• English Version
  • Hakkında

GEZMECİLER

~ Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

GEZMECİLER

Category Archives: İngiltere

Kuzey Britanya’ nın yıldızı, Edinburgh…

04 Pazartesi Ara 2017

Posted by Erhan Ergün in İngiltere

≈ Yorum bırakın

IMG_20170626_141943

Waverley’den Princes caddesi ve Scott Monument

Romalı “Britanya Valisi” Agricola MS 79’da Büyük Britanya adasının kuzeyine doğru ilerlediğinde, günümüzde adı Inveresk olan Esk nehrinin ağzına ulaşır. Burada eski bir Kelt kabilesi olan Votadini ile karşılaşır. Votadiniler, Forth nehri vadisini kontrol edecek şekilde Dunedin’ de (bugünkü Edinburgh kalesi) konuşlanmışlardır. Roma ordusu bu tarihlerde çoğunlukla orta Avrupa kaynaklı Kelt’li (Galli) askerlerden oluşuyordu.

Altıncı yüzyılda günümüz İskoçya’ sında dört krallık hüküm sürüyordu:

Kuzeyde Pict’ ler,

Uzak batıda İskoçlar,

Batıda Britonlar,

Güney doğuda Angles’ ler.

IMG_20170628_234628

Edinburgh kalesi

Bu krallıklar iki yüzyıl boyunca kavga etmişler, Viking saldırılarıyla karşılaşmışlar ve bu dönem, dokuzuncu yüzyılda Dalraida kralı Kenneth Mac Alpin’in birleşik İskoçya’yı oluşturmasına kadar devam etmiş. Kralın büyük torunu 1. Duncan, 1035 te ilk İskoç kralı olmuş.

Edinburgh’un doğusunda yüksek bir kayalık tepenin üzerinde kurulmuş olan kale, savunulması çok kolay bir yerleşim. İngilizler yedinci yüzyılda kaleyi zaptedip adını Eiden’s Burgh koymuşlar. Onbirinci yüzyılda kral Malcolm 3 kayalıkların üzerine bir de şato yaptırınca, tepenin etrafında hemen şehirleşme başlamış. 1128 de kral David 1, meşhur Holyrood manastırını yaptırmış. Manastırı koruyan Augustin topları nedeniyle manastıra açılan yola “Cannongate” denmiş. (Buradaki “gate” kapı değil, eski “gait” yani “yol” anlamına geliyormuş).

IMG_20170626_150042

Royal Mile

Ortaçağda burada yaşayan keşişler, alışılagelmiş tarz olan inzivaya çekilmek yerine, ortaya çıkıp vaaz verirlermiş. Şehrin güneyinde yaşayan keşişlerin bazıları siyah elbise giyer (Black friars), diğerleri ise “Augustinien” yani  Grey Friars olarak bilinirlermiş.

Ortaçağ Edinburg’u yün giysiler üretimiyle ünlüymüş. Yakındaki Leith yerleşimi ise Edinburgh’un limanıymış. Cowgate pazarında pazarlanan küçük ve büyük baş hayvanlar, şehirde parçalanıp halka satılırmış. 1477 sonrasında şehirdeki Grass Market’ te  tahıl ve saman satılmaya başlamış.

1329 yılında Edinburgh’ a “charter” ünvanı verilmesiyle birlikte kent hızla büyümeye ve gelişmeye başlamış. İngilizlerle İskoçların çekişme ve savaşlarına sahne olan kent, 15. Yüzyılda İskoçya’ nın başkenti olmuş. Bu yüzyılın sonlarında da kral, Holyrood sarayını yaptırmış.

16 ncı  yüzyılın sonlarında bir yazar, Edinburgh’u şöyle tarif etmiş: Doğudaki kraliyet sarayından batıdaki kaleye doğru uzanan bir mil uzunluğundaki cadde ile (Royal Mile), bunun her iki yanındaki mahallelerden oluşan bir büyük şehir.

IMG_20170628_171058

Holyrood Sarayı

1583 yılında Edinburgh üniversitesi kurulduktan sonra 1633 yılında 1. Charles Edinburgh’ ta taç giymiş. Charles, halkın dinini değiştirmek isteyince uzun süren isyanları bastırmak zorunda kalmış ve sonunda halkın kendi dinini tanımış.

18 inci yüzyıl ortalarına gelindiğinde kent o kadar kalabalıklaşmış ki, kuzeyde yeni bir şehir kurulması için yarışma başlatılmış. Yarışmayı kazanan mimar James Craig’ in planlarına uygun olarak imar edilen kuzey bölgesinde yepyeni bir Edinburgh inşa edilmiş.

IMG_20170626_140013

Princes Street Garden

1783 yılında, kurucuları arasında ünlü bilim insanı Adam Smith’ in de bulunduğu “Edinburgh Kraliyet Sosyetesi” kurulmuş. Bu sıralarda Leith limanında önemli bir gemi inşa endüstrisi faaliyet gösteriyormuş. 19. Asırda Edinburgh, üretimde liderliği Glasgsow’ a kaptırınca şehirde önemli iş kolları basım ve biracılık olmuş. Bu dönemde hukukçular ve bankacılar da azımsanmayacak sayıdalarmış.

Edinburgh’ un bir diğer ünvanı da “Kuzeyin Atinası”  dır. Bunun nedeni, 1700 lü yıllar boyunca pek çok Avrupa kentine esin kaynağı olan Roma’ nın mimari değerlerini görmeye gelen İngiliz mimarların, edindikleri bilgileri kuzeye taşımaları ve 1822 yılında Edinburgh’ lu artist Hugh Williams’ ın şehirde açtığı Roma Mimarisi sergisini gezen halkın zihinlerinde oluşan Atina-Edinburgh mimari benzerliği imajıdır.

Demiryolu ile 1842 yılında tanışan kentin sokakları ve caddeleri 1895 yılında elektrikle aydınlanmaya başlamış. Ünlü bilim insanı Alexander Graham Bell 1847 de ve  Sherlock Holmes’ in yaratıcısı Arthur Conan Doyle 1859 da Edinburgh’ta dünyaya gelmişler. Her yıl Ağustos ayında tekrarlanan Edinburgh festivali ilk kez 1947 de yapılmış, İskoçya Parlamentosu ise 1999 da açılmış.

IMG_20170625_214306

Haymarket meydanı

Edinburgh’a İstanbul’ dan direk uçuş var. Londra’dan gitmek isterseniz de havayolu, tren ya da otobüs ile seyahat olası. Biz tren ile Kings Cross istasyonundan dört buçuk saat süren keyifli bir yolculuk sonrası ulaştık Edinburgh’ un Waverley istasyonuna. Şehirde biri eski (Haymarket) diğeri de yeni (Waverley) iki istasyon var. İstasyondan çıkınca önünüzde uzanan Princes Caddesi güneyindeki yeşil vadi (Princes Street Gardens) ve onun kenarındaki sarp kayalıkların tepesinde bulunan kale ile kuzeydeki geniş yerleşimi birbirinden ayırıyor.  İkinci önemli cadde ise yukarıda bahsi geçen tarihi Royal Mile.

IMG_20170628_233122

Edinburgh Film Festivali gösteri merkezi

Edinburgh’ ta konuşulan lisan İngilizce olmakla birlikte ağır bir İskoç aksanı da mevcut. Her şeyden önce kentin adı bildiğimiz gibi “Edinburg” şeklinde değil, “Edinbra” olarak telaffuz ediliyor. Genellikle gençler aksanlı konuşuyor ve anlamak için çok dikkat sarfetmek gerekiyor. Şehri gezerken “hop on hop off” tarzı çift katlı otobüsleri kullanmak çok pratik ve üç günlük kombine bilet alınarak ucuza hem gezi hem müze ziyaretleri yapılabiliyor. Farklı renklerdeki üç hat değişik rotalar izlese de hemen her yeri bunlarla gezmek olası.

Kuzey limanı Leith’te kıyıya bağlı duran eski kraliyet gezinti yatı Britannia da görülmeye değer. Bir de Holyrood   sarayından yürüyerek de çıkılabilen bir tepe var. Holyrood Parkı içinde bulunan ve Arthurs Seat adı verilen bu tepe aslında 2000 yıl öncesinden kalma eski bir volkan. Deniz seviyesinden 251 metre yüksekteki tepesi güzel bir manzara sunuyor ziyaretçilere.

IMG_20170628_142343

Britannia yatı

Holyrood sarayı, günümüzde ziyarete açık ancak her sene Kraliyet ailesi mensupları belli tarihlerde gelip burada kaldıklarında ziyarete kapanıyor. Ünlü Edinburgh Festivali, her sene Ağustos ayında üç hafta boyunca yapılıyor ve çeşitli ülkelerden gelen opera, müzik, tiyatro ve dans sanatçıları performanslarını burada sergiliyorlar. Doğal olarak bu dönemde şehir çok kalabalık ve pahalı oluyormuş…

Görülecek yerler:

Edinburgh kalesi

Royal Mile

Princes Street

Holyrood sarayı

National Museum of Scotland

Royal Botanic Garden

Royal Tacht Britannia (Leith limanı)

Calton Hill. Bu tepeden de şehir manzarası güzel, burada ayrıca pantheon kalıntıları ve bir de gözlem kulesi var.

George Street (cadde üzerinde “The Dome”) Bu caddeye açılan sokaklarda pek çok bar var ve hepsi birbirinden güzel.

Arthurs Seat

St. Giles’ Cathedral (Royal Mile üzerinde)

Ağız tadı:

İskoçya bol su kaynakları, gölleri (lochs), nehirleri ve denizleriyle bereketli bir çok besin kaynağına sahip olmakla ünlü. Ayrıca son derece verimli toprakları ve iklimi sayesinde yılın her zamanında bol ve çeşitli gıda bulmak olası. Av etleri, deniz ürünleri, küçük ve büyük baş hayvan besiciliği, arpa, yulaf ve sebze üretimiyle adeta bir besin cenneti.

IMG_20170627_184514

The “Dome”

Vikinglerin sekizinci yy sonlarında beraberlerinde buraya getirdikleri tuzlama ve tütsüleme geleneği ve meşhur Aberdeen Angus besiciliği sayesinde İskoçya mutfağı bir hayli zenginleşmiş. Domuz eti bu yörede çok ilgi çekmiyor. Angus, kuzu, koyun ve geyik eti tüketimi çok. Keklik, kaz, güvercin ve tavşan eti de kullanılıyor mutfakta. Deniz ürünleri ise hem bol, hem taze. En çok tüketilenler ise somon, uskumru, mezgit, ringa ve alabalık. Kabuklu deniz mahsullerinin hemen hepsi bulunuyor İskoçya’da.

Yulaf ve arpa en çok yetiştirilen tahıl ürünleri. Yumrulu sebzeler ve berilerin her çeşidi mevcut.

Haggis: En çok bilinen geleneksel İskoç yemeği. Koyunun akciğeri, kalbi ve karaciğeri haşlandıktan sonra soğan, yulaf, tuz ve biber ile yoğrulup çekildikten sonra koyunun işkembesine doldurularak sıkıca dikilir ve birkaç saat suda pişirilir. Haşlanmış patates ve şalgam ile tabakta servis edilen bu yemeğin, bir zamanlar Vikinglere güç verdiğine inanılırmış…

Porridge: Antik İskoçya’ dan bu yana bilinen bu yemek, yulaf ezmesi, su ve tuz ile yapılıyor. Kaynayan suya yulaf ezmesinin yavaş yavaş ve karıştırılarak eklenmesi ve pişmeden önce tuz ilave edilmesiyle elde edilen koyu kıvamlı çorba istenirse süt kremasıyla servis ediliyor. Eski İskoçya’da dünyanın ilk “fast food” u olarak da biliniyor porridge, çünkü büyük kazanlarda pişirilip soğumaya bırakıldıktan sonra dilimlenerek heybeye atılır ve gün içinde acıkınca yenilirmiş…

İskoçya’da yapılan kekler, pudingler ve şekerlemeler de çok biliniyor. Bunlara en güzel örnek, üzeri badem yapraklarıyla bezenmiş meyvalı kek (Dundee Cake).

IMG_20170627_175536

“Ale” çeşitleri

İçecekler konusuna gelince, bu satırlar anlatmaya yetmez hepsini. Yüzlerce çeşit Ale ve pilsen biraları, bazen bir şişesi 5,000 pounda satılan ünlü ve bol çeşitli İskoç viskileri ve bu uğurda özel olarak düzenlenen turistik tadım turları, ve son derece masum, alkolsüz ve fakat Amerikan Coca-Cola’ sına adeta kafa tutacak kadar sevilen ve beğenilen “Irn Bru Scottish Soda” sı.

Bu tarihi ve güzel kenti ziyaret etmeyi düşünüyorsanız şayet, festival harici beş tam gün ayırmanızı tavsiye ederim. Viski tadım turu ve festivalle birleştirecekseniz eğer sekiz gün ayırmanız yerinde olur. Keyifli seyahatler…

Milli Kayıt Dairesi binası
Milli Kayıt Dairesi binası
National Gallery
National Gallery
Viski çeşitleri
Viski çeşitleri
Milli kayıt Dairesi
Milli kayıt Dairesi
Tulum çalan İskoç askeri
Tulum çalan İskoç askeri
Princes Street Garden
Princes Street Garden
Royal Mile
Royal Mile
Waverley İstasyonu
Waverley İstasyonu
Royal Mile caddesi
Royal Mile caddesi
Balmore Oteli
Balmore Oteli
Arthur Conan Doyle tanıtımı
Arthur Conan Doyle tanıtımı
Park
Park
National Gallery
National Gallery
Britannia yatı yönetim subayları yemek odası
Britannia yatı yönetim subayları yemek odası
İskoç Tulumu
İskoç Tulumu
Bar tezgahı
Bar tezgahı
Eski şehrin cadde ve meydanları
Eski şehrin cadde ve meydanları
İskoç yünlü mamulleri
İskoç yünlü mamulleri
İskoç yün etekleri
İskoç yün etekleri
2.ve 3. James eşleriyle
2.ve 3. James eşleriyle
Royal Mile caddesi
Royal Mile caddesi
Haymarkette bir bar
Haymarkette bir bar
Çocuk müzesi
Çocuk müzesi
Kings Cross İstasyonu bilgi panosu
Kings Cross İstasyonu bilgi panosu
Edinburgh yolunda Durham kenti
Edinburgh yolunda Durham kenti
Tren vagonu içi
Tren vagonu içi
Waldorf Astoria Oteli
Waldorf Astoria Oteli
Bir İskoç barı
Bir İskoç barı
Balmore Oteli
Balmore Oteli
Royal Mile
Royal Mile
Harry Potter'ın yazımına ilham olan cafe (J.K.Rowling)
Harry Potter’ın yazımına ilham olan cafe (J.K.Rowling)
Milli müze giriş salonu
Milli müze giriş salonu
Britannia yatı misafir salonu
Britannia yatı misafir salonu
Cadde Figürü
Cadde Figürü
Londra-Edinburgh yolunda Berwick kasabası
Londra-Edinburgh yolunda Berwick kasabası

 

 

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Londra (2)

25 Cumartesi Eki 2014

Posted by Erhan Ergün in İngiltere

≈ 4 Yorum

Etiketler

book of mormon, Borough Market, London Tower, Piccadily, Prince of Wales, Sir Christopher Wren, Soho, Southwark, The Monument, The Shard, Tower bridge, Walky-Talky

Uzun süren ve kaçınılmaz bir ayrılık döneminin ardından, sonbahar ile birlikte yuvamıza dönüp bloğuma kaldığım yerden devam ediyorum. Açılışı, çok sevdiğim kentlerden birisiyle, Londra ile yapıyorum. Geçtiğimiz Eylül ayının sonlarında tekrar ziyaret ettiğim başkentin bu kez farklı mekanlarını tanıtmaya çalışacağım.

Piccadily Circus

Piccadily Circus

BURLINGTON HOUSE
Ziyaretimin ilk gününde Piccadily’ de ana caddede yürürken geniş arklı bir giriş kapısı dikkatimi çekti. Kapıdan girip arkasındaki büyük avluya ulaştığımda bir tanıtma yazısı karşıladı beni. Okuyup mercek altına aldığımda ulaştığım derinlik inanılmaz. İşte bazı ipuçları:
Piccadily’ de bulunan “Burlington House”, 1664 yılından kalma ve büyük restorasyondan sonra günümüze dek yaşayabilen tek malikane. 1854 yılında İngiliz Hükümeti tarafından satın alınan yapı, bugünkü formuna 1873 yılında kavuşmuş. Bina kompleksini günümüze kadar kullanan Sivil Toplum Kuruluşları ise;

Burlington House

Burlington House

-1707 yılında kurulan Londra Antikacılar Derneği, İngiltere ve İrlanda’ nın kültürel mirasını koruyan en eski sosyetesi . Aynı zamanda da malzemelerin tarihi konusunda akademik çalışma yapanlar için önemli bir kütüphaneye ve müzeye sahip. Üyeleri arasında dünyanın ünlü arkeolojistleri var.
-1768 yılında Kral 3. George himayesinde kurulan ilk resmi sanatçılar topluluğu olarak bilinen Kraliyet Sanatlar Akademisi. Temel amacı “Tasarım Sanatları” nın sergi, eğitim ve yarışmalar yardımıyla gelişimini sağlamak olan akademi, bir sanat okulunu, İngiliz sanatları kolleksiyonunu ve en eski ince sanatlar kitaplığını bünyesinde barındırıyor.
-1820 yılında kurulan Kraliyet Uzay bilimleri Derneği. Dünyanın en eski milli Uzay Bilimleri Derneği olan bu kurum, esas olarak Astronomi, Güneş Sistemleri, ve ilgili diğer bilim dallarında İngiltere’ yi hem milli ölçekte hem de uluslararası arenada temsil ve teşvik etmekte.
-1841 yılında kurulan Kraliyet Kimya Derneği, yayınladığı dergiler, kitaplar ve düzenlediği konferanslar yardımıyla insan yaşamının kalitesini arttırmaya ve temiz sürdürülebilir bir çevre yaratmaya çalışmakta.
-1788 yılında ünlü İsveç’li doğa bilimcisi Linnean adına kurulan “Londra Linnean Derneği”, biyoloji biliminin tüm dallarında yapılabilecek çalışmaları teşvik etmek için toplantılar düzenliyor, web sayfası işletiyor ve yayınları var. Bünyesinde de bilimsel bir koleksiyon ve uzman kütüphanesi bulunuyor.
-1807 yılında kurulan Londra Jeoloji Derneği, dünyadakilerin en eskisi ve Avrupa’ dakilerin en büyüğü. Başlangıçta dünyanın mineral yapısının araştırılması amacıyla kurulmuş, şimdilerde bilimsel toplantılar yoluyla ve bünyesindeki 300,000 kalemlik kütüphanesi ve 40,000 parça yer haritasıyla konunun gelişmesine katkı sağlıyor.
Özet olarak söyleyebilirim ki, gelişmiş ülkelerde Sivil Toplum Kuruluşları (STK), yaptıkları çalışmalarla hem halkın ilgisini çekiyor, hem de hükümetlerden ve İngiltere gibi monarşinin giderek azalsa da hala etkin olduğu ülkelerde Kraliyet Hazinesinden önemli destek sağlıyor. Aldığı bu destekle de daha etkin çalışmaların altına imza atıp insanlığa daha çok hizmet sunuyor. Zaten “gelişmişlik” ölçütünün önemli kriterlerinden biri de bu değil mi?…

BOROUGH MARKET
Londra’ nın gıda marketi, tarihte 11. Yüzyılda gıda tüccarlarının Londra Köprüsü civarını mesken edinmesiyle ortaya çıkmış ve 13. Yüzyılda bugün bulunduğu alana, yani köprünün güney yakasında bulunan “Borough high Street” deki alana taşınmış. 1755 yılında pazarın Parlamento tarafından kapatılmasından sonra Southwark halkı 7,000 Sterling toplayıp, bugünkü pazarın ortasında bulunan ve “Triangle” adıyla bilinen bir araziyi satın almışlar ve 1756 yılında pazarı tekrar açmışlar. O gün bugündür de 100 kadar tüccar, dükkanlarında en kaliteli ve lezzetli gıda ürünlerini halka ulaştırmak için çalışıyorlar.

Borough Market

Borough Market

Pazartesi ve salı günleri 10.00-17.00 arası sadece yemek yemek için açık olan pazardaki tüm dükkanlar çarşamba, perşembe günleri aynı saat aralığında, cuma günü 10.00-18.00 arası, cumartesi günü ise 08.00-17.00 arası açık. Pazar günü ise Borough Market tamamen kapalı.
Özellikle öğlen saatlerinde iğne atsanız yere düşmeyecek kadar kalabalık olan markette kurulan seyyar tezgahlarda veya civardaki barlarda çok ucuza tıka basa lezzetli ve her türden ürünler yemeniz ve içmeniz mümkün. Hemen her ülkeyi temsil eden dükkanlarda ise, ülkelere has ürünler tanıtılıp satılıyor. Ülkemizi de temsil eden bir dükkan mevcut.

Türkiye Pavyonu

Türkiye Pavyonu

TOWER OF LONDON
Dilimizdeki adıyla Londra Kalesi, 1080’ lerin başında Normandy Dükü ve İngiltere’nin Norman Kralı William tarafından yaptırılmış. İnşaatında Norman’lar çalışmış ve taşların çoğu Normandia’dan getirilmiş. 1100 yılında “White Tower” yani beyaz kule bitirilmiş. Kalenin başlangıçta yapılma amacı tamamen savunmaymış, fakat ilk mahkum aynı yılda burada hapis yatmış (Ranulf Flambard).
Aslan Yürekli Richard (1189-99) zamanında kale iki katı büyüklüğe ulaşmış. Kral John zamanında kalede aslanlar beslenmeye başlamış. Kral 3. Henry zamanında ise, Thames nehri tarafına, Kraliyet ailesinin kalması için iki kule eklenmiş. 1238 yılında ise, kaleyi daha da güçlendirmek için dokuz yeni kule daha inşa edilmiş. Kral 1. Edward zamanında (1272-1307) daha da güçlendirilen kale, resmi evrakın ve mücevherlerin saklanması amacıyla da kullanılmış.

"Poppy" lerden oluşturulan kan nehri

“Poppy” lerden oluşturulan kan nehri

14. yüzyılda 3. Edward zamanında yenilgiye uğrayıp tutsak düşen Fransa ve İskoçya Kralları kalede tutulmuşlar. 15. Yüzyılda Lancaster ve York eyaletleri arasında yaşanan “Wars of Roses” çatışmalarında kale, kazananlar için adeta bir gösteri merkezi, kaybedenler için ise hapishane ve idam sahnesi haline gelmiş.
1530 sonrası Kral 8. Henry, Kraliyet hanedanlığının yeni misyonu olan İngiltere Protestan Kilisesi’nin desteklenmesi politikasını benimsemiş ve dolayısıyla eski Roma ile ilişkilerin bozulmasına yol açan bir dizi idam kararına imza atmış. Kraliçe 1. Mary, Lady Jane ve 1. Elizabeth zamanlarında ise tam tersi bir politikayla bu defa protestanlar kalede kıyıma uğramış.
Kral 1. Charles 1649 yılında Kraliyet ile Parlamento arasında yedi yıl süren savaşların ardından kaybedip kalede idam edildikten sonra kale, daha çok askeri amaçlarla kullanılmaya başlamış. 19. Yüzyılda yapılan yenileştirme çalışmalarıyla da kale bugünkü görünümüne kavuşmuş.

Kan nehrinin güney ucu

Kan nehrinin güney ucu

Bugünlerde ise kalenin dışındaki eski savunma kanalında hummalı bir çalışma var. Pek çok gönüllü, 888,246 adet seramik kırmızı çiçeği (poppy) tek tek monte ederek, her biri 1. Dünya savaşında ölen İngiliz askerini temsil eden çiçeklerden adeta bir kan nehri görüntüsü yaratmaya çalışıyor. Aslında ortaçağda pek çok idama sahne olan kalenin bu devrini de anımsatması bakımından biraz da ironik bir çalışma gibi geldi bana…
The SHARD
Avrupa’ nın en yüksek binası. Kelime anlamı “kırık cam parçası” olan ismi, görüntüsüne de yansımış. Bana sorarsanız mimari olarak onaylamadığım bir yapı. Aslında pek çok bakımdan onaylamadığım bir tarz. Ama bir defa da olsa tepesine çıkıp gün batımı Londra’yı tepeden izlemek hoş…

The Shard

The Shard

ROYAL FESTIVAL HALL
Sanatın değişik dallarının icra edildiği bir kompleks. Southbank yani nehrin güney yakası üzerinde bulunan ve London Eye’ a yakın bir kültür merkezi. 1951 yılında hizmete girmiş ve 2,500 koltuk kapasitesine sahip. Ben bu salonda “Cole Porter Classics” adlı performansı seyrettim. Savaş yıllarının ünlü ABD’ li bestecisi ve söz yazarı, Broadway’ in yakışıklı dehasının pek çok bestesi çalındı, söylendi, tavsiye ederim…

Royal Festival Hall

Royal Festival Hall

The MONUMENT
Londra Köprüsü’nden kuzey yönünde geçip karşı yakaya ulaştığınızda caddeyi bitirip sağa dönerseniz hemen karşınıza çıkan 60 metre yüksekliğindeki kolon, ünlü mimar Sir Christopher Wren tarafından tasarlanmış ve 1666 büyük Londra yangınında ölenlerin anısına buraya dikilmiş. Tepesine çıkılabiliyor ve manzara müthiş…

The Monument

The Monument

PRINCE OF WALES THEATRE
Piccadily’ deki pek çok tiyatrodan sadece birisi. Benim ziyaretim sırasında ve eminim uzun bir süredir “Book of Mormon” adlı müzikal oyun sahneleniyordu. Joseph Smith tarafından 1830 yılında ilk kez yayınlanan ve aynı adı taşıyan kitaptan esinlenerek sahneye konulmuş. ABD’ nde Broadway’ de de sahnelenen oyunda Joseph, onyedi yaşındayken kendisine “Moroni” isimli bir melek göründüğünü ve antik çağda peygamberler tarafından altın bir tabaka üzerine kazınmış yazıtların, New York yakınlarında bir tepede gömülü olduğunu söylediğini anlatır.

Prince Wales Theatre

Prince of Wales Theatre

Joseph daha sonra plakaları bulduğunu ve sırasıyla İngilizceye tercüme ettiğini söyler. Kimilerine göre Joseph’ in uydurduğu bir hikaye olmakla birlikte, kitabın gerçek ve doğru bir tarihi kayıt olduğuna inanan dini zümreler de var. Ne olursa olsun, bu kitap bazı doktrinleri ve pek çok güncel konuda felsefi öğretileri içeren bir eser. Sahneye konuluş tarzı ise ayrı bir hikaye. Bu hikayeyi burada anlatmayacağım, çünkü oyun izlendiğinde çok farklı yorumlar yapılabilir. Ben oyunu hem çok eğlenceli, hem de inançlar konusunda çok cesurca ve komedi tarzında iğnelemeler yapan bir düzenleme olarak algıladım. Herkese de tavsiye ediyorum.
Ağız Tadı
Son olarak şehirde değişen yemek yeme alışkanlıklarının bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni trendlere bir örnek vermek istiyorum. İngilizler artık uzun süren yemekler yerine basit, kaliteli ama ucuz kısa yemekleri tercih eder olmuşlar. Bu talebe uyan bir lokanta da Soho’ da iki yerde açılmış. Adı “FLAT IRON”. Benim gittiğim üç katlı, herbir katında en fazla beş, altı masa olan ve öğlen-akşam iş çıkışı saatlerinde rezervasyonsuz gidilemeyen bir yer. Sunduğu menü ise tek bir çeşit et yemeğinden (Steak) ve yanında verilen üç-beş çeşit garnitür ve sostan ibaret. Fakat gerçekten hem lezzetli, hem kaliteli hem de görece ucuz. İlgilenenler için adresleri:
9 Denmark Street, Soho WC2H 8 LS London.
17 Beak Street, W1F 9RW London

Lokantanın menüsü

Lokantanın tanıtımı

Londra Festival Orkestrası
Londra Festival Orkestrası
Tower Bridge
Tower Bridge
The Shard' dan gün batımı
The Shard’ dan gün batımı
Birayı sigara yanında sevenler lütfen dışarı...
Birayı sigara yanında sevenler lütfen dışarı…
Bir barın dış mekanı
Bir barın dış mekanı
Bira çeşitleri
Bira çeşitleri
Taze meyveler
Taze meyveler
Korunan mimari yapıtlar
Korunan mimari yapıtlar
Balkan ürünleri tezgahı
Balkan ürünleri tezgahı
Piccadily Circus
Piccadily Circus
İspanyol tezgahında Paella
İspanyol tezgahında Paella
Açık pazar
Açık pazar
İtalya reyonu
İtalya reyonu
Poppy yerleştiren gönüllüler
Poppy yerleştiren gönüllüler
Londra Köprüsü güney ayağında bisiklet mağazası
Londra Köprüsü güney ayağında bisiklet mağazası
Ekmek çeşitleri
Ekmek çeşitleri
Yeni rengiyle yeni Londra otobüsü
Yeni rengiyle yeni Londra otobüsü
Peynir reyonu
Peynir reyonu
Kakao ürünleri sunan bir dükkan
Kakao ürünleri sunan bir dükkan
Londra Kalesi süslemelerinin hikayesi
Londra Kalesi süslemelerinin hikayesi
Hırvatistan ürünleri
Hırvatistan ürünleri
Bira düşkünü İngilizler öğle tatilinde barda...
Bira düşkünü İngilizler öğle tatilinde barda…
Fransız reyonu
Fransız reyonu
Füme et çeşitleri
Füme et çeşitleri
Otlar ve mantar çeşitleri
Otlar ve mantar çeşitleri
Tower Bridge
Tower Bridge
Sote et ve pirinç pilavı sunan bir tezgah
Sote et ve pirinç pilavı sunan bir tezgah
Balık tezgahı
Balık tezgahı
Sarmısaklar Taşköprü'den değil...
Sarmısaklar Taşköprü’den değil…
Kale hendeğinden kan nehri
Kale hendeğinden kan nehri
Buğday çimi ve faydaları
Buğday çimi ve faydaları
Londra' nın gökdelenleri
Londra’ nın gökdelenleri
Borough Market ve Southwark Katedrali yanyana
Borough Market ve Southwark Katedrali yanyana
İspanyol pavyonunda yemek sunumu
İspanyol pavyonunda yemek sunumu
Kalenin surları ve kuleleri
Kalenin surları ve kuleleri
Bira molası
Bira molası
Süsleme sanatı
Süsleme sanatı

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Londra

21 Cumartesi Ara 2013

Posted by Erhan Ergün in İngiltere

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Albert, Big Ben, Buckingham, Christopher Wren, double decker, Elisabeth, Fine art, George, Knightsbridge, Leicester, Liverpool street, London, London eye, London Tower, London underground, Londra, Oxford street, Piccadily, Soho, St.Paul`s, Tate, Tower bridge, Trafalgar, Victoria, Victoria & Albert Museum, Walter Besant, Westminster, William

Trafalgar çeşmesi ve National Gallery

Trafalgar çeşmesi ve National Gallery

2000 yıldan fazla bir geçmişe sahip olan bu dünya kenti için söylenip yazılacak pek çok şey var. Ziyaret etmekten her zaman keyif aldığım bu şehri, ancak belli başlı özeliklerini ve değerlerini paylaşarak bu yazıma sığdırabilirim.

“London” isminin, tartışmalı bir konu olsa da, Kelt dilinde “havuz” ya da “göl” anlamına gelen “Llyn” (lun okunuyor) kelimesi ile (bir zamanlar Thames nehri büyük bir göle bağlıymış)  kale, tepe veya güçlü yer anlamına gelen “din” ya da “dun” kelimesinin (St. Paul’s Katedralinin bulunduğu tepe)  birleşmesinden oluştuğu söyleniyor.

Thames üzerinde eski tekneler

Thames üzerinde eski tekneler

Burada Roma döneminden önce de büyük bir yerleşimin olduğu biliniyor. MS 1.yy’da Roma hakimiyetine geçen şehir, ülkenin hemen her yerine uzanan ve şehirden başlayan bağlantı  yollarına sahipmiş. “Londra taşı” olarak bilinen bir taş blok, ikinci dünya savaşında bombalanıp yıkılan St. Swithins  kilisesi’ nin bir duvarında sağlam kalmış ve günümüzde Cannon Street istasyonunun karşısında bir camekan içinde görülebiliyor. Eski şehir duvarlarının izlediği güzergahlarda şimdilerde şehrin önemli caddeleri yer alıyor.

Roma döneminin sona ermesini takiben kent hızla değer kaybetmeye başlamış. Ancak 7. Yy’da ticaret yeniden gelişme yoluna girmiş. 604 yılında ilk St. Paul’s Katedrali yapımına başlanmış. 9. Yy’da yıldızı iyice parlayan şehre Danimarka’lı  Viking’ler göz dikmiş. 851 yılında gemileriyle gelip saldırmışlar ve kenti yakıp yıkmışlar.

St.Paul's Katedrali bahçesi

St.Paul’s Katedrali bahçesi

Birleşik Krallığın Kraliyet ailesinin hikayesi de buradan sonra başlıyor ve “dönem” (Period) kavramı  ile birlikte anlatılıyor. İlk Kral  871-899 yılları arasında hüküm süren “King Alfred the Great”.  Bu döneme Wessex adı veriliyor.

1014 yılında bu kez Norveç’li Viking’lerin saldırısına uğramış şehir ve 1017 yılında Danimarka’lı Cnut kente hakim olmuş (Danimarka dönemi). O’nun ölümüyle başa geçen Normandiya’lı  Edward zamanında Fransız etkisiyle kent yeniden gelişmeye başlamış. Bu döneme Normandy dönemi deniliyor.

1066 yılı Noel gününde,  inşaatı yeni biten Westminster Manastırında taç giyen 1.Willam, İngiltere Kralı olur (1066-1087). Kentin Güney doğusunda  bir kale inşa ettirmiş Kral William, bugün “Tower of London” olarak bildiğimiz kaleyi. Önceleri kraliyet konutu olarak da kullanılan kale, sonra bir hapishaneye dönüştürülmüş.  2. William 1097 yılında Westminster Hall’u kurmuş. Manastırın yanındaki bu yapı, Westminster Sarayının temelini oluşturmuş ve orta çağ boyunca kraliyet konutu olarak kullanılmış.

St.Paul's Katedrali, Millenium köprüsünden

St.Paul’s Katedrali, Millenium köprüsünden

1176 da Londra’nın ilk taş köprüsü, eski Roma köprüsünden birkaç metre uzakta kurulmuş ve 1739 yılına kadar tek köprü olarak hizmette kalmış. 1280 yılında eski St.Paul’s Katedrali bitirilmiş.  1381 ve 1450 yıllarında Wat Tyler ve Jack Cade isyanları olmuş şehirde ve 16. İle 17. Yy’ larda kentin hızlı büyümesi karşısında Elizabeth ve 1. James önlem almak zorunda kalmışlar. Bu dönemde Thames nehrinin ve bugün Holborn olarak bildiğimiz yerde bulunan Fleet nehrinin Londra ile Westminster arasındaki sahil kısmında seçkin ailelere ait yüksek değerli bahçeli villalar varmış.

Tudor döneminde (1485-1603) Şehirdeki parklar (Hyde, St.James,Richmond, Regents) kraliyet mensuplarının av partileri için kullanılırmış. Bu dönemde Amsterdam ile rekabet edebilmek için  ilk finans kuruluşunun temelleri atılmış. Bir dönem tiyatrolara yasak konmuş ve tiyatrolar Southwark bölgesine taşınınca orası eğlence merkezi haline gelmiş. 1599 yılında Globe tiyatrosu South Bank’ta kurulmuş ve sonra 1613 te çıkan bir yangında kül olunca bugünkü yerinde bir benzeri yapılmış.

Regents Caddesi

Regents Caddesi

Stuart döneminde (1603-1714)  Katolik suikastçiler 1. James’ i öldürmek için Parlamento binası açılışında bombalı tuzak kurmuşlar ama bu son anda farkedilince plan bozulmuş (1605). 1631 yılında mimar Inigo Jones,  Covent Garden meydanını tasarlamış. 1637 de 1. Charles, Hyde Parkı kamuya açmış. Bu dönemde eğlence yasaklanmış. 1660 yılında 2. Charles yönetime gelince yeni bir eğlence dönemi başlamış.  Yapılaşmanın da önü açılmış tekrar.

Ancak 1665 yılında meydana gelen büyük salgında 70,000 ila 100,000 kişi telef olmuş. Bir yıl sonraki büyük yangında ise 13,000 konut, 86 kilise ve St.Paul’s Katedrali büyük zarar görmüş. Sir Walter Besant yangından sonra şöyle demiş: “1650 de başlayıp 1665 yılında büyük ölümlere sebep olan salgından sonra bu yangın, yerin derinliklerine kadar işleyen mikropların yok olması için sanki düzenlenmiş bir operasyon gibiydi ve başarılı da oldu…”

Bu yangından ve sonradan yapılan araştırmalar ile gün yüzüne çıkan acı gerçeklerden (binaların yapımında kullanılan zayıf malzeme, şehir merkezinde bulunan depolarda saklanan yanıcı ve patlayıcı malzemeler, yetersiz yangın söndürme sistemi vb)  alınan dersler ile, takip eden yıllarda yeni yapılan binalarda yangına karşı dayanıklı özel bir tuğla kullanımı mecbur kılındı. Kentin simgesi haline gelen kırmızı renkli tuğla yapılar, o dönemden miras kalan değerlerdir…

Gece Londra ve Thames

Gece Londra ve Thames

Georgean döneminde (1714-1837) yangın sonrası Londra yeniden inşa edilmeye başlamış. Yollar genişletilmiş, binalar sağlamlaştırılmış ve fakat Sir Christopher Wren ile John Evelyn gibi mimari ustaların eserleri bundan nasibini kötü almış. Wren, bütün mali zorluklara rağmen St.Paul’s Katedrali ile birlikte 53 diğer kilisenin inşasına imza atmış değerli bir mimar.  Şehrin tanınmış meydanları bu dönemde yapılmış ve kent ilk kez gazete ile bu dönemde tanışmış.

1716 yılında evi olan herkesin, kapılarına fener asıp akşam 6’dan gece 11’e kadar yakmaları istenmiş. 1750 de Westminster köprüsü yapılmış.  1759 da British Museum kapılarını açmış. 1767 de, binaların belirtilmesinde işaretler yerine rakamlar kullanılmaya başlamış.   1807 yılında ilk kez gaz, aydınlatma kaynağı olarak kullanılmış. Georgian dönemi sessiz, sosyalleşmenin ön planda olduğu bir dönem olarak kayda geçmiş. Bu dönemde cafe’ ler çok ilgi çekiyormuş. London Stock Exchange’ in temelleri bu dönemde bu cafelerden birisinde atılmıştır.

Leicester Meydanında müze

Leicester Meydanında müze

Victoria döneminde (1837-1917) şehir modernleşmeye başlamış. Caddeler genişletilmiş, binaların yapı tarzı değiştirilmiş. Bir yüzyıl içinde şehrin nüfusu 1 milyondan 6 milyona çıkmış. Hava kirliliği artmış, doğrudan Thames nehrine akan kanalizasyon yüksek oranda su kirliliğine sebep olmuş. Mühendis Bazalgette’ nin uyguladığı proje sayesinde yapılan 2100 km uzunluğundaki kanalizasyon sistemi, kentin hayatını kurtarmış.  19.yy buharın altın çağı olmuş şehirde. Londra’ da 1836 da ilk tren yolu Londra köprüsünden Greenwich’ e çalışmaya başlamış. 1834 te Parlamento binası yanmış, yeniden yapılmış, 1859 da Big Ben saat kulesi eklenmiş. Kente yeni arterler ilave edilmiş. Bunlara örnek olarak Oxford Street, Regents Street, Queen Victoria Street verilebilir.

1848 yılında İrlanda’ da baş gösteren patates kıtlığı yüzünden yaklaşık 100,000 İrlandalı Londra’ya göçmüş.  Bu da şehir nüfusunun artmasına yol açmış. 1851 yılında Dünyanın ilk uluslararası fuarı  Hyde Park’ta Prens Albert sorumluluğunda düzenlenmiş. Bu fuar daha sonra, Science Museum ve Victoria & Albert Museum’ un kurulmasına sebep olmuş. 1863 te ilk yeraltı metro hattı Paddington ile Farringdon Road istasyonları arasında açılmış ve kısa sürede genişlemiş.1870 yılında 5-12 yaş arası çocukların eğitimi zorunlu hale getirilmiş.

Hyde Park'ta sonbahar

Hyde Park’ta sonbahar

Birinci Dünya Savaşı sırasında Londra Alman zeplinleri tarafından bombalanmış ve 700 kişi ölmüş. Halen devam etmekte olan Windsor döneminde (1917-       ) ve iki savaş dönemi arasında nüfusu hızla artan kentte 1939 yılında yaşayan insan sayısı 8.6 milyona ulaşmış. İkinci Dünya Savaşı sırasında ağır bombalamalara sahne olan kentin büyük bölümü zarar görmüş fakat ilginç bir şekilde St. Paul’s Katedrali ayakta kalmış. Yaklaşık  35,000 kişi ölmüş, 50,000 kişi yaralanmış, pek çok şehirli kırsala kaçmış. Bu sırada yeraltı metro sistemi evsizlere koruma sağlamış. Alman denizaltıları kente gıda ürünü getiren gemileri batırınca kıtlık başlamış ve karne ile gıda maddesi dağıtımına karar verilmiş. Bu düzen 1954 yılına kadar sürmüş.

İstanbul’ dan hareketle hava yoluyla yaklaşık 3,5 saat sonra ulaşılabilen Londra’da dört ayrı hava alanı hizmet veriyor. Heatrow, Gatwick, Luton ve Stansted. Hepsini kente bağlayan ulaşım ağları mevcut (otobüs-tren-taksi). Bu alanlardan kent merkezine ulaşmak en fazla bir saat sürüyor. Sonrasında tarihin içinde buluyorsunuz kendinizi.  Aşağıda mutlaka görülmesi gereken yerleri listeledim. Bunların hepsini bir kerede ziyaret etmek pek olası değil.  Bu şehir özellikle Noel arifesinde geziyorsanız, soğuk ve nemli havasına rağmen insana çok seçenek sunuyor.  Şehirde yaşayan kozmopolit halkın yanı sıra dünyanın dört bir yanından gelmiş turistlerle birlikte insanı hem yoran ama bunu şikayet ettirmeden yapmayı beceren cadde ve sokaklarda geziniyor ve aklınıza gelen hemen her şeyi burada bulabiliyorsunuz.

Wimbledon parkında atlılar

Wimbledon parkında atlılar

Doğayı seviyorsanız Mayıs ve Haziran aylarını tercih etmenizi öneririm. İkitekerden hoşlananlar bu kentte mutlu olurlar ama dikkat!. Çünkü hem trafik soldan işliyor, hem de sadece bisiklete ayrılmış yollar henüz yeterli değil. Bir İngiliz vatandaşı gibi bisiklet kullanabilmek için epey bir çalışmak gerekiyor.

Londra aynı zamanda bir gösteri sanatları merkezi.  Açık-kapalı mekanlarda film, tiyatro, bale, opera ve sporun hemen her çeşidinde yapılan karşılaşmaları izleyebileceğiniz çok geniş bir eğlence ve sanat yelpazesine sahip bu kent. Ziyaretiniz sırasında bunlardan birine ya da birkaçına bilet alıp gitmenizi öneririm. Biletinizi gitmeden önce internet üzerinden alabileceğiniz gibi, şehirde de bilet temin edebileceğiniz gişeler var. Yüksek sezonda bilet bulunmayabiliyor, dikkat…

Soho'da dondurmacı

Soho’da dondurmacı

Ağız tadı:

Londra’da hemen her ülkenin damak tadını bulmanız olası. Uzak doğu, Pakistan, Hindistan, Orta Doğu, Balkanlar, Avrupa, Amerika ve elbette Türk mutfağı.  Bu kentte Sushi çok rağbet görüyor ve sayısız seçenek var. Tai (Tayland) yemeklerinden hoşlananlar için Soho’da bir lokanta tavsiye ediyorum. Adı  Busaba Eathai ve  adresi aşağıda. Hem uygun fiyatlı, hem de çok lezzetli menüleri var. Caddenin hemen karşısındaki İtalyan lokantasında ise hem self servis hizmet veriliyor, hem de yemekler çok kaliteli ve ucuz. Bir de Hamburgerden hoşlananlar için Covent Garden’da yeni açılan lokantayı salık veririm. Adı Shake Shack. Afiyet olsun…

Busaba Eathai

106-110 Wardour Street London W1F 0TR

Princi (İtalyan)

135 Wardour Street London W1F 0UT

Görülmesi gereken yerler:

Museum of London

London Transport Museum

British Museum

National Art Gallery

Tate Modern sanatlar müzesi

Science Museum

Victoria and Albert Museum

Westminster Abbey

St. Paul’s Kathedral

Tower Bridge

Tower of London

London Eye (dönme dolap)

Westminster Bridge, Big Ben clock tower , Parlamento binaları

Hyde Park, Green Park, South Kensington Park, Regents Park

Marble Arch, Oxford Street, Regents Street

Piccadily Circus, Leicester Square, Covent Garden, Soho, Carnaby Street

Canary Warf (Finans Merkezi)

Greenwich, O2 Arena

Yeraltı metrosu

Leicester Meydanında yılbaşı hazırlığı
Canary Warf Finans Merkezi
St.Paul's Katedrali kubbesi
Winter Wonderland'da ızgara keyfi
O2 Arena
Greenwich'ten Canary Warf
Hyde Park'ta Cafe
O2 Arena buz pisti
Soho'da Tai Lokantası
St.Paul's Katedrali ön cephesi
Ahşap oyma sanatçısı
St.Paul's Katedrali ana holü
Hyde Park
Tenis turnuvası
Eski otobüs
'Kilise ve Ulus' kolonu
Royal Albert Hall
Covent Garden
Tower of London
AB'nin en yüksek binası The Shard
Tower Bridge
St.Paul's katedrali saat kulesi
Greenwich parkı
Albert heykelinin etrafındaki figürler
Yeni Otobüste
Londra Metrosu
Sinema ve Tiyatrolar kenti
Londra bisiklet kiralama sistemi
Greenwich rasat istasyonu
Albert heykeli
Greenwich meridyen çizgisi
Park ve sonbahar
Liverpool Street İstasyonu
Westminster Abbey
Tower Bridge üzerinde
Knightsbridge'de yılbaşı hazırlığı
Leicester Meydanı
Soho'da İtayan Lokantası
Liverpool Street istasyonu girişindeki heykel
Royal Albert Hall içi
Modern Londra (!)
Criterion Tiyatrosu
London Eye ve Thames
'O' Bar...
Albert heykelinin süslemeleri
Trafalgar Meydanı
Winter Wonderland'da buz pisti
South Bank'te bisikletli
Liverpool Street İstasyonu içi
St.Paul's Katedralinde öğrenciler
Winter Wonderland'da Alman piknik lokantası
İtalyan Dondurmacının vitrini
Dünyanın en zeki köpeği Hyde park Serpentinde serinliyor
The Mall üzerinde atlı asker
South Bank' te Şarlo
Carnaby Caddesi
Katedral bahçesinde sonbahar
British Museum
Edmond J.Safra Fountain Court
South Bank'ta duvar süslemeleri
Kaptan James Cook
E.J.Safra Fountain Court'ta buz pisti
Metodist'lerin babası John Wesley
St. Paul's Katedrali bahçesinde sincap
Camden Town
Trafalgar Meydanından bir köşe
Hyde Park'ta yön levhaları
Royal Opera House içi
Hyde parkta Doğa ve spor
Westminster Köprüsü ve Londra saat kulesi
Dondurma yalamaca
Yeni ve modern otobüs
Winter Wonderland
Westminster köprüsünde gaydacı
Trafalgar Meydanı'nda yılbaşı horozu
Wimbledon merkezi
Wimbledon ormanı
St.Paul's Katedrali tepesinden Londra
Oxford Caddesi
Royal Albert Hall'de tenis turnuvası

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Büyük Britanya’ nın dört incisi: Windsor-Cambridge-Richmond-Oxford

16 Cumartesi Şub 2013

Posted by Erhan Ergün in İngiltere

≈ Yorum bırakın

Etiketler

BMW, Elizabeth, Granta, London, Oxford, Pink Floyd, River Thames, Thame

Windsor' da nöbetçi
Windsor kalesinde çan
Windsor Sarayı girişi
Emektar lokomotif
Windsor Kalesi
Windsor' da pub
Windsor sokakları
Kraliçe' nin kuğuları, Windsor
Windsor tren istasyonu

Windsor

Windsor, Londra’ nın 34 km batısında Thames nehri üzerinde yer alan, İngiltere Kraliyet Ailesi’ nin saraylarından birisine ev sahipliği yapan tarihi bir şehirdir. Bu yerleşimin  tarihi bronz çağına kadar uzanıyor, ve diğer pek çok komşu yerleşim gibi, Romalıların ve Anglo-Saxon’ ların idaresinde kalmış. Burada bulunan Kraliyet Şatosu, 1066 yılında meydana gelen ve Normandiyalı 2.William tarafından yönetilen “Norman istilası” ndan onyıl kadar sonra inşa edilmiş ve günümüzde hala Kraliyet Ailesi tarafından hafta sonlarında ve büyük toplantılar için  kullanılmaktadır. Thames üzerinde bulunan Windsor köprüsü, nehir üzerine inşa edilen ilk köprüdür. 1348 yılında Veba salgını  kenti  vurmuş ve halkın yarıya yakını ölmüş.

15.yy’da şato Londra’lılar için bir hac merkezi haline gelmiş, bakımı ve geliştirilmesi için pekçok kaynak kullanılmış. 1992 yılında çıkan yangında büyük hasar alan şato onarılarak tekrar hizmete ve turistlerin ziyaretine açılmış. Kentte çok pahalı ve lüks evler var ve turistlerin de ilgisini çekiyor.

Windsor, günübirlik gelinip, sarayın gezilebileceği ve hoş bir yemek yenilip dönülebilecek, kaçırılmaması gereken bir ziyaret noktası…

Cambridge
Cambridge' de bir kilise
Cambridge' de gondol gezisi
Cambridge' de semt pazarı
Kano sporcuları, Cambridge
Cambridge sokakları
Cambridge Üniversitesi
Cambridge, eski yapılar
Cambridge hatırası
Cambridge' de kanal
Üniversite bahçesi, Cambridge

Cambridge

Cambridge, Londra’nın 80 km kuzey-kuzey doğusunda, 150,000 nüfuslu bir üniversite kenti. Bronz çağında ilk yerleşimlerin olduğuna dair arkeolojik bulgular olan şehir, Romalılar ve Viking’ lerin idaresinde kalmış ve gelişerek bir ticaret merkezi olmuş. 1209 yılında kurulan Cambridge Üniversitesi ile bilinen kent, günümüzde yüksek teknoloji merkezi haline gelmiş.

Romalılardan sonra Saxonların himayesine geçen şehirden geçen ve eski adı “Granta” olan nehir, sonraları “Cam” olarak anılmış. Vikingler 875 yılında gelmişler ve bundan sonra kent hızla gelişmiş. 1068 yılında William, kale yapılmasını emretmiş. 1349 yılında şehir “Kara Ölüm”den (veba) etkilenmiş. İkinci Dünya Savaşı sırasında bir savunma merkezi haline gelmiş ve Londra’ dan getirilen İngilizlere barınak olmuş.

Kentin ekonomisi araştırma-geliştirme, yazılım danışmanlığı, yüksek değerli mühendislik ürünleri, ilaç sanayii ve turizm gibi sektörlere dayanıyor. Pekçok spor dalında söz sahibi olan kentin müzik dünyasına yetiştirdiği ünlü grup ise Pink Floyd. İşte size, izlemek isterseniz Pink Floyd’ un ünlü şarkısı “Another brick in the wall”…


Richmond sokakları
Richmond hatırası
Richmond köprüsü
Richmond sokakları
Köpek sever şehir
Richmond tepesi
Richmond' un güzel evleri
Thames kenarında dinlenme yerleri
Richmond tepesinden görüntü
Richmond Parkı

Richmond

Richmond, Londra’ nın 13 km güney batısında bulunan yemyeşil bir yerleşim birimi. Thames üzerinde yer alan kent, İngiltere’nin yaşam kalitesi en yüksek yerleşim yerlerinden birisi olarak biliniyor. Richmond ismini, Kral 7. Henry tarafından yaptırılan ve daha önce var olup 1497′ de çıkan bir yangında yıkılan büyük malikanenin yerine 1501′ de inşa edilen Richmond Sarayı’ ndan almış. Burayı çok seven Kraliçe 1. Elizabeth, 1603′ te burada ölmüş. Kral 2. George tarafından av alanı olarak yaptırılan Richmond parkı bütün güzelliğiyle bugün turistlere hizmet ediyor.

Nehir boyunca pek çok cafe ve Restoranın da bulunduğu yürüyüş yolları, turistlerin ilgisini  çekiyor. Richmond tepesinden ovanın ve Thames nehrinin görüntüsünü izlemek ayrı bir zevk.  Richmond’a Londra’ dan otobüsle, trenle  ve hatta nehir tekneleriyle kolayca ulaşılabiliyor. Müzesi, tiyatrosu, sinemaları ve spor alanlarıyla keyifli yaşam sunan şehirde bir de üniversite var.

Peki bu güzel yerleşimin hiç sıkıntısı yok mu? Büyük şehre yakın olur da sıkıntısı olmaz mı? Richmond’ lular yakındaki Heatrow havaalanına inip kalkan ve tepelerinden geçen uçakların gürültüsünden şikayetçiler…

Museum of Natural History
Bisiklet parkı, Oxford
Martyrs' Memorial, Oxford
Park, Oxford
Bir başka Oxford evi
Natural Museum, Oxford
Oxford evleri
Oxford Üniversitesi önünde
Üniversite bahçesi, Oxford
Oxford sokakarında
Üniversite avlusu
Oxford sokakları
Oxford Üniversitesi

Oxford

200,000′ den az nüfuslu bu eski yerleşim, Saxon’ lar zamanından kalma. Meşhur üniversitesi ve bu üniversiteye ait binaların mimarilerinin çeşitliliği ile ünlü. Kayıtlarda üniversiteden ilk defa 12.yy’da bahsediliyor. Tarihte pekçok salgın hastalığın uğradığı şehire 1790′ da inşa edilen kanal, Oxford’ u Coventry’ e bağlamış. Daha sonra Thames nehrine de bağlanan kanal ile 1844 tarihinde bağlantısı yapılan demiryolu, kentin gelişmesinde önemli rol oynamış. 20.yy’ a gelindiğinde basım-yayım bir endüstri halini almış. Morris Motors şirketinin kurulup faaliyete geçmesiyle şehir 1970′ lerde ikiye ayrılmış: Batıda üniversite kenti ve doğuda otomobil şehri. Günümüzde BMW’ nin Mini modeli burada küçük bir fabrikada üretilmektedir. Eski fabrikanın yerine de “business park” yapılmış (!)…

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Galler’ i tanıyalım…

09 Cumartesi Şub 2013

Posted by Erhan Ergün in İngiltere

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Avon, Bank Holiday, Bristol, Cardiff, Cymru, daffodil, dragon, ejderha, Fraizer Campbell, Galler, harp, Kennet, Kral 7.Edward, leek, Lilywelyn Fawr, London, nergis, Paddington, Premier League, Prens Charles, pırasa, rugby, St David, Wales

Cardiff Kalesi saat kulesi
Cardiff Millenium stadyumu
Cardiff sokakları
Bath, kanal üzerinde Pulteney Köprüsü
Cardiff-Fransa maçı öncesi
Bristol' de konser
Cardiff kalesi
Bath
Bath' da güneş banyosu
Bath' da Fransız pazarı
Bristol
Bath Katedrali
Bath Katedrali
Bath katedrali önünde gösteri
Cardiff sokakları
Bristol' de hafta sonu karnavalı
Bath' da pazar tezgahı
Cardiff kalesi kapısı
Bristol' de parklar
Bath
Bristol
Bath' da sokak konseri
Bath' a varış
Bath
Wills Memorial Building, Bristol
Bath Katedrali
Victoria rooms, Bristol
Bath caddeleri

Galler’ e özgü müzik dinleyerek okumaya başlamak isterseniz tıklayın.

Bu yolculuğumuzda, 2007 yılının Ağustos ayında, Londra’ dan trenle hareket ederek Bath, Bristol ve Galler’ in kalbi Cardiff ‘ e gideceğiz. Galler (Wales), dört ülkeden (İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda) oluşan Birleşik Krallık (United Kingdom)’ ın bir parçası. Milli bayraklarında sembol olarak görmeye alışık olduğumuz kırmızı renkli ejderha ile tanınan bu ülkenin halkı, “futbol”, “rugby” ve “kriket” sporlarıyla yakından ilgili. Tarihte tarıma dayalı ekonomik yaşam hakimken, endüstri devriminin etkisiyle kömür ve madencilik ön plana geçince hızla büyüyen ülkede bugün  yaklaşık üç milyon kişi yaşıyor. İngilizcenin yanısıra “Galce” de konuşulduğunu duyabiliyorsunuz sokaklarda.

İnsanoğlu tarafından yaşam yeri olarak seçilmesi yaklaşık olarak 29,000 yıl önceye denk gelen bu doğa parçası, MS 48 yılında başlayıp otuz yıl süren  istila sonrası 300 yıl kadar Roma’ lıların yönetiminde kalmış.

Romalılar çekildikten sonra değişik Germanik kabileler tarafından kullanılan bölgede Britonlar orta çağ boyunca söz sahibi olmaya çalışmışlar. Lilywelyn Fawr, 1216 yılında ilk “Galler Prensi” ünvanını almış. Bu tarihten günümüze kadar Galliler, ülkelerinin ilerlemesi için çalışmışlar ve İngiltere ile işbirliği yaratmışlar.

Bugün, yönetimi kendilerine verilmiş belli sorumluluk alanlarında kanun yapma yetkileri de olan Galler yönetimi, Birleşik Krallıklar Parlementosunda  40 sandalye ile temsil edilmekte.  Bir Dışişleri Bakanı Londra’da kabinede ülkesini temsil etmekte, ayrıca Birleşik Krallık Yönetimi çatısı altında bir “Galler Ofisi” bulunmaktadır. Prens Charles, şu anki Galler Prensi olması sıfatıyla yönetsel bir fonksiyona sahip değil, sadece Kraliyet soyunun bir temsilcisi.

Konumuz Galler ama seyahatimiz, beş idari bölgeye ayrılmış bu güzel ülkenin sadece güney doğu bölgesinde bulunan başkenti Cardiff’ i kapsıyor. Üç gecemizi geçirdiğimiz Bristol kenti ile burada kalırken günübirlik ziyaret ettiğimiz Bath şehri de bahsedeceğimiz diğer iki güzel yerleşim.

Çıkış noktamız Londra ve olası üç seyahat şeklinden birisini, yani demiryolunu tercih ediyoruz. Ilık (!) bir Ağustos günü uçakla eriştiğimiz Heatrow havaalanından “Connect” treni ile Paddington tren istasyonuna geçip, 18.30 treni ile Bristol’e hareket ettik. İstasyon bir hayli kalabalıktı, bilet gişesinde kuyruk vardı, üstelik tren bileti hiç de ucuz değildi…Sebebini daha sonra anladık ama, geç kalmıştık. İki temel neden varmış meğer: Öncelikle günlerden Cuma, yani iç turizmin yüksek olduğu bir dönem, üstelik takip eden Pazartesi günü “Bank Holiday” miş, bir de bunların üzerine Cardiff’ te hafta sonu    oynanacak  Galler-Fransa futbol maçı  eklenince hem kalacak yer bulmak zorlaşmış, hem de 1 saat 45 dakikalık tren yolculuğu çift yön 125 Sterling’ e uçmuş…

Kıssadan hisse: Gitmeyi planladığınız ülkenin koşullarına göre sezonu iyi belirleyip, özel ve tatil günlerini önceden öğrenmekte ve alternatif seyahat yollarını araştırmakta sayısız fayda var.

Internet üzerinden daha önce oda ayırttığımız şirin “Best Western” otel zincirinde kaldık. Bu zincir, hem Avrupa’da, hem de Amerika’da (belki diğer coğrafyalarda da) düzgün hizmet veren ve bunu makul ücretler karşılığı yapan bir kuruluş, tavsiye edilir.

DSC02402

Seyahatimizin ikinci günü Bristol’ den Bath’ a trenle gittik. Bath, Roma döneminden kalma hamamlarıyla ve termal otelleriyle ünlü tarihi ve güzel bir şehir. Nüfusu 100,000′ in altında olan şehirde iki büyük  üniversite var. Günümüzde turizm gelirleri bir hayli artmış ve Londra’ dan ulaşılması çok kolay. Merkezdeki parkta iki günlüğüne bir Fransız pazarının kurulduğunu öğrenip ziyaret ettik, gıda ürünleri ağırlıklı bu açık pazar gerçekten hem gözümüze hem midemize hitap etti…Bath şehrinin merkezinde katedral ve eski Roma hamamları var. Şehrin içinden geçen Kennet ve Avon Kanalının serinlettiği yemyeşil çayırlarda ise halk ve turistler güneş banyosu yapıyorlar gün boyu.

Gündüzki canlılığa rağmen, saat 19.00′ da şehirden ayrılırken sokakların boşaldığına şahit olduk.

Üçüncü günümüzde radarımızda Cardiff var. Trene binip oturduk, ama dışarısı müthiş kalabalıktı ve az sonra trenin içi de doldu, 45 dakikalık gecikmenin sonunda balık istifi şeklinde hareket ettik (futbol sen nelere kadirsin..!). Maç için trafik iptal edilmiş, yollar sadece yayalara açık, şehirde bir karnaval havası var, barlar hınca hınç dolu, biralar su gibi içiliyor, çoluk çocuk sokaklarda, ama en ufak taşkınlık yok…

Hemen biletlerimizi (maç için değil, ünlü kaleyi gezmek için…!) aldık ve sadece turizme değil, günlük davetlere de açık olan kaleyi gezmeye başladık. Enteresan bir şey de öğrendik. Bir zamanlar kalenin ve Cardiff şehrinin büyük bölümüne sahip olan aile, son olarak 1947′ de tüm varlığını kale dahil Cardiff belediyesine hibe edip gitmiş.  Sadece bir şartla:  Hibe edilen arazilerin üzerine kesinlikle inşaat yapılmayacak…(Ülkemizde de böyle aileler olduğunu zaman zaman duyuyoruz ama şartların gerçekleşmediğini öğrenince Cardiff’ lerde kendimizi çok ezik hissediyoruz…!).

DSC03079

Cardiff’ in tarihi, günümüzden 6,000 yıl öncesine dayanıyor. Romalıların İngiltere’ yi istilasına kadar Celtik-British kabilelerinin yerleşim yeri olarak yaşayan şehir, MS 75 yılında Romalıların imara başlamasıyla değişmiş. 1081 yılında Kral 1. William, eski Roma surları içinde kale yapımını başlatmış. Şehir, 1542 yılında serbest pazar yeri olmuş ve 19. yy’ da limanlar inşa edilmiş. 1905 yılında Kral 7. Edward tarafından “şehir” ünvanı verilen ve yüzbin kişiden az nüfusu olan Cardiff, günümüzde Galler’ e başkentlik yapıyor.

DSC03118

Üç gecemizi geçirdiğimiz Bristol şehri 450,000 nüfuslu ve tarihi çok eskilere dayanıyor. 14.yy’ da gemi yapımcılığı ve sanayisi ile ortaçağ İngiltere’ sinin üçüncü büyük kasabası haline gelen Bristol, 15.yy’ da ülkenin ikinci önemli limanıymış. Müzik ve film endüstrisi yanısıra eğitim kurumlarıyla da ünlenen şehir, uzay ve bilişim teknolojilerine de destek veriyor.

dragon

Galler’ in en bilinen sembolü, milli bayraklarında da görülen kırmızı ejderha resmidir. Bu konuda rivayet çok olmakla birlikte, 5.yy’ da Romalıların ülkeyi terketmelerinden sonra kuvvet ve iktidarın sembolü olarak bayrakta ejderha motifinin kullanılmaya başladığı söylenmektedir.

images

İlk Galler sembollerinden birisi pırasa imiş. Yine rivayetler çok olduğu için, en sevimli geleniyle yetiniyoruz:  6. yy’ da Pagan Saxonyalılarla yapılan ve muhtemelen pırasa tarlasında gerçekleşen savaş sırasında, St. David, askerlere miğferlerine pırasa takmalarını emrediyor. Böylelikle savaş kazanılıyor ve bu zaferin anısına her sene 1 Mart günü, Galler’ de herkesin kıyafetine bir sap pırasa eklediği bir kutlama günü olarak yaşanıyor. Bu davranışın bir başka ifadesi ise, “Ben Galler vatandaşıyım, yani iyi bir taşralıyım” şeklinde anlatılıyor.

nergis

Nergis çiçeği de Galler’ in bir sembolü olarak biliniyor, fakat pırasanın ardından bunun yanlışlıkla ortaya çıkan bir varsayımdan kaynaklandığı söyleniyor.

Galer’ in gezilebilecek ve görülmeye değer daha pek çok yeri olduğu şüphesiz. Eminim coğrafi güzellikleri de sayısızdır. Belki bir gün oraları da görmek kısmet olur…

Galler ile ilgili bilgi alınabilecek bazı faydalı linkleri aşağıda bulabilirsiniz:

http://www.wales.com/default.aspx

http://visitbath.co.uk/

http://www.cityofbath.co.uk/

http://visitbristol.co.uk/

Bunu paylaş:

  • Facebook
  • Daha fazla
  • Twitter
  • E-posta
  • WhatsApp

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

yazar

seyahat etmeyi sever, güzellikleri görüntüler, değişik lezzetleri tadmaktan hoşlanır, doğa aşığıdır, bisiklet tutkunudur.

İzlenme sayısı

  • 213.805 tık

Bu blogu takip etmek ve yeni yazı yayınlandığında e-posta ile bilgilendirilmek istiyorsanız e-posta adresinizi yazıp "takip et" butonunu tıklayın.

“BİSİKLET” İÇİN RESME TIKLAYIN..

Da Vinci Bisiketi, 1860

“FOTOĞRAF” İÇİN RESME TIKLAYIN

Dancing of the Clouds

SEYAHAT

“Travel makes one modest, you see what a tiny place you occupy in the world” — Türkçesi: "Seyahat insanı alçak gönüllü yapar, çünkü aslında dünyada ne kadar küçük bir yer işgal ettiğinizi görmenizi sağlar" --- Gustave Flaubert

PEK YAKINDA

Olumsuzluklarla dolu koca bir 2017 yılını geride bıraktıktan sonra yine birlikteyiz. Yazı akışında meydana gelen aksamalar için özür diliyorum. Kaldığımız yerden olmasa da ziyaret etmiş ya da edecek olduğum yerlere ait bilgileri 2018 yılı boyunca sizlerle keyifle paylaşacağımı umuyorum. Bakalım Amsterdam' dan sonra sırada ne var?. İzlemeye devam edin...

SON YAZILARIM

  • Buenos Aires
  • 2019′ a merhaba…
  • Atina (Athens)
  • YouTube’da “Vanotek feat. Hevito – Viajero | Official Video” videosunu izleyin
  • Dresden “Elbe üzerindeki Floransa…”
  • AMSTERDAM
  • Kuzey Britanya’ nın yıldızı, Edinburgh…
  • Nördlingen ve Harburg
  • Dinkelsbühl ve Wallerstein
  • Schillingsfürst ve Feuchtwangen
  • Bologna, kızıl cazi0be…
  • Viyana, Avrupa’ nın müzik başkenti…
  • Rothenburg ob der Tauber
  • Weikersheim, bir Rönesans klasiği…
  • Bad Mergentheim, Romantik Yol’un kaplıcası…
  • Tauberbischofsheim ve Lauda-Königshofen
  • Wertheim
  • Würzburg, Romantik Yol’a açılan kapı…
  • Heidelberg, “Romantik Yol” un ilham perisi…
  • “Romantik Yol” da bir sonbahar gezisi…
  • PARİS’ te SON TANGO…
  • ERDEK
  • Kaz Dağları, bölüm 1
  • Ayvalık’ ta hoş bir dinleti…
  • Yeni bir gün daha…
  • Brüksel
  • Yeni Yıl Kutlaması
  • Kavala
  • Freiburg
  • Varenna
  • Luzern (Lucerne)
  • Londra (2)
  • Padova
  • Bratislava
  • Nice
  • Besancon
  • Sorrento
  • Lyon
  • Prag
  • Pisa
  • Budapeşte
  • Viyana
  • Venedik
  • Estergom
  • Siena
  • Salzburg
  • Strasbourg
  • Hoş geliyor (mu) sun 2014…(?) !
  • Verona
  • Londra

ZAMAN TÜNELİ

Ocak 2021
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031
« Nis    

“DEVR-İ PEDAL” ARTIK YAYINDA…

BİSİKLET tarihini ve gelişimini anlattığım, bisikletin insan yaşamına katkısını farklı boyutlarıyla kaleme aldığım yazılarım, "Devr-i Pedal" isimli blogumda yayınlanmaya devam ediyor. Yukarıdaki "Bisiklet için resme tıklayın" penceresindeki resme tıklayarak bu blogumu ziyaret edebilirsiniz.

TAKİP ETTİĞİM BLOGLAR

  • GEZMECİLER
  • Zeliha Özer
  • EpicuriousTravelers.com
  • sarahmatthews
  • Tamarind and Thyme
  • The WordPress.com Blog
  • cyclingfurther
  • Lrntn's Blog
  • Steve McCurry Curated
  • The Kitchen Crashers

KATEGORİLER

Almanya Amerika Avrupa Avusturya Fransa Güney Amerika Hollanda Kutlama Merhaba Türkiye Uncategorized Yunanistan İngiltere İspanya İtalya

Daha Fazlası

Alexandropolis Almanya Amalfi Ancona Atina Augustus Ayvalık Barok Bellagio Bergamo Bologna Brescia Brindisi Buda Bursa Como Edirne Elisabeth Florence France Genova Granada Greece Grinzig Habsburg Hohenlohe Hırvatistan Istanbul Italy Izmir Kavala La Turbie Lecco Limoncello Ljubliyana London Lyon Magyar Malaga Menton Monaco Monte Carlo Mozart Napoleon Napoli Nürnberg Olympia Padova Palio Perugia Peşte Pire Plovdiv Positano Regensburg Rimini Roma Sabah Salerno Salzburg Slovenya Sorrento Spain Strasbourg Tauber Thessaloniki Travel and Tourism Turkey valencia Venedik Verona Vezüv Visegrad Zeus İpsala

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

GEZMECİLER

Gezilen, görülen, tadılan güzelliklerin paylaşıldığı bir site

Zeliha Özer

Marmaris'ten Adriyatik Denizine Yelkenle Dolaşmak Üzerine...

EpicuriousTravelers.com

Sip. Savor. Explore.

sarahmatthews

Tamarind and Thyme

Cooking and Eating Well in London Without Going Broke

The WordPress.com Blog

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

cyclingfurther

2 Belgians Cycling from Hungary to the chinese border across Central Asia!

Lrntn's Blog

Photo and travel blog

Steve McCurry Curated

Steve's body of work spans conflicts, vanishing cultures, ancient traditions and contemporary culture alike - yet always retains the human element.

The Kitchen Crashers

Seda ve Hakan’ın Mutfak, Seyahat ve Fotoğraf Maceraları…

Vazgeç
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
%d blogcu bunu beğendi: