Etiketler
Albertinum, Almanya, Augustus, Elbe, Florence, Frauenkirsche, Glaeserne Manufacture, Heinrich Schütz, Hofkirsche, Oskar Kokoschka, Pfunds Molkerei, Residenzschloss, Richard Wagner, Saxony, Semperoper, Taschenberg, Zwinger
Bir tüccar yerleşimi ve yerel yönetim merkezi olarak eski bir balıkçı köyü civarında kurulan Dresden, onbeşinci asırdan günümüze Saksonya düklerine, prenslere ve krallara ev sahipliği yapmış, hem ihtişamlı dönemleri hem de trajedileri zaman içinde yaşayarak hepsinden başarıyla çıkmayı başarmış bir kent.
Onsekizinci asırda Avrupa’ nın politik, kültürel ve ekonomik gelişmelerinin merkezinde bulunan bu kent, iki yüzyıl kadar sonra, neredeyse tamamen yok olmanın eşiğine gelmiş. Bir Dresden’ liye sorarsanız bu şehir, her dönem kendine has çarpıcı nitelikleriyle, çalkantılı bir tarihin içinden henüz çıkagelmiş bir hayal gibidir…
Tarihte bu bölge önce Germanik kabilelerce kullanılmış, altıncı asırdan sonra Bohemya’dan gelen Slavlar Drezdany yerleşimini kurmuşlar. Onuncu asırda Alman kralı 1. Heinrich komutasındaki ordular, Elbe ve Saale nehirleri arasındaki Slav topraklarını ele geçirmişler. İki asır sonra gelen Almanlar, Slav toplumu üzerinde egemen olmuşlar (1216).
Şehrin ilk hali, Elbe nehrinin sol kıyısında bulunan eski şehrin civarındaymış. 13. asır sonunda bir Fransız manastırı, 14. asır sonunda da iki yaşlı hastanesi varmış sadece. 1500 yılında nüfusu 6,000 kişiyken kentleşme ve ekonomik gelişme başlamış. 1491 de bir yangın atlatan Dresden, Luther’ in öğretilerine karşı direnişin merkezlerinden biri olmuş. 1539 da Dük Georg’ un ölümünden sonra reformlar başlamış.
1547 de Schmalkalden savaşı sonunda Albertine prenslerine seçme önceliği hakkı tanınmış, böylece Dresden hem Protestanlığın merkezi hem de Habsburg yerleşimlerinden sonraki en büyük ve güçlü Alman devleti yönetim merkezi oluvermiş. Bu tarihten itibaren kentleşme hızlanmış, kale büyük bir saraya dönüştürülmüş, ortaçağ kasabası duvarları modern surlarla değiştirilmiş. 1548 de kraliyetin desteğiyle şehir şapeli orkestrası kurulmuş, sanat koleksiyonları için sergi yerleri hazırlanmış. Nüfus bu bir asır içinde üç katına çıkmış.
1620 sonrasındaki 30 yıl savaşlarında taraf olan kentte açlık, salgın hastalık ve ekonomik yokluk gelişmeyi önlese de Dresden pes etmemiş ve kent müzik direktörü Heinrich Schütz’ ün (1614-1672) önderliğinde şehirdeki müzik yaşamı tüm olumsuzluklara rağmen en parlak durumuna gelmiş.
Friedrich August 1 (August the Strong) 1697 de Polonya tacına talip olunca Dresden Avrupa liginin merkezi haline gelmiş, barok mimari şehre hakim olmuş, Pöppelmann, Zwinger ve Taschenberg saraylarını 1711 de inşa etmiş, Frauenkirsche 1734 de tamamlanmış, Katedral 1755 te bitirilmiş. Daha sonra Meissen’e nakledilen Avrupa Porselen Fabrikası burada kurulmuş. Nüfus 1700 ile 1755 yılları arasında 63,000’ e ulaşmış.
1756 da Prusya ordularının Saksonya başkentini ele geçirmesi, Dresden’ in ihtişamına büyük darbe indirmiş ( 7 yıl savaşları, 1756-63). Fransız devrimini dikkatle izleyen Dresden’de, 1791 yılında Fransa’ya karşı yayınlanan Pillnitz bildirgesi sonrası sosyal huzursuzluk başlamış.
1805 ve sonrası, Napoleon ve ordularının Saksonya ve Dresden hedeflerine ulaşması için uygun zamanlardır ve Ağustos 1813 te Napolyon burada son zaferlerinden birini kutlar (26-27 Ağustos 1813 Dresden muharebesi).
Napolyon’un Leipzig yenilgisi sonrası Rusya-Prusya yönetimine giren Saksonya, 1815 Viyana Kongresi sonrası topraklarının yarısını Prusya’ya verir.
Ondokuzuncu asır ilk yarısında Dresden yeniden kimlik kazanma çabasına girer. Kültürel ve bilimsel gelişmeler, Ludwick Tieck, Carl Maria von Weber, Carl Gustav Carus ve Richard Wagner gibi usta entellektüellerin Dresden’e yerleşmesiyle hızlanır. Yüzyılın ikinci yarısında hızla gelişen kent, 1871 de Alman İmparatorluğu’ nun kurulmasının ardından, ülkenin dördüncü büyük şehri haline gelir. Artık nüfusu yarım milyon olmuştur.
Yirminci yüzyılda yıldızı daha da parlayan Dresden’de faaliyetini sürdüren sanat akademisinde öğretmenlik yapan Otto Dix ve Oskar Kokoschka, sanatsal gelişime büyük katkıda bulunur. Bu dönemde Dresden’e “Elbe üzerindeki Floransa” denirmiş..
Ancak, 1933 yılında nasyonel sosyalistlerin oluşturduğu baskı sonucu bu kültürel parlaklığın da sonu gelir ve kentin Yahudi sakinlerinin ihraç edilmesine kadar olaylar sürüp gider. İkinci dünya savaşının bitmesine üç ay kala, 13-15 Şubat 1945 günlerinde kente yapılan beş hava saldırısında 711 ton bomba kullanılır müttefik kuvvetlerce ve Dresden neredeyse tümüyle yerle bir olur, iyimser bir tahminle 25,000 kişi hayatını kaybeder. Nihayet 8 Mayıs 1945 te Sovyet ordusu şehre girer.
Savaştan sonraki ilk birkaç yılda şehir merkezindeki molozlar, binlerce gönüllü çalışan sayesinde temizlenir, 1950 yılında yeniden inşa çalışması başlar. Kentin simgesel yapılarına öncelik verilir. Zwinger, Hofkirsche, Albertinum, Semper Opera bunlar arasındadır. Ancak endüstriye çevrilen dikkatler ve ekonomik zorluklar, bu çalışmaların yarım kalmasına neden olur. 1949 da GDR’ nin (German Democratic Republic) kurulmasıyla Dresden Doğu Almanya’da yerel bir başkent haline gelir. Sanatsal ve kültürel hareketlere sosyalist doktrinler gem vurur, buna rağmen gelişmeler durmaz. Semper Opera’nın 1985 de açılması buna örnektir.
Nihayet 1989 yılında iki Almanya’ nın birleşmesiyle eski statüsüne yeniden kavuşan Dresden, yeniden kurulan hür Saksonya Eyaleti’ nin başkenti olur.
Yaşadığımız dönemin kültür ve sanat miraslarına verilebilecek en güzel örneklerden birisi olan Dresden’ in tarihine bu kadar girmemin bir nedeni var. Dünya üzerinde tarihi insanlık suçlarıyla dolu pek çok yerleşim olduğunu ve hatta bu suçların günümüzde dahi bazı bölgelerde bazı güçler tarafından işlenmeye devam ettiğini biliyoruz. Kimi toplumlar bu tür zulümler nedeniyle yok olurken, bazıları küllerinden yeniden doğup, yıkılan değerleri yeniden inşa etmeyi başarabiliyorlar. İstiklal savaşında ve sonrasında ülkemizde başarılanlar buna en güzel örnektir bence.
Dresden halkının da yardım talepleri geri çevrilmişken, büyük bir dayanışma içinde ve her bir tuğlayı düştüğü yerden kaldırıp numara vererek arşivledikten yıllar sonra tek tek eski yerine koyarak kentlerini yeniden inşa etmelerinin arkasındaki motivasyonu takdir etmek gerek. 2002, 2005 ve nihayet 2017 yıllarında ziyaret ettiğim Dresden’ deki “yeniden yapılanma” çabalarını yerinde gördükten sonra bunları anlatmadan, sadece statik fotoğraf kareleri üzerinden bu şehri tanıtmanın, bu kentin değerleriyle örtüşmeyeceğini düşündüm…
Peki Dresden başka neleriyle ünlü?
–PORSELEN (Altın üretmeye çalışırken 1708 de beyaz Avrupa porseleninin formülünü keşfeden Johann Friedrich Böttger buralıdır)
–KRİSTAL CAM (1697 de çapı 1 metreden büyük optik lens burada üretilmiş)
–SÜTLÜ ÇİKOLATA
–MİNERAL SU
–BUHARLI LOKOMOTİF (İlk Alman buharlı lokomotifi 1838 de burada imal edilmiş)
–KAMERA (Dünyanın ilk tek mercekli reflex kamerası 1936 da burada yapılmış)
–DAKTİLO ve DİKİŞ MAKİNASI (Singer dikiş makinası 1869 da, Erika daktilo 1910 da burada imal edilmiş)
–SEMPER OPERA (Carl Maria von Weber ve Richard Wagner burada orkestraları yönetmişler, Richard Strauss ilk premierini burada yapmış)
Görülecek Yerler:
-Dresden Royal Palace (Residenzschloss)
-Grosser Garten (Palace in big garden)
-Taschenbergpalais
-Glaeserne Manufacture (VW cam fabrika, burada otomobil üretim hattını cam arkasından izleyebiliyorsunuz)
-Pfunds Molkerei (Süt ve sütlü ürünler pazarlayan eski bir dükkan. Merkezden tramvay ile ulaşılabiliyor ve bir de lokanta-kafesi var. Dükkanın iç fayans duvar ve tavan süslemeleri gerçekten görülmeye değer..)
-German Museum of Hygiene
-Semperoper (Operanın içi ücret karşılığı gezilebiliyor, ama ayrıca bilet bulup içerde bir performans izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Biletinizi internetten alabileceğiniz gibi, opera girişi karşısındaki gişeden “”son dakika bileti” bulmanız da olası..)
-Technical University (1828)
-Zwinger Palace
-Frauenkirsche
-Hofkirsche
-Kreuzkirsche
-Markthalle
Ağız tadı:
Dresden Saksonya’ nın başkenti olduğu için doğal olarak Sakson mutfağının tüm özelliklerini burada bulmak olası. Patatesin hemen her çeşidi (Patates tava, haşlanmış patates, patates makarnası, Patates köftesi, patates pancake, patates salatası, patates çorbası, kroket) ana yemeklerde kullanılıyor.
Et dediğimiz zaman, genellikle domuz eti tüketiliyor ve tabakta etin yanında patatesten başka diğer sebzeler genellikle haşlanmış olarak ve çeşitli soslar ile servis ediliyor.
Buttermilchgetzen (buttermilk Potato pancake), bu mutfağın baş tacı ve tereyağı, yumurta, soğan ve salam eklenerek tavada hazırlanıyor.
Dresden’ de çay yanında kek çok sevilen bir sunum. Kek deyince de “Stollen” akla geliyor. Üzerine pudra şekeri dökülmüş fındıklı ve meyveli kek olarak tarif edilebilir. Bunun bademli, tereyağlı, kremalı, fındıklı gibi çeşitleri var.
Bir yer tavsiye etmemi isterseniz şayet, Dresden’in ikinci en eski lokantası “Auerbachs Kellar” yüzümü kara çıkarmaz…