• English Version
  • Hakkında

GEZMECİLER

~ Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

GEZMECİLER

Tag Archives: Spain

Valencia

28 Cumartesi Eyl 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ 4 Yorum

Etiketler

Aragon, Felix Candela, Jaime, Pompey, Santiago Calatrava, Spain, torres del Serrans, valencia, Valencian Community

MÖ 138 yılında, Decimus Junius Brutus’ un konsolosluğu tarafından askerlerin barınması için kurulmuş Valencia şehri. O zamanki yeri, günümüzdeki yerleşimin çok yakınındaymış. Tarihte kısa sayılabilecek bir süre sonra da MÖ 75 yılında, Pompey  ve Sertorius arasında meydana gelen şiddetli savaş sonunda  yerle bir olmuş.

Arkeolojik buluntular

Arkeolojik buluntular

La Almoina yerleşimi civarında yapılan arkeolojik kazılarda, silahlarıyla birlikte gömülmüş asker cesetleri bulunmuş.  Bu yıkımdan sonra yarım yüzyıl kadar sessiz kalan kent, 1. yy’ dan başlayarak yeniden inşa edilmiş. Bir forum ve anfitiyatro yapılmış önce.  Özellikle alt yapıya önem verilmiş. Günümüzdeki Torres dels Serrans yakınlarında bir nehir limanı ve su temin sistemi inşa edilmiş. Kentin bulunduğu coğrafyada Turia nehri denize kavuşuyor ve bu nehirden şehre su dağıtılmış.

Roma İmparatorluğu’ nu etkileyen derin çöküş döneminin etkileri Valencia’ yı da vurmuş ve 3. yy’ ın ikinci yarısından başlayarak önemini yitiren kentin değerli yapıları yok olmuş.

Valenbi bisiklet sistemi

Valenbi bisiklet sistemi

Dördüncü yüzyılın ortalarında bu bölgeye 304 yılında burada katledilen San Vicente anısına bir Hristiyan topluluk gelip yerleşmiş. Yaklaşık bir yüzyıl kadar sonra da, Germanik kabileler gelerek şehri istila etmişler ve Roma tapınakları yerlerini Hristiyanların ibadet yerlerine bırakmış.

5. yy’ da Justinyen zamanında tekrar önem kazanmaya başlayan şehir, 554 yılında İberia yarımadasının güney doğusunun Bizanslılar tarafından işgal edilmesiyle birlikte Vizigotlar’ ca ele geçirilmiş ve askerler antik Roma anfitiyatrosunu  güçlendirerek  üs olarak kullanmaya başlamışlar. 625 yılında Bizanslılar devri kapandıktan sonra kent bir kez daha karanlık bir döneme girmiş.

Torres de Quart

Torres de Quart

711 yılında Arap istilasıyla birlikte beş yüzyıl kadar tarım, bilim ve sanat konularında gelişmeler yaşanmış bölgede. 13. yüzyılda Aragon kralı Jaime Arap hakimiyetine son vererek Hristiyan dönemini başlatmış.

14. ve 15. yüzyıllarda altın çağını yaşayan Valencia,  İspanyol sömürgecilerinin ve burjuvazinin merkezi haline gelmiş. Özellikle 15. yy’ ın sonlarında Avrupa’ nın en zengin, en dinamik ve en kültürel şehirlerinden birisi olmuş.

Bu parlak dönemi, 16.ve 17. yy’ larda Rönesans etkisiyle ortaya çıkan karşı devrimler ve Katolik inancı etkisiyle  derinleşen kırılma devri izlemiş. Ekonomi çökmüş ve salgın hastalıklar başlamış. 18. Yy’ da despot merkezi idare altında Valencia bu defa yeni fikirlerin ve ipek ticaretinin odak noktası oluvermiş. Ancak 1868 yılına kadar geçen dönemde ve Napoleon savaşları sonrası 7. Ferdinand’ ın uygulamaya koyduğu mutlakiyet yönetiminde ipek ticareti de zora girmiş.   1898 yılına kadar endüstrileşme yaşanmış.

Mercado Central' in yan kapısında

Mercado Central’ in yan kapısında

Bu tarihten sonra yine derin çalkantılı bir döneme girilmiş ve General Franko 1939’ da Valencia’ yı İspanya’ nın tarım başkenti haline getirmiş. 1975 yılındaki reformlardan sonra otonom idare başkenti haline gelen Valencia hızla gelişmiş ve aynı zamanda bir turizm merkezi olma şansını da yaratmış.

Günümüzde Valencia otonom bölgesinin başkenti olan kent,  İspanya’ nın üçüncü büyük şehri ve büyük bir de ticaret limanı var.  Eski şehri bezeyen pek çok tarihi yapının yanısıra 1957 yılında yaşanan Turia nehri taşkınından sonra yatağı değiştirilen nehirden kalan eski yatak alanı üzerinde inşa edilmiş bir modern şehir var. Mimar Santiago Calatrava ve Mimar Felix Candela tarafından tasarımı yapılan bu kompleks yapı, aslında bir eğlence merkezi olarak düşünülmüş. 1994 yılında yapımına başlanan ve 1998 yılının Nisan ayında açılışı yapılan kompleks pek çok yapıdan meydana geliyor. L’Agora, L’Hemisferic ve L’Oceanografic bunlardan bazıları. Valencia halkı tarafından başlangıçta çok garip karşılanan mimari tarz, günümüzde büyük oranda kabul görmüş gibi…

L'Oceanografic- Valencia

L’Oceanografic- Valencia

L'Hemisferic-Valencia

L’Hemisferic-Valencia

Valencia mutfağı:

Valencia’ lılar her tür gıda ürünlerini merkez halden almayı çok seviyorlar. Burada pazarlanan ürünler hem çok taze, hem de ucuz. İspanya’ da çoğu yerde rastladığımız “paella” burada da yapılıyor, hem de üç çeşit. Deniz ürünleriyle, et ürünleriyle (tavşan ve tavuk eti dahil) ve karışık. Güveç yemekleri burada da seviliyor. En bilineni, pirinç eşliğinde  mürekkepbalığı, pancar, karnabahar ve ıspanak ile yapılanı.

Mantar çeşitleri

Mantar çeşitleri

Fideua, deniz ürünleri ve makarna ile yapılan bir yöresel yemek.

Hervido, domates sosu , patates ve yeşil fasulye ile yapılan ve sevilen bir başka ev yemeği.

“Cava” bu bölgede çok sevilen bir içecek. Bir tür köpüklü şarap. Bunun portakal suyu ile karıştırılmasıyla elde edilen bir başka içecek ise “agua de Valencia” adını almış.

Kurutulmuş etler

Kurutulmuş etler

Valencia’ da görülecek yerler:

Museo de Bellas Artes San Pio 5

Belediye sergi sarayı

Palacio del Margues de Dos Aguas (müze)

Mercado Central

Puerta del Mar

Estacion del Norte

Torres de Serranos

Valencia Katedrali

Fuente de Neptune Basilikası

Cıty of Arts and Sciences

Valencia Arenası
Monasterie de San Miguel de los Reyes
L'Agora-Valencia
Tarihi hal
Balık Pazarı
Valencia
Mercado Central' in tarihi saati
Et ürünleri sergisi
Mercado Central yan cephesi
Deniz ürünleri
Tarihi banka binası
Valencia şehir görüntüsü
Taze sebzeler
Valencia alışveriş caddesinde
Valencia yaklaşım otoyolu
Valencia
Mercado Central
Merkez hali kapısı
Mercado Central çatısı
Sebze sergisi
Şirin bir otel
Marketin içi
Valencia' lı çiftçi bayan
Mercado Central kubbesi içeriden
Mercado Central yan kapısı
Şarküteri sergisi
Valencia' da Ray-ban tanıtımı
Valenbi ve bendeniz
Valencia Katedrali
Turia nehri üzerindeki köprü
Valencia Müzesi
Mercado Central ana kapısı
Mercado Central' in kubbesi

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Barcelona

21 Cumartesi Eyl 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Antoni Gaudí, Autonomous Communities, barcelona, Barcelona City, Casa Batlló, Catalonia, Catalunya, Costa Daurada, Gaudi, Park Güell, Spain, Travel and Tourism, valencia

Made and uploaded by Huhsunqu.

Barcelona şehrinin bayrağı


İspanya denilince akla ilk gelen şehirdir Barcelona. Başkent Madrid bile daha sonra hatırlanır. İspanya’ nın spor kültürü bir hayli derin ve Barcelona 1992 yılında yaz olimpiyat oyunlarına da başarıyla ev sahipliği yaptığı için gönüllerde yer etmiş bir kent. Catalunya eyaletine başkentlik yapan şehirle gurur duyuyor Katalan halkı.

City Hall

City Hall

Barcelona, modernizm akımının etkisinde gelişen şehir planlamasına güzel bir örnek oluşturuyor. Antoni Gaudi adı söylendiği zaman bu akımın önderi saygıyla anılıyor her yerde. Akdeniz kıyısında ılıman bir iklim kuşağında yer alması, Fransa sınırına yakınlığı, verimli topraklarıyla önemli bir ticaret merkezi aynı zamanda Barcelona. Şimdi bu kentin tarihine biraz göz atalım.
MÖ 3. Yüzyılda Kartacalılar tarafından ilk yerleşim oluşturulmuş. MÖ 1. yüzyılda Barceno kolonisi bu bölgede yaşamaya başlamış. MS 2. ve 3. yy’larda ise Roma devri yaşanmış. 5.yy’da Vizigotlar gelip yerleşmişler ve burayı kendilerine başkent yapmışlar.

Sanat Akademisi

Sanat Akademisi

8. yy’da Araplar Katalonya’yı ve kenti istila etmişler. 801 yılında Frank’ lar şehri ele geçirmişler ve Kral büyük Charles, Araplara karşı savunma hattı oluşturmak üzere Barcelona’ yı başkent ilan etmiş. 988 yılında 2. Borell ilk otonom idareyi kurmuş ve böylece bağımsız Fransız Krallığı’ nın yolunu açmış.
1137 yılında Katalan kontu 4. Berenguer’ in Aragon kraliyetinden Petronilla ile evlenmesi, iki bölge arasında ilişkileri kuvvetlendirmiş. Bu güç, Napoli ve Sardunya adasına kadar uzanmış.

Gaudi tarzı modern mimari cephe

Gaudi tarzı modern mimari cephe

1213-1276 yıllarında 1. Jaume döneminde ekonomik değer kazanan Barcelona, Balear adalarının Valencia’ nın, Menorca ve Mallorca’nın Araplardan geri alınmasıyla daha da önem kazanmış.
1347 yılında 400 yıl sürecek olan Katedral inşaatı başlamış. 1469’ da Aragon’lu 2. Fernando ile Kastil’li İsabella’ nın evlenmesiyle oluşan Hristiyan gücü, 1492 yılında Granada’ nın Araplardan geri alınmasına giden yolu açmış. Ancak bu, Barcelona’ nın değerinin azalmasına da neden olmuş.
İspanya ile Fransa arasında meydana gelen otuz yıl savaşları sırasında Kastilya kralı 4. Felipe, Katalonya’ da konuşlandırılan İspanya kuvvetlerinin tüm erzak gereksinimlerinin Katalanlar tarafından sağlanmasını buyurması ile ortaya çıkan hizip çığ gibi büyümüş ve isyana dönüşmüş. İsyan başlar başlamaz Barcelona’ ya hakim Montjuic tepesinde kale inşa edilmiş ve 26 Ocak 1641 tarihinde Kastilya’lı istilacılar kalede yenilgiye uğratılmış.

Plaza de Catalunya

Plaza de Catalunya

13. Louis Barcelona kontu ilan edilmiş ve yetkileri tüm Katalonya’ yı kapsayacak kadar genişletilmiş. Pirene anlaşmasıyla Fransa Katalonya’ dan vazgeçmiş, Fransa’ nın güneyindeki Roussillion ise Fransa’ da kalmış. Böylece günümüzde de devam eden Katalonya’nın ayrılması fikrinin fitili ateşlenmiş.
1701-1714 yılları arasında süren İspanya savaşları sırasında Katalanlar Habsburg’ları desteklemişler ve 11 Eylül 1714 tarihinde savaş bittiğinde Katalonya özerk idare yetkisini kaybetmiş, kapütilasyonlar başlamış.
1808-1814 döneminde süren İspanya bağımsızlık savaşında Napoleon’ un orduları Barcelona’nın büyük bölümünü yakıp yıkmış.

La Boqueria food Market

La Boqueria food Market

1888 yılında ilk dünya fuarı Barcelona’ da düzenlenmiş. 1914 yılında Katalanların elde ettiği eyalet yönetimi yetkisi, 1925 yılında askeri idarece geri alınmış. 1929 yılında ikinci dünya fuarı Montjuic tepesinde yapılmış. 1932 yılında Katalonya’ nın elde ettiği otonom idare yetkisi iç savaşların sonunda 1939 yılında General Franco tarafından geri alınmış. İdarenin başkanı öldürülmüş, Katalan dili ve yaşam tarzı baskı altına alınmış. 11 Eylül 1977 tarihinde düzenlenen büyük bir sokak gösterisiyle 1,5 milyon Katalan merkezi yönetime karşı durmuş ve yeniden özerk olma isteklerini dile getirmişler. 1979 yılında otonom yönetime tekrar geçilmiş. 1986 yılında İspanya’ nın Avrupa Birliği’ ne katılmasının ardından 1992 yılında Barcelona’ da Olimpiyat oyunları yapılmış. 2004 yılında Barcelona’da boğa güreşleri yasaklanmış. Bunu takiben yasak, 28 Temmuz 2010 yılında tüm Katalonya’ ya yayılmış. 25 Eylül 2011 tarihinde Katalonya’da son boğa öldürülmüş.

Tapas bar tezgahı

Tapas bar tezgahı

7 Kasım 2010 tarihinde papa 16. Benedict Sagrada Familia’ nın açılışını yapmış. Böylece bu yapı, kilise olmaktan çıkıp Bazilika statüsüne kavuşmuş.
Bir zamanlar iş hayatında aktifken çalıştığım grubun temsil ettiği otomotiv markalarından birisi olan Seat’ ın fabrikası da bu şehre çok yakın Martorell kasabasında. Bu nedenle tarihte sıkça ziyaret ettiğim  bu güzel Akdeniz kentine insanlar neden gidiyorlar?
-Gaudi’ nin eserlerini görmeye, tarihi yerlerini gezmeye,
-Oldukça gelişmiş tıp uygulamalarından faydalanmaya (Barcelona Centre Medic-BCM),
-Yaz tatili yapmaya,
-Bol ve kaliteli deniz ürünlerini tadmaya,
-Spor karşılaşmalarını izlemeye ve tesislerini görmeye,
-Yakındaki güzellikleri (Girona, Figueres, Costa Daurada, Tarragona) keşfetmeye.

Tapas lezzetleri

Tapas lezzetleri

Barcelona ve yakın çevresi hakkında bilgi alınabilecek iyi bir kaynağın adresi:

http://www.barcelonaturisme.com/Useful-information-about-Barcelona/_3Ngb8YjSpL2_bRITYtt91GzyrtM-9ciyjRYGjRXQS1c

Barcelona, tarihte dokumacılık konusunda ün yapmışken, günümüzde otomotiv, metal, kimya, tekstil, farmakoloji ve makine üretimi gibi alanlarda eyaletin sahip olduğu yatırımların dörtte üçünü bünyesinde barındırıyor.
Barcelona’ da mutlaka görülmesi gereken yerler:
– Park Güell
– Palau Güell
– Casa Mila
– Casa Vicenz
– Sagrada Familia
– Casa Batllo
– Palau de la Musica Catalana
– Hospital de Sant Pau
– Montjuic tepesi ve kale
– Olimpiyat stadı ve tesisleri
– Barcelona Katedrali
– La Rambla

Şef tapas tabağı hazırlıyor

Şef tapas tabağı hazırlıyor

Barcelona Mutfağı:
Bu güzel Akdeniz şehrinde et, balık ve sebzeyi aynı tabakta bulabilirsiniz. Vejeteryan menülerini bir yana koyarak, çok sevilen bazı et ve balık yemeklerinden bahsedeceğim.
Esqueixada: İspanya’ da çok bilinen bir balık olan “Bacalhao” yani morina balığı tuzlanmış olarak saklanıyor ve servis edilmeden önce bol suyla yıkanıyor. Bu bir salata tabağı. Biber, domates ve soğan doğranıp üzerine kırmızı üzüm sirkesi gezdiriliyor, yıkanmış ve dilimlenmiş morina balığı eklenip zeytinyağı eşliğinde sunuluyor.
Fideuas: Bu aslında bir paella yemeği, tek farkı pirinç yerine kısa makarna kullanılması.

Müze ve Catalunya bayrağı

Müze ve Catalunya bayrağı

Suquet de Peix: Günün balığı kuşbaşı doğranıp patates ve domates ile sarımsak eşliğinde güveçte pişiriliyor.
Escudella: Yine bir güveç yemeği. Kuşbaşı et, fasulye, lahana ve bazen makarna ilave edilerek fırında pişiriliyor.
Embutidos: Bu da islenmiş ve kurutulmuş değişik etlerin bir tabakta sunulmasından oluşan bir yemek.
Crema Catalana: yumurta sarısı ve şekerle yapılan, Fransızların krem karameline benzeyen, üzerine kimyon serpilerek servis edilen basit ama çok lezzetli bir tatlı.
Önemli not: La Rambla caddesi üzerinde denize doğru inerken sağdaki La Boqueria food Market’ e mutlaka uğramanızı öneririm. Burası hem her tür gıdayı çok taze bulabileceğiniz, hem de karnınızı yöresel yemeklerle çok ucuza doyurabileceğiniz bir yer. Afiyet olsun…

Barcelona cadde görüntüsü
Mimari sanat eseri
La Rambla'da yemek molası
Catalonia bayrağı
Dar ama güzel...
La Ramblas'ta bir bar
Sangria ve gül
Catalunya meydanı
Kilise kapısı
Plaza de Catalunya'dan La Rambla'ya giriş
Tapas
Tapas bar
La Rambla caddesi
Plaza de Catalunya
Sanat Akademisi
Barcelona girişi
Kilise

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Asturias

31 Cumartesi Ağu 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Asturias, Biscay, Cantabria, Covadonga, Letizia Princess of Asturias, Pelagius of Asturias, Spain, Suebi

“Gayda” (bagpipe) denilince aklınıza neresi gelir? İskoçya değil mi? Bir yer daha var bu enstrümanın bir hayli popüler ve geleneksel olduğu. “Asturias” – İspanya.

Bu bölümde İspanya’ nın on yedi özerk bölgesinden birisi olan ve İberia yarım adasının kuzeyinde bulunan Asturias eyaletini tanıyacağız. Başkenti Oviedo olan bölgenin en önemli özelliği yeşil bir doğaya sahip olması. 320 km uzunluğunda bir kıyı şeridine sahip olan bölge Cantabria denizine (bay of Biscay) bakıyor ve yemyeşil doğa 2600 metre yüksekliğe kadar ulaşıyor.

San Esteban sahil yolu

San Esteban sahil yolu

Tarih öncesi dönemlerin izlerini taşıyan mağara resimlerinin bulunduğu bölgede ilk yerleşenler Kelt’ ler olmuş. Demir çağında yaşayan Kelt kabileleri Romalılara ve Araplara karşı bölgeyi savunmuşlar. 1. yy’ da gelen Romalılar, yerlerini önce Suebi’ lere, 170 yıl sonra da (4. yy’da) Vizigotlara bırakmışlar, onlar da 8. yy’ a kadar hüküm sürmüşler. Araplar Don Pelayo bölgesini bir türlü ele geçirememişler ve burası 10.yy’a dek bağımsız kalarak Leon krallığının doğuş noktası olmuş.

Gijon plajı

Gijon plajı

722 yılında Don Paleyo Asturias Krallığı’ nı kurmuş, 744 yılında Don Pelayo yönetiminde Araplara karşı yapılan Covadonga savaşı, Arapların yarımadadaki yegane yenilgisiyle sonuçlanmış. Bu bölgenin kuşatılamamasının bir nedenini de geçit vermeyen Cantabria dağları olduğu söylenmekte. 925 yılına kadar hüküm süren Asturias Krallığı, bu tarihten sonra 2. Fruela tarafından Leon Krallığı’ na dönüştürülmüş.

DSC09539

Gijon sahil caddesi

Leon ve Castile krallıkları 1230 yılında birleşmişler, 1388 yılında Asturias Prensliği “Castile Krallığı” nın bir parçası olarak kurulmuş, Castile Krallığı da bir süre sonra “İspanya Krallığı” haline gelmiş.

18. yy’ da bölge bağımsızlığını ilan edip Fransa’ya karşı savaş açmış. Yurtdışına elçi gönderilmiş. 1812 tarihinde Rafael de Riego tarafından Cadis yasaları oluşturulmuş. Asturias’a 1830 tarihinden başlayarak endüstriyel devrim gelmiş ve karbon-çelik imalathaneleri ile denizcilik sanayii kurulmuş.

San Esteban hatırası

San Esteban hatırası

Asturias’ lıların kendilerine özgü bir dilleri de var. Bable (ba-blay okunuyor) dili ve gayda müziği ile İskoçya halkını andıran yanları da yok değil. Her yıl ortaçağ kasabası Aviles’ te bir hafta süren geleneksel bir müzik-yiyecek-içecek festivali (Festival İnterceltico de Aviles) düzenlenmekte.

Oviedo kültür merkezi

Oviedo kültür merkezi

Asturias mutfağının vazgeçilmez ve meşhur üçlüsü Biftek, peynir ve deniz ürünleridir. Bu bölgenin mutfağının kalbi zayıf ve vejeteryan olanlara uygun olmadığını söylememiz lazım. En sevilen yöresel yemekleri “fabada” adıyla biliniyor ve bir güvecin içinde birlikte pişirilen yoğun kıvamlı beyaz kuru fasulye ile parçalar halinde eklenen “black pudding” yani domuz yağı, soğan, baharat, yulaf ezmesi ve domuz kanı karışımının pişirildikten sonra sosis halinde paketlenip soğutulmasıyla elde edilen siyah renkli bir sosis türü, “chorizo” yani domuz sucuğu ve salamdan oluşuyor. Bu yemek porselen tabaklarda suyuyla birlikte servis ediliyor ve yöresel ekmek banılarak yeniliyor.

Asturias usulü sahanda karides

Asturias usulü sahanda karides

Asturias soslu patatesi

Asturias soslu patatesi

Deniz ürünleri ise Gijon’ da çok bulunan ve sevilen deniz kestanesinden izmarit ve kalamara kadar uzanıyor. Buranın geleneksel içkisi ise “sidra” (cider). Bu içkinin sunuluşudur asıl ilginç olan. Garsonlar büyük bir ciddiyetle başlarının üzerinde sağ elleriyle tuttukları sidrayı, aşağıdaki sol ellerinde bulunan geniş ağızlı kadehlere büyük bir maharetle boşaltırlar. Bir başka önemli nokta, tek bir seferde içilmesi. Şayet kadehte bir miktar bırakırsanız bu daha sonra çalkalanarak yere dökülür.

Gijon
San Esteban liman müdürlüğü
San Esteban limanı
San Esteban
Asturias pastırması
San Esteban sahili
San Esteban karşı yaka
Asturias bifteği
Gijon sahilinde yürüyüş
Oviedo yolunda tarihi köprü
Gijon San Lorenzo kilisesi
Gijon
Coruna yol ayrımı
Asturias bayrağı
Gijon kumsalı
Aviles'te bir kilise
Asturias şarabı
Oviedo caddeleri
La Cueva del Pulpo lokantası
Gijon' da bisiklet yolu
Gijon sahili
Oviedo
Asturias tavuk şnitzeli

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Santander

24 Cumartesi Ağu 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Asturias, Cantabria, Santander, Santander Group, Santillana del Mar, Spain

İspanya’ nın Cantabria otonom bölgesinin başkenti Santander, ülkenin kuzey kıyılarında verimli topraklar üzerinde kurulmuş tarihi bir kıyı şehri. Santander’ in yaklaşık 25 km batısında bulunan Santillana del Mar kasabasındaki Altamira mağara resimlerinin 15,000 yıl yaşında olduğu ifade edilmektedir. Çevredeki pek çok mağaranın da paleolithic çağdan kalma olduğu bilinmekte.

Santander heykeli

Santander heykeli

Şehirde yaşayan yerli halk, Roma istilasına karşı epeyce direnmiş. Romalılar şehre “Portus Victoriae Iuliobrigensium” adını vermişler ve bir de liman inşa etmişler. Kentin bugünkü adının Sancti Emeterii manastırından, ya da St. Andrew (Sanct Ander) den geldiği sanılıyor.
Roma himayesinden 409 yılında kurtulan Santander 574 yılında Vizigotlar bölgeyi ele geçirinceye kadar serbest kalmış. Cantanbria’ nın bazı bölümleri ortaçağda Castile’ e diğer bölümleri de Asturias’ a bağlı olarak yaşamış.

Santander sahili

Santander sahili

Castile Kralı 8. Alfonso zamanında 1248 yılında Santander Seville için savaşa katılıp kazanmış ve şehre “Coat of Arms” ödülü verilmiş.
Santander kral 6. Ferdinand tarafından 1755 tarihinde şehir statüsüne kavuşturulmuş ve 1833 tarihinde de reformlarla birlikte idari merkez haline gelmiş.
Kral 13. Alfonso’ nun tatil yöresi olarak seçtiği Santander mimari gelişmelerin odağı olmuş ve bir tatil cenneti haline gelmiş. Kral bu dönemde Palacio de la Magdalena sarayını yaptırmış ve saray mensupları geldiklerinde burada yaşamış. El Sardinero plajı eski zamanlardan beri şehrin ilgi odağı olmuş, burada kurulan banyolar ve lokantalar turizme hizmet etmiş. Buradaki “beach resort” yani tatil köyü, özellikle kraliyet ailesinin de yardımlarıyla ün kazanmış, ve günümüzde Sardinero Hotel tarafından işletilmektedir.

Virgin Mary Katedrali

Virgin Mary Katedrali

Santander tarihte iki talihsiz olaya ev sahipliği yapmış. İlkin 1893 yılında buharlı Cabo Machichaco gemisinin taşıdığı dinamit yükünün patlamasıyla 500 kişi hayatını kaybetmiş ve Santander katedrali hasar görmüş. 1941 yılında çıkan ve iki gün süren yangında şehrin önemli tarihi varlıkları ve eski merkezi kül olmuş. Neyse ki sadece bir kişinin hayatını kaybettiği bu yangında katedral bir kez daha hasarlanmış.

Santander city hall

Santander city hall

Görülmesi gereken yerler:
Santander Cathedral
Lighthouse of Cabo Mayor
Palacio de la Magdalena
Gran Casino del Sardinero
Plaza de Pombo
Santander, İspanya’ nın kuzeyinde olup cephesi güneye bakan yegane sahil kenti. Şehirde bulunan Banco de Santander binası simetrik değildir, çünkü bir defada yapılmamıştır. “Beach of bikini” plajının adı, şehrin oldukça tutucu olduğu söylenen zamanlarda, 1960-1970 yıllarında Santander’e üniversitede okumak için gelen genç kızların bikini giyerek denize girmeleri üzerine verilmiş.

Santander körfezi

Santander körfezi

Santander mutfağı:
Cantabria, süt ürünleriyle meşhur. Tarım ürünlerinin %52’ sini süt oluşturuyor.
Tahmin edeceğiniz gibi, bol deniz ürünleri odaklı bir damak tadına sahipler. Sadece Cantabria’ da yılda yaklaşık 10,000 ton balık avlanıyor. Balığın hemen her çeşidi, kabuklu deniz ürünleri, Cantabria peyniri ve Cantabria et ürünleri, yeşil sebzeler mutfağın vazgeçilmez hammaddeleri.
En tipik ve bilinen yerel yemekleri bezelye, lahana ve domuz etiyle yapılan ve güveçte pişirilen “cocido lebaniego”. Bunun bir benzeri de “cocido montanes” , tek farkı bezelye yerine beyaz kuru fasulye kullanılması. “Marmita” adındaki bir başka güveç yemeği de çok meşhur ve patates ile tuna balığından yapılıyor.
Süt güzel olur da sütlü tatlı olmaz mı? “Quesada pasiega” pudingi, bizim sütlaç’ a benzeyen pirinçli sütlü tatlıları ve sütün unla kalınlaştırılıp üzerini yumurta ile kapladıktan sonra kızartılmasıyla yapılan “leche frita” en bilinen tatlılar…

Santander körfezine bakan sahiller
Palacete del Embarcadero
Okyanus dalgaları
Los Peligros plajı
Santander
Santander coat of arms
Santander'de çiçekler
Santander körfezi
Santander sahilinde
Banco de Santander

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Marbella

10 Cumartesi Ağu 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Barnabas, Deniz, Guadalmina, Malaga, Marbella, San Juan de Dios, Spain

İspanya’ nın güney sahilinde 26 km uzunluğunda plajlara sahip eski bir Roma yerleşiminden bahsediyoruz bu şehrin adını söyleyince.  Tarihi MÖ 1600 yılına kadar uzanan şehir aslında balıkçılık ve çiftçilik yapan halkın yaşadığı bir kasabayken, günümüzde on binlerce turistin ziyaret ettiği, aynı zamanda golf sahalarıyla da ünlü bir tatil cenneti.  Romalılar burayı keşfettiklerinde şehre önce “tuz şehri” anlamına gelen “Salduba” adını vermişler. Romalılardan kalma hamamlar (Guadalmina) ve Marbella’ nın 10 km kadar batısındaki San Pedro de Alcantara’ da bulunan ve o dönemden kalma mozaikleriyle bilinen Villa Romana günümüze kadar gelebilmiş.

Kilise meydanı

Kilise meydanı

Tarihçiler, Marbella’ nın denize paralel uzanan Sierra Blanca dağlarında Paleolitik ve Neolitik çağa ait buluntular olduğunu yazmaktalar. MÖ 1000 civarında da Poenician’ ların buraya parfüm, fildişi, mücevher, tekstil ürünleri, şarap gibi mallar getirip ticaret yaptıklarından, karşılığında da Endülüs gümüşü ve bronzu aldıklarından bahsetmekteler…

Paseo Maritimo

Paseo Maritimo

MÖ 7.yy’da Yunanlar bu bölgeye gelmişler ve beraberlerinde zeytin ağacı, şarap  ve eşek, tavuk gibi hayvanlar getirmişler.  Kartacalılar Phoenician ve Yunan kavimlerini buradan uzaklaştırmışlar, fakat bu defa da kuzeyli  İberialılar buraya göz dikmiş. Sonra gelen Romalılar döneminde ise Marbella  Roma’dan sonra en ihtişamlı yerleşimi olmuş “Costa del Sol” yani güneş sahilinin.

Plaza de los Naranjos

Plaza de los Naranjos

Araplar 6. yy’da bölgeyi ele geçirdiklerinde şehrin adını Marbil-la olarak değiştirmişler. Buraya portakal, limon, şeftali, şeker kamışı ve pirinç getirmişler.  Bir kale ve sadece üç girişi olan (birisi denizden-del Mare-diğeri Malaga’ dan, sonuncusu da Ronda’dan) duvarlarla kenti Hristiyan saldırılarına karşı korumaya almışlar. Bu yapılardan günümüze kalan bir hendek ve bir kapıdan ibaret fakat 90 dönümlük bir araziyi kaplayan eski şehri ve labirent tarzı sokaklarını gezmek heyecan verici…

Alameda park ve fıskiyeli havuzu

Alameda park ve fıskiyeli havuzu

1485 yılında bölge kral Fernando tarafından ele geçirilmiş ve halife Muhammed Abuenza kentin anahtarlarını teslim etmek zorunda kalmış. Günümüzde şehrin ortasında bulunan eski şehir merkezindeki Müslüman Medina yıkılarak bir alan oluşturulmuş (Plaza de los Naranjos, yani “portakal meydanı”).

Eski şehrin sokakları

Eski şehrin sokakları

Daha sonra şehri korsan saldırılarından korumak için San Lui kalesi inşa edilmiş, Fransızlar tarafından 1808-1814 savaşları sırasında yıkılan bu kalenin bir kulesinin kalıntılarını görmek mümkün.

İlerleyen dönemlerde çiftçilik ve tarım alanında gözde bir şehir iken, endüstrileşmenin başlamasıyla ve yakında bir demir madeninin bulunmasıyla Marbella’ da ilk döküm ocakları kurulmuş ve Endülüs bölgesinin, hatta yarımadanın ikinci önemli sanayi merkezi haline gelmiş.

Tanrının tapınağı

Tanrının tapınağı

19.yy boyunca pek ilerleme kaydetmeden küçük bir sahil kasabası olmaya devam eden Marbella’ nın kaderi, 1946 yılında prens Alfonso de Hohenlohe’ nın  ziyaretiyle değişmiş. 1924 yılında Madrid’ te doğan prens, Alman prensi  Maximiliano ve prenses Peidad de Iturbe’ nin ilk oğulları.  1946’ da babasıyla Marbella yakınlarında bir balıkçı köyü yakınlarında Rolls Royce marka arabaları arızalanınca burada konaklamışlar ve  Marbella’ yı çok beğenen prens, daha sonra arazi satın alıp lüks oteller inşa ettirmiş, Avrupa sosyetesiyle olan ilişkilerini kullanarak, buranın bir tatil cenneti haline gelmesini sağlamış. 1954’te Marbella Club beach resort’ ü kuran prens, 1955’ te prenses Ira de Fürstenberg ile evlenmiş, iki çocukları olmuş. Daha sonra iki evlilik daha yaşayan prens 2003’ te Marbella’ da öldüğünde kendisine “Marbella’nın oğlu” adı konulmuş ve bir caddeye ismi verilmiş.

Marbella sahili

Marbella sahili

1970’ lerde buraya gelen Suudi Arabistan’ ın eski kralı ve başbakanı  prens Fahd bin  Abdul Aziz al- Saud,  Marbella’ ya aşık olmuş ve su gibi para harcamaya başlamış. Kentin ekonomisi bu sayede bir hayli gelişmiş, o kadar ki, prens 2005 yılında öldüğünde Marbella belediye başkanı üç günlük yas ilan etmiş ve prens “Belediyenin üvey oğlu” olarak kabul edilmiş…

Marbella’ da görülecek noktalar:

–          Marina ve çevresindeki sayısız lokantalar

–          1979 yılında yeniden eskisinin yerine inşa edilen fener

–          Paseo Maritimo, yani sahile paralel uzanan yürüme yolu

–          Dali meydanı ve heykeller

–          Alameda parkı

–          San Juan de Dios Şapeli

–          Incarnation kilisesi

–          St. Barnabas heykeli

–          Portakal meydanı

Marbella' da fayton

Marbella’ da fayton

Marbella’ nın kendine has özel bir mutfağı yok. Deniz kenarı olduğu için deniz ürünlerine daha çok yer veren beslenme alışkanlıkları var. Bacalao (tuzlu morina) ve beyaz sosis (butifarra) ile chorizo (sosis) tercih edilen ürünler. Bunun dışında Marbella bir turizm cenneti olduğu için hemen her ülkenin mutfağından örnekler bulmanız mümkün. Aşağıda kenti ve çevresini tanıtan bir klip bulabilirsiniz.

Sahilde barbekü hazırlığı
Sahilde barbekü hazırlığı
St. Barnabas heykeli
St. Barnabas heykeli
Enkarnasyon kilisesi
Enkarnasyon kilisesi
Dali meydanında bir köşe
Dali meydanında bir köşe
Ermita de Santiago kilisesi
Ermita de Santiago kilisesi
Sahilde sanat
Sahilde sanat
Dali meydanı
Dali meydanı
Kilisenin bir duvarı
Kilisenin bir duvarı
Kilise meydanında havuz
Kilise meydanında havuz
Alameda park' ta bank
Alameda park’ ta bank
Aktör De Mora (Jimmy) büstü
Aktör De Mora (Jimmy) büstü
Enkarnasyon kilisesi ön cephesi
Enkarnasyon kilisesi ön cephesi
Eski şehirde bir bar
Eski şehirde bir bar
Kale kalıntıları
Kale kalıntıları
Eski Marbella'da bir bar
Eski Marbella’da bir bar
Eski şehir
Eski şehir
Enkarnasyon kilisesi içi
Enkarnasyon kilisesi içi
Marbella şehir planı
Marbella şehir planı
Hapimag otelin balkonunda
Hapimag otelin balkonunda
Alcazaba kalesi bilgileri
Alcazaba kalesi bilgileri

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Alhambra

03 Cumartesi Ağu 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ 3 Yorum

Etiketler

Albaicin, Alcazaba, Alhambra, Generalife, Granada, Nasrid dynasty, Spain, Torre

Dünya mirası listesine 1984 yılında alınan bu muhteşem güzellikteki tarihi kompleks, adını kırmızı renkli duvarlarından almış (oysa ki yapıldığı zamanlarda duvarları beyaza boyalıymış..). Çünkü  Arapçada <qa’lat al-Hamra’>, “kırmızı kale” anlamına geliyor. Burası, Granada şehrinin içinden geçen Darro nehrinin batı kıyısında al-Sabika tepesi üzerinde kurulmuş. En yakın komşu bölgeleri, Albaicin ve Alcazaba.

Patio de Arrayanes ve Comares Palace

Patio de Arrayanes ve Comares Palace

Tepelik yerde olmasının getirdiği avantaj ile tüm Granada şehrini ve La Vega vadisini yukarıdan kontrol altında tutuyor. Kompleks surlarla çevrili ve sınırları aslında şekilsiz bir yapıya sahip.

Patio de los Leones

Patio de los Leones

Alhambra’ nın tarihiyle ilgili ilk bulgular, 9. yy’ da yaşayan Sawwar ben Hamdun’ u işaret ediyor. Sawwar 889 yılında Alcazaba’da bir kale inşa etmek için yer aramış, çünkü o yıllarda Cordoba halifeliğini tehdit eden iç savaşlar sürmekteymiş. Bununla başlayan yapılaşma, kısa sürede genişlemiş. Aynı dönemlerde Ziri kralları da Albaicin tepesinde yerleşip yaşamaktaymış.

Partal Palace ve Ladies Tower

Partal Palace ve Ladies Tower

Alhambra kalesi, bu yapılaşmada surların içine 9.yy’da eklenmiş ve burası şehri kontrol eden askeri bir üsse dönüşmüş. Ancak Alhambra’ nın en ihtişamlı dönemi, 13.yy’da Nasrid hanedanlığının ilk kralı Mohammed ben Al-Hamar (Muhammed 1, 1238-1273)’ ın gelip kraliyet sarayını burada 1238 yılından başlayarak kurmasından  sonrasına denk gelir.

Generalife'ta sultan sarayının avlusu

Generalife’ta sultan sarayının avlusu

Bu dönemde önce “Watch Tower” (Torre de la Vela – gözetleme kulesi) ve “the Keep” (Torre del Homenaj) inşa edilir. Daha da önemlisi, Darro nehrinden su, kanallar yapılarak getirilir, aynı zamanda sarayın ve surların yapımına başlanır. Bu seferberliğe Muhammed 2 (1273-1302) ve Muhammed 3 (1302-1309) zamanında da devam edilir ve halka açık hamamlar ile bugün Saint Marry kilisesinin de bulunduğu alanda bir cami yapılır.

Court of the Lions

Court of the Lions-Aslanlı galeri

Susuz ve aynı zamanda bir tepenin üzerindeki  Alhambra’ ya su getirmek apayrı bir tez konusudur ve o dönemde pek çok bilim adamının yoğun çabaları sonucu başarılmış bir projedir. Granada’dan yüksek bir noktada bulunan “Jesus del  Valle” Manastırının olduğu yerde  Darro nehrinden 8 km uzunluğunda bir kaskad ve kanal sistemiyle taşınan su Alhambra’ ya başarılı bir şekilde ulaştırılmış ve burası yeşile boğulmuştur. Güzergah üzerinde dağın altından geçen bir tünel ve bir de su kemeri bulunuyor. Fazla suyun taşmaması için de bir bypass kanal sistemi suyu tekrar Darro nehrine yönlendiriyor. Burayı gezerken zeminde kanallar içinde akan suya ve çeşmelere her yerde rastlamak olası.

5.Carlos' un sarayının kapısında

5.Carlos’ un sarayının kapısında

Fakat günümüzde pek çok ziyaretçinin hayranlıkla gezdiği Alhambra’ nın asıl ihtişamlı yapılaşmasını sağlayanlar 1. Yusuf (1333-1354) ve 5. Muhammed (1354-1359 ve 1362-1391) tir. Onların döneminde Alcazaba ve saraylar geliştirilmiş, Aslanlar Sarayı ve Avlusu ve bitişik odaları eklenmiş (5. Muhammed), Adalet kapısı açılmış, kulelerin süslemeleri genişletilmiş, hamamlar, Comares Sarayı, odaları ve Sandal Holü eklenmiştir (1.Yusuf).

Torre de la Vela'dan Torre del Cubo

Torre de la Vela’dan Torre del Cubo

1487-1492 tarihleri arasında 12. Muhammed (Boabdil) tarafından yönetilen Alhambra’ nın, 2 Ocak 1492 tarihinde diğer Arap yerleşimleriyle birlikte  Katolik Krallığına geçmesini takiben ise, sarayların  bir bölümü yıkılarak yerine Carlos 5’ in Rönesans sarayı inşa edilmiş, “Emperors’ Chambers” ve” Queen’s Dressing Room” eklenmiş, Fransız hakimiyetinde ise kalenin bazı bölümleri yıkılmıştır. 18. Yüzyılda Alhambra ile ilgili ilk bilimsel ve planlı çalışmalar San Fernando Kraliyet Akademisi tarafından yönetilmiş.

Plaza de Armas

Plaza de Armas

1492-1516 yılları arasında hüküm süren Katolik Monarşi sırasında 2. Ferdinand ile eşi kraliçe İsabella’ nın emirleriyle başlatılan onarım ve değişiklikler  ile Kraliyet evi ve Granada Krallığı idari merkezi inşa edilmiş.

Sarayın iç bahçesi

Sarayın iç bahçesi

1829 yılında Alhambra’ yı ziyaret eden Amerika’lı yazar Irwing Washington gördüklerinden çok etkilenmiş ve “ Tales of Alhambra” adlı kitabını yazmış. 1870 yılında Alhambra Milli Eser olarak tescil edilmiş.

Partal Palace' ın bahçesi

Partal Palace’ ın bahçesi

1923-1936 yılları arasında Leopold Torres Balbas, bilimsel restorasyon teknikleri kullanarak Alhambra’ nın restorasyonunda liderlik yapmış ve özellikle Aslanlar Sarayı, Selamlık ve Partal bölümlerini bugünkü görünümüne kavuşturmuştur.

1984 yılında ise nihayet UNESCO Alhambra’yı  Dünya Mirasları listesine almış…

Machuca avlusu ve rönesans sarayı

Machuca avlusu ve rönesans sarayı

“Nasrid Sarayı” (Palacios Nazaries)’ nın üç bağımsız bölümden meydana geliyor:” Mexuar “ (selamlık) halka yarı açık bölüm-ki burada hukuki davalar ve devlet işleri görülürdü-, “Comares Sarayı “ (Palacio de Comares) yani kralın resmi ikametgahı ve son olarak “ Palace of Lions” (aslanlar sarayı), yani harem -ki  burası sarayın özel bölümüydü-.  Bunlardan Comares Sarayı tamamen islami tarzda yapılmış olmasına karşılık, aslanlar sarayının mimarisinde, 5. Muhammed’in muhatabı ve iyi dostu Kastil kralı 1. Pedro nedeniyle Hristiyan etkilerin de olduğu görülmekte. Comares 1.Yusuf ‘un düşmanlarına göz dağı vermek için yaptırdığı ve bittiğinde gurur duyduğu bir mühendislik harikası. İçinde bulunan ve Yusuf ‘un yabancı ülke elçilerini ağırladığı “Elçiler Salonu” gerçekten büyülü bir havaya sahip. Tavanında ahşap ile oluşturulan kaplama süslemelere bakarken adeta uzayı izliyor hissine kapılıyorsunuz.

İç mimarinin uç örneği

İç mimarinin uç örneği

Aslanlar sarayının avlusunda ağızlarından su fışkırtan on iki aslan figürü var ki bu yüzden buraya aslanlar sarayı deniyor. 5. Muhammed’ in emriyle inşa edilen sarayın avlusu dikdörtgen tarzında ve etrafında 124 adet beyaz mermer kolonun desteğiyle ayakta duran revaklı bir galeri var. Bu yapının üst katında sultan eşleri yaşarmış. Daha doğrusu sultanın üç eşi burada, gözde eşi ise muhtemelen “Torre de la Cautiva” da yaşarmış. Granada’ da “Zoraya” olarak bilinen İsabel de Solis de, Muley Hacen’ in gözde eşi olarak daha sonra burada yaşamış.  Avlunun ortası eskiden bahçeyken, oluşan rutubet problemini ortadan kaldırmak için beyaz mermerle kaplanmış.

Carlos sarayı avlusu

5.Carlos sarayı avlusu

Alhambra’da toplam 13 adet kule var. 1812 yılında Napoleon tüm Alhambra’ nın havaya uçurulmasını emretmiş fakat yorgun Fransız askerleri bombaların bazılarını ateşleyemeyince bu tarihi miras bugünlere kadar kalabilmiş…1821 deki depremde ise bazı yapılar yıkılmış.

Alhambra’ yı yılda yaklaşık iki milyon turist ziyaret ediyor.

Torre de la Vera (gözetleme kulesi)

Torre de la Vera (gözetleme kulesi)

Alhambra’ nın girişinde bir bilet satış kompleksi var ve yılın her günü bunun önünde kuyruk eksik olmuyor.  Önceden internet üzerinden ya da başka yollarla bilet almış olanlar, kapıdaki görevliler tarafından gişeye yönlendiriliyor, diğerleri ise sıraları gelince ve kaldıysa gün içindeki ziyaretler için bilet alıp isterlerse gezi sırasında bilgi alabilecekleri kulaklıkları da ücret ödeyerek alıp saatleri geldiyse içeriye alınıyorlar.

Parador

Parador

İçeriye girdikten sonra aldığınız bilet Nasrid Sarayını da kapsıyor ise önce diğer alanları  (Alcazaba, Generalife) gezip sonra saray önündeki ikinci kuyruğa giriyor ve içeriye alınmayı bekliyorsunuz. Bu noktadan sonraki gezi yaklaşık 2-2,5 saat sürüyor ve çıkışta yine tesis kapanana kadar içeride açık alanlarda gezmeye devam edebiliyorsunuz.

Nasrid Sarayı çok özel olduğu için günde iki dönem ziyaretçi kabul ediyorlar, dönemsel olarak akşamları da ziyaret var ama saray hariç. Alhambra’ ya otomobil ile geldiyseniz girmeden önce geniş otopark alanları var ve ücretli.

Abencerrajes Sarayı kalıntıları

Abencerrajes Sarayı kalıntıları

Kompleksi gezerken insan tarihin büyüsüne kapılıyor. Roma, Arap ve Hristiyan kültürlerinin hemen hepsinden izler taşıyan eşi bulunmaz bir hazineyi ellerinizle karıştırıyor gibi oluyorsunuz. Tarihte yaşadığı tüm olumsuz gelişmelere karşın günümüze kadar oldukça iyi korunmuş ve başarıyla restore edilmiş.  Granada şehri ile birlikte bir gününüzü dolu dolu alacak bir ziyaret noktası. Granada’ da kalma şansınız varsa daha da iyi…

Alhambra’ yı gezerken fotoğraf makinesinin deklanşörü hiç durmamacasına çalışıyor. Çektiğim yüzlerce fotoğraf içerisinden özenle seçtiklerimden bir gösteri hazırladım sizin için. Bir de İspanyol Gitarı müziği seçtim bu gösteriye eşlik etsin diye. Şimdi sizi aşağıdaki linke tıklayıp arkanıza yaslanmaya ve bu gösteriyle dinletiyi izlemeye davet ediyorum…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Granada

27 Cumartesi Tem 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ 2 Yorum

Etiketler

Al-Andalus, Alhambra, Christopher Columbus, Gibraltar, Granada, Mariana Pineda, Sierra Nevada, Spain


“Quien no ha visto Granada, no ha visto nada”

Yani, “Granada’ yı görmeyen, hiçbir şey görmemiştir” . Bunu söyleyen, Cordoba ve Sevilla’ yı biraz da kıskanan Granada halkı…

Albaicin-eski Granada

İspanya’ nın Endülüs bölgesindeki bir başka tarih kokan şehri.  Bu yerleşime adını veren iki önemli olgudan bahsediliyor: Birisi, bölgede bolca yetişen ve şehrin bayrağında da resmi yer alan “Pomegranate”, yani nar meyvesi,  diğeri ise Arap yönetiminde kaldığı sürede var olan adı “Karnattah” (Ghranatah), yani muhtemelen “Yabancılar tepesi” anlamına gelen isim.

Plaza Nueva

Burası, MÖ 5 inci yy’da İberian’ ların adı Elibyrge olan yerleşim merkezi ve sonrasında Romalıların “İlliberis” adını verdikleri yermiş.  Tarihte en çok Arap etkisiyle Castile krallığıyla çatışan ve gerek liman kenti Malaga,  gerekse de önemli ve stratejik bir geçit olan Gibraltar (Cebelitarık) üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmış, bir dönem bunu başarabildiyse de daha sonra izole edilmiş ve nihayet 1492 yılında Roma Katolik Hükümdarlığı’ na yenik düşen en son Arap kenti olma ünvanını almış.

Eski Granada' nın sokakları

Şehir verimli  “La Vega” vadisiyle, üzeri sürekli kar tutan Sierra Nevada dağlarının arasındaki tepelik bölgede kurulmuş. Fakat ziyaretçileri bu nedenden daha çok, sahip olduğu çok değerli bir başka hazineyi görebilmek için geliyorlar Granada’ ya; Alhambra Sarayı.

Ben de buna uygun olarak, Alhambra sarayı için apayrı bir bölüm oluşturmaktayım ve bir sonraki yazımın konusu sadece bu saray olacak.

Katolik Hükümdarlığın sembolü

Granada, İberianlar ve Romalılar döneminden sonra Vizigotlar tarafından “Piskoposluk” düzeyine çıkarılarak ihtişamını arttırmış. 711 yılında Arap’ ların (İspanyol literatüründe Müslümanlara “moor” yani Arap denildiği için bu ifade tarzı kullanılıyor) kontrolüne geçen şehir, 1031 yılına kadar Al-Andalus yani Müslüman İspanya’ nın başkenti Cordoba’ ya bağlı olarak yaşamını sürdürmüş.  Cordoba’ nın 1236 da kuzeyden gelen Hristiyan güçlerinin hakimiyetine girmesine rağmen Granada 1492’ ye kadar Arap yönetiminde kalabilmiş. Bunda dağlık bir yapıya sahip olmasının, Castile krallığı ile iç savaş halinde olmasının ve her zaman Kuzey Afrika’ dan gelebilecek bir Arap desteğinin olmasının rol oynadığı söylenmekte.

Albaicin

Granada’ nın Katolik Krallığın yani Ferdinand ile İsabel’ in yönetimine girmesi  büyük gösterilerle kutlanır ve Arap kıyafetleriyle şehre giren bu iki yönetici, şehrin anahtarını Abu Abdallah’ tan yani “Boabdil” olarak bilinen Arap hükümdarından alırlar. Bu gösteriler Avrupa’ nın pek çok yerinde yankı bulur ve bir süre sonra bundan cesaret alan birisi Kral ve Kraliçe’ ye çılgın bir teklifte bulunur: Atlantik’i aşarak Asya’ ya uzanmak. Bu çılgın, Christopher Columbus’ tan başkası değildir.

Alhambra Sarayı

Boabdil ise Fas’ a dönerek ve eski günlerini yad ederek yaşamını tamamlar. Granada’ dan sahile giderken geçtiği yol üzerindeki bir nokta, “El suspiro del moro”  yani “Arap’ ın iç çekişi” adını almıştır. Denir ki Boabdil şehri terkederken son defa geri dönüp Granada’ ya bakar ve öyle bir iç çeker ki, annesi ona “Krallığını bir erkek gibi savunamadın, şimdi bir kadın gibi ağla bakalım” der…

Turizm ofisi binası

Ferdinand ve İsabel hemen işe koyulurlar ve önce 1492 de Yahudilere, sonra da 1502 de Araplara ültimatom verirler. Ya Hristiyan olacaklar ya da sürgüne gönderileceklerdir. Bu, İspanya’ nın tek bir din ve tek bir yönetim altında toplanmasını sağlamıştır. Sadece  Aragon Müslümanları 1520 tarihine kadar varlıklarını sürdürebilmişlerdir.

Yeni krallık aynı zamanda şehrin görüntüsünü de değiştirmeye başlar. Kiliseler inşa edilir, camiler kiliseye çevrilir. En eski Granada mahallesi Albaicin’ de yarım düzine kilise yapılır bu dönemde.  Şehir bir Rönesans görüntüsüne bürünmeye başlar ve caddeler genişletilir, meydanlar yapılır. Kral 5. Charles Alhambra sarayının içine bir Kraliyet sarayı bile yaptırır.

Puerta Real-Royal Port

19. yy’ a kadar çok fazla gelişim kaydedilmeyen şehirde daha sonraları bir İngiliz-Fransız etkisi başlar. 1810 yılında Napoleon’ un İspanya’ ya girmesinden sonra ise İspanya Krallığına karşı direnişin ilk adresi olur Granada. Bunun sonucu ilk direnişçilerden Mariana Pineda idam edilir. 1884 yılında büyük bir depremle sarsılan şehir, takip eden sene ise kolera salgınına ev sahipliği yapar.

1920’ lerin sonlarına doğru artistik hareketlere sahne olan Granada’ da şair Federico Garca ile besteci Manuel de Falla yaşamıştır. 1930’ larda politik çalkantılar ve iç savaşlar  hüküm sürer, 1975’ e kadar da diktatör General  Franco idareyi ele alır. 1970’ li yıllarda bir üniversite şehri haline gelen kent bunun da etkisiyle modernleşmiş ve günümüzde önemli bir turizm merkezine dönüşmüş.

San Juan de Dios müzesi

Granada mutfağında güveç sıkça kullanılıyor. Mutfakta tarih boyunca Fransızların, Arapların, Batı Hintlilerin ve İngilizlerin etkilerinin olduğu söylenebilir. Güveçte pişirilen yiyecekler genellikle pirinç pilavı ve egzotik ya da tropik meyvelerle servis ediliyor. En bilinen bölgesel yemek “ile Dung” adı verilen ve sıkça kullanılan büyük bir köri tavasında pişirilen bir karışım. Bunun içinde ekmekağacı meyvesi, Hindistan cevizi sütü, turmeric (safran otu), tuzlanmış morina veya ringa balığı ve değişik soslar var.

Domuz ayağı, domuz kuyruğu, tuzlu biftek, balık çeşitleri, keçi eti ve tavuk eti de sık tüketilen besinler arasında. Rom ve kuru üzümlü dondurma çok seviliyor. Hurma da beğenilen tatlılar arasında. Yerel bira “carib” çok meşhur. Her yıl Mart ayında yiyecek-içecek festivali düzenleniyor.

Granada’ yı ziyaret etmek isteyenlere birkaç hatırlatma: Bu şehri görmek fikrini Alhambra Sarayı’ nı ziyaret etmekle birlikte planlamanızda fayda var. Alhambra sarayı ise günde iki dönem olarak ziyaret edilebiliyor. Birisi Sabah 08.30-14.00 saatleri arasında, diğeri öğleden sonra 14.00-18.00/20.00 arasındaki saatlerde. Belirli dönemlerde akşam ziyareti de mümkün (http://www.alhambra-patronato.es). Her  ziyarette (Sadece Alhambra içindeki Nasrid Sarayı ziyareti yaklaşık 2,5 saat sürüyor) dört ayrı bölüm gezmek mümkün, biletinizi buna göre alıyorsunuz: Alcazaba, Nasrid Sarayı, Partal ve Generalife. Dolayısıyla sabah gezmeyi programladıysanız, öğleden sonra Granada şehrini gezebilirsiniz. Aksi halde de sabah şehri gezip öğleden sonra sarayı görebilir ve hatta akşamına da şehirde kendinize güzel bir ziyafet çekebilirsiniz. Bu arada, yaz sezonu Nasrid sarayı ziyareti için çok önceden internet üzerinden bilet almakta fayda var. Başka şehirden gelerek sarayı sabah ziyaret edecekseniz, örneğin Malaga ya da Marbella’ dan karayoluyla 2,5 saat süren bir yolculuk yapmak gerekiyor, dolayısıyla sabah 06.00 gibi yola çıkmanız kaçınılmaz…

Albaicin'de binalar
Albaicin'de dere kenarı
Plaza Isabel la Catolica
Duvar süslemeleri
Eski evlere bir örnek
Albaicin binaları
İglesia Santa Ana
Alhambra Sarayı
Albaicin'e giden yol
Turizm ofisi binası üzerindeki heykel
Eski Granada evleri
Albaicin'den Alhambra
Alhambra tepesine çıkan yollar
Albaicin'de eski köprü
Genil nehri
Rönesans mimarisi
Albaicin sokakları
Albaicin'den bir görüntü
Albaicin'de kilise
Plaza del Carmen
Ferdinand ile İsabel
İç avlu örneği
Eski Granada'da bir kilise
Tepeden yeni Granada
Müze cephesi
Albaicin'de lokanta

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Ronda

20 Cumartesi Tem 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Acinipo, Ernest Hemingway, Joseph Bonaparte, Julius Caesar, Malaga, Orson Welles, Ronda, Spain


Resimlerine bakıldığında, ister istemez düşmanlarından korunmak için halkın seçtiği özel bir yermiş hissi uyandıran, adı çok fazla duyulmamış gizli bir hazine Ronda. Belki de bu nedenle eskiden beri ona “kartal yuvası” benzetmesi yapılmış. İlk yerleşimcilerin “İberian” lar ya da “Bastulo Keltleri” olduğu rivayet edilen Ronda, Romalılar tarafından ele geçirildikten hemen sonra ilk adını almış: “Arunda”. Dağlarla çevrili anlamına geliyor bu isim ve gerçekten de bu şehre yakışıyor.

Eşsiz Ronda coğrafyası
Kısa sürede “Şarap ülkesi” olarak bilinen komşu yerleşimi “Anicipo” yu gölgede bırakan Ronda, günümüze çok azı kalmış olan tarihi Roma surlarının arkasında at arabalı yarışlarına bile ev sahipliği yapmış. Gelişimini Roma döneminde sağlayan Ronda, ciddi iç savaşlara da sahne olmuş ve Sertorius, Pompey, Julius Caesar gibi Romalı komutanların katıldığı savaşlardan birinde Sertorius şehri yıkmış.  Caesar’ ın Pompey’ in çocukları Gnaeus ve Sextus’ a karşı MÖ 45 yılında bu civarda kazandığı zaferi simgeleyen bir anıt dikilmiş.
Şehir meydanı

Parlak Roma döneminden sonra pırıltısı yok olan şehir, bir savaştan dönen Bizanslı Yunanların dikkatini çekmiş ve çadırlarını burada ve Acinipo kalıntıları üzerinde kurmuşlar. Acinipo’ yu zamanla daha çok benimseyen Yunanlar, adını değiştirip “Runda” koymuşlar, fakat onlardan sonra gelen Vizigotlar, Runda’ yı yerle bir etmişler. Bu nedenle Acinipo bugün bile “Eski Ronda” yani “Ronda el Viejo” olarak biliniyor.
Boğa Güreşi Arena girişi

Araplar tarafından MS 713 yılında ele geçirilen Ronda’ da, MÖ 132 tarihinde Romalı komutan Scipio tarafından yaptırılan ve daha sonra yıkılan kale kalıntıları üzerinde yeni bir kale yapılmasını buyurmuş Abd al-Aziz (Arap general Musa ben-Nusayr’ ın oğlu). Sonra da şehre yeni bir isim bulmuş: “İzna-Rand-Onda”, yani “kale şehri”. Araplar, Endülüsü “coras” olarak bilinen beş bölgeye ayırıp, Ronda’ yı bunlardan birisi olan Tacoronna’ nın başkenti yapmışlar.
Dar sokaklar

Bir süre sonra halifeliğin zayıflaması sonucu parçalanan Endülüs, “Taifa” olarak bilinen bir sürü alt bölgeye bölünmüş ve Ronda, Abu-Nur’ un kontrolüne geçmiş. Adı da tekrar değiştirilmiş: “Madinat Ronda”…
Abu-Nur korumacı yapılaşmaya önem vermiş ve güneye, doğuya bakan cephelere kapılar yapılmış. Seville Kralı Al-Muthadid yaptığı kıyımlar sonucu şehri ele geçirmiş ve otuz beş yıl boyunca yönetmiş. 1091 yılı geldiğinde ise, Hristiyanların güç kazanmaya başlamasıyla Kuzey Afrika’dan takviye birlikler “Almoravid” ler çağırılmış. Bir süre sonra aynı görevi üstlenen “Almohad” lar 1146 yılında buraya gelip elli yıl kadar hüküm sürmüşler.
Ronda'da Fayton

Hristiyan güçleri Arapları etkileri altına almaya başlayınca, Jaen kralı Muhammed ibl-al Alhamar üssünü Granada’ya kaydırıp orada son Arap hanedanlığı olan Nasrid Krallığını kurmuş. Ronda, bu krallığa bağlı batı ucu olarak Hamet el Zegri tarafından yönetilmeye başlamış.
Küçük köprü

1485 yılında, uzun süren savaşlar sonunda Ronda Hristiyanların kontrolüne geçmiş, yerel halk Kral Ferdinand’ ın emriyle Alcada de Guadaria kasabasına götürülüp oradaki evlere yerleştirilmiş, Ronda’ da boşalan evlere de Hristiyanlar yerleşmiş. 1580 tarihinde şehri şiddetle sarsan depremde, Ferdinand’ ın emriyle yapılan kilise dahil tüm yapılar yerle bir olmuş.
1810 yılı başlarında abisi Napoleon tarafından İspanya Kralı ilan edilen Joseph Bonaparte askerleriyle birlikte Ronda’ya gelip yerleşmiş ve iki yıl burada yaşadıktan sonra ayrılırken savunma hatlarını ve kaleyi yakıp yıkmış.
Puente Nuevo

1960 yılından itibaren turistik anlamda değer kazanmaya başlayan Ronda’ yı meşhur yapanlar arasında tanıdık isimler var: Ernest Hemingway ve Orson Welles. Ronda’ da çok zaman geçiren Hemingway, Boğa Güreşi Alanı ile de ünlü şehirde bu güreşler ve İspanyol iç savaşları üzerinde yoğunlaşmış. “Öğleden sonra ölüm” (Death in the Afternoon), “Tehlikeli Yaz” (The dangerous Summer) burada yazdığı kitaplardan bazıları.
Ronda, Endülüs’ ün herhangi bir yerleşiminden karayoluyla kolayca ulaşılabilecek bir konumda ve kesinlikle es geçilmemeli. Günü birlik bir ziyaretle tadına varılabilecek bir yerleşim.

Ronda'nın meşhur kayalıkları
Şarküteri mağazası
Bir başka kilise
Ronda şehir girişi
Ronda turizm ofisi
Ronda kayalıkları
Gözü yormayan mimari
Ronda vadisi
Boğa güresi Arenası önünde
Ronda kale surları
Ronda'nın yerleşim bölgesi
Malaga caddesi
Köprü başındaki bina
Merkezde kilise

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Girona

22 Cumartesi Haz 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Catalonia, Costa Brava, Girona, Gomez, Onyar, Salvador Dalí, Spain

Bu bölümde İspanya’ nın Katalunya (İngilizcesinin okunuşu Katalonya, fakat İspanyolca’ dan farklı bir dil olan Katalanca’da okunuşu Katalunya) otonom bölgesinin tarihi ve sevimli kenti, Roma, Arap ve Yahudi yaşamından izler taşıyan  Girona’ yı tanıtacağım. Mimar Antoni Gaudi, ressam Salvador Dali ve Gastronom Ferran Adria ile ünlenen bu önemli bölgenin çok bilinen ve ziyaret edilen büyük kenti Barselona’ dan AP7 (E15) karayoluyla keyifle ve kolayca ulaşılan ve “Costa Brava” (Girona vilayetinin sahili) da bulunan şehrin iki önemli tarih dilimi var. Ortaçağ dönemine kadar geçen “Roma” döneminde parlayan “Forca Vella” ve 14. ve 15. yy.’ lardan bu yana  adından söz ettiren “Medieval Quarter”, yani “Ortaçağ Mahallesi”.

Pedra köprüsü

Forca Vella: MÖ birinci yüzyılda Roma’ lılar bu güzel yörede şekli hemen hemen bir üçgene benzeyen ve “Forca Vella” olarak bilinen eski şehri inşa etmişler. Şehri çevreleyen kale duvarları çok iri kayalardan oluşturulmuş ve MS 1000 yıllarına kadar bozulmadan kalan bu surların bazı bölümleri günümüzde de görülebiliyor. Duvar kalıntılarından görülebilen eski Roma yolu, Roma döneminde Tarragona ile Roma şehirlerini birbirine bağlamak için yapılmış.

Girona ve Onyar nehri

Medieval Quarter: Ortaçağ şehri, 11. ile 15. yüzyıllar arasında inşa edilmiş ve eski kentin genişlemesi sağlanmış. Bu bölümün de birçok parçası bugün görülebiliyor.

Girona' nın pastel boyalı evleri

Onyar nehri ve ona bakan renkli evler: Girona’ nın sembolü haline gelen bu pastel renklere boyanmış evler, üzerinde pekçok köprü inşa edilmiş Onyar nehrine bakıyorlar. Köprüler arasında dikkati çeken ikisi ise hafif tarzda yapılmış “Gomez” köprüsü ile, 1827 tarihinde Eiffel Şirketi tarafından inşa edilmiş “Palanques Vermelles” köprüsü.

Peixeteres Velles köprüsü

Placa de la Independencia (Bağımsızlık Meydanı): Marti Sureda tarafından tasarımı yapılan bu neoklasik tarzdaki meydan, şehrin en çok ziyaret edilen yerlerinden biri, çünkü lokantalar da bu çevrede bulunuyor. Meydanda Antoni Parera tarafından 1894 yılında yapılmış ve 1809 yılında şehri savunanların anısına ithaf edilmiş bir de heykel var.

DSC_0988

Sant Feliu Bazilikası: Girona’ ya 10. yüzyıla kadar hizmet etmiş Gotik tarzdaki ilk katedraldir.

Katedral: 11. ile 18. yüzyıllar arasında Forca Vella’nın kalbinde inşa edilmiş ve şehrin en ünlü yapılarından birisi. Benzer yapılar arasında mimari bakımdan öne çıkmasını sağlayan özellikleri, ana giriş açıklığının 23 metre  ve ana cephedeki süslemelerin eşsiz olması.

Temps de Flors gösteri sanatı

El Call (Yahudi Mahallesi): Forca Vella’ nın sınırları içinde dünyada en iyi korunmuş Yahudi yaşam yerlerinden biridir. Dar sokaklarıyla ve sevimli verandalarıyla eskiyi hala yaşatan bir tarih köşesi. Yahudiler bilindiği üzere, 1492 yılında İspanya’ dan dışlanmışlar. Yerlerine gelen İspanyollar ise eski evleri ya yıkmışlar, ya da üzerine yenilerini inşa etmişler. Bu güzellikleri görmek ve eskiyi yaşayabilmek için Girona’ yı mutlaka ziyaret etmek gerek…

Girona hatırası

Girona’ nın yaklaşık 40 km kuzeyinde bulunan ve AP7 (E15) karayoluyla ulaşılabilen Figueres kasabası, bünyesinde barındırdığı oyuncak müzesi ve Dali müzesi ile görülmeye değer bir başka köşe.

Girona’ nın mutfağı: Pireneler ile Costa Brava arasındaki bölgede kaldığı için bu şehrin mutfağında çok çeşitli tadlar bulmak kolay. Hem deniz ürünleri, hem de kırmızı et ve av eti sunan menüleri gerçekten zengin. Başlangıç olarak haşlanmış salyangoz, alevde ızgara edilmiş sebze ve yanında romesco sosu (badem ve chorizo biberi ile yapılan bir sos) ya da pirinç pilavı ile balık yiyebilirsiniz. Ana yemek olarak ise  ızgara balık, istakozlu tavuk veya çukulata soslu tavşan eti deneyebilirsiniz. Üzerine karamelize edilmiş şeker dökülmüş özel kremadan oluşan ve soğuk servis edilen “Crema Catalana” ise tatlı olarak tavsiyemiz. Bu arada Katalan sosisi “Butifarra”, beyaz fasulye ile servis ediliyor…

Aşıkların köprü korkuluğuna taktığı asma kilitler
Liseli öğrencilerin konseri
Bağımsızlık meydanı
Modern sanat
Emektar Girona Lokomotifi
Ağaç süsleme sanatı
Modern süsleme sanatı
Girona sokakları
Üniversite şehri Girona

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Zeytin cenneti “Antequera”…

08 Cumartesi Haz 2013

Posted by Erhan Ergün in İspanya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Andalucia, Andalusia, Antequera, Cordoba, Guadalhorce, Malaga, Spain

Antequera, toplam 17 adet otonom bölgeden oluşan İspanya’ nın Andalucia (Endülüs) otonom bölgesinde bulunan Malaga vilayetine bağlı bir şehir. İspanya’ da yönetimsel olarak belediyeler ve şehirler birleşerek toplam 50 adet vilayeti, bunlar da birleşerek toplam 17 adet bölgeyi meydana getiriyorlar.

Virgin del Sorocco Şapeli, 171 yılında inşa edilmiş

Marbella’ da kaldığımız süre içinde bir gün, Cordoba  şehrini  ziyaret etmek için   yola çıkmadan önce çevre hakkında bilmediğimiz birşey var mı diye soruşturduk ve yolumuzun üzerinde Antequera adında bir yerleşim olduğunu, mutlaka görülmesi gerektiğini öğrendik.

Kaleden Antequera şehrinin görüntüsü

Önce E15 yolunu sonra da AP46 ve AP45 yollarını takiben, Malaga şehrine girmeden Antequera’ ya ulaştık. Yol boyunca çok iyi düzenlenmiş ve bakımlı zeytin ağaçlarının bulunduğu geniş araziler gördük. Üzerinde seyrettiğimiz yollar ise, “Autovia” adında ve bir bölümü ücretli ama isterseniz ücretsiz de yol alabileceğiniz alternatif güzergahları da içeren , hangisini seçerseniz seçin yüksek kalitede asfalt kaplamaya sahip modern ulaşım ağlarını oluşturuyor.

DSC00373

Rahat bir yolculuk sonrası ulaştığımız şehir daha uzaktan yaklaşırken “ben tarih kokuyorum” mesajını veriyor insana. Bir de yüksek bir dağ görünüyor hemen yakında,  Pena de los Enamorados ( The Lovers’ Rock – Sevgililer kayalığı) adındaki bu dağ 880 metre yüksekliğinde ve bir de efsanesi var. Antequera’lı bir  Hristiyan delikanlı ile yakın kasaba Archidona’lı ve aslen Fas’lı olan bir kız birbirlerine aşık olurlar ve bu dağa çıkıp, peşlerine düşen kızın ailesinden kurtulmak için aşağıya atlarlar…Mezarları dağın eteklerinde imiş. Şimdilerde ise maceraperest sporcu turistler burayı kaya tırmanışı sporu için kullanıyorlarmış.

Kaleden Antequera (Arka planda meşhur dağ)

Bulunduğu stratejik konum nedeniyle de Endülüs bölgesinin lojistik merkezi haline gelen Antequera, Guadalhorce nehrinin suladığı verimli ve zengin toprakları sayesinde de  bölgenin tahıl, zeytin ve sebze üretim merkezi  imiş.

Royal Collegiate Kilisesi, Antequera

Pek çok tarihi eseri bünyesinde bulunduran şehir tarih boyunca Endülüs’ ün gelişimine katkıda bulunmuş, anayasanın oluşumunda rol üstlenmiş, hatta bölgenin merkezi olma şansını az farkla Sevilla’ ya kaptırmış.

Alcazaba sokakları

Şehrin tarihi Bronz Çağı’ na kadar uzanıyor. MÖ 3000 yıllarından kaldığı tahmin edilen iki büyük kaya mezar ve MÖ 1800 yılından kalan eski kent kalıntıları şehrin birkaç mil dışında bulunmuş. Şehirde MÖ 7.yy’da yerleşen İberian’ların, Phoenician’ lar ve Yunan’ lar ile ekonomik ve kültürel  bağları olduğu biliniyor.

Antequera

MÖ 1.yy’ da şehir, Roma İmparatorluğu’ nun  bir parçası haline gelmiş ve o zamanki adı Latincede “Antikaria” imiş. MS 500’ lü yıllarda Pireneleri geçen çeşitli grupların saldırısına uğrayan şehir, Romalı Jüstinyen tarafından kurtarıldıysa da, bu defa Vizigotlar şehri ele geçirmişler.

Antequera evleri

Müslüman Arap istilası 711 yılında başladıktan hemen sonra 716 yılında şehir, adı Antaquira  (Medinah Antaquira) olarak değiştirilip Arap yönetimine geçmiş. Arap yönetimi 1212 yılına kadar sürmüş, bu tarihten sonra oluşan Hristiyan Krallıklar birliği, bu yönetime son vermiş ve şehrin önemi tekrar artmış. Granada Nasrid Krallığının önemli bir merkezi olan şehri Katolik İspanyol saldırılarından korumak için şehre hakim yüksek bir tepeye  bir de kale inşa edilmiş (Alcazaba kalesi).

Alcazaba kalesi-Antiquera

Şehir, takip eden iki yüzyıl boyunca Hristiyan Krallıkların saldırısına maruz kalmış ve 1410 yılında Aragon’ lu  1. Ferdinand şehri zaptetmiş. Bu sayede “Aragon Kralı” ünvanını alan Ferdinand daha sonra “Antequera’lı  Ferdinand” olarak anılmaya başlamış.

Alcazaba Kalesi surları

Bu tarih itibariyle de Müslümanlar şehirden uzaklaştırılmış ve yerli halk uzun yıllar süren savaşların yorgunluğunu atıp, 16. Yy başlarında şehri, Endülüs’ ün kalbi konumuna getirmeyi başarmışlar.  1504 yılında kurulan “Real Coegliata de Santa Maria la Mayor” üniversitesi, İspanyol Rönesansının mimarı olacak kişilerin yetişmesini sağlamış.  18. Yy sonlarında tekstil üretimi merkezi haline gelen şehirde, 1804 tarihli sarı humma hastalığı salgını ve sonrasında Napolyon savaşları ekonomiyi derinden sarsmış.

Antequera Boğa Güreşi Arenası

Günümüzde zeytin üretimiyle ve turizm gelirleriyle ayakta durmayı başaran bu tarihi kentin adını daha önce neden duymadığımızı sordum kendime ama cevabını alamadım. Bu seyahatimizde buna benzer başka keşiflerimiz de oldu. Antequera’ nın bir başka bilinen özelliği de (biz Cordoba’ ya devam ettiğimiz için tadamadık…) değişik yerel  tadlar sunan tapas barları ve çeşitli sosis ürünleriymiş…

Antequera'da tapas bar

Özetlersek, bir sonraki ziyaretimizde kesinlikle bir gece kalınabilecek bir durak noktası olarak işaretledik Antequera’ yı…İlgilenenlere de tavsiye ediyoruz.

Antequera şehir içi
San Sebastian Kilisesinin kulesi
Iglesia de Santa Maria kilisesi-Antiquera
Antequera civarında zeytin ağaçları

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...
← Older posts

yazar

seyahat etmeyi sever, güzellikleri görüntüler, değişik lezzetleri tadmaktan hoşlanır, doğa aşığıdır, bisiklet tutkunudur.

İzlenme sayısı

  • 213.805 tık

Bu blogu takip etmek ve yeni yazı yayınlandığında e-posta ile bilgilendirilmek istiyorsanız e-posta adresinizi yazıp "takip et" butonunu tıklayın.

“BİSİKLET” İÇİN RESME TIKLAYIN..

Da Vinci Bisiketi, 1860

“FOTOĞRAF” İÇİN RESME TIKLAYIN

Dancing of the Clouds

SEYAHAT

“Travel makes one modest, you see what a tiny place you occupy in the world” — Türkçesi: "Seyahat insanı alçak gönüllü yapar, çünkü aslında dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar" --- Gustave Flaubert

PEK YAKINDA

Olumsuzluklarla dolu koca bir 2017 yılını geride bıraktıktan sonra yine birlikteyiz. Yazı akışında meydana gelen aksamalar için özür diliyorum. Kaldığımız yerden olmasa da ziyaret etmiş ya da edecek olduğum yerlere ait bilgileri 2018 yılı boyunca sizlerle keyifle paylaşacağımı umuyorum. Bakalım Amsterdam' dan sonra sırada ne var?. İzlemeye devam edin...

SON YAZILARIM

  • Buenos Aires
  • 2019′ a merhaba…
  • Atina (Athens)
  • YouTube’da “Vanotek feat. Hevito – Viajero | Official Video” videosunu izleyin
  • Dresden “Elbe üzerindeki Floransa…”
  • AMSTERDAM
  • Kuzey Britanya’ nın yıldızı, Edinburgh…
  • Nördlingen ve Harburg
  • Dinkelsbühl ve Wallerstein
  • Schillingsfürst ve Feuchtwangen
  • Bologna, kızıl cazi0be…
  • Viyana, Avrupa’ nın müzik başkenti…
  • Rothenburg ob der Tauber
  • Weikersheim, bir Rönesans klasiği…
  • Bad Mergentheim, Romantik Yol’un kaplıcası…
  • Tauberbischofsheim ve Lauda-Königshofen
  • Wertheim
  • Würzburg, Romantik Yol’a açılan kapı…
  • Heidelberg, “Romantik Yol” un ilham perisi…
  • “Romantik Yol” da bir sonbahar gezisi…
  • PARİS’ te SON TANGO…
  • ERDEK
  • Kaz Dağları, bölüm 1
  • Ayvalık’ ta hoş bir dinleti…
  • Yeni bir gün daha…
  • Brüksel
  • Yeni Yıl Kutlaması
  • Kavala
  • Freiburg
  • Varenna
  • Luzern (Lucerne)
  • Londra (2)
  • Padova
  • Bratislava
  • Nice
  • Besancon
  • Sorrento
  • Lyon
  • Prag
  • Pisa
  • Budapeşte
  • Viyana
  • Venedik
  • Estergom
  • Siena
  • Salzburg
  • Strasbourg
  • Hoş geliyor (mu) sun 2014…(?) !
  • Verona
  • Londra

ZAMAN TÜNELİ

Ocak 2021
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031
« Nis    

“DEVR-İ PEDAL” ARTIK YAYINDA…

BİSİKLET tarihini ve gelişimini anlattığım, bisikletin insan yaşamına katkısını farklı boyutlarıyla kaleme aldığım yazılarım, "Devr-i Pedal" isimli blogumda yayınlanmaya devam ediyor. Yukarıdaki "Bisiklet için resme tıklayın" penceresindeki resme tıklayarak bu blogumu ziyaret edebilirsiniz.

TAKİP ETTİĞİM BLOGLAR

  • GEZMECİLER
  • Zeliha Özer
  • EpicuriousTravelers.com
  • sarahmatthews
  • Tamarind and Thyme
  • The WordPress.com Blog
  • cyclingfurther
  • Lrntn's Blog
  • Steve McCurry Curated
  • The Kitchen Crashers

KATEGORİLER

Almanya Amerika Avrupa Avusturya Fransa Güney Amerika Hollanda Kutlama Merhaba Türkiye Uncategorized Yunanistan İngiltere İspanya İtalya

Daha Fazlası

Alexandropolis Almanya Amalfi Ancona Atina Augustus Ayvalık Barok Bellagio Bergamo Bologna Brescia Brindisi Buda Bursa Como Edirne Elisabeth Florence France Genova Granada Greece Grinzig Habsburg Hohenlohe Hırvatistan Istanbul Italy Izmir Kavala La Turbie Lecco Limoncello Ljubliyana London Lyon Magyar Malaga Menton Monaco Monte Carlo Mozart Napoleon Napoli Nürnberg Olympia Padova Palio Perugia Peşte Pire Plovdiv Positano Regensburg Rimini Roma Sabah Salerno Salzburg Slovenya Sorrento Spain Strasbourg Tauber Thessaloniki Travel and Tourism Turkey valencia Venedik Verona Vezüv Visegrad Zeus İpsala

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

GEZMECİLER

Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

Zeliha Özer

Marmaris'ten Adriyatik Denizine Yelkenle Dolaşmak Üzerine...

EpicuriousTravelers.com

Sip. Savor. Explore.

sarahmatthews

Tamarind and Thyme

Cooking and Eating Well in London Without Going Broke

The WordPress.com Blog

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

cyclingfurther

2 Belgians Cycling from Hungary to the chinese border across Central Asia!

Lrntn's Blog

Photo and travel blog

Steve McCurry Curated

Steve's body of work spans conflicts, vanishing cultures, ancient traditions and contemporary culture alike - yet always retains the human element.

The Kitchen Crashers

Seda ve Hakan’ın Mutfak, Seyahat ve Fotoğraf Maceraları…

Vazgeç
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
%d blogcu bunu beğendi: