Amfitiyatrosu kalıntıları

İtalyan mimarisi
Padova gece görüntüsü
Padova'da sabah
Padova16
Köprüler ve süslemeli binalar
Virgin's Polenta kilisesi
Venedik-Padova yolu
Padova Kent meydanı
Palazzo della Ragione
Padova'da tarihi yapılar

 

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Sorrento

22 Cumartesi Mar 2014

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Amalfi, Capri, Ferdinand, Limoncello, Longobard, Napoli, Piazza Tasso, Punta Campanella, Sorrentino, Vezüv

Sorrento limanı

Sorrento limanı

İtalya’ nın güneyindeki Sorrentino yarımadasından  Napoli körfezine bakan,  Vezüv yanardağını, Capri adasını  ve Napoli kentini uzaktan seyreden, portakal  ve limon bahçeleriyle ünlü sevimli bir Akdeniz şehri Sorrento.

Bir rivayete göre Ulysses ile Circe’ nin oğlu ve Ausoni Kralı Ausone’ nin oğlu Liparos tarafından kurulmuş bu yerleşim. Roma devri öncesinde Yunan medeniyetinin (MÖ 474-420) izleri görülebiliyor şehrin bazı bölümlerinde (Punta Campanella) .  MS 79 yılının 24 Ağustos gününde Vezüv yanardağı büyük bir patlamayla lavlarını kusar ve meydana gelen büyük depremde kent çok hasar görür. Yakındaki Pompei yerleşimi de haritadan silinir.

Piazza Tasso

Piazza Tasso

Roma İmparatorluğu döneminden başlayarak Sorrento bir tatil yöresi olma özelliği kazanmış ve pek çok varlıklı insan yaz mevsiminde buraya gelmiş. Kıyıya hakim yerlere  özel malikaneler ve bunlara denizden ulaşımı sağlayan iskeleler  inşa edilmiş. Bu dönemde ayrıca zeytinyağı ve şarap üretimi de yapılıyormuş.

Roma İmparatorluğunun dağılmasının ardından MS 420 civarında Sorrento önce Bizans’ a bağlanmış, sonra Longobard’ ların, Amalfi’ nin ve Saracen’ lerin saldırısına uğramış. 1133 yılında Norman kralı Ruggero tarafından alınan kent, daha sonra Napoli Krallığı’ na verilmiş. 13 Haziran 1558 tarihinde kentin korsan saldırısına uğramasının ardından başlatılan sur inşaatı, 1567 yılında tamamlanmış.

Doğayla barışık mimari

Doğayla barışık mimari

1648 yılında yaşanan isyan ve 1656 yılındaki salgın hastalık, Sorrento nüfusunu bir hayli kırmış. 1799 yılında Parthenopean Cumhuriyetine katılan şehir, pek çok iç savaşa sahne olmuş ve fakat 19. Yüzyıla tarım, turizm ve ticaret alanlarında  gelişme sağlayarak girmeyi başarmış.

2. Ferdinand yönetiminde Castelammare ile Sorrento’ yu bağlayan yol açılmış ve 1861 yılında Sorrento İtalya Krallığı’ na bağlanmış.

Duomo

Duomo

Sorrento’ nun kireçli ve verimli toprakları, ılıman Akdeniz ikliminin de yardımıyla zeytin, şaraplık üzüm, limon ve portakal gibi ürünlerin bol ve kaliteli olmasını sağlıyor. Aynı zamanda denize paralel uzanan yüksek dağların arkasındaki yaylalarda hayvancılık yapılıyor. Bu özelikler de yörenin ekonomisine katkıda bulunuyor.  Burada yetişen özel limonlarla yapılan “Limonçello” içkisi, sıcak yaz günlerinde serinleten ve rahatlatan bir etkiye sahip.  Bu nedenle  turistik anlamda da pazarlanabilir bir ürün haline gelmiş.  Sorrento civarında bol miktarda kaynak suyu da çıkıyor.

Sorrento’ nun  5 km batısında  bulunan Marina della  Lobra, şirin bir kasaba ve aynı zamanda tatil beldesi. Marina di Puolo da buraya giderken yolda uğranıp görülebilecek yakın ve plajı da olan  güzel  yerleşimlerden bir diğeri.

Turfanda bunlar...

Turfanda bunlar…

Ağız tadı:

Sorrento Gnocchi:  Haşlanmış patates, un, yumurta ve tereyağı ile hazırlanan hamurdan kesilen yuvarlak  ve avuç içi büyüklüğündeki parçaların, suda haşlandıktan sonra üzerine domates sosu ve parmesan  veya mozarela peyniri konularak fırında pişirilmesiyle ve taze fesleğen yapraklarıyla süslenmesiyle elde edilen harika bir atıştırmalık lezzet.

Baba: Bu hamur tatlısının adının neden “baba” olduğunu öğrenemedim ama bizim “şam baba” tatlımıza ya da revanimize biraz benziyor. Farkı, daha az tatlı olması ve rom ile ıslatılması.

Çoğu İtalyan kentinde olduğu gibi burada da süt ve et ürünleri meşhur ve bunlarla yapılan çeşitli yerel yemekler  de bizim ağız tadımızla kesinlikle uyum içinde…

Sorrento' da fayton keyfi

Sorrento’ da fayton keyfi

 Görülecek yerler:

Piazza Tasso

Saint Anthony  Bazilikası

Büyük ve küçük marinalar

Duomo Kilisesi

Antik kent duvarları

Punta Campanella

Piazza Tasso' dan görüntü
Sorrento çarşısı
Sorrento'da plaj
Sorrento'da mermer sedir...
Sorrento'da kuçular
Şehir meydanında
Yeşil Sorrento
Huzurlu şehir
Yeşil parklar
Ana cadde
Bunlar da limonçello yapmak için
Sorrento' da düğün
Marina Grande
Sorrento
Körfezde yolcu gemisi
Sorrento limonu
Seyir terası
Şehir merkezi
Sorrento'da Limonçello sergisi
Portakal ağacı
Şehir görüntüsü
Saint Francesco heykeli
Seyir terasında müzik
Sorrento' nun merkezi

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Pisa

01 Cumartesi Mar 2014

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Arno, Bonanno, Campanile, Duomo, Genova, Korsika, Liguria, Lucca, Medici, Pisa, Saracen, Sardunya, Tuscan

Katedralin yan cephesi

Katedralin yan cephesi

Etrüsk yerleşimi,  Roma şehri, Ortaçağ Limanı, Güçlü Deniz Cumhuriyeti,  Floransa’ nın, Lucca’ nın ve Genova’ nın ezeli rakibi, 17.yy’ın muhteşem nadir kentlerinden biri, pek çok 19. Yy sanatçısının yaşam adresi,  son birkaç yüzyılın mükemmel üniversite kenti ve Dünyanın en prestijli akademilerinden bazılarının bulunduğu şehir.  İşte Pisa’ yı tanımlayan birkaç cümle…

İtalyan mucizesi...

Pisa’ nın tarihi merkezinde

Hemen hepimizin eğri kulesiyle tanıdığımız bu şirin İtalyan kentinin tarihte yerini almasıyla ilgili birkaç kabul var. Birisi, MÖ 7. Yüzyılda Yunanlar tarafından kolonize edildiği, diğeri ise kurucuların yakındaki Liguria’ dan geldiği ve daha sonra yerleşimin Etrüsk’ler tarafından sağlamlaştırıldığı yolunda.  Her iki kabulün vardığı ortak nokta ise, Roma’nın müttefiki olan Pisa’ nın O’ nun bir kolonisi haline geldiği ve ilk olarak “Julia Obsequens” adını aldığı.

MS 1. Yy’da Roma İmparatoru olan Octavian zamanında Pisa limanı (Porto Pisanus) genişletilmiş.  Bu önemli, çünkü tarihte Pisa’ nın kaderi denize ve limana bağlıymış. Şimdilerde denizden 12 km uzakta olan şehir, o zamanlar bir liman yerleşimiymiş. Kentin ekonomisi neredeyse tamamen deniz ticaretine endeksliymiş. Bir deniz ticaret filosu kurup ekonomisini büyütmek isteyen şehir halkı, bunun meyvesini de çok geçmeden yemeye başlamış. Akdeniz’ de hatırı sayılır bir güç haline gelen Pisa, Sardunya adasının önemli bir bölümünü Saracen’  lerden almayı başarmış.

Pisa, 1995

Pisa, 1995

11. yüzyıl, Pisa’ nın sanatsal yaşamda yükseldiği bir dönem olmuş. Romanesk mimarinin yöresel bir çeşitlemesi olarak tanımlanabilecek “Pisan-Lucchese”  tarzı binalar yapılmış kentte.  Bu mimari tarz, zamanla sadece Pisa ve Lucca’ yı değil, Korsika, Güney İtalya ve Sardunya gibi yerleri de etkisine almış. Bu tarzın en güzel  örneği,  Pisa’ ya birkaç km mesafede 11. Yy’da yapılan San Pietro a Grado Bazilikası’ dır. 12.yy’da başlanıp 13. Yy’da bitirilebilen Pisa Katedrali ise, Hristiyan, Lombard ve Arabik etkiler taşımaktadır.

Bu dönem, sadece mimaride değil, dünya ile ilişkilerde de kazanç getirmiş Pisa’ ya. İlk haçlı seferine aktif katılım sağlayan kentliler, Doğu ile ticareti geliştirmişler, Norman’lar ile anlaşmalar yapmışlar. Piskoposluk merkezi Pisa’ ya taşınınca dini anlam da da gücünü Korsika ve Sardunya’ da bile hissettiren bir merkez olmuş Pisa.

Yine bu dönemde önemli artistler çıkmış kentten. 1100’ü yıllarda Bonanno, 1200’lü yıllarda baba (Nicola) ve oğul (Giovanni)  Pisano’ lar kendi tarzlarıyla süslemişler kenti. 1173 yılında ünlü eğri kule Campanile’ in inşaatı başlamış. Bu dönemde  Santa Caterina ve San Francesco kiliseleri yapılmış.

Gümüş de yaptı...

Gümüş de destek oldu…

Campanile, yani eğri kule, inşaatına başlandığında böyle tasarlanmamış elbette. Ancak yapıldığı zemin yapının ağırlığı altında sıvılaşma eğilimi gösterince kule yan yatmaya başlamış ve zaman geçtikçe eğim artmış. İşin ilginç yanı, kule yana doğru yattıkça turist ilgisi de artar olmuş.  Fakat riski göze alamayan yetkililer sonunda teknik çözümü bulmuşlar ve yıllar süren çalışmalar ile kule temeline beton enjekte edilmiş, böylece eğilme hareketi durdurulmuş. Raporlara göre kulenin tamamen düzeltilmesi de mümkün iken, yönetim bilerek bu şekilde kalmasına karar vermiş, çünkü düz duran Pisa kulesi turistik anlamda bu haline oranla daha az dikkat çekici olurdu…

1284 yılına gelindiğinde, Pisa deniz filosu Amalfi’ ye kadar uzanmışken, Genovalılar tarafından Meloria’ da geri püskürtülür. Bu olay, Pisa’ nın gerilemesini başlatır. Sardunya elden gider, Floransa’ nın etkisi  ve baskısı artar.

1472’ de Pisa üniversitesi açılır. Fransız 8. Charles  1494’ te  İtalya’ ya girer ve Medici hanedanlığı Pisa üzerinde etkili olmaya başlar. Liman tekrar inşa edilir. 1860’ ta Pisa’ lılar yeni kurulan İtalya Kralığı’ na katılmak için oy kullanırlar.

Pisa, İtaya’ nın kuzey batısında Genova körfezine bakan bir noktada. A12 (E80) Otoyoluyla çok rahat ulaşılan, hava alanı da olan şirin bir kent. Floransa’ ya, Lucca’ ya, Siena’ya, La Spezia’ ya yakınlığı nedeniyle de  konaklamak için iyi bir seçenek. Yakındaki  Livorno limanından Marsilya, Korsika, Sardunya gibi adreslere de düzenli vapur ve feribot seferleri var.

Campanile' in tepesi

Campanile’ in tepesi

Pisa mutfağında bazı önemli unsurlar, tuzsuz Tuscan ekmeği, Pecorino peyniri, Pisa bifteği, Pisanello domatesi, mantar,  Monte Pisano zeytinyağı ve Parco di Migliarino kuzu eti olarak sayılabiir.  “Sullo Scio” çorbası, “Torta con i Bischeri”  tatlısı ana yemek öncesi ve sonrası için sevilen seçenekler.

Görülecek yerler:

Campo dei Miracoli (Katedral ve Campanile)

Palazzo dei Cavalieri

Citadella Vecchia

Santa Caterina Kilisesi

San Francesco Kilisesi

Camponsanto (Mezarlık)

Pisa Roman Ship Museum

Ponte di Mezzo (Mezzo köprüsü)

Santa Maria della Spina Kilisesi

San Pietro  a Grado Bazilikası

Campo dei Miracoli (Square of Miracles)
Mucizeler Meydanına giriş
Duvar saati
Campanile
Pisa İstasyonu
Pisa' da piknik
Pisa pozu...
Campanile hatırası
Katedral süslemeleri
Meydanı çevreleyen tarihi yapılar
Düğün arabası
Arno nehri
Katedralden görüntüler
Mucizeler Meydanında bir anıt
Katedraden bir başka detay
Baptistry
Campanile, 1995
Pisa' da yeni evli çift
Pisa Katedrali

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Venedik

01 Cumartesi Şub 2014

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Bizans, Dalmatian, Genoa, Great Canal, Istra, Marco Polo, Murano, Pisa, Saint Marco, St. Mark, Ursus, Venice

421 yılında ilk kilisenin Rialto adacıklarında kurulmasıyla adından tarihte söz edilmeye başlayan bu romantik İtalyan kenti, daha önceleri  Padova, Treviso, Altino ve Concordia  gibi yakın Roma yerleşimlerinden  bu bölgeye yapılan Germanik ve Hun saldırılarından kaçarak gelen göçmenler  tarafından mesken tutulmuş. Bazı Roma kaynaklarına göre de bu bölgedeki küçük adacıklar üzerinde pek çok balıkçı yaşarmış.

Büyük kanal hatırası

Büyük kanal hatırası

Venedik halkı, 8. Yüzyıl başlarında Ursus’ u ilk yöneticileri olarak seçmişler ve Ursus böylece Venedik’ in ilk dükü (Dodge) olmuş. Dük Agnello Particiaco (811-827) zamanında dükalık merkezi Malamocco’ dan Venedik’ in bugün bulunduğu Rialto’ ya taşınmış ve St. Zachary Manastırı, Dük Sarayı, St. Mark Bazilikası bu dönemde yaptırılmış.  Venedik’in hemen her yerinde görülen kanatlı aslan figürü, St. Mark’ ın sembolüdür.

Bu dönemde Bizans’a yakın duran Venedik, 828 yılında Alexandria’ dan St. Mark’ ın kalıntılarını elde edip Bazilikanın içine yerleştirince önem kazanmaya başlamış ve Bizans ruhu genişleyerek yayılmış, Patrik merkezini buraya taşımış, otonom yönetim idareyi ele almış ve bağımsızlık elde edilmiş.

Tablo gibi

Dar kanalcıklar, tuğla evler

9. -12. Yüzyıllar arasında Venedik şehirleşme sürecini yaşamış ve o zamanın büyük İtalyan kentleri (Genova, Pisa, Amalfi) ile boy ölçüşecek konuma gelmiş. Adriyatik körfezinin dibinde olması dolayısıyla da staratejik önem kazanan ve saldırılardan korunan kent, kısa sürede doğu ile batı arasında bir ticaret merkezi oluvermiş. 15. Yüzyılda Almanların keşfettiği yazılı basım tekniğini hemen adapte eden Venedik, 1482 yılında Avrupa’ nın basım merkezi olmuş.

1200 yılına gelinmeden önce Venedik dükü doğuda bazı yerleri de alarak ticaretin önündeki son engelleri de kaldırmış. Bu yüzden kendisine “Dalmaçya Dükü” ve “Istria Dükü” ünvanları verilmiş. Batıda Garda gölüne kadar uzanan bölgede de hakimiyet sağlayan dük, böylece ana kıtadan tahıl ithalinin de sağlam zeminde yapılmasını sağlamış. Denizlerde de belli bir hakimiyeti sağlayan Venedik, özellikle tuz ticaretini tekeline almış ve Kıbrıs ile Girit gibi önemli Ege adalarını kontrolünde tutmuş.

Venedik 1995

Venedik 1995

Doğu Bizans ile ve Konstantinopol ile yakınlığını koruyan Venedik, bu sayede doğu ile ticaretini arttırmış. Sonunda bir Emperyal Güç haline gelen Venedik’ in finanse ettiği  4. Haçlı seferinde 1204 yılında Konstantinopol ele geçirilince yağmalanan pek çok eser Venedik’ e getirilmiş.  Bunlar arasında Hipodromun bronz at heykelleri de vardır ve kopyaları St. Mark Bazilikasının girişinde olup, asılları Bazilikanın başka bir yerinde saklanmaktadır.

Konstantinopol’ ün düşmesinin ardından eski Roma İmparatorluğu, Latin Haçlılar ve Venedik arasında bölüşülür ve Venedik Akdeniz’ deki etkisini arttırıp Girit’i ele geçirir.

Fakat 15. Yüzyılla birlikte Venedik tarihte ilk kez gerileme dönemine girer. Çünkü Osmanlı’ nın elindeki Selanik’ i almak ve İstanbul’ u savunmak için gönderdiği  donanmalar başarılı olamazlar. Dahası,  F.S. Mehmet, İstanbul’ u aldıktan sonra Venedik’ e savaş açar. Aynı zamanda Christopher Colombus yeni dünyayı keşfeder, Portekiz  Hindistan‘ a giden deniz yolunu bulur ve Venedik’ in ticaret tekeli kırılır. Bu arada ortaya çıkan salgın hastalıklar birkaç kez Venedik nüfusunu kırar. Böylece Portekiz, Venedik’ in ticaretteki rolünü kapar.

St. Mark meydanında akşam oluyor

St. Mark meydanında akşam oluyor

Venedik bağımsızlığını ilk kez 1797 yılında Napoleon Bonaparte gelip şehri ele geçirdiğinde kaybeder. Napoleon, zor şartlarda yaşadıklarından şikayetçi olan Yahudileri dinleyerek Getto’lara giden yollara yapılmış kapıları yıktırır ve Venedik kısa sürede Avrupa’ nın en elegant kenti haline gelir. Yapılan bir anlaşmayla şehrin kontrolü 1798 yılında Avusturya’ ya verilirse de 1805’ te imzalanan Pressburg anlaşmasıyla geri alınır ve Napoleon’un “İtalya Krallığı” nın bir parçası olur. 1814’ te  Napoleon’ un yenilgiye uğramasıyla Avusturya tarafından yönetilen “Lombardy-Venetia” Krallığına bağlanan Venedik sonunda 1866 yılında İtalya Krallığı’ na ait olur.

Venedik’ in taş ve tuğladan binaları, suyun içine çakılmış ahşap direkler üzerinde durmakta. Oksijensiz ve fakat bol mineralli deniz suyu ortamında zamanla taşlaşan ve adeta beton kazık vazifesi gören bu direkler, suyu fazla geçirmeyen ve Slovakya‘ dan ithal edilen özel bir kızılağaç türünden seçilmişler.

Şehir her yıl sonbahardan  ilkbahar başına kadar gel-git hareketleri nedeniyle sular altında kalma tehdidi yaşıyor. St.Mark meydanının bile 15-20 cm suyla dolduğu bu dönemlerde halk ve turistler ahşap kalaslar üzerinden yürümek zorunda kalıyorlar. Fakat 1966 yılındaki su baskınında seviye 2 metre yükselmiş ve çok zarar görmüş kent halkı…

Romantik Venedik

Romantik Venedik

Venedik, 117 adadan ve bunlar arasında oluşan 177 kanaldan meydana geliyor. Kanallar üzerinde inşa edilmiş birbirinden güzel 409 köprü var. Şehre karayoluyla (Ponte della Liberta köprüsünden geçerek) geldiğinizde ya da trenle ana istasyona ulaştığınızda yolunuza ya yayan ya da teknelerle devam ediyorsunuz. Gemi ile de gelirseniz durum aynı. Özel aracınızla geldiyseniz ve henüz yüksek sezonda değilseniz kentin girişindeki otoparkta yer bulabilirsiniz.  Uçakla anakarada bulunan Marco Polo hava alanına indiğinizde toplu ulaşım olanaklarıyla (tramvay, otobüs) tarihi adaya gelmeniz çok kolay…

Tarihi ada, sanatın hemen her dalıyla (müzik, resim, görsel, cam eşya üretimi),  mimari güzelliklerle, festivallerle (bienal, film festivali, Karnaval)  iç içe yaşayan ve mutlaka gezilip görülmesi gereken bir Dünya Mirası.

Murano adasında devam eden cam süs eşyası imalatı 13. Yy’ da başlamış. Bu sanatın gelişiminde Bizanslı ustaların öneminin çok olduğu söyleniyor. Özellikle 4.Haçlı Seferi sırasında İstanbul’un zaptedilmesi ve daha sonra Osmanlılar tarafından alınması sırasında buradan kaçan cam ustalarının Venedik’e gelip sanatlarını burada devam ettirdikleri rivayet edilmekte…

Köşe başı tutulmuş...

Köşe başı tutulmuş…

Ağız tadı:

Venedik mutfağı deniz ürünlerine ağırlık vermiş. Özellikle marine edilerek saklanan sardalya balığı ünlü (Sarde in Saor). Bezelyeli pirinç pilavı (Risi i  bisi) sevilen bir diğer yerel yemek. Yerel bir Risotto yemeği ise kalamar ve sebzeler, enginar, mantar, domates ve bezelye ile pişiriliyor. Bigoli ise, içi boş makarna küreciklerinden oluşan bir başka güzel yemek.

Görülecek yerler:

St. Mark Meydanı ve saat kulesi

St. Mark Bazilikası

Murano adası (Cam imalathaneleri)

Lido di Venezia

Köprüler, kanallar, küçük meydanlar

Sanat atölyeleri

San Giorgio Maggiore adası ve gondollar
Venedik hatırası, 1995
Ressam elinden çıkmış gibi
Herşey daha iyi yaşam için
1995 hatırası
Tuğla kule
Su her yerde
St. Mark Bazilikası
Venedik cam işçiliği
Gece manzarası
Gondollar
Venedik hatırası,1995
Venedik'e yaklaşırken
Asfalt değil su sokaklar
Murano, 1995
Bazilika
Murano'da cam işçiliği
Büyük Kanal
San Marco meydanı, 1995
Herşeye rağmen yeşil de var
Venedik Limanı
Bir sanat stüdyosu
Garibaldi heykeli
Müzik dinletisi
Bir zamanlar Venedik...
Bazilika,1995
Gece St. Mark meydanı
Otobüs durağı da yok...
Huzurlu köşebaşları
Gece kanallar
Dingin sokaklar
Hoş görüntüler

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Siena

19 Pazar Oca 2014

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Florence, Medici, Monte dei Paschi, Palio, Piazza del Campo, Remus, Romulus

İtalya’ nın orta yerinde, karakterini ve kalitesini  günümüze dek inanılmaz bir biçimde koruya gelmiş bir ortaçağ kenti.  Adı tarihte hep Floransa ile birlikte anılmış, kimi zaman (13. İle 15. Yy’lar arası) aralarında savaşlar olmuş, ama çoğu kez her iki kent de bu rekabetten olumlu sonuçlar almışlar.

Palazzo Pubblico (Town Hall)

Palazzo Pubblico (Town Hall)

Siena üç tepe üzerinde kurulmuş ve yedi kilometre uzunluğundaki,  kulelerle ve tabyalarla süslenmiş  surlar eski kent merkezinin sınırlarını belirliyor. Bazı stratejik noktalarda –örneğin Florence caddesi üzerindeki Porta Camollia kapısı- surlar üzerinde bulunan kapılar çift katlı inşa edilmiş. Batıda, ünlü Medici ailesi tarafından 1560 yılında onarılıp 1580 de yeniden inşa edilen Santa Barbara kalesine ulaşıyor bu surlar.

üç tepenin kesişme noktasında bulunan  “Piazza del Campo”, belki de İtalya’ nın en büyük şehir meydanı.  Bir rivayete göre Siena yerleşimi, Remus’ un oğlu Senius tarafından ilk kez kurulmuş. Romulus ve Remus’ u besleyen kurt heykeli de şehrin simgesi haline gelmiş bu yüzden. Siena’ nın bilinen en eski döneminin Etrüskler’ e denk geldiği söyleniyor (MÖ 900-400). Daha sonra MÖ 1. Yüzyılda Romalılar burada “Saena Julia” adında bir askeri koloni kurmuşlar.

DSC_0220

Tolomei meydanı ve St.Christopher kilisesi

Medici’ ler zamanında Campo meydanı ünlü “Palio” at yarışlarının düzenlendiği bir festival merkezi haline gelmiş. Lombard’lar zamanında (568-774) rotası değiştirilen ve kuzey İtalya’ yı Roma’ya bağlayan ana yol sayesinde Siena özelikle Roma’ ya giden ve dönen hacılar için önemli bir konaklama merkezi oluvermiş.

1167 yılında dini kontrolden bağımsızlığını ilan eden Siena, 1179 yılında ilk anayasasına kavuşmuş. 1200 yılında Siena Katedrali (Duomo) tamamlanmış. 1240 yılında da Siena üniversitesi hukuk ve tıp fakülteleriyle kurulmuş.

Romulus ve Remus' u besleyen kurt

Romulus ve Remus’ u besleyen kurt

1186 yılında Kral 1. Frederic  kentin bağımsızlığını ilan etmiş ve kendi yönetimini seçip, akçelerini basma yetkisi vermiş.  12. Yy ile 15. Yy’ lar arasında Siena ile Floransa arasında yaşanan çekişmeler ve kraliyet ile Papalık arasındaki siyasi çalkantılarla her iki şehir de gelişmiş. 1260 yılında Guelph (Papa’yı destekleyen) ve Ghibellines (Kutsal Roma İmparatorluğu’ nu destekleyen) aileleri arasındaki iktidar paylaşamama sorunu,  Montaperti savaşına kadar götürmüş iki kenti.

Siena tarihteki ihtişamını ve gelişimini, bankacılık faaliyetlerine ve Londra, Marsilya gibi ünlü Avrupa ticaret merkezleri ile yapılan ticarete borçlu büyük anlamda. 13. Yy sonlarında Siena resim okulu kurulmuş ve pek çok ünlü ressam yetiştirmiş. Bu sayede Avignon, Milano ve Napoli gibi önemli kentlerle sanatsal ilişkiler gelişmiş. 1348 yılında yaşanan kara humma salgınıyla şehrin nüfusu 25,000 den 16,000’e gerilemiş.

Piazza del Campo

Piazza del Campo

1420-1455 yılları arasında yönetim değişiklikleri olmuş ve Fransız etkisi ağırlaşmış. 1472 yılında, dünyanın bilinen ilk bankası (günümüzde de hala aktif) olan Monte dei Paschi kurulmuş.

1551-1559 yılları arasında süregelen İtalya savaşında Siena Cumhuriyeti, kendini en yakın rakibi Floransa Dükalığı’ na karşı korumak zorunda kalmış, fakat İspanyollar 5. Charles yönetiminde 17 Nisan 1555 tarihinde kenti almışlar. Yeni Kral  Philip kenti Medici’lere önermiş ve Böylece kent Tuscany Dükalığı’na bağlanmış. Ekonomi bu andan başlayarak duraklama dönemine girmiş, tarım ağırlık kazanmış. Siena 1849 yılında tekrar İtalya Krallığı’ na bağlanmış ve bu tarihten sonra tüm gelişmeler eski şehir surlarının dışında yaşanmış.

Siena’ ya gitmek isteyenlere önerim, at yarışlarının düzenlendiği iki tarihten birisini (2 temmuz ya da 16 ağustos) hedef almaları. Romalılardan bu yana şehir meydanında (Piazza del Campo) düzenlenen çeşitli spor karşılaşmaları ve yarışlardan (boks, eşek binme, at binme, boğa güreşi, koşu vb) günümüze kalan bu at yarışında (İl Palio) önceden seçilmiş on at, binicileriyle meydanda üç tur atıyor ve birinci gelene özel ödül veriliyor. Meydanı çevreleyen binaların odalarının da kiralandığı bu yarışta meydan doğal olarak tıka basa dolu oluyor.

Eski Siena dokusu

Eski Siena dokusu

Ağız tadı:

Siena mutfağı doğal olarak Tuscan damak tadından izler taşıyor. Ekmek özel bir yer tutuyor bu tatlar arasında. Bu yörede yetişen özel bir sığırın (Chianina cattle) eti ile çok lezzetli menüler yapılıyor. Bazı Siena mutfak ürünleri:

Crostini di Fegato (tavuk ciğeri ile yapılan bir iştah açıcı)

Bruchetta (sarımsaklı ekmek)

Pappardelle sulla Reple (tavşan eti soslu makarna)

Ribollita (Sebzeli ve ekmekli çorba)

Bu yörenin şarapları ise çok çeşitli ve hepsi de birbirinden lezzetli. Ekmek, peynir ve şarap üçlüsü çoğu zaman yöre halkı tarafından iştah açıcı olarak tercih ediliyor.

Siena hatırası

Siena hatırası

Görülecek yerler:

Siena Katedrali (12.yy, Romanesk-Gotik)

Piazza del Campo

Torre del Mangia

Palazzo Pubblico

Palazzo Salimbeni

Santa Maria dei Servi

San Domenico kilisesi

Celsa Kalesi

Siena'nın dar sokakları
Taş ve tuğlanın ortak kullanımı
Üç kemerli pencere mimarisi
San Domenico Kilisesi duvar süslemesi
Eski ve modernin birleşimi
Romulus ve Remus heykeli
Kule ve Town Hall
Torre del Mangia'nın tepesi
Üç tepenin kesiştiği yer
Piazza del Campo'ya bakan binalar
Ortaçağ mimarisi
1472 yılında kurulmuş en eski bankanın kapısı
Campo meydanında havuzlu çeşme
Uzakta, Santa Maria Katedrali kulesi
Eski binalar ve sokak
Piazza del Campo, 1995
Siena Katedrali
Siena kütüphanesinin kurucusu Bandini'nin heykeli

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Verona

28 Cumartesi Ara 2013

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ Yorum bırakın

Arena akşamı

Arena akşamı

Şehir altyapısıyla ve eşsiz mimari değerleriyle 2000 yıldır sürekli gelişen bir kent Verona. İtalya’ nın kuzeyindeki Monte Lessini dağının eteklerinde ve Adige nehri üzerinde antik zaman kabilelerince kurulmuş ve sonra MÖ 1. Yüzyılda Roma yerleşimi olmuş. 5. Yy’da Ostrogot Theodoric tarafından, sonra Lombard’lar ve 774 yılında da Charlemagne tarafından işgal edilmiş. Roma dönemindeki politik konumu ve yapılarıyla “Piccola Roma” yani “küçük Roma” olarak bilinirmiş.

Signori meydanı ve kule

Signori meydanı ve kule

12. yy’da bağımsız bir komün haline gelen kent, tıpkı yakındaki Bergamo gibi, Guelph ve Ghibbelin aileleri arasındaki savaşlara konu olmuş. Scaliger ailesi yönetimindeyken (1277-1387) ve özellikle de 1. Cangrande zamanında yıldızı parlamış. 1405 yılında Venedik’ e (Rönesans dönemi), 1797 de Avusturya İmparatorluğu’ na bağlanmış ve nihayet 1866 da İtalya Krallığı’ na katılmış.

Piazza Erbe ve Madonna heykeli

Piazza Erbe ve Madonna heykeli

Verona  takriben 20. Yüzyıla kadar Romalıların imar ettiği şekliyle kalabilmiş. Yani Erbe meydanı ve çevresi, Bra meydanı ve Arena, Signori meydanı ve etrafındaki tarihi yapılar.  Şehir, Roma döneminden kalan yapıları ile en zengin arşive sahip İtalya yerleşimlerinden birisi.  Bunlar arasında Porta Borsari kapısı, günümüze yarısı kalabilen Porta Leone kapısı, Napolyon zamanında yıkılıp 1930 yılında Castelvecchio yanına yeniden yapılan Arco dei Gavi, Ponte Pietra köprüsü, Roma Tiyatrosu ve Roma’ dakinden sonra ikinci en büyük Kolozyum olan Verona Arenası.  Bu arenanın üç sıra halinde olan duvarları 12. Yy’daki bir depremde yıkılmış. Katedral (Duomo) da bu depremde yıkılmış ve sonra yeniden inşa edilmiş.

William Shakespeare’ in eserinde ölümsüzleşen Romeo ve Juliet çiftinin de Verona’ da yaşadığı rivayet ediliyor ve meşhur balkonlu evleri de günümüzde ziyarete açık.

Juliet' in balkonu

Juliet’ in balkonu

Verona, İtalya’ ya uçakla seyahat edenler için Milano şehrine yaklaşık 150 km mesafede. Arabayla gezenler için ise, A4 (E70) karayolu üzerinde ve il sınırları İtalya’ nın en büyük gölü olan Garda gölüne komşu.  Garda gölünde vapur seyahati,  göl kıyısında bulunan güzel köyleri ve tatil beldelerini görmek için iyi bir fırsat. Verona’ dan geçip kuzeye doğru uzanan ve Trento üzerinden Avusturya’ ya giren  A22 (E45) otoyolunda seyahat etmek ise, tabiat güzelliklerini seyir bakımından değerli bir tercih olabilir. Brescia, Venedik, Padova, Vicenza, Bologna gibi meşhur kentlere de yakın olduğu için konaklama yeri olarak ta iyi bir seçim Verona…

Mimari güzellik

Mimari güzellik

Bir de Türk köyü var bu bölgede, adı Moena. Burada yaşayan halk Türk değil ama, eski zamanlardan bu yana Türklere karşı  sevgi besliyorlar. Bunun bir de hikayesi var. Osmanlı ordusu 2. Viyana kuşatmasında direnişle karşılaşınca bir yeniçeri  buralara kadar gelir ve köy yakınında düşüp bayılır. Onu bulan köy halkı iyileşmesini  ve köyde kalmasını sağlar. Zamanla buraya alışan ve çok seven “İl Turco”  köy için faydalı işler de yapmaya başlar. Sonunda da belediye başkanı  O’na köyün anahtarını verir. Bu olay her yıl Ağustos ayının ilk haftasında düzenlenen şenliklerle hatırlanıyor ve kutlanıyor. Otoyoldan Verona ile Moena arası 180 km. Sizin için seçtiğim bir festival klibinin adresini aşağıda veriyorum. Özenle hazırlanmış bu klipi ne yazık ki hazırlayan izin vermediği için yazımın içine ithal edemedim…

http://youtu.be/F3U3U0qlIJM

Verona damak tadı konusunda da ayrı bir yere sahip. Makarna ve pizza çeşitleri hemen her İtalyan şehrinde olduğu kadar burada da var. Geleneksel Verona lokantasına  “Osteria” deniliyor. Burada pişirilen özel bir Risotto var. Bu bölgede yetişen Vialone Nano pirinci ile yapılıyor. “Polenta” ise başka bir geleneksel Verona yemeği.  Mısır unuyla hazırlanan kalın bir krema (bizim beğendi’ yi andırıyor) sıcak olarak et, peynir, salam ya da mantar ile sunuluyor.  Verona “Valpolicela wine” bölgesinin kalbinde  bulunduğu  için, çok kaliteli şarapları var. Hem kırmızı, hem de beyaz şaraplar bol seçenekli olarak sunuluyor.

Verona'da dondurmacı

Verona’da dondurmacı

Görülecek yerler:

–          Castelvechhio

–          Palazzo dei Signori

–          Bra meydanı

–          Colloseum (arena)

–          Katedral (Duomo)

–          Ponte Pietra köprüsü

–          San Giovanni in Valle kilisesi

–          San Lorenzo kilisesi

–          House of Juliet

–          House of Romeo

–          The Roman Theatre

–          Giusti Bahçeleri

–          Piazza delle Erbe (Pazar yeri de burada kuruluyor)

Bra meydanında yemek
Arena
Meydana giden yol
Sokak sanatçısı
Tarihi Lamberti kulesi
Özgürlük heykeli
Adige nehri
Piazza Erbe ve Madonna heykeli
Piazza dei Signori
Barbieri Sarayı
Dante Alighieri heykeli
Vittorio Emanuelle 2 heykeli
Polenta
Bra meydanında park
Verona sokakları
Tarih kokan kent
Barbieri Palace
Piazza Bra
Verona Arena
Palazzo della Gran Gardia
Verona'da vals
San Pietro kalesi
Bra meydanı girişi

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Perugia

14 Cumartesi Ara 2013

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Bologna, Florence, Italy, Perugia, Umbria

Çizmenin neredeyse tam ortasında, Tiber vadisine sarp bir tepeden bakan tarih dolu bir İtalyan şehrini anlatıyorum bu yazımda. Tarih öncesi dönemlerde önceleri Umbrian’ ların, sonra Etrüskler’ in hakim olduğu bu tepelik şehir,  Romalıların hakimiyetine geçtikten sonra Ottaviano ile Antonia arasındaki savaşlara sahne olmuş. Ottaviano kontrolü MÖ 40 yılında ele geçirip kente “Augusta Perusia” adını vermiş.

Roma kapılarından birisi

Roma kapılarından birisi

Roma İmparatorluğunun çökmesinden sonra 547 yılında Totila tarafından yıkılan Perugia önce Bizans dominyonlarının eline geçmiş, sonra da Papa’ ya bağlı bağımsız bir yerleşim haline gelmiş. 14. Yy’ da Nobles ile Populars arasındaki çekişmelere ve Umbria kentlerinin tümünü kontrolü altına almak isteyen Papa’ ya karşı yapılan savaşlara sahne olan şehir, 1370 yılında yapılan Bologna barış anlaşmasıyla Papa otoritesini tekrar tanımış.

Perugia hatırası

Perugia hatırası

1540 yılında doğrudan Papalık kontrolüne giren şehirde, Papa 3. Paolo kendisine karşı olanlar ve özellikle 1540 yılında  uygulamaya koyduğu “tuz vergisi” ne karşı çıkanlar nedeniyle hastalanır ve eski şehrin büyük bölümünü, Baglioni ailesine ait ne varsa hepsini yıktırıp kentin tepesine güçlü olduğunu göstermek amacıyla, sonraları adeta bir sembol haline gelen  Rocca Paolina kalesinin yapılmasını emreder. Yıkılan binaların taşları kullanılarak kale inşa edilir. Papa idaresi 1861 yılında İtalya Krallığı kurulana kadar devam eder. Bu olaylar sırasında Perugia halkı, Papa’nın koyduğu tuz vergisine inat ekmeği tuzsuz pişirmeye başlar ve bu bir gelenek haline gelir. Bugün hala ekmek tuzsuz yapılıyor burada. Şayet tuzlu ekmek canınız çekerse fırıncıdan “pane salato” istemeniz gerek…

San Pietro kapısı

San Pietro kapısı

Perugia’ ya giderseniz, bu bölgede sonradan yapılan  eskalatörler ile aşağıya inerek eski  şehrin sokaklarında gezinip yıkılan evleri görebilirsiniz.

Perugia Baglioni ailesinin yönetiminde 15. Yüzyılda fresco ressamlarının yetiştiği bir sanat kenti haline gelmiş. Bernardino Pinturichhio ve onun hocası Pietro Vanucci (Perugino olarak da bilinir) daha sonra ünlü ressam Rafael’ e resim dersi vermişler.

Eski şehirden vadinin görünüşü

Eski şehirden vadinin görünüşü

Perugia’ da iki önemli üniversite var. Birisi, 1308 yılında kurulan Universita degli Studi, diğeri University for Foreigners.  Eski şehri çevreleyen iki sıra surdan dışarıda olanının birkaç kilometresi sağlam kalmış günümüze dek. İçeride olanı ise (Etruscan Perimeter) yedi adet kapıya sahip.

Şehirde görülecek yerler:

–          Piazza Matteotti

–          Palazzo dell’Universita Vecchia

–          Palazzo del Capitano del Popolo

–          Piazza 4 Novembre ve Duomo

–          Maggiore Fountain

–          Arkeoloji müzesi

–          Pozzo Etrusco (su kuyusu)

–          Porta Marzia

–          Porta Sant’Angelo

–          Corso Vannucci (ana cadde)

–          Rocca Paolina

–          Mercato Coperto (Kapalı çarşı)

Dar sokaklar

Dar sokaklar

Perugia’ da her sonbahar (Ekim ayı ortasında) çukulata fuarı düzenleniyor, çünkü bu konuda da Avrupa’ da başı çeken bir kent. Temmuz ortasında da iki hafta süren Umbria Jazz festivali yapılıyor. Şehrin ana caddesi olan Corso Vannucci’ de özellikle Cuma ve Cumartesi  akşamları saat 19.30 da “Passeggiata” adı verilen bir şölen düzenleniyor. Halk kol kola girerek cadde boyunca bir aşağı bir yukarı Duomo ile caddenin sonundaki kapı arasında gidip geliyor.  Bu cadde üzerinde bulunan ve “Sandri” adı verilen kafelerde pasta ve kahve çok lezzetli. Mercato Coperto’ nun ikinci katındaki Porchetta tezgahından 2 Euro’ya çok lezzetli büyük ve doyurucu bir dürüm (porchetta) alıp yiyebilirsiniz (içindeki et domuz etidir, yemek istemeyenlere Via dei Priori caddesinin  üst tarafındaki “Giancarlo” pizzacısı tavsiye olunur… ).

Porta San Pietro
Ana caddelerden bir diğeri
Ana cadde
Bir başka dar sokak
Eski şehirden bir görüntü
Kent tabelası
Kilise kulesi
Bir başka kilise
Perugia sokakları
Eski saat ve çan kulesi
Kolon
Bir başka kapı
Kilise
Tarihi binalar
Fresk örneği
Kent kapısı
Roma kapısı
Vecchia kantini
San Domenico basilikası
Şehir kapılarından birisi
Tarihi şehir dokusu
San domenico avlusu
Duomo kapısı
Perugia caddeleri
Eski şehrin aşağıdan görünüşü

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Amalfi

30 Cumartesi Kas 2013

Posted by Erhan Ergün in İtalya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Amalfi, amalficoast, Italy, Positano, Rome, Saint Andrew, Salerno, Sorrento

İtalya’ da çizmenin batı yakasında Salerno körfezine ve Akdenize kuzeyden bakan küçük bir kasaba Amalfi. Tarihteki önemiyse büyük. Avrupa’ nın kağıtla tanışmasını sağlayan bir ticaret merkezi…

Mitolojik bir hikayeye göreyse bu kasabayı tanrı Hercules, sevgilisi Melphe’ yi toprağa verdiği yerde kurmuş. Diğer bir kaynağa göreyse Amalfi’ nin yıldızı,  MS 4.yy’da Roma ile Konstantinopol arasındaki stratejik konumu nedeniyle parlamış.

Amalfi

Amalfi

Kasabanın bulunduğu sahil önceleri Napoli Dükalığı’na bağlıymış. Uzun yıllar süregelen Lombard ataklarından sonra  Amalfi  önce Sicardo tarafından fethedilip yağmalanmış ve nihayet 839 yılında bağımsızlığını ilan etmiş. Yeni Cumhuriyet yönetimi, erken 9. Yy’dan geç 11. Yy’a kadar Amalfi’ nin güçlenerek önemli bir ticaret merkezi olmasını sağlamış.  Göreve gelen Dük 1. Manso,  S. Andrea Apostolo katedralini yaptırmış. 1131 yılında Amalfi Sicilya’ ya bağlanmış. 1135 yılında kasabaya gelen Pisani, heryeri yakıp yıkmış ve bundan sonra Amalfi’ nin Bizans ile olan ticareti sekteye uğramış. 12.yy’da Amalfi yerlileri, Araplarla olan sıkı ilişkileri sonucu onlardan kağıt yapmayı öğrenmişler ve kasabada kağıt fabrikaları kurulmuş. Ürettikleri kağıtları Avrupa’ ya yollamışlar ve böylece koyun derisinden üretilen parşömenin yerini kağıt almış.

Dokuya uygun yapılaşma

Dokuya uygun yapılaşma

Amalfi bir dönem Tiren denizindeki ticarette  neredeyse bir tekel konumuna gelmiş. İtalya’ da üretilen ahşap, demir, silah, şarap ve meyveyi doğu ükelerine satıp, oradan aldığı baharat, parfüm, inci, mücevher, tekstil ürünleri ve halıları batılı ülkelere pazarlamış.  Sicilya’ dan tahıl ve tuz, İtalya’ nın içlerinden köle ithal edip Mısır ve Suriye’ ye ahşap ihraç etmiş. Kazandıklarıyla da Bizans İmparatorluğundan ipek almışlar. İspanya’dan Karadenize kadar ve Adriyatik denizininin her iki yakası arasında deniz ticaretini geliştirmişler. Venedik ortaya çıkana kadar Pisa ve Genova kadar güçlü konuma gelmiş Amalfi. 533 yılından başlayarak üçyüz yıl boyunca Bizans tarafından yönetilen kasabanın 10. Yy’ da kendine ait parası bile varmış. Adı da “Tari” imiş.

Amalfi'de sabah

Amalfi’de sabah

24 Kasım 1343 tarihinde  meydana gelen büyük bir toprak kayması sonucu kasabanın neredeyse tamamı denize akmış, kenti koruyan surlar ve liman yok olmuş. Peşinden gelen salgın hastalık nüfusun üçte birinin ölmesine yol açmış. 18. Yy’ a gelindiğinde ise Amalfi’ de kimsecikler kalmamış. Sayılı köklü aileler Napoli’ye göçmüşler. Sonra 1807 yılında Guiseppe Bonaparte buraya gelmiş ve çok beğenmiş, Napoli’ den buraya kadar uzanan bir yol yapılmasını buyurmuş. 1854 yılında bitirilen yol, 20. Yy’ da Amafi’ nin bir turizm cenneti haline gelmesinde önemli rol oynamış.

Görülmesi gereken yerler:

–          Katedral (Duomo, 9.yy)

–          La Grotta della Smeraldo (Emerald mağarası, Positano yönünde Amalfi’ye 5 km)

–          Santa Maria de Olearia manastırı

–          Li galli adaları

–          Gli Arsenali della Repubblica

–          Museo della Carta

Amalfi'de meydan

Amalfi’de meydan

Amalfi aynı zamanda limon bahçeleriyle de ünlü. Burada yetiştirilen ve adı “Sfusato Amalfitano” olan iri limonlar, “limoncello” adındaki meşhur likörün yapımında da kullanılıyor. Denize bakan yamaçlarda taşlarla oluşturulan setlerin arkasında kalan bahçelerde limonun yanısıra türlü sebzeler ve şaraplık üzüm de yetiştiriliyor. Bunların arkasında yükselen dağların diğer yanındaki yemyeşil yaylalarda ise hayvancılıkla uğraşıyor İtalyanlar ve süt ürünleri meşhur.

25-27 Haziran tarih aralığında Saint Andrew festivali düzenleniyor her yıl kentte. Haziran ayının ilk Pazar günü ise “Regata” adındaki kürek yarışları festivali yapılıyor.  Amalfi’ ye Salerno’ dan ve Sorrento’ dan otobüslerle ulaşmak çok uygun. En yakın tren istasyonu Salerno’ da, uçakla seyahat edenler içinse Sorrento ve Napoli yakın kentler. Deniz ulaşımı da özellikle yazın çok tercih ediliyor ve Napoli, Sorrento, Salerno ve Positano’ dan hızlı feribot seferleri var.

Amalfi sahiline tepeden bakış, yıl 1995
Amalfi sahiline tepeden bakış, yıl 1995
Capri adasında, yıl 1995
Capri adasında, yıl 1995
Çiçekli balkon
Amalfi kent içi
Limon bahçeleri
Dar kıyı yolu
Capri adasına yolculuk, yıl 1995
Capri adasına yolculuk, yıl 1995
Körfeze bakan sarp yamaçlar
Saleno körfezi kıyıları
Salerno körfezi
Gümüş Amalfi'de
Bir otobüs ile bir otomobil yanyana geçemez
Halk plajı
Kıyı yolu
Amalfi'de şaraplık üzüm bağları
Amalfi yolunda Furore koyu
Amalfi yolunda bir plaj
Amalfi
Amalfi'ye giriş
Begonvil cenneti
Salerno çıkışında yol levhası
Meryem ana heykeli
Kale ve Akdeniz
Sarp kayalık arazi
Amafi kıyı yolları
Ev süslemeleri
Amalfi
Amalfi hatırası
Amafi sahili
Halk plajları

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...
← Older posts

yazar

seyahat etmeyi sever, güzellikleri görüntüler, değişik lezzetleri tadmaktan hoşlanır, doğa aşığıdır, bisiklet tutkunudur.

İzlenme sayısı

  • 213.805 tık

Bu blogu takip etmek ve yeni yazı yayınlandığında e-posta ile bilgilendirilmek istiyorsanız e-posta adresinizi yazıp "takip et" butonunu tıklayın.

“BİSİKLET” İÇİN RESME TIKLAYIN..

Da Vinci Bisiketi, 1860

“FOTOĞRAF” İÇİN RESME TIKLAYIN

Dancing of the Clouds

SEYAHAT

“Travel makes one modest, you see what a tiny place you occupy in the world” — Türkçesi: "Seyahat insanı alçak gönüllü yapar, çünkü aslında dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar" --- Gustave Flaubert

PEK YAKINDA

Olumsuzluklarla dolu koca bir 2017 yılını geride bıraktıktan sonra yine birlikteyiz. Yazı akışında meydana gelen aksamalar için özür diliyorum. Kaldığımız yerden olmasa da ziyaret etmiş ya da edecek olduğum yerlere ait bilgileri 2018 yılı boyunca sizlerle keyifle paylaşacağımı umuyorum. Bakalım Amsterdam' dan sonra sırada ne var?. İzlemeye devam edin...

SON YAZILARIM

  • Buenos Aires
  • 2019′ a merhaba…
  • Atina (Athens)
  • YouTube’da “Vanotek feat. Hevito – Viajero | Official Video” videosunu izleyin
  • Dresden “Elbe üzerindeki Floransa…”
  • AMSTERDAM
  • Kuzey Britanya’ nın yıldızı, Edinburgh…
  • Nördlingen ve Harburg
  • Dinkelsbühl ve Wallerstein
  • Schillingsfürst ve Feuchtwangen
  • Bologna, kızıl cazi0be…
  • Viyana, Avrupa’ nın müzik başkenti…
  • Rothenburg ob der Tauber
  • Weikersheim, bir Rönesans klasiği…
  • Bad Mergentheim, Romantik Yol’un kaplıcası…
  • Tauberbischofsheim ve Lauda-Königshofen
  • Wertheim
  • Würzburg, Romantik Yol’a açılan kapı…
  • Heidelberg, “Romantik Yol” un ilham perisi…
  • “Romantik Yol” da bir sonbahar gezisi…
  • PARİS’ te SON TANGO…
  • ERDEK
  • Kaz Dağları, bölüm 1
  • Ayvalık’ ta hoş bir dinleti…
  • Yeni bir gün daha…
  • Brüksel
  • Yeni Yıl Kutlaması
  • Kavala
  • Freiburg
  • Varenna
  • Luzern (Lucerne)
  • Londra (2)
  • Padova
  • Bratislava
  • Nice
  • Besancon
  • Sorrento
  • Lyon
  • Prag
  • Pisa
  • Budapeşte
  • Viyana
  • Venedik
  • Estergom
  • Siena
  • Salzburg
  • Strasbourg
  • Hoş geliyor (mu) sun 2014…(?) !
  • Verona
  • Londra

ZAMAN TÜNELİ

Ocak 2021
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031
« Nis    

“DEVR-İ PEDAL” ARTIK YAYINDA…

BİSİKLET tarihini ve gelişimini anlattığım, bisikletin insan yaşamına katkısını farklı boyutlarıyla kaleme aldığım yazılarım, "Devr-i Pedal" isimli blogumda yayınlanmaya devam ediyor. Yukarıdaki "Bisiklet için resme tıklayın" penceresindeki resme tıklayarak bu blogumu ziyaret edebilirsiniz.

TAKİP ETTİĞİM BLOGLAR

  • GEZMECİLER
  • Zeliha Özer
  • EpicuriousTravelers.com
  • sarahmatthews
  • Tamarind and Thyme
  • The WordPress.com Blog
  • cyclingfurther
  • Lrntn's Blog
  • Steve McCurry Curated
  • The Kitchen Crashers

KATEGORİLER

Almanya Amerika Avrupa Avusturya Fransa Güney Amerika Hollanda Kutlama Merhaba Türkiye Uncategorized Yunanistan İngiltere İspanya İtalya

Daha Fazlası

Alexandropolis Almanya Amalfi Ancona Atina Augustus Ayvalık Barok Bellagio Bergamo Bologna Brescia Brindisi Buda Bursa Como Edirne Elisabeth Florence France Genova Granada Greece Grinzig Habsburg Hohenlohe Hırvatistan Istanbul Italy Izmir Kavala La Turbie Lecco Limoncello Ljubliyana London Lyon Magyar Malaga Menton Monaco Monte Carlo Mozart Napoleon Napoli Nürnberg Olympia Padova Palio Perugia Peşte Pire Plovdiv Positano Regensburg Rimini Roma Sabah Salerno Salzburg Slovenya Sorrento Spain Strasbourg Tauber Thessaloniki Travel and Tourism Turkey valencia Venedik Verona Vezüv Visegrad Zeus İpsala

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

GEZMECİLER

Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

Zeliha Özer

Marmaris'ten Adriyatik Denizine Yelkenle Dolaşmak Üzerine...

EpicuriousTravelers.com

Sip. Savor. Explore.

sarahmatthews

Tamarind and Thyme

Cooking and Eating Well in London Without Going Broke

The WordPress.com Blog

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

cyclingfurther

2 Belgians Cycling from Hungary to the chinese border across Central Asia!

Lrntn's Blog

Photo and travel blog

Steve McCurry Curated

Steve's body of work spans conflicts, vanishing cultures, ancient traditions and contemporary culture alike - yet always retains the human element.

The Kitchen Crashers

Seda ve Hakan’ın Mutfak, Seyahat ve Fotoğraf Maceraları…

Vazgeç
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
%d blogcu bunu beğendi: