Güzel dünyamız…

Başka bir dünya yok, varsa da bizimki çok güzel…

Kıymetini bilelim, bilmeyenlere öğretelim…

Yandaki fotoğrafın çekildiği yer: New Orleans-ABD,

Louis Armstrong bu şehirde doğmuş,

O’ nunla meşhur olan şarkı: “What a wonderful World“.

Bu şarkının hikayesi bulogumda:

https://music4498.wordpress.com

Yeni bir “şey”…

Etiketler

, , , ,

Yaşamımda var olan bir “şey” i, okurlarımla blogumda paylaşmak istedim. Bu, aslında hepimizin hayatının bir parçası olan, dahası, “olmazsa olmaz” ımız olacak kadar içimize işlemiş bir olgu. Müzik…

Seyahat, fotoğraf, spor ana temalarından oluşan blogumun içinde ayrı bir bölüm ayırdığım ve adını “Şarkılar, Şehirler ve Yaşam” koyduğum bu yazı ve dinleti dizimde, dördüncü boyutun ağırlığını müzik temasına verdim. Yayına başlayalı henüz bir ay bile olmadı, umarım beğenir ve hoş vakit geçirirsiniz…

Bu bölüme, yandaki yönlendirmeyi ya da yukarıdaki menüde “müzik” seçeneğini kullanarak ulaşabilirsiniz.

Rio Karnavalı

Etiketler

, , , , , ,

Sambadromo’ dan 2019 yılı Karnaval Geçidi görüntüsü

Yeryüzünde insanların  geniş kitleleri içerecek şekilde bir şeyleri kutlamaları, eski çağlardan bu yana bilinen bir olgu. Örneğin Antik Yunan’ da bahar aylarında şarap tanrısı Dionysus için düzenlenen festivaller, ya da Antik Roma’ lıların tanrıları Bacchus ve Saturnalia için düzenledikleri ve günlerce içerek, dans ederek ve askerlerle kıyafetlerini değiştirerek eğlendikleri kutlamalar bilinen en eski ve güzel örnekler olabilir…

Katolizmin insanlar arasında bir inanış olarak yükselmeye başlamasıyla birlikte, toplumlar başka türlü kutlamalar yapma gereği duymuşlar ve buna bir örnek olarak da Paskalya kutlamaları ortaya çıkmış. İsa’ nın öldükten sonra dirilmesini ve tekrar insanlığa yol göstermesini kutlamak için her yıl bu özel günlerin gelmesi  beklenmeye  başlamış.

Rio de Janeiro’ nun tarihinde önemli rolü olan Portekiz’ de kutlanan “Entrudo” da bilindiği kadarıyla Rio karnavalına esin kaynağı olmuş. Ocak ayının altısında başlayan bu kutlamalarda, samanla doldurulmuş büyük bebekler taşıyan halk, yerel kıyafetleriyle çeşitli danslar ve şarkılar eşliğinde, ana teması toplumda kadınların ve erkeklerin yerlerini ve görevlerini hatırlamak olan eğlenceler sırasında birbirlerinin üzerine kovalarla su boca ederek ıslanırlar, sonra çamur ve kireç atarak kirlenirler,  sonra da bu bebekleri yakarlar ve böylece oruç dönemine girerlermiş…

Rio Karnavalı’ na gelince:  İlk olarak 1840 yılında resmi olarak düzenlendiği bilinen bu festivalin bilinen ilk versiyonunda “samba” dansı yok. Rio ile pek de özdeşleşen bu dans, karnaval kutlamalarına ilk kez 1917 yılında eklenmiş.

Bu şehri bu denli meşhur yapan “karnaval”  kelimesi, Portekizcedeki “carne vale” ikilemesinden geliyor. Anlamı ise “ete veda”. Aslında sadece etten değil, büyük kutlamaların yapılacağı bir dönemin öncesinde 40 gün süren ve zengin yiyeceklerden, alkolden ve çeşitli zevklerden uzak durma, kaçınma şeklinde tanımlanabilecek bir tür “oruç” halini tarif ediyor bu kelime…

Rio karnavalı sırasında hemen her yerde icra edilen ve şehre diğer anlamını katan “samba” kelimesi ise, bir dans türünü anlatıyor. Bu dansın öğretilmesi, nesilden nesile devam ettirilmesi dahası bir turizm coşkusu haline getirilmesi için sayıları yetmişi aşan pek çok samba okulu var Rio’ da. Bunların bilinen en eskisi ve en meşhuru “Mangueria” 1928 yılından bu yana faal.

Bu samba okullarının temelde iki amacı var: Brezilya’ yı ve Rio’ yu dünyaya tanıtmak ve bir yandan gelenekleri modernizm katarak sürdürmek diğer yandan yeni nesillere iş imkanı sağlamak. Bu okulların öğrenci kaynağı ise tahmin edileceği üzere Favelalar. Okulların gelir kaynakları iki bileşenden oluşuyor: Sponsor şirketler ve zengin halkın bağışları.

Samba okulları yıl boyunca, bir sonraki festival için kendi temalarını belirleyip çalışmaya, kıyafetlerini ve geçit sırasında kullanacakları arabaları, ekipmanları üretmeye başlıyorlar ve Aralık ayına gelindiğinde provalar hızlanıyor, Ocak ayında hafta sonları bile provalar yapılıp elemelere geçiliyor. Büyük bir titizlikle seçimler yapılıp festivale katılmaya değer bulunan on üç okul finale kaldığında da festival başlamaya hazır demek oluyor.

Peki bu festival ne zaman başlayıp ne kadar sürüyor?. Roma Katolik Kilisesi inanışına göre, paskalya döneminden önce 40 gün süren bir oruç dönemi var. Bu dönemin başlangıcına “Ash Wednesday” deniliyor. Rio festivali, işte bu Çarşamba gününden bir önceki Cuma günü başlayıp, beş gün sürüyor. İki yıldır pandemi nedeniyle yapılmayıp ertelenen festival, ilk kez 2022 yılında farklı tarih aralığında düzenlenecek…

Festival, Sambodromo adındaki bir geniş ve uzun geçit yolu ve her iki tarafına seyirciler için kurulmuş tribünlerden oluşan yapıda geceleri icra ediliyor. 1984 yılında hizmete giren bu alanın seyirci kapasitesi yaklaşık 90,000 kişi. Bu yola bir ucundan giren okul kortejleri, yaklaşık yarım saat gösterilerini sergiledikten sonra diğer ucundan çıkıyorlar. Bu arada gündüzleri de şehrin ana caddelerinde aynı kortejleri bedava  izlemek mümkün. Festival, son gün kazanan okulun belirlenmesiyle son buluyor.

Nemi

Etiketler

, , , , , , , ,

Bu yazımda, İtalya’ nın Lazio bölgesinde, başkent Roma’ ya karayoluyla bir saat mesafedeki çok şirin bir kasabayı anlatıyorum.

Nemi’ nin göle bakan ana caddesi

Roma’ dan ayrılıp güney doğu yönünde ilerlerken irtifa kazanıyor ve önce Albano gölünün yanından geçen ormanlık yolda ilerliyor, kısa süre sonra da sağımızda aşağıda Nemi gölünü görüyoruz.

Nemi gölü bir krater gölü ve çevresi 5,5 km uzunluğunda, en derin yeri ise 34 metre…

Nemi krater gölü

521 metre rakımdaki kasabanın girişinde araç park etmeye ayrılmış yerde yayan olarak keşfetmeye başlıyoruz bu sıcacık yerleşimi.  Burası antik dönemde Aricia şehrine bağlıymış ve çevresindeki yemyeşil habitatın, ormanların ve bereketin koruyucu tanrısı Diana tarafından kutsanıp korunduğuna inanılırmış…

MÖ 300 yılında yapıldığı düşünülen Diana tapınağı, Nemi gölünün kuzey ucunda, kasabanın yamaçlarının altında bulunuyor. Kasaba aynı zamanda eski bir hac yolunun üzerindeki önemli bir durak imiş…

Romalı kral Caligula’ nın inşa ettirdiği birkaç geminin Nemi gölünde bulunduğu biliniyor. Bunlardan birisinin (80 metre boyunda, 25 metre eninde) özellikle Diana’ ya adanan törenlerin icrası amacıyla yapıldığı anlaşılıyor. 1930’ larda yapılan su altı çalışmalarıyla gölün suyu 3 km uzunluğunda bir tünel vasıtasıyla boşaltılıp su yüzüne çıkarılan gemi kalıntıları daha sonra müzede sergilenmiş, fakat buluntular ne yazık ki ikinci dünya savaşı sırasında tahrip edilmiş. Elde kalan bazı kalıntılar, Roma’ daki  Milli  müzede sergileniyormuş.

Kasabanın girişindeki döner kavşak

Ortaçağda meyve yetiştiriciliği ve şarap üretimiyle ekonomisini şekillendiren Nemi, pek çok İtalya şehri gibi, varlıklı aileler arasında el değiştirerek sonunda 1860 yılında Orsini ailesinin kontrolüne geçmiş. İtalya’ nın birleşmesiyle birlikte komün özelliği kazanan kent, Ruspoli ailesinin girişimleriyle ve yatırımlarıyla önemini korumuş.

Nemi çileği ile ünlü,  gölü çevreleyen yamaçlar, buraya özgü küçük ama tatlı çilek tarımı için çok uygun iklim ve toprak koşullarına sahip. Her yıl Haziran ayının ilk pazar günü çilek festivali bile düzenleniyor burada… Kasabada çilek tatlısı yapıp ziyaretçilere sunan bir pastane var ki (Spartaco al Girottino) gerçekten çilekli kekin tadı bir başka. Kekin yanında ise, değişik meyve aromalı serin içecekler sunuluyor…

Gezmeci çilekli keki bulunca Nemi’ yi çok sever…

Nereleri görmeli?

Nemi’ ye gelirken yolda yanından geçilen Albano gölünün batı kenarında Katolik alemi için çok önemli bir yer var. “Castel Gandalfo”, yani Papa’ nın yazlık sarayı…

Diana Tapınağı kalıntıları

Roma gemileri müzesi

Ruspoli sarayı

Holy Crucifix kilisesi (1637)

Roma merkezli bir geziden günübirlik keyifli bir seyahatle hem Nemi’ yi hem de Castel Gandalfo’yu keşfetmek mümkün. Bu seyahat için geç ilkbaharı  (Mayıs sonu-Haziran başı) öneririm…

San Gimignano

Etiketler

, , , ,

İtalya’ nın ortasında, Floransa’ dan Siena’ ya uzanan yolun neredeyse yarısında yer alan bu tarihi yerleşim, zengin tarihi ve göz kamaştıran ortaçağ mimarisiyle bir adım öne çıkıyor. Toskana eyaleti sınırları içinde, üçyüz metre yükseklikteki bir tepenin üzerine 988 yılında kurulan kent, Etrüsk ve Helenistik dönemlerine tarihleniyor ve konumu gereği, Elsa vadisine (Val D’Elsa) hakim bir yerleşim.

Günümüze kadar ayakta kalabilmiş kulelerden bazıları

Adını, Modena’ lı bir piskopos olan Saint Geminianus’ dan alan bu şirin yerleşim, pek çok bakımdan önemli bir güzergah üzerinde bulunuyor. Öyle ki, Roma’ yı İngiltere’ ye bağlayan ticaret yolu ve Hristiyan inanışına göre Fransa’ dan Roma’ ya uzanan bir hac yolu (Via Francigena) da buradan geçiyor.

San Gimignano’ nun şirin caddelerinden birisi..

Onuncu yüzyıldan başlayan tarihinde Guelphs (Papa destekçisi) ve Ghibellines (Kutsal Roma İmparatorluğu destekçisi) hanedanlıkları arasındaki kavgalara sahne olan kent, etrafını çevreleyen ve üzerinde üç ana kapısı olan surların inşa edilmesi sonrası, onikinci yüzyılda ihtişamının zirvesine ulaşmış. Günümüzde sadece ondört tanesi ayakta kalabilmiş olan yetmiş iki yüksek taş kule barındıran San Gimignano, bu bakımdan Bologna’ ya benziyor. Zenginliklerini ve kudretlerini bu kuleler ile göstermeye çalışan aileler, kentin günümüzde de Unesco dünya mirası listesinde olmasını sağlamışlar. Şehrin parladığı dönemde, ticaretin odağında iki önemli ürün varmış: Safran ve şarap…

Kemerli köprü bağlantılarına sıkça rastlanıyor ortaçağ mimarisinde

Onüçüncü yüzyıla gelindiğinde ortaya çıkan salgın hastalık ve kıtlık nedeniyle kontrolü ve liderliği Floransa’ ya kaptıran kent (1348), Medici ailesinin çökmesiyle Büyük Toskana Dükalığı’ na bağlanıp, Napolyon dönemini yaşamış ve İtalya Birliği’ nin oluşumuna kadar gelebilmiş…

San Gimignano’ da görülmesi gereken yerler:

Palazzo del Popolo, Collegiata (eski katedral), Saint Agostino Kilisesi, tepenin en üst noktasında iki meydan; Piazza della Cisterna ve Piazza del Duomo, Via Giovanni üzerinde bulunan Francisco kilisesi

Torre Grossa, burada ayakta kalmış en yüksek kule, yüksekliği 54 metre.

Diğeri ise 52 metre yüksekliğindeki Torre Rognosa.

Bu yörenin Vernaccia beyaz şarabı ünlü, şarap tadımı yapılabilir, ya da dükkanlardan satın alınabilir.

Floransa ve Siena’ dan karayolu ile şehre, Floransa, Siena ve Piza’ dan tren ile Poggibonsi-San Gimignano istasyonuna ulaşılabilir. Ayrıca Floransa ve Siena’ dan düzenli otobüs seferleri de var.

Gezmeci, dondurma özlemini gideriyor…

Piazza della Cisterna’ daki Gelateria Dondoli dondurmacısının el yapımı dondurması meşhur.

Krakow

Etiketler

, , , , , , , ,

Bu yazıma eşlik etmek üzere değerli piyanist ve bestecimiz Fahir Atakoğlu‘ nun 2020 yılında gerçekleştirdiği “For Love” adlı albümde yer alan ve aynı adı taşıyan parçasını seçtim. Muhteşem müziği ispanyolca sözleriyle seslendiren ünlü şarkıcı Concha Buika‘ nın yanı sıra pek çok ünlü müzisyen bu parçanın daha da güzel olması için ellerinden geleni yapmışlar.

Müziği dinlemek için kalp resminin ortasındaki oka tıklayın lütfen.

İyi dinlemeler ve okumalar…

Polonya‘nın bir zamanlar başkenti, kralların ikametgahı ve Papa 2. John Paul‘ ün de memleketi olan Krakow‘ un tarihi geçmişine kısaca bir göz atalım…

Tarihi 4. yüzyıla kadar giden bu güzel şehir, güney Polonya’nın Malopolskie bölgesinin başkenti. İlk yerleşim Wawel tepesinde kurulmuş ve çevresi Vistula nehrinin her iki yakasında yerleşmiş. Bir efsaneye göre tepede bulunan bir mağarada yaşayan ejderha (Smok Wawelski), şövalyeler tarafından bir türlü alt edilemez, sonunda Krakus isimli kral, zehirli koyun etiyle onu öldürür. 🐉

Kent 1978′ de dünya mirası listesine alınmış. Bugünkü halini gördüğümüz şehir, eski kale kalıntılarının üzerinde inşa edilmiş. Bu bölge, tarihte Wislanie kabilesinin evidir. Küçük Polonya’yı (Malopolski) yer edinen Vistulanlar, 10. yüzyıla kadar burada yaşamışlar. Polonya prensi Mieszko 1, kuzeyi ve güneyi birleştirerek gücünü arttırmış (988-990). Oğlu Bohemia dükü Boleslav (Cesur) Krakow’ u Polonya’nın dini merkezi yapmış. Şehir bundan sonra hızla gelişmiş ve 1138′ de bölgenin merkezi olmuş. 13. yüzyılda Tatarların saldırılarında yara alan şehir çok geçmeden toparlanmış. 1257′ de Magdeburg kanunları sayesinde  belediye olup kendini yönetme hakkı kazanmış.

Wawel kalesi avlusu

Kral Wladislaw1 (kısa) Polonya’yı tekrar birleştirip Krakow’u başkent yapmış (1320). Bundan sonra Polonya kralları Wawel kalesinde taç giyip buradaki katedralde gömülür olmuşlar. 14. yüzyıl boyunca Krakow ülkenin ekonomik ve politik merkezi olmuş. Ortaçağda 3 km uzunluğunda savunma surları ve 46 kuleden oluşan bir kaleyle korunmuş. İngiltere ile Macaristan arasında ticari güzergah noktası haline gelmiş. 1364′ te Casmir 3 tarafından kurulan Jagiellonian Üniversitesi hayatta kalan bir ortaçağ yapısıdır. Bu da şehrin entellektüelleşmesine işaret eder ve orta Avrupa’ da Prag üniversitesinden sonra ikinci en eski okuldur (Papa John Paul 2, bu üniversitede 1938 yılında eğitime başlamış). 1494′ te büyük bir yangın olur ve sonrasında Yahudi karşıtı hareket başlar, 1495′ te kral John 1. Albert yahudileri şehrin Kazimierz bölgesine sürer.

Şehir surları ve kuleleri

Rönesans 15. yüzyılın sonlarında gelir Krakow’ a . Nicolaus Copernicus bu dönemde yetişir. 1600′ da gerileme başlar. Jagiellon hanedanlığı sona erer ve 1611′ de Kral Sigismund 3. Vasa, başkenti Varşova‘ya taşır. İsveç akınları şehri 17. yüzyılda tamamen güçsüz bırakır. Ukrayna’ nın Rusya tarafından alınması sonrasında Polonya’ da başlayan sosyal akım 1674′ te John 3. Sobieski’ nin taç giymesiyle sonuçlanır. Yeni kral, 1638′ de Viyana kuşatmasında Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratan komutan olarak bilinir. 1794′ te Tadeusz Kosciuszko, Rusya karşıtı bir akım başlatır. 1795-1918 arasında şehir Avusturya tarafından yönetilir. 1807′ de Napolyon Prusya’ yı yener  ve Varşova düklüğünü kurar. Krakow 1809-1815 arası Varşova dükalığına bağlıdır ve Viyana Kongresi sonuçlarına göre 1815-1846 arasında da sınırlı bağımsız kalan ender şehirlerdendir.

19. yüzyıl sonlarına doğru yumuşak Avusturya yönetimi sayesinde tekrar toparlanır. İkinci Dünya Savaşı başında almanların kontrolüne geçer. Alman vali karagahını kaleye kurar ve üniversite çalışanlarını öldürtüp 55,000 yahudiyi Auschwitz 2 (Birkenau) kampına gönderir. Savaş sonunda şehir ruslar tarafından hürleştirilir. Savaştan görece az zararla çıkan kent, ruslar sayesinde endüstrisini geliştirir. Buna tekstil ve kimya sektörü dahildir. Yakındaki tuz ve kireç madenleri de değerlidir. Gıda endüstrisi, taş kesme endüstrisi, Mogila’daki dev Nowa Huta çelik fabrikası sanayinin omurgasını oluşturur. Fabrika çalışanları 1980′ deki işçi hareketinde önemli rol oynar. Komunist rejimden fazla yara almadan çıkışın yolu böylece bulunur. Ancak bu dönemde şehirde hava kirliliği çok yüksektir.

Wieliczka tuz madeni içindeki kilise

Yılda sekiz milyondan fazla ziyaretçi ağırlayan, 500 kadar kültürel faaliyet gerçekleştirip iki milyon seyirciye hitap etmeyi başaran Krakow’ da 60 müze, 75 galeri, 30′ dan fazla tiyatro bulunuyor. Krakow aynı zamanda hristiyanların ziyaret ettiği bir hac merkezi konumunda. Tarihten bu yana da, üzerinde bulunduğu ticaret yollarının kesişme noktası nedeniyle ve özellikle “kehribar” tüccarları sayesinde bu ürünle birlikte adı anılır olmuş. Alışveriş merkezine kehribar bolca satışa sunuluyor…

Krakow’ un önemli yapıları: 🏟

Eski şehir meydanı (2005 yılında Unesco listesinde en iyi eski şehir meydanı olarak derecelendirilmiş), bu meydanın beş metre altında 4,000 m2 yer kaplayan bir eski eserler sergi alanı, meydanın ortasında 13. yüzyıldan kalma ortaçağ ticaret merkezi (hala aktif), St. Mary kilisesi, Wawel Royal Palace ve Wawel Katedrali, Florian kapısı, Yahudi mahallesi, Kazimiertz bölgesi (Krakow gece hayatının canlı olduğu bölge), Cloth Hall şehrin önemli yapılar ve yerleridir. National museum, üniversite müzesi, Czartoryski müzesi ziyaret edilebilir. Wieliczka tuz madenlerindeki (700 yıl çalışmış) yeraltı tünellerinin uzunluğu 300 km’yi bulmaktadır. Bu maden de 1978′ de Unesco dünya mirası listesine alınmış. Kent, demiryollarının kesişme noktasındadır ve bir de havaalanı vardır.

Krakow’ da ne yiyelim? 🍔

En ucuz seçenek, hiç de yabancı olmadığımız ve sokaklarda satılan, bizim simitimize ve pretzele çok benzeyen “Obwarzanki”.

“Pierogies” Bu da tanıdık bir yiyecek. Bizim iri mantımıza veya İtalyanların raviolisine benziyor.

“Bigos” bir başka geleneksel Polonya yiyeceği. Soslu ve haşlanmış lahana, soğan ve mantar yatağında sunulan Polonya sosisi.

“Kielbasa” ve “sucha” Bunlar da Polonya sosisleri. İkincisi çiğ de yenilebiliyor, Her ikisi de haşlanarak ya da ızgara edilerek tüketilebiliyor.

“Golabki” Yine tanıdık bir yiyecek. Bizim etli lahana dolmamıza benziyor ancak bu versiyonunda domuz eti var.

“Gulasz Wolowy” Orta Avrupa’da ve özellikle Macaristan’ da çok tüketilen bu “Gulaş çorbası”, bu defa Polonya’ da biraz daha kıvamlı servis ediliyor…

Krakow’ a nasıl gidilir? 🚗🚍✈🚂

Hava yolu ile gidecekler için en kestirme uçuş Krakow havaalanına olandır. Bu mümkün olmadığında, Varşova üzerinden 3 saatlik bir otoyol veya 2,5 saatlik tren seyahati ile, Berlin’ e uçup oradan keyifli bir otobüs ya da otomobil yolculuğu ile (yol üzerinde Poznan, Wroclaw ve Katowice de görülecek şekilde), benzer şekilde Prag üzerinden veya Ukrayna’ nın Lviv kenti üzerinden gidilebilir.

Değişen yaşam koşulları…

Merhaba,

Son yayınladığım yazımdan bu yana neredeyse iki buçuk yıl geçmiş. Aslında bir insan hayatı için hiç de küçümsenemeyecek bir süre. Bu zaman diliminde neler oldu diye sorarsanız, “uyum sağlamak” la ilgili pek çok şey yazabilirim. 2019 yılını güzel anılarla kapattıktan hemen sonra yeni umutlarla girdiğimiz 2020 yılının ilk ayında, hemen her yeni yılda yapmaya alışık olduğumuz bir eylemi gerçekleştirdik. Oğlumuzun doğum gününü içine alacak şekilde bir haftalığına Londra’ya gidip hep birlikte güzel anlar yaşadık.

Bu seyahatimiz sırasında haberimiz olmasa da, yurda döndükten kısa bir süre sonra Çin kaynaklı bir virüsün etkilerinin, dünyanın diğer coğrafyalarında da görülmeye başladığını öğrendik ve dikkatle izlemeye koyulduk gelişmeleri. Çok geçmeden ülkemize de ulaşan virüs, ortalığı kasıp kavurmaya başladı.

Türkiye’de pandemi ilan edildikten üç gün sonra İstanbul’dan ayrılıp, görece “izole” olacağına inandığımız yazlığımıza “göç”tük…

Ve tam ondokuz ay yirmi gün sonra tekrar İstanbul’a dönebildik. Bu uzun süre zarfında pek çok yeni deneyim yaşadık. Ama kıssadan ne hisse aldığımızı sorarsanız eğer, korkulması gerekenin aslında tüm insanlığı tehdit eden “pandemi” değil, oradan oraya savrulan “insan” ögesinin kendisi olduğunu söyleyebilirim.

İnsanoğlu özünde çok masum, naiv ve akıllı bir canlı türü. Ancak bu akıl, bazen (giderek daha çok) toplumun faydasından ziyade egoların doyurulmasında kullanılıyor. Adını ister politika, isterseniz de ekonomi ya da cehalet koyun, bir dizi çevresel etkilerle insanoğlu zamanla şirazesinden çıkıp, üyesi olduğu topluma zarar verecek bireyler kümesi oluşturabiliyor, bunun aksine davranıp direnenler ise, medeni azınlık bireyleri olarak yaşamaya devam ediyorlar…

Tam da bu nedenle, ortaya çıkışının üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen hala etkisini sürdürmeyi başaran Covid 19 virüsü, öyle görünüyor ki insanoğlundan rol çalmaya belli bir oranda devam ediyor ve daha da edecek gibi görünüyor…

Ben kendi adıma bu süreçten en az iki olumlu sonuç üreterek çıkageldiğimi söyleyebilirim. Bunlardan birisi, çok severek yaptığım doğa bisiklet sporunu, sanal ortamda ve evimin içinde de yapabilecek şekilde evrilmiş olmam. Bu vesile ile, sanal ortam koşullarını olanaklı kılmak için emek veren tüm akıllı insanlara teşekkür ederim. Bu teknoloji o kadar ileri gitmiş ki, her yıl üç hafta boyunca bisiklet sporu sevenleri ekranlarının başına kilitleyen “Fransa Bisiklet Turu” 2020 yılı yarışları pandemi nedeniyle iptal edilince, tek günlük bir yarış bu platform üzerinde “sanal ama canlı” olarak yapılabildi…

Sanal bisiklet sürüşün ekran görüntüsü

İkincisi ise, evde kalmanın bir sonucu olarak, klasik gitarımla daha çok müzik icra etme olanağı bulabilmem. Ancak yine, varlıklarının daha önce farkına varamadığım pek çok müzik sitesini yaratanlara da teşekkür etmem gerek. Pandemi sırasında evlerimizdeki ekranların başında canlı ama seyircisiz pek çok performansı izlememizi sağlayanlara da sonsuz teşekkürler…

Yılın son günlerini de büyük bir hızla tüketmeye devam ediyoruz. Hayat her şeye rağmen çok güzel ve değerli. Yeni yıldan ve devamından beklentim, daha fazla can kaybı olmadan pandeminin savaşma gücünü yitirmeye başlaması, sevdiklerimizin sağlıklı kalması, insanlığın başka olası yaşam tehditlerine karşı koymak için ortak çözümler üretmesi ve dünya nimetlerinden herkesin faydalanabileceği güzel günlerin yaşanması…

Tüm dostlarıma sabır, sağlık ve huzur diliyorum.

Yeni yazılarımda buluşmak üzere….